ZABITA GAZETESİ YAZILARI

 

2010 Yazılarım - 2009 Yazılarım - 2008 Yazılarım

 

 

ZABITA Gazetesi                 Sayı:   36                                           Tarih: Şubat 2011

Prof. Dr. Ali Seyyar                                                           SOSYAL YAKLAŞIM

Evliliğe Hazırlık Nasıl Yapılmalıdır?

Günümüzde mutsuz evliliklerin sayısı hızla arttığı için, artan oranda seyreden boşanmalara bağlı olarak toplumsal ilişkilerimiz de yara almaktadır. Bugün, sağlıklı evlilikler, geçmişe göre daha zor kurulabilmektedir. Tüketimi ve gösterişi ön plana iten modernizmin baskısı ile geleneksel aile yapımızın sosyal ve manevi değerleri gittikçe erozyona uğradı ne yazık ki. Modern dünyaya geleneksel değerlerimizle ayak uydurabildiğimiz nispette belki de modernizmin tahrip edici tehlikelerinden kendimizi kurtarabiliriz. Tabi ki bu arada modernizmden ne anladığımız da önemlidir. Modernizmin millî değerler noktasında en tehlikeli boyutu belki de ideolojik olarak Batılılaşma sürecine girip başka toplumların yaşama tarzını benimseyerek yaşamak gelmektedir. Mesela bu süreçte Batı’da normal karşılanan bireyselcilik anlayışına bağlı olarak ortaya çıkan ben odaklı özgürce yaşama tarzı, hem evlilik ilişkilerinde aranan fedakârlık ruhunu zedeler, hem de Türk toplumunda geniş akrabalık bağlarını da esas alan bütünlükçü aile yapısını ortadan kaldırır. Böyle bir değişim, ne ailenin devamlılığına katkı sağlar, ne de toplumsal dayanışmaya ivme kazandırır. Sağlıklı evliliklerin yapılabilmesi için, evlilik öncesi arkadaşlıklar ve eş seçimi kararına yönelik tutum ve davranışların önemi büyüktür. Geleneksel sosyal değerlerimiz açısından baktığımızda cinsel yakınlaşmalara da cevaz veren “flört” arkadaşlık, evlilik öncesi Batı tarzı sıkı bir birliktelik şekli olması hasebiyle pek uygun düşmemektedir. Toplumumuzda modernist dayatmalara rağmen namus, iffet ve bekâret gibi sosyo-kültürel kavramlar halen bir anlam taşımaktadır. Bundan dolayı evlilik öncesi arkadaşlık sürecinde bazı ahlâkî ilkelerin dikkate alınmasında sosyal fayda vardır. Bu bağlamda evlenecek gençlere yönelik olarak bazı önemli tavsiyelerde bulunmak isterim:

1.) Eş seçmeden önce kişi, kendini iyi tanımalı ve bu bağlamda kendi eksikliklerinin farkındalığına sahip olmalı ve hoşgörü çerçevesinde de karşı tarafın bazı kusurlarını görmezden gelmelidir.

2.) Evliliklerde aile onayının alınması ve şahsî beklenti ve tercihlerinde çiftlerin her iki tarafın ailesi ile uyumu gözetmelerinde fayda vardır.

3.) Ailelerin, gençlerin bağımsızlıklarını ve benlik şuurlarını kazanmalarına yardımcı olabilmek adına tedricî olarak yönlendirici etkilerini azaltmaları gerekmektedir.

4.) Evlilik öncesi arkadaşlık süreci, en kısa zamanda evlenme maksadını hedeflemenin ötesinde sosyo-kültürel ve manevî değerlere zarar vermeden şeffaf, kararlı, ölçülü, dürüst, samimî, saygılı kısacası makul bir iç ve dış denge üzerine bina edilmelidir.

5.) Evlenmek isteyen kişi, kendine ait ideal tipi belirlerken ruh dünyasında oluşacak-oluşmuş gerçek sevgi hissini fark edebilmiş olmalıdır.

6.) Sosyal münasebetlerde duygusallık ve akıl dengesi korunmalı, bir başka ifadeyle rasyonel akıl, kalbî duygularla beslenmeli ve evlenme (evlilik) endeksli sosyal sorumluluk şuuru geliştirilmelidir.

7.) Kişiler, kadın ve erkek cinsiyetinin, duygularının ve fıtratının farklı olduğunun bilinciyle karşılıklı olarak anlayışlı ve sabırlı bir tavır sergilemelidirler.

8.) Mizaçlar farklı da olsa sosyal, siyasî, iktisadî, dinî, felsefî alanlarda karşılıklı uyum ve hoşgörünün sağlanabilirliğinin zemini iyi oluşturulmalıdır.

9.) Eş adayları, birbirlerini oldukları gibi tanıtmalıdır. Tanışma, dar anlamda sadece kendilerine yönelik olmamalıdır. Tanışma sürecine geniş çerçevede aile fertleri ve akrabalar da dâhil edilmelidir.

10.) Eşler arası sağlıklı ve uyumlu ilişkiler, aile ve akraba ilişkileri ile zenginleştirilmelidir.

Önerilen on tavsiye, sayı olarak elbette artırılabilir. Ancak, bu kadarı bile iyi bir evlilik yapabilmenin ön hazırlık şartları olarak yeterli görülebilir. Mutlu bir yuva kurabilmek demek, eş adayını mutlu etmekten geçtiğinin farkında olan kişiler, bu sosyal davranışları ile sadece müstakbel eşlerini değil, hem kendilerini, hem de toplumun sağlıklı gelişimine katkıda bulunmuş olurlar. Mutlu yuvalar, huzurlu bir toplumun tesisi için şarttır. O halde topluma faydalı olmak istiyorsak, hem evlenmeyi teşvik etmeliyiz, hem de sosyo-kültürel değerlerimiz ekseninde sağlıklı ilişkilere önem vermeliyiz.

NOT: Bu yazıyı kaleme alırken, aşağıdaki makaleden yararlandığımı itiraf etmeliyim. Bkz. Yılmazçoban, Muhsin (Yard. Doç. Dr.); Evlilikte Çiftleri Etkileyen Unsurlar Ve Arkadaşlık İlkeleri; Yalova Sosyal Bilimler Dergisi; Yıl 1; Sayı 1; Yalova Üniversitesi; ss.178-195.

 

ZABITA Gazetesi                 Sayı:   35                                           Tarih: Ocak 2011

Prof. Dr. Ali Seyyar                                                           SOSYAL YAKLAŞIM

Sosyal Psikoloji Dünyasından Bazı Yansımalar

Ferdin sosyal çevresi ile kültürel ortamı arasındaki karşılıklı münasebet ağlarını inceleyen sosyal psikoloji bilim dalının ilgi alanı başta insan olmak üzere toplumun bütün fertleridir. Psikoloji biliminin bir şubesi olarak sosyal psikoloji ana hatlarıyla fert-toplum ve insanlar arası etkileşimi incelemekte, daha somut bir ifade ile, başka insanları nasıl algıladığımızı, bizim onlara, onların bize karşı nasıl tepki gösterdiklerini, sosyal durum ve ortamlarda bulunmaktan bizim ve başkalarının nasıl etkilendiğini incelemektedir. Sosyal Psikoloji, sosyal olgulardan yola çıkarak, insana ve topluma yönelir, insanın içinde yaşadığı toplumun veya sosyal grubun özelliklerini ortaya çıkarır. Örn.: Belli sosyal gruplardaki ön yargılı davranışları inceleyen Sosyal Psikoloji, önce o grupların iktisadî imkanları, toplumda gördüğü itibar gibi sosyal özelliklerinden hareket eder ve sosyal şartların ortaya attığı engellenmeleri ortaya koyar. Ardından ferde yönelir ve bu engellenmelerin fertte meydana getirdiği hisleri araştırır. Böylece, psikolojinin diğer uzmanlık dallarından farklı olarak, fertte oluşan duygular ve bunların yön değiştirmesinin incelenmesinin ötesinde yine topluma yönelir. Sosyal Psikoloji, bilhassa deneysel (tecrübî) psikoloji ve kişilik psikolojisinin kavram ve yöntemlerinden yararlanır. Açıklanması gereken sosyal içerikli unsurları ve(ya) sosyal dışı unsurları (dayanakları) inceleyen Sosyal Psikoloji, sosyal hadiselerin yapısında ve işleyiş süreçlerinde temel olan kanunlara ve kaidelere ulaşmayı hedeflemektedir.

Terim olarak 19. yy.'ın sonlarında, daha fazla ABD'de kullanılır hâle gelen Sosyal Psikoloji ile ilgili ilk eser ("Sosyal Psikolojiye Giriş") McDougall'a aittir. 1908 yılında yayınlanan bu kitapta, kişi ve insan içi süreçlerin yanında zihindeki tabiî eğilimler ve onun kapasitesini ela alınmakta ve içgüdü teorisi açısından bugünün anlayışı ile daha fazla motivasyon teorisi (şevk nazariyesi) işlenmektedir. 1920'lerden sonra Sosyal Psikolojide tutumların ölçülmesi ve incelenmesi ile ilgili teknikler gelişmeye başlamıştır. 1950'lerden sonra tutumların değişmesi ile ilgili kavramlar geliştirilmiştir. 1970'li yıllardan sonra da fert ve grup davranışlarının sosyal boyutu üzerinde durulmuştur.

Sosyal Psikolojik Olay Olarak Başkalarına Özenme ve Bedenini Değiştirme Arzusu

Kişiler ve buna bağlı olarak da toplumlar, kendi öz benliklerini geliştirmedikleri sürece başka kişilere ve toplumlara özenirler. Bu özenme, kendi ruh dünyasından uzaklaşma nispetinde genelde artar. Bunun birçok sebebi var elbette. Kendisiyle veya kendi öz değerleriyle barışık olamayan bir kişi, kendine ait bir dünya görüşü oluşturamaz. Başkalarının bir düşünce ürünü olan yabancı dünya görüşlerine hayranlık besler. Bu hayranlık ve bazen de tapma derecesine varan başkalaşma arzusu, sadece fikrî süreçte kendisini göstermez. Fizikî anlamda da bir anlam taşımaya başlar. Kendi vücudunu beğenmeyen, kendini yeterince güzel bulmayan bir insan, başkalarını imrenmenin ötesinde kendisinden güzel olan bütün insanları kıskanmaya ve hatta nefret etmeye başlar. Aslında bir sosyal hastalık olan bu rahatsız verici durumdan kurtulmak için, kişi kendi fiziğini bile değiştirmeye kalkar. Kişi, saç modelini değiştirebilir, bedeninin değişik yerlerine yeni takılar takabilir, yeni giysiler deneyebilir ve hatta maddî imkânlar el verdiği sürece güzellik operasyonları da yaptırabilir. Bedenin yeniden yapılandırılmasına ve değiştirilmesine yönelik girişimler, kişinin yaşlanmasıyla daha da belirgin olur. Gelişen tıp teknolojisi, insanlara hayal ettikleri bedenî yapılanmaya katkıda bulunabilmektedir. Bu şekilde insanlar, kendilerini daha mutlu hissettiklerini veya hissedeceklerini düşünmektedir. İçsel mutluluk yani huzur arayışında olan ve-fakat sosyal ve manevî koordinatlarını, fıtrat gerçeğinden uzaklaştıran insanlar, her türlü maddî-fizikî ve fikrî değişime rağmen yine de saadetten mahrum olmaktadır. Üstelik saplantı derecesine varan her bir değişim arzusu, başka yeni sapkınlıklara yol açmaktadır. Mesela ailesi tarafından yanlış terbiye edilen ve yeterince sevgi ve şefkat alamamanın bir neticesi olarak eşcinselliği tercih edenlerin bir kısmı, daha çok ilgi çekmek adına özürlüler gibi sakat olmak istemektedir. Bu sosyal hastalık tıp dünyasında “Body Integrity Identity Disorder” (BIID) olarak tanımlanmakta ve bir nevi “Beden Sağlığı-Kimliği Bozukluğu” anlamına gelmektedir. Her fıtrî sapma, bedenini olumsuz anlamda da değiştirmeye yönelik tehlikeli bir sosyal ve fizikî risk olduğu böylece ortaya çıkmaktadır. Bedenlerini sakat hale getirme veya ampute olma arzusuna sahip olan kişiler, her ne kadar bunun saçma bir fikir olduğunu bilseler de, bir türlü bu isteklerinden vazgeçememektedirler. Bazıları, bu düşüncesini şu veya bu yöntemle hayata bile geçirebilmektedir. Sosyal bir varlık olan insanın manevî-nefsanî dünyasının gizemli yönleri halen bilinemediği ve dolayısıyla bu tür psikolojik eğilimlere manevî reçeteler bulunamadığı için, bu tür hastalıkların ve sapmaların sayısı da artacağı tahmin edilmektedir.

NOT: “Body Integrity Identity Disorder” hakkında daha fazla bilgi için bkz.: Psychologie Heute; Yıl 37 ; Sayı 7; Temmuz 2010 ss. 76-80.