En Son Güncel Haber ve Duyurular
24 Mart 2007 -
“Engellilerin Okullardaki Engelleri Çalıştayı” Yapıldı
Millî
Eğitim Bakanlığı, İlköğretim Genel Müdürlüğü, “Engellilerin
Okullardaki Engelleri Çalıştayı”nda Prof. Dr. Ali Seyyar,
“Türkiye’nin Engellilere Yönelik Yeni Sosyal Politika
Stratejileri” ekseninde bir konuşma yaptı.
Oturumda, Prof. Dr.
Yüksel Özden, 07 Şubat 2007 tarihli 2007/14 sayılı
GENELGE’nin önemine vurgu yapmıştır. Okullara ulaşılabilirlik
açısından Genelge’de şu ifadeler yer almaktadır: “Engelli
çocuklarımızın ilköğretim okullarında erişimlerinin kolay
sağlanabilmesi amacıyla, tüm ilköğretim okullarımızda hali
hazırda kayıtlı olan engelli çocuğumuz bulunup bulunmadığına
bakılmaksızın, yerel kaynaklar kullanılarak, ortak kullanım
alanlarında tekerlekli sandalye ile dolaşmayı sağlayacak
rampa-tutamak gibi fizikî düzenlemelerle birlikte engelli
öğrencisi bulunan ve ihtiyaç duyulan okullarda alafranga tuvalet
ilavesi yaptırılmasını ve sonucundan Bakanlığımıza bilgi
verilmesi hususunda gereğini rica ederim” (Doç. Dr. Hüseyin
Çelik).
Ankara Başkent Öğretmen
evinde yapılan Çalıştay’ın ilk oturumda yer alan panelistler
şunlardır:
Prof. Dr. Gönül Akçamete;
Ankara Üniversitesi, Eğitim Fakültesi Dekanı; (Oturum Başkanı).
Prof. Dr. Ali Seyyar;
Sakarya Üniversitesi; İİBF; Öğretim Üyesi; (Türkiye’nin
Engellilere Yönelik Yeni Sosyal Politika Stratejileri)
Prof. Dr. Yüksel Özden;
İlköğretim Genel Müdürü; (Niçin Engelliler Çalıştayı?)
Abdullah Güven;
Özürlüler İdaresi Başkanı; (Engellilere İlişkin Sayısal Veriler
ve İlköğretim Çağında Engelli Çocuklar İçin Yapılan Çalışmalar).
Dr. Ruhi Kılıç;
Özel Eğitim ve Rehabilitasyon Dan. Hiz. Genel Müdürü
(Engellilerin Eğitim Engelleri).
Adem Türedi;
Battal Gazi İlköğretim Okulu Müdürü; (İlköğretim Okullarında
Engelliler İçin Yaşam Alanı Oluşturabilmek).
Sinem Ersoy;
SERÇEV Yönetim Kurulu Üyesi (Engelli Ailelerinin Okullardan
Beklentileri ve Karşılaşılan Sorunlar).
Gökhan Kurnaz;
Dil Bilim Uzmanı; (Engelli Olarak Öğrencilik Süreci).
İlk oturumdan sonra
panelistlere Milli Eğitim Bakanı Doç. Dr. Hüseyin Çelik adına
birer plaket verilmiştir. Daha fazla bilgi için bkz.
www.iogm.meb.gov.tr
03 Mart 2007
Prof.Dr. Ali SEYYAR,
Fiziksel Engelliler Vakfında istihdam edilen özürlülere 2007 yılı
boyunca iş yerinde uyum semineri dersleri vermektedir.
Daha fazla bilgi
için bakınız.
www.fev.org.tr/
02 Mart 2007
Resimleri büyütmek için üzerlerine tıklayınız
Diyarbakır yerel gazeteleri
Prof. Dr. Ali SEYYAR'ın Özürlüler Panelinde yaptığı konuşmalara
geniş yer verdi.
21 Şubat 2007
Beyazay Derneğinden Bir Duyuru:
“Özürlüler alanında
pek çok eseri olan, yurtiçi ve yurtdışı araştırmalarıyla tanınan
Sakarya Üniversitesi öğretim üyelerinden Ali Seyyar bizimle. Sosyal
siyasetçi kimliği ile öne çıkan Doç. Dr. Ali Seyyar, fikirleriyle,
ülkemiz özürlülerinin dünyasına yeni bakışlar, yeni açılımlar getirdi.
Bu bakış ve yaklaşımların kamuoyumuz tarafından bilinmesi yeni gelişmelerin
habercisi anlamında. Fikir pınarınız olan beyazay.org.tr Ali Seyyar'ın
fikirlerini siz Beyazay dostlarına aktarmaya devam edecektir. İslamiyetin
asalet döneminden batının sosyal refahına Ali Seyyar imzasıyla sizlere
gelmeye devam edecek. Bu gelişmenin değerler kültürümüze yenilikler
getirmesini diliyoruz.” (http://www.beyazay.org.tr/)
8-9 Haziran 2006
ÇANAKKALE
ENGELLİLERİN RAHAT YAŞAYABİLECEĞİ
ŞEHİR VE BİNALARIN TASARIM VE YAPIMI SEMPOZYUMU
Doç. Dr. Ali Seyyar,
özürlülerle ilgili olarak Çanakkale’de yapılan bir sempozyumda
Vali Orhan Kırlı ile
Belediye Başkanı Ülgür Gökhan’ın
da katıldığı açılış oturumunda bir saate yakın bir konuşma yaptı.
Kolin Otelinden düzenlenen sempozyumun
ilk gününde Ali Seyyar, Türkiye’nin
yeni özürlüler politikasının temel esaslarını anlatırken, özürlüler
kanununun aslında özürlüler için bir anayasa niteliği taşıdığını
ve bütün siyasî partilerin desteği ile meydana geldiğini belirtti.
Millî özürlüler politikasının yerel sosyal politikalar kapsamında
hayata geçirilmesinde belediyelere de büyük görev düştüğünün altını
çizen Ali Seyyar, bu hususta bütün sosyal aktörlerin ortak hareket
etmelerini gerektiğini söyledi. İki gün süren ve Öanakkale Beldeiyesi
tarafından organize edilen sempozyum, İnşaat Mühendisleri Odası-Çanakkale
Şubesi, Mimarlar Odası Çanakkale Şubesi ve Şehir Plancıları Odası
Çanakkale Temsilciliği tarafından desteklenmiştir. Sempozyuma,
Ahmet Cantürk, Ramazan Baş, Şükrü Boyraz,
Doğan Dağ, Süleyman Er, Cengiz Şahin ve
İsrafil Bayrakçı da birer konuşma
yapmışlardır. (Kaynak: Çanakkale Olay Gazetesi; 09 Haziran
2006; Çanakkale Belediyesi-Basın Bildirisi).
27 Mayıs
2006
SOSYAL
SORUMLULUK PLATFORMU
I.
İSTANBUL SOSYAL HİZMETLER SEMPOZYUMU
DÜZENLEDİ
27 Mayıs 2006 tarihinde
FESHANE-Eyüp-İstanbul’da düzenlenen Sosyal Hizmetler Sempozyumunda
Doç. Dr. Ali Seyyar, evde yaşlı bakımın
önemine vurgu yaparak, bütüncül bakım hizmetleri kapsamında tıbbî,
temel, fizikî ve sosyal bakımın yanında manevî bakımın da hastanın
veya yaşlının ruh sağlığını olumlu yönde etkiledğini ve bunun sonucu
olarak da kişinin daha hızlı iyileştiğini söyledi.
I. İstanbul Sosyal
Hizmetler Sempozyumu, sosyal hizmetler alanında çalışan tüm uzman,
dernek ve kuruluşları ortak bir platformda bir araya getirerek,
sosyal hizmetler konusunda ülkemizde ve yurtdışında meydana gelen
yeni gelişmelerin paylaşılmasını ve ortak çalışmalar için yeni bir
yaklaşım oluşturmaya katkıda bulunmayı hedeflemiştir.
Program
I. OTURUM:
SAAT: 13:30 – 15:00
KONU: EVDE BAKIM,
YAŞLANMA VE DİĞER SOSYAL HİZMETLER
AÇILIŞ KONUŞMASI:
Kenan BERKDEMİR (Sosyal Sorumluluk Platformu adına)
OTURUM BAŞKANI: Prof.
Dr. Muharrem ÖZDEMİR
KONUŞMACILAR:
Doç Dr. Ali SEYYAR, Sakarya
Üniversitesi Öğretim Üyesi: Evde
Bütüncül Bakım Anlayışı ve Uygulaması
Dr. Hasan Hüseyin
EKER: Evde bakım uygulaması
Ali ÖNER, Hamit
İbrahimiye Otistik Çocuklar Eğitim Merkezi
Müdürü: Sufi müziğin otistik
çocukların iletişim becerileri üzerine etkisi.
Prof. Mehmet Akif
KARAN, İÜ Tıp Fakültesi
Öğretim
Üyesi: Yaşlılık ve koruyucu hekimlik
Dr. Kemal AYDIN, IFCCH:
Geriatri (yaşlılık) alanında uygulamalar
SAAT : 15:00-
15:30 ARA ( Sabri BAYINDIRLI Yönetiminde Türk
Sanat Müziği)
II. OTURUM:
SAAT: 15:30 – 17:30
KONU: SOSYAL HİZMETLERDE
YENİDEN YAPILANMA VE STK’LAR
OTURUM BAŞKANI: Prof.
Dr. Mustafa AYKAÇ
KONUŞMACILAR :
Seyfi
BOZÇELİK, İstanbul Sosyal Hizmetler İl Müdürü: Sosyal hizmetlerde
yeniden yapılanma
Dursun Ali ŞAHİN, Bakırköy
Kaymakamı: Kamuda sosyal hizmetler
Mehmet ÇEVİK, IBB Sosyal
Hizmetler ve Özürlüler Şube Müdür Yardımcısı: Sosyal hizmetler ve
yerel yönetim
Tarık BİTLİS, Türkiye
Zihinsel Engelliler Federasyonu Başkanı: Sosyal hizmetlere bakış
SOSYAL
SORUMLULUK PLATFORMU
Sosyal Sorumluluk Platformu
sosyal hizmetlere hizmet amaci ile kurulmus derneklerden oluşan,
kamu yararina çalisan bir platformdur.
ANADER: Şahin MERSİN:
http://www.anader.org.tr/
BİMAR: Kenan BERKDEMİR:
http://www.bimar.org.tr/
EYEBAD: Mustafa AYDIN
GÜNABAKDER: Yahya ÇİRİŞOĞLU
İSEBAD: Recep KIRIKÇI
SADABAD: Mevlüt KAPLAN
TUZLA SOSYAL HİZ.DER.:
Ahmet YILDIRIM
İLETİŞİM:
Y.Dudullu Mah.,Alemdağ
Caddesi,
No: 806 Ümraniye / İstanbul
Tel: 0216/ 420 82 10
Faks: 0216/ 420 00 17
E-mail:
bilgi@sosyalsorumluluk.biz
www.sosyalsorumluluk.biz
Zaman Gazetesinde Sempozyumla
ilgili çıkan haber (29.05.2006-İstanbul):
www.zaman.com.tr/?bl=bolgehaberleri& alt=marmara&trh=20060529 -
75k -
10-16 MAYIS ÖZÜRLÜLER
HAFTASI
Dolayısıyla
ALİ SEYYAR KİTAPLARINI
İMZALADI
Adapazarı Büyük Şehir Belediyesi
tarafından 10-16 Mayıs Özürlüler Haftası dolayısıyla organize edilen
programda Sakarya’da faaliyette bulunan bütün özürlü dernekleri
halka çalışmalarını tanıttılar. Düzenlenen programa davet edilen
Doç. Dr. Ali Seyyar, belediyece
bastırılan ve ücretsiz olarak dağıtılan “Özürlülere
Adanmış Sosyal Politika Yazıları” kitabını okurları için
imzaladı. (17.05.2006 YENİ SAKARYA GAZETESİ).
2006 ÖZÜRLÜLER
KONGRESİ Hakkında Zorunlu Bir Açıklama
“Birlikte Yaşamak” sloganıyla “özürlülerin de
herkes gibi yaşamlarını sürdürebilecekleri’ vurgulanacağı Özürlüler
’06 Kongresi, Özürlüler Vakfı’nca 05.-07.05.2006 tarihlerinde İstanbul’da
gerçekleştirilmiştir. Kongre hazırlıkları aşamasında Bilim Kurulu
üyesi olarak bir görev üstlenmiştim. Basında hakkımda ve özellikle
bilim kurulundan geri çekilmemle ilgili olarak çıkan bazı yazılardan
ötürü aşağıdaki açıklamaları yapma ihtiyacı duymaktayım:
Özürlüler Vakfı tarafından 2003 yılında düzenlenen
I. Özürlüler Kongresine sadece bir tebliğci olarak katılmıştım.
Kongreye Adapazarı’ndan katılmama rağmen ne hazırladığım tebliğim
ne yol masraflarım ne de ikametim için bir ödeme yapılmıştır. Tamamen
kendi imkânlarımla katıldığım bu kongreye yurt dışından davet edilen
diğer yabancı misafirlere uçak biletleri ve otel giderleri dâhil
bütün ödemelerin yapıldığını öğrenince yerli bilim adamlarına haksızlık
yapıldığını vakıf yöneticilerine şahsen ilettim. Vakıf yöneticileri,
bunun üzerine benden özür dileyerek bu konuyu yönetim kurulunda
ele alacaklarını ve telafi edeceklerini beyan ettiler. Kongrenin
sonunda vakıf yöneticileri heyet halinde bana gelerek, katılımımdan
dolayı teşekkür ettiler ve gelecek kongre için beni bilim kuruluna
aldıklarını ifade ettiler. Telafi meselesini ise dile getirmediler.
Özürlüler Vakfı’nın aradan üç yıl geçtikten sonra
yine bir kongre düzenleyeceğini basından öğrendikten sonra vakfın
web sitesinden bilim kurulunda yer almadığımı gördüm. Bunun üzerine
kendilerine üç yıl önce aldıkları kararı hatırlatma ihtiyacı duydum.
Bu hatırlatmam üzerine Özürlüler Vakfı beni hemen bilim kuruluna
dâhil ettiler ve benden 13 bildiri özetinin değerlendirilmesini
istediler. Bildirilerin bir tanesi hariç hepsini uygun gördüm. Değerlendirme
kriterleri hakkında bana özel bilgi ulaşmadığı için, “özürlülerle
birlikte yaşamak” anlamına geldiğini düşündüğüm “Birlikte Yaşamak”
sloganına bağlı kalarak “Lambda İstanbul Eşcinsel Sivil Toplum Girişimi”,
tarafından “Toplumsal Engellenmişlik Açısından Eşcinsel, Biseksüel,
Travesti ve Transseksüellerin Sorunları” bildirisi içinde yer alan
grupların, özürlü kategorisine girmediklerini ve dolayısıyla böyle
bir tebliğin “Özürlüler Kongresi”ne gölge düşüreceğini ifade ederek,
bu bildirinin sunulmaması yönünde izahlı görüşlerimi ilettim.
Kongreye yaklaşık bir hafta kala Özürlüler Vakfı
bana programın içeriğini gönderince doğrusu şaşırdım. Çünkü programda
bu “girişim grubu”na da yer verilmişti. Programın içeriği konusunda
bizlerden görüş alındığı halde bu şekilde oluşturulmasına ben bir
anlam veremedim. Bana en azından programda yer alan veya yer alması
düşünülen bildirilerin bu şekilde kesinleşeceği veya kesinleşmiş
olduğu yönünde program ilan edilmeden önce bilgi verilebilirdi.
Bu yapılmadı ve oldu bittiğe getirilmek istendi. Diğer bilim kurulu
üyelerinden kimin onay verdiği hakkında da bir bilgi sahibi değildim.
Doğrusu diğer bilim kurulu üyeleri ile bir araya gelme ve bu durumu
müzakere etme imkânı da bizlere verilmedi. Böyle bir imkânım olsa
idi kurumsal anlamda temsil ettiğim özürlüler adına şahsî kaygılarımı
ve bunun siyasî-organizasyonel sonuçlarını da dile getirmiş olurdum.
Durum böyle olunca aşağıda tam metnini verdiğim
28.04.2006 tarihli “ÖZÜRLÜLER VAKFI’NA DUYURU” başlığını taşıyan yazıyı e-posta ile Özürlüler
Vakfı’na gönderdim.
ÖZÜRLÜLER VAKFI’NA
DUYURU
Göndermiş olduğunuz
özürlüler kongresinin programını inceleme imkânım oldu.
Sedef Çakmak, “Lambda
İstanbul Eşcinsel Sivil Toplum Girişimi”, tarafından “Toplumsal
Engellenmişlik Açısından Eşcinsel, Biseksüel, Travesti ve Transseksüellerin
Sorunları” konulu bildiri özetinin, bilim kurulu üyesi sıfatıyla
kabul edilmemesi gerektiği yönündeki yazılı görüşüme rağmen, bu
grubun “ÖZÜRLÜLER” için düşünülmüş bir fuarda yer almasına izin
vermenizi kınıyorum.
“Cinsel sapkınlık”
içinde olup olmadıkları tartışması bir yana cinsel tercihlerini
bu yönde kullananlarla gayri ihtiyari olarak özürlü konumunda olanları
aynı platformda buluşturmanız, özürlülere yapılmış ciddî bir saygısızlık
olarak kabul ediyorum. Bahsedilen grubun “toplumsal engellenmişlik”
içinde kendilerini görmeleri, özürlüler için hazırlanmış bir fuara-kongreye
katılma hakkını vermez. Bu düşüncelerim aslında bu grubun özel mahiyetini
düşünerek temkinli bir yaklaşımdır ve kendilerini özürlülerin dışında
tutulması fikrine dayanmaktadır. Eğer bu grubun yine de ÖZÜRLÜLER’le
birlikte aynı kategoride ele alınması gerektiği inancı hâkim ise,
o zaman bu grubu da “CİNSEL ÖZÜRLÜLER” gibi bir sınıflandırmaya
tâbi tutmak gerekir. Bu da herhalde bu grubun temel amacı değildir.
Bu sınıflandırmayı kabul etmeyen bir grubun ise özürlülerin fuarında
yeri olmadığını düşünüyorum. Diğer bilim kurulu üyelerinden bu mesele
hakkında görüş alıp almadığınızı bilmiyorum, ama en azından bu kararınızı
bana düşüncelerinizi de yansıtarak iletebilirdiniz. Ben de buna
göre tutumu belirleyebilirdim.
Özürlüler Vakfı’nın
bu hatasına ortak olmak istemediğim için, bir bilim adamı olarak
da görüşlerime değer verilmediğine inandığım için, hem bilim kurulu
üyeliğinden ayrılma kararı verdiğimi, hem sunum yapmaktan, hem de
bir oturumun başkanlığını üstlenmekten vazgeçtiğimi beyan ederim.
Kararımdan yetkili ve ilgili kişilerin haberdar edilmesini istirham
ederim. Kararımı, danışmanlığını yaptığım ÖZİDA’ya da bildirmiş
bulunmaktayım.
Saygılarımla - Doç.
Dr. Ali Seyyar - 28.04.06--20.00
* * *
Sonraki gelişmeler, tamamen benim dışımda cereyan
etmiştir. Belki de bu kararlı tutumumdan sonra kongreye daha önceden
destek vereceğini beyan eden kurum ve kuruluşlar desteklerini geri
çekmiş olabilir. Bu konuda şunları söylemeden geçemeyeceğim: Özürlüler
ismini taşıyan bir vakıf, özürlüler kongresi hazırlıkları yaparken
genelde bilim camiası, mahallî idareler, ve değişik kurum ve kuruluşlardan
maddî ve manevî destek alacağını bilir. Çünkü özürlüler adına ve
lehine bir şeyler yapmak sadece özürlüler vakfının uhdesinde bir
görev olmadığı herkesçe bilinir. Bundan dolayı vakfın özürlüler
için tertipleyeceği kongreye destek her kesimden gelmesi normaldir.
Normal olmayan vakfın özürlüler kongresine özürlü olmayan grupların
sosyal sorunlarına yer vermek istemesidir. Kendilerine böyle bir
girişimin sakıncalarını belirtmeme rağmen ısrarla bu grupları özürlüler
kongresine davet etmek istemeleri, elbette kongreyi tertipleyenlerin
özel tercihidir. Ancak bu somut tercihlerini destek veren veya vermek
isteyen kurum ve kuruluşlara daha önceden açıkça beyan etmemeleri
de kurnazlığın ötesinde bir aldatma-kandırma-yanıltma olduğunu düşünüyorum.
Vakıf, kongreye özürlülerin dışında bahsedilen grubun da katılacağını,
desteğini almak istediği kurum ve kuruluşlara haberdar etmiş olsaydı
bu desteği alamayacaktı. Alamayacağını bildiği için de, bu teşebbüsünü
gizlemiştir. Niyetleri tarafımızca deşifre edildiğinde birçok kurum
ve kuruluş da bunun üzerine desteğini çekmiş olduğunu basından öğrenmiş
bulunmaktayım. Vakıf, uyarılarımızı ciddî almış olsaydı böyle bir
sonuç yaşanmayacaktı ve özürlüler kongresi de amacına uygun olarak
başarılı bir şekilde tertiplenecekti. Özürlüler vakfı, idare, bilim
camiası, kurum ve katılım açısından geniş destek görememiş ise bu
tamamen kendi eseridir. Başkalarını suçlama hakkı yoktur. Haddizatında
bir sivil toplum kuruluşuna da hiçbir kurum destek vermek mecburiyetinde
de değildir.
Özürlüleri, eşcinseller, biseksüeller, travestiler
ve transseksüelleri aynı
kefeye koymak isteyen bir vakıf, özürlüler ismini de taşısa başta
özürlülerden olmak üzere geniş kitlelerden destek göremez. Böyle
bir girişim, özürlüler politikasının temel değerlerine aykırı olduğu
gibi özürlülerin istismarına da yol açabilir. Özürlülerin ismini
kullanarak onlar adına kongre tertipleyerek adı geçen grupların
taleplerinin öncülüğünü üstlenmek aslında vakıf hedeflerinin aşındırılmasıdır.
Özürlüler Vakfı, hedefinden sapmıştır. Özürlüler Vakfı, bahsedilen
grubun “toplumsal engellilik” gibi sorunlarına çözüm getirmek istiyorsa,
bu elbette onun hakkıdır. Hatta bu gruba yönelik müstakil bir kongre
de düzenleyebilir. Ancak daha evvel yapması gereken bir şey var.
İsmini ve tüzüğünü acilen değiştirmek.
* * *
Kongre sonrası, Zaman ve Sabah Gazetesinde çıkan
haberlerin tam metni:
“EŞCİNSELLER SOSYAL ÖZÜRLÜ”
TESPİTİ KONGREYİ KARIŞTIRDI
İstanbul Büyükşehir Belediyesi,
Özürlüler
Vakfı
tarafından Lütfi Kırdar Kongre ve Sergi Sarayı’nda düzenlenen
“Özürlüler
2006” isimli kongreye desteğini çekti. Belediyenin desteğini
çekmesi çok sayıda özürlünün kongreye katılamamasına
yol açtı. İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin kongreden
desteğini, kongrede eşcinsellerin “sosyal özürlü” olarak
tanımlanıp, bu konuda bir sunum yapılmasına izin verilmesi
sebebiyle çektiği ileri sürüldü.
Kongrenin bilimsel kurulunda
yer alan ve aynı zamanda
Özürlüler
İdaresi Başkanlığı’nın danışmanlığını yürüten Sakarya
Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr.
Ali Seyyar,
eşcinsellerle ilgili oturumun kongre programından çıkarılmasını
istedi. Ancak, bilimsel kurulun diğer üyeleri
bu oturumun yapılmasında bir sakınca görmedi.
Doç. Dr. Seyyar, bunun üzerine
eşcinsellerle özürlülerin aynı kategoride değerlendirilmesinin
özürlülere saygısızlık olduğunu belirterek, kongredeki
sunumunu iptal etti. Doç. Dr. Seyyar, bu bilgiyi danışmanlığını
yürüttüğü Başbakanlık
Özürlüler
İdaresi’ne de ulaştırdı. Bunun üzerine
Özürlüler
İdaresi Başkan Vekili Mehmet Aysoy, İstanbul Büyükşehir
Belediye Başkanlığı’na bir yazı göndererek kongreyi
düzenleyen vakıfla hiçbir ilişki ve işbirliği yapmadıklarını
iletti. Gelişmeler üzerine Büyükşehir belediyesi de
kongreye verdiği desteği sessiz sedasız geri çekti.
(Abdullah Dirican - İstanbul
- 08.05.2006 - PAZARTESİ Zaman Gazetesi).
Kongrede
Eşcinsel Krizi !
Özürlüler
Vakfı'nın kongresine "engelli" eşcinseller
de katılınca hükümet kriz çıkardı !
Özürlüler
Vakfı, düzenledikleri kongreye "sosyal engelli"
eşcinseller de katılınca hükümetin desteğini çektiğini,
bu yüzden yüzlerce özürlünün mağdur olduğunu öne sürdü.
Birlikte Yaşamak sloganıyla başlayan Özürlüler Kongresi'ne
eşcinseller damga vurdu. Bugün sona erecek kongreye
"sosyal özürlü" olarak anılan eşcinseller de katılınca
Başbakanlık Özürlüler İdaresi Başkanlığı, İstanbul Özürlüler
Merkezi ve İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı'nın
daha önce açıkladıkları maddi ve manevi desteği kestiği
öne sürüldü. Yurdun her yanından gelen yaklaşık 300
fiziksel engellinin katıldığı kongrede kumanya dağıtılmadı,
ulaşım için araç tahsisi yapılmadı.
Özürlüler
Vakfı Başkanı Seyhan Sandıkyapan, eşcinsellerin
de kongreye davet edilmesi yüzünden hükümet kanadının
desteğini çektiğini öne sürerek şöyle konuştu: "Bize
her türlü desteği sağlayacaklarına sözverdiler. Ancak
konferansa kendilerini sosyal engelli olarak gören eşcinsellerin
katılacağını öğrenince bu desteklerini geri çektiler."
Konferansta konuşacak Özürlüler İdaresi Başkanı Mehmet
Aysoy, Başbakanlık Özürlüler İdaresi Danışmanı
Ali
Seyyar, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Sağlık
Dairesi Başkanı Mehmet Yıldırım, İstanbul Belediyesi
İletişim Koordinatörü Burcu Topbaş ile İstanbul Sosyal
Hizmetler ve Özürlüler Müdürü Muhammed Koçoğlu'nun da
programlarını iptal ettiklerini söyleyen Sandıkyapan,
"Bugün akşam etkinliklerin sona erdiği saatte kongrenin
kapısına siyah çelenk koyacağız. Bütün özürlü arkadaşlarımız
mağdur oldu" diye konuştu.
(Sabah Gazetesi - Ali OKTAY 07 Mayıs 2006 11:40 www.haber3.com/haber).
|
/Mart/2006//
'OKULLAR ENGELLİ ÖĞRENCİ KABUL ETMEK İSTEMİYOR'
Başbakanlık Özürlüler İdaresi Başkanlığı Danışmanı
ve Sakarya Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Ali Seyyar , bu gün
bir çok okulun öğrenci kabul etmek istemediğini, bunun yanlış olduğunu
söyledi.
Başbakanlık Özürlüler İdaresi Başkanlığı Danışmanı
ve Sakarya Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Ali Seyyar , dezavantajlı
grup olarak adlandırılan ortopedik, işitme engelliler, zihinsel
engelliler, görme engelliler, otistik çocuklar gibi grupların eğitimine
yönelik daha etkin sosyal politikaların hayata geçirilmesi gerektiğini
söyledi. Türkiye nüfusunun yaklaşık yüzde 12'sinin özürlü olduğunu
ve bunların arasında eğitime ihtiyacı olan özürlü grubun büyük bir
yer tuttuğunu belirten Seyyar, "Son yıllarda özel rehabilitasyon
merkezleri sayısı arttı. Özürlülere yönelik ayrımcılığın yapılmaması
gerekir. Ancak bugün birçok okulda engelli öğrencilerin okula kabul
edilmek istenmiyor." dedi. Seyyar açıklamasını şöyle sürdürdü: ''Anaokulları
başta olmak üzere bütün okullarda özürlü çocuklar eğitim alabilmeli.
Fakat bazı aileler, çocuklarının psikolojisi bozulacağı gerekçesiyle
özürlü çocuklarla eğitim görmelerini istemiyorlar. Oysa birlikte
eğitim almaları çocukların sosyal açıdan yetişmelerine katkı sağlar.
Eğitimde de özürlü ayrımı kaldırılmalıdır.''
Bazı illerde farklı özürlülük grubuna göre okullar
açıldığı bilgisini veren Seyyar, bunların çok verimli olamadığını
savundu. Bunun yerine okullarda sınıflar oluşturulmasını isteyen
Seyyar, açılmasını şöyle bitirdi: ''Ayrı bir okul yapmak yerine
ihtiyaca göre sınıflar açılmalı. En azından öğrenciler birbirleriyle
aynı çatı altında olurlar. Birbirlerini daha iyi anlayabilirler.
Öğrencilerin kaynaşması açısından yararlı olur. Yeni okullar yapmak
ise ek maliyet getirir. Çünkü okulların büyük bir çoğunluğu belirli
saatlerin dışında kapalı kalıyor.''
Öte yandan Seyyar, Türkiye'de özel eğitim veren
okulların sayısının 10 yılda yüzde 100'ün üzerinde artış göstererek
215'den 480'e yükseldiğini bildirdi. Milli Eğitim Bakanlığı'nın
verilerine göre, Türkiye'de 10 yılda öğrenci sayısı 11 bin 839'dan
22 bin 82'ye, öğretmen sayısı da bin 906'dan 4 bin 524'e yükseldiği
öğrenildi. Görme engelli öğrenciler için 13 ilde 15 okul, işitme
engelliler ilköğretim okulu da 35 ilde 50 adet bulunduğu kaydedildi.
İşitme engelliler mesleki eğitim merkezi 13 ilde 14, ortopedik engelliler
ilköğretim okulu ise sadece Ankara, Samsun ve Düzce illerinde yer
alırken, ortopedik engelliler meslek lisesi de Ankara ve Tokat'ta
bulunduğu açıklandı. Eğitilebilir zihinsel engelliler ilköğretim
okulu 32 ilde 40, mesleki eğitim merkezi ise 13 ilde 15, öğretilebilir
zihinsel engelliler okulu da 57 ilde 94 adet olduğu bildirildi.
Yetişkin zihinsel engelliler iş eğitim merkezi ise İzmir ve Karabük'te
yer alırken, otistik çocuklar eğitim merkezinden de 13 ilde 15 adet
bulunuyor. Özel yetenekliler bilim ve sanat merkezi de 22 ilde 23
adet bulunuyor. (MART 2006)
(Kaynak: AA ve
www.ogretmenler.com/haberdetay.asp?haber)
01/Mart/2006//
Sakarya
Özürlü ayrımına
hayır
Birçok okulda
engelli öğrencilerin okula kabul edilmek istenmediğine dikkat çeken
Doç. Dr. Seyyar, "Özürlüler okulu açmak yerine diğer okullarda
sınıflar açılsın" dedi
Başbakanlık Özürlüler İdaresi Başkanlığı Danışmanı
ve Sakarya Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Ali Seyyar,
dezavantajlı grup olarak adlandırılan engellilerin eğitimine yönelik,
daha etkin sosyal politikaların hayata geçirilmesi gerektiğini söyledi.
Türkiye nüfusunun yaklaşık yüzde 12'sinin özürlü olduğunu ve bunların
arasında eğitime ihtiyacı olan özürlü grubun büyük bir yer tuttuğunu
belirten Seyyar, özürlülere yönelik ayrımcılık yapılmaması gerektiğini,
ancak birçok okulda engelli öğrencilerin okula kabul edilmek istenmediğini
belirterek, şunları kaydetti: "Anaokulları başta olmak üzere bütün
okullarda özürlü çocuklar eğitim alabilmeli. Bazı aileler, çocuklarının
psikolojisi bozulacağı gerekçesiyle özürlü çocuklarla eğitim görmelerini
istemiyorlar. Oysa birlikte eğitim almaları çocukların sosyal açıdan
yetişmelerine katkı sağlar. Eğitimde de özürlü ayrımı kaldırılmalıdır."
(SAKARYA) (YENİ ŞAFAK: GÜNDEM; s. 17; 01.03.2006).
Bazı illerde okul bulunmuyor
Türkiye'de özel eğitim veren okulların sayısı
10 yılda yüzde 100'ün üzerinde artış göstererek 215'den 480'e yükselmesine
karşın hâlâ birçok ilde özürlülere yönelik okul bulunmuyor. Görme
engelli öğrenciler için 13 ilde 15 okul, işitme engelliler için
35 ilde 50 ilköğretim okulu bulunuyor. 32 ilde 40 eğitilebilir zihinsel
engelliler ilköğretim okulu, 13 ilde 15 mesleki eğitim merkezi engellilere
yönelik eğitim veriliyor.
02-04/Aralık/2005//
Ali Seyyar
Aile Sempozyumu’nda
“YAŞLILIĞA BAĞLI BAKIM SORUNLARINA ÇÖZÜM OLARAK SOSYAL POLİTİKALAR”
Bildirisini Sundu.
(YAŞLILIĞA BAĞLI
BAKIM SORUNLARINA ÇÖZÜM OLARAK SOSYAL POLİTİKALAR”; T.C. Başbakanlık
Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü ve İSAV (İslamî İlimler
Araştırma Vakfı); Aile Sempozyumu; İstanbul; 02.-04.12.2005)
“Uluslararası
Aile Sempozyumu”, T.C. BAŞBAKANLIK-AİLE VE SOSYAL ARAŞTIRMALAR
GENEL MÜDÜRLÜĞÜ ile İslami İlimler Araştırma Vakfı tarafından
02-04 Aralık 2005 tarihleri arasında İstanbul ilinde gerçekleştirilmiştir.
“Uluslararası Aile Sempozyumu” ile ulusal ve uluslar arası düzeyde,
bilim ve fikir adamlarının katılımı ile aile kurumunu ve aile kurumunu
ilgilendiren sorunları ülkemiz gündemine getirmek ve bu sorunlara
ilişkin çözüm önerilerini ve çeşitli ülke deneyimlerini ilgililerin
dikkatine sunmak amaçlanmıştır.
Sempozyum’da ikisi panel olmak üzere on iki oturum gerçekleştirilmiştir.
Panellerin konu başlıkları “İslâm Ülkelerinde Aile ve Aile Politikaları”
ve “Türk Cumhuriyetlerinde Aile ve Aile Politikaları”dır. Panellerde
her bir katılımcı kendi ülkeleri ile ilgili olmak üzere tebliğlerini
sunmuşlardır.
“İslâm Ülkelerinde Aile ve Aile Politikaları” Panelinin oturum başkanı,
Prof. Dr. Nazif GÜRDOĞAN; Konuşmacılar, Prof. Dr. Anis AHMAD (Pakistan),
Mey SULTAN (Ürdün), Prof. Dr. Vehbe ZÜHAYLÎ (Suriye), Prof. Dr.
Zailan Bt MORRİS (Malezya) ve Prof. Dr. İclal İSMAİL HİLMİ(Mısır)’dır.
“Türk Cumhuriyetlerinde Aile ve Aile Politikaları” Panelinin oturum
başkanı, Doç. Dr. Eyüp ZENGİN; Konuşmacılar, Prof. Dr. Mansur BEKMURADOV
(Özbekistan), Prof. Dr. Zaure ZHANAZAROVA (Kazakistan), Prof. Dr.
Saikal JHUNUSHOA (Kırgızistan), Doç. Dr. Ebulfeyz SÜLEYMANOV (Azerbaycan),
Doç. Dr. Sevil İSMAİLOVA (Türkmenistan)’dır
Diğer oturumlar ise her bir katılımcının konu başlığına ilişkin
tebliğini sunması ve müzakerecilerin bu konu başlıklarını tartışması
şeklinde gerçekleştirmiştir. Bu şekilde gerçekleştirilen oturum
sayısı ondur. Bu oturumların konu başlıkları şunlardır. “Değişim
Sürecinde Dünyada ve Türkiye’de Aile Yapısı”, “Parçalanmış Aileler
ve Sorunları”, “Sokak Çocukları ve Bakıma Muhtaç Çocuklar”, “İslam
Düşünce ve Hukukunda Aile”, “Osmanlı Aile Yapısı”, “Aileye İlişkin
Resmî Politikalar ve Hukukî Sorunlar”, “Yoksulluk ve Aile”, “Yaşlılar
ve Bakım Sorunları”, “Avrupa Birliğinde Aile”, “Kadın Kimliği
ve Aile”, “Bilgi Toplumunda Medya ve Aile”dir. Her bir oturuma birer
katılımcı başkanlık yapmıştır.
“Değişim Sürecinde Dünyada ve Türkiye’de Aile Yapısı” Oturumunun
oturum başkanı, Prof. Dr. Beylü DİKEÇLİGİL; tebliğ sahibi, Doç.
Dr. Emin Yaşar DEMİRCİ; müzakerecileri, Prof. Dr. Yasin AKTAY ve
Yrd. Doç. Dr. Metin BOŞNAK’dır.
“Parçalanmış Aileler ve Sorunları” Oturumunun oturum başkanı, Prof.
Dr. Ömer ÇAHA; tebliğ sahibi, Doç. Dr. Kemal SAYAR; müzakerecileri,
Prof. Dr. Nevzat TARHAN ve Prof. Dr. Ali Rıza ABAY’dır.
“Sokak Çocukları ve Bakıma Muhtaç Çocuklar” Oturumunun oturum başkanı,
Prof. Dr. Esin KÜNTAY; tebliğ sahibi, Doç. Dr. Ahmet BİLGİLİ; müzakerecileri,
Mustafa Ruhi ŞİRİN ve Yusuf Ahmet KULCA’dır.
“İslam Düşünce ve Hukukunda Aile” Oturumunun oturum başkanı, Prof.
Dr. İbrahim Kâfi DÖNMEZ; tebliğ sahibi, Prof. Dr. Yunus APAYDIN;
müzakerecileri, Prof. Dr. Fahrettin ATAR ve Prof. Dr. Hayri KIRBAŞOĞLU’dur.
“Osmanlı Aile Yapısı” Oturumunun oturum başkanı, Prof. Dr. Tufan
BUZPINAR; tebliğ sahibi, Prof. Dr. Mehmet Akif AYDIN; müzakerecileri,
Prof. Dr. Mehmet İPŞİRLİ ve Prof. Dr. Huri Cihan İSLAMOĞLU’dur.
“Aileye İlişkin Resmî Politikalar ve Hukukî Sorunlar” Oturumunun
oturum başkanı, Dr. Necmettin TÜRİNAY; tebliğ sahibi, Nesrin AFŞAR
ÇELİK; müzakerecileri, Kezban HATEMİ ve Doç. Dr. Sevgi KURTULMUŞ’dur.
“Yoksulluk ve Aile”, Oturumunun oturum başkanı, Prof. Dr. Korkut
TUNA; tebliğ sahibi, Prof. Dr. İsmail DOĞAN; müzakerecileri, Doç.
Dr. Vehbi BAŞER ve İbrahim ALTAN’dır.
“Yaşlılar ve Bakım Sorunları” Oturumunun oturum başkanı,
Prof. Dr. Velittin KALINKARA; tebliğ sahibi, Doç. Dr.
Ali SEYYAR; müzakerecileri, Prof. Dr. Sedat MURAT
ve Prof. Dr. Mustafa AYKAÇ’dır.
“Avrupa Birliğinde Aile” Oturumunun oturum başkanı, Prof. Dr. Alan
DUBEN; tebliğ sahibi, Dr. Ruth FARRUGIA; müzakerecileri, Dr. Angela
ABELA ve Öğr. Gör. Fatma DURAK’dır.
“Kadın Kimliği ve Aile” Oturumunun oturum başkanı, Prof. Dr. Vildan
SERİN; tebliğ sahibi, Nazife ŞİŞMAN; müzakerecileri, Nevval SEVİNDİ
ve Fatma Karabıyık BARBAROSOĞLU’dur.
“Bilgi Toplumunda Medya ve Aile” Oturumunun oturum başkanı, Prof.
Dr. Edibe SÖZEN; tebliğ sahibi, Doç. Dr. Türksel Kaya BENGSHNİR;
müzakerecisi, Sadık GÜNEŞ’dir.
“Uluslararası Aile Sempozyumu” ile “aile” konusu uluslararası bir
sempozyumla gündeme getirilmiştir. Sadece Türk aile yapısı değil,
aynı zamanda Batı’da, Türk Cumhuriyetlerinde ve İslam Dünyasında
aileye ilişkin temel problemlerin tespiti, tartışılması ve bu sorunlara
ilişkin çözüm önerileri Sempozyum aracılığı ile dile getirilmiştir.
Aileye ilişkin temel tespitlerden ve takip edilen politikalardan
hareketle aileye ilişkin takip edilmesi gereken politikalar konusunda
fikirler üretilmiştir.
“Uluslararası Aile Sempozyumu” ile aileye ilişkin temel sorunları
tespit ederek ilgililerin dikkatine sunmak amaçlanmıştır. Aile düzeyinde
görülmekte olan sorunlar toplumsal sorunların kaynağını oluşturmaktadır.
Bununla birlikte aile içinde görülmekte olan sorunları toplumsal
sorunların bir uzantısı şeklinde düşünmekte mümkündür. Bu bakımdan
aileye ilişkin tespitlerin aynı zamanda toplumsal açıdan da önemli
bir değer taşımaktadır. Ulusal ve uluslararası düzeyde bilim adamlarının
ve araştırmacıların katıldığı ve tebliğler sunduğu bu Sempozyum
ile aile ile ilgili tespitler yapılarak toplumun ve yetkililerin
dikkatine sunulmuştur. Bu özelliği ile Sempozyum ilgililerin aileye
ilişkin sorunlar hakkında bilgi sahibi olması ve sorunların çözümü
konusunda bir yol haritası işlevi görecektir.
Aileye ilişkin sorunlar toplumların gelişmişlik düzeyine bağlı olarak
yaygın bir şekilde gündeme gelmeye başlamıştır. Toplumsal çözülmenin
baş gösterdiği kurum olarak aile, bu çözülmeye ilişkin ipuçlarını
öncelikle gelişmiş Batılı toplumlarda göstermeye başlamıştır. Evliliklerin
önemli bir kısmının boşanmayla sonuçlanması, tek ebeveynli aileler,
aile içi şiddet, sokak çocukları, bağımlılık yapan madde kullanımının
yaygınlaşması ve suç oranındaki artış aileyi ilgilendiren yaygın
sorunlar dikkati çekmektedir. Bu ve benzeri sorunların ülkemizde
de giderek yaygınlaştığı gözlenmektedir. Özellikle son zamanlarda
giderek önemli bir sorun olarak toplumun gündemine başlayan “sokak
çocukları” olgusu büyük ölçüde aile kaynaklı bir sorun olarak dikkati
çekmektedir. Toplumun tüm kesimlerinin aile konusundaki sorunlara
dikkatinin çekilmesi, sorunlar hakkında bilgilendirilmesi ve bilinçlendirilmesi,
aileyi destekleyici faaliyetlerin teşvik edilmesi ve aileye ilişkin
politikaların bilimsel verilere dayalı olarak oluşturulması bakımından
Sempozyum’da görüşülen konular büyük önem taşımaktadır. Ayrıca Sempozyum’da
görüşülen konuların kitap haline getirilmesi ile daha geniş kitlelerin
bilgilendirilmesi de sağlanmış olacaktır.
Sempozyum “Değerlendirme”
oturumu ile sona ermiştir. Değerlendirme oturumu, Prof. Dr. Korkut
TUNA başkanlığında, Nesrin AFŞAR ÇELİK, Prof. Dr. Ömer ÇAHA, Prof.
Dr. Vildan SERİN, Prof. Dr. Edibe SÖZEN tarafından gerçekleştirilmiştir.
Katılımcılar, soyadı sırasına göre, aşağıda sıralanmıştır.
Prof. Dr.
Ali Rıza ABAY, Sakarya Üniversitesi
Dr. Angela ABELA, University of Malta
Prof. Dr. Anis AHMAD-Pakistan
Prof. Dr. Yasin AKTAY, Selçuk Üniversitesi
Prof. Dr. Fatma ALİSİNANOĞLU, Gazi Üniversitesi
İbrahim ALTAN, Deniz Feneri
Prof. Dr. Yunus APAYDIN, Erciyes Üniversitesi
Prof. Dr. Fahrettin ATAR, Marmara Üniversitesi
Prof. Dr. Mehmet Akif AYDIN, Marmara Üniversitesi
Prof. Dr. Mustafa AYKAÇ, Marmara Üniversitesi
Fatma Karabıyık BARBAROSOĞLU, Gazeteci-Yazar
Doç. Dr. Vehbi BAŞER, Balıkesir Üniversitesi
Prof. Dr. Mansur BEKMURADOV, Özbekistan
Doç. Dr. Türksel Kaya BENGSHNİR, TODAİE
Doç. Dr. Ahmet BİLGİLİ, İstanbul İl Kültür Müdürü
Yrd. Doç. Dr. Metin BOŞNAK, Fatih Üniversitesi
Prof. Dr. Tufan BUZPINAR, Fatih Üniversitesi
Prof. Dr. Ömer ÇAHA, Fatih Üniversitesi
Nesrin AFŞAR ÇELİK, Aile ve Sosyal Araştırmalar Gen. Md Vekili
Doç. Dr. Emin Yaşar DEMİRCİ, Yüzüncü Yıl Üniversitesi
Prof. Dr. Beylü DİKEÇLİGİL, Erciyes Üniversitesi
Prof. Dr. İsmail DOĞAN, Ankara Üniversitesi
Prof. Dr. İbrahim Kâfi DÖNMEZ, Marmara Üniversitesi
Prof. Dr. Alan DUBEN, Bilgi Üniversitesi
Öğr. Gör. Fatma DURAK, Fatih Üniversitesi
Dr. Ruth FARRUGIA, University of Malta
Kezban HATEMİ, Avukat
Prof. Dr. Mehmet İPŞİRLİ, Fatih Üniversitesi
Prof. Dr. Huri Cihan İSLAMOĞLU, Boğaziçi Üniversitesi
Doç. Dr. Sevil İSMAİLOVA, Türkmenistan
Sadık GÜNEŞ, Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü
Prof. Dr. Nazif GÜRDOĞAN, Emekli Öğretim Üyesi
Prof. Dr. İclal İSMAİL HİLMİ, Mısır
Prof. Dr. Saikal JHUNUSHOA, Kırgızistan
Prof. Dr. Velittin KALINKARA, Pamukkale Üniversitesi
Prof. Dr. Hayri KIRBAŞOĞLU, Ankara Üniversitesi
Yusuf Ahmet KULCA, Umut Çocukları Derneği Başkanı
Doç. Dr. Sevgi KURTULMUŞ
Prof. Dr. Esin KÜNTAY, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi
Prof. Dr. Zailan Bt MORRİS, Universiti Sains Malaysia-Malezya
Prof. Dr. Sedat MURAT, İstanbul Üniversitesi
Doç. Dr. Kemal SAYAR, Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi
Doç. Dr. Ali SEYYAR, Sakarya Üniversitesi
Prof. Dr. Vildan SERİN, Fatih Üniversitesi
Nevval SEVİNDİ, Gazeteci-Yazar
Prof. Dr. Edibe SÖZEN, İstanbul Üniversitesi
Mey SULTAN, Ürdün
Doç. Dr. Ebulfeyz SÜLEYMANOV, Azerbaycan
Mustafa Ruhi ŞİRİN, Çocuk Vakfı Başkanı
Nazife ŞİŞMAN, Araştırmacı-Yazar
Prof. Dr. Nevzat TARHAN, Fatih Üniversitesi
Prof. Dr. Korkut TUNA, İstanbul Üniversitesi
Dr. Necmettin TÜRİNAY, Gazeteci-Yazar
Prof. Dr. Sabahattin ZAİM, Emekli Öğretim Üyesi
Doç. Dr. Eyüp ZENGİN, TİKA
Prof. Dr. Vehbe ZÜHAYLÎ, Suriye
Prof. Dr. Zaure ZHANAZAROVA, Kazakistan
02/12/2005
//
Ali Seyyar DÜNYA ÖZÜRLÜLER GÜNÜ (2005) DOLAYISIYLA ANADOLU AJANSI’NA
DEMEÇ VERDİ
3 ARALIK DÜNYA ÖZÜRLÜLER GÜNÜ... -ÖZÜRLÜLER İDARESİ BAŞKANLIĞI DANIŞMANI
DOÇ.DR. SEYYAR: ''ÖZÜRLÜ NÜFUSUN YÜZDE 78'İ İŞGÜCÜNE DAHİL DEĞİL''
ANKARA - Başbakanlık Özürlüler İdaresi Başkanlığı Danışmanı Doç.
Dr. Ali Seyyar, özürlülere verilen hakların yeterli olmadığını
belirtti.
Sakarya Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Öğretim
Üyesi ve Başbakanlık Özürlüler İdaresi Başkanlığı Danışmanı Doç.
Dr. Ali Seyyar, AA muhabirine yaptığı açıklamada, Türkiye'de resmi
rakamlara göre, 8 milyon 423 bin 927 özürlü birey bulunduğunu, bu
rakamın nüfusun 12.29'luk kısmı oluşturduğunu belirterek ''Özürlü
bireylerin büyük bir kısmı henüz temel eğitim olanaklarından bile
mahrum'' dedi.
Eldeki verilere göre, özürlülerin yaklaşık yüzde 41'inin, süreğen
(kronik) hastalığı olanların da yaklaşık yüzde 47.10'unun ilkokul
mezunu olduğunu, yüksekokula devam eden özürlü oranının ise yüzde
2.24 olduğunu ifade eden Doç. Dr. Seyyar, özürlülere eğitimde fırsat
eşitliği sağlanması gerektiğini söyledi.
Doç.Dr. Seyyar, sözlerini şöyle sürdürdü:
''Özürlü nüfusunun yüzde 78'i işgücüne dahil değil. Özürlülerin
yüzde 61'i kurumlardan parasal olarak destek bekliyor. Yüzde 10'u
ise iş bulunması yönünde yardım talep ediyor. Bu oran bize özürlülerin
hayata bağlı olduklarının enerjisini, sosyal olmak istediklerini
gösteriyor. Bu istatistikler kendi başına bir şey ifade etmez. Hepsinden
mesaj çıkartılmalı. Bunlar sadece kanunla olmaz. Toplumsal bilinçlenme
sağlanmalı.''
EKİP-HMD-DEL)
02/12/2005 -- 16:59 – GENEL HABER
25.10.2005 //
Sosyal Hizmetler
ve Özürlüler Müdürlüğü bünyesi altında hizmet veren İstanbul Özürlüler
Merkezi’nin (İSÖM), "Özürlülerin Sosyal Hayata Adaptasyonu ya da
Toplumun Özürlülere Adaptasyonu" projesi (ÖSHA) perdelerini açtı.
İBB ve İl Milli
Eğitim Müdürlüğü işbirliği ile yürütülen projenin amacı genç nesli
özürlülük konusunda bilinçlendirmek. Çınar Koleji’nde çalışmalarına
başlayan ÖSHA gönüllüleri bu yıl 19.700 öğrenciye özürlülüğü anlatacak.
Sağlık Daire Başkanı Uz. Dr. Mustafa Güveli:” Özürlünün topluma
adaptasyonu için sadece özürlü değil herkesin çok çalışması gerekiyor”
İstanbul Büyükşehir
Belediyesi Sağlık Daire Başkanlığı Sosyal Hizmetler ve Özürlüler
Müdürlüğü bünyesinde hizmetlerine devam eden İstanbul Özürlüler
Merkezi’nin (İSÖM) "Özürlülerin Sosyal Hayata Adaptasyonu ya da
Toplumun Özürlülere Adaptasyonu" ÖSHA projesi 2005–2006 eğitim ve
öğretim yılı kapsamındaki çalışmalarına Çınar Koleji Kongre Merkezi’ndeki
açılışla başladı. Açılışa İBB Sağlık Daire Başkanı Uz. Dr. Mustafa
Güveli, Sosyal Hizmetler ve Özürlüler Müdürü Muhammet Koçoğlu,
İstanbul İl Milli Eğitim Özel Eğitim Şube Müdürü Halis Kuralay,
Doç Dr. Ali
Seyyar, İstanbul Özürlüler Merkezi, Çınar Koleji
ve Başakşehir Lisesi yetkilileriyle çok sayıda öğrenci katıldı.
Genç kuşağa
özürlülük bilincini kazandırmak ve özürlülüğün daha iyi anlaşılmasını
sağlamak amacını taşıyan ÖSHA projesi, tamamı özürlülerden oluşan
gönüllülerin yaşadıklarını tiyatral bir şekilde anlattıkları bir
sunumla başladı. Öğrencilerin empati kurmasını sağlamak ve bir özürlünün
neler yaşadığını göstermek amacıyla yapılan yapılan sunumun ardından
söz alan öğrenciler neler hissettiklerini anlattılar. Böyle bir
projenin hayata geçirilmesini çok olumlu bulan öğrenciler bu konudaki
çalışmalarından dolayı Büyükşehir Belediyesine ve İstanbul İl Milli
Eğitim Müdürlüğüne teşekkür ettiler. Duygu aktarımından sonra öğrenciler
ÖSHA gönüllülerine merak ettikleri soruları sordular.
Sunumun ardından kürsüye çıkan İBB Sağlık Daire Başkanı Uz. Dr.
Mustafa Güveli belediyenin özürlülük konusunda yaptığı çalışmaları
ve ÖSHA projesini anlattı. Özürlülerin topluma adaptasyonunda özürlülerden
ziyade topluma çok büyük işler düştüğünü ifade eden Güveli, herkesin
bu proje içerisinde yer alması gerektiğini belirtti. Özürlülere
yönelik yapılan hizmetleri anlatan Güveli bu çalışmaları daha yakından
takip etmek ve bu konuda daha aktif rol almak isteyen öğrencileri
Tophane’deki İstanbul Özürlüler Merkezi’ne (İSÖM) davet ederek konuşmasına
son verdi.
Özürlülük
konusunda yaptığı çalışmalarla dikkat çeken Başbakanlık-Özürlüler
İdaresi Başkanlığı Kurum Danışmanı ve Sakarya Üniversitesi öğretim
üyesi Doç. Dr.
Ali Seyyar’ın bu konuyla ilgili Almanya’da yaşadığı bir
anısını mizahi bir dille anlatması öğrencileri neşelendirdi. Son
zamanlarda yapılan çalışmalarla Türkiye’nin özürlülük konusunda
Avrupa’dan daha çok yol aldığını belirten Seyyar, yine de bu konuda
daha yapılması gereken çok şey olduğunu söyledi.
İstanbul İl
Milli Eğitim Özel Eğitim Şube Müdürü Halis Kuralay ise özürlülerin
eğitimlerinde diğer öğrencilerden farklı bir uygulamaya tabi tutulmaması
gerektiğini belirterek yeni özürlüler yasasıyla böyle bir durumun
suç olduğunu hatırlattı.
Son olarak söz alan Çınar Koleji Genel Müdürü Ali Dayıoğlu
böyle bir projeye ev sahipliği yapmaktan duyduğu memnuniyeti belirterek
bütün katılımcılara teşekkür etti.
ÖSHA
Projesi’nin amacı ve yapılan çalışmalar...
Büyükşehir Belediyesi
ve İstanbul İl Milli Eğitim Müdürlüğü işbirliğiyle ilköğretim okulları
ve liselerde eğitim alan çocuklara özürlülük bilincini kazandırmak,
özürlülerin genç nesil tarafından daha iyi anlaşılmasını sağlamak
ve buraya katılan öğrencilerin paylaşımlarıyla herkese ulaşmayı
amaçlayan proje beş yıldır başarıyla uygulanıyor.
Yine proje kapsamında
oluşturulan gönüllü bir ekip, özürlülüğün, yeni nesil tarafından
daha iyi anlaşılması için okullara giderek ya da öğrenciler İstanbul
Özürlüler Merkezi'ne davet edilerek eğitim ve bilinçlendirme çalışmaları
yapmaktadır.
Okullarda genç
nesli bilgilendirme ve bilinçlendirme çalışmaları kapsamında 765
okula gidilmiş, 75854 öğrenciye ve 765’i rehber olmak üzere toplam
2400 öğretmene doğrudan; yaklaşık 700.000 öğrenciye de (afiş, etiket,
broşür vb. basılı materyaller ve çalışmalara katılan öğrencilerin
duygu aktarımlarıyla) dolaylı olarak ulaşılmıştır.
Çınar Koleji’nde
yapılan açılışla çalışmalarına başlayan ÖSHA bu yıl 19.700 öğrenciye
doğrudan 200 bin kişiye ise dolaylı olarak ulaşmayı amaçlıyor. [Bu
yazı, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Resmi Web Sitesi'nden alınmıştır.
http://www.ibb.gov.tr (Kaynak: İBBWEB) ]
ÖZÜRLÜ DANIŞMANI ALİ SEYYAR’IN ÖSHA PROJESİNE YÖNELİK GÖRÜŞ ve
ÖNERİLERİ
Programı izleyen Doç. Dr. Ali Seyyar, toplantı sonrasında ÖSHA
projesini özürlülerin toplumsal katılımı ve toplum içinde özürlü
olmayanlarla kaynaşması açısından önemli bulduğunu beyan ederek,
projenin daha da yaygınlaşması ve zenginleştirilmesi gereği üzerinde
durmuştur. Ali Seyyar’ın bu konudaki görüş ve önerileri şu şekildedir:
“Özürlülerin
Sosyal Hayata Adaptasyonu ya da Toplumun Özürlülere Adaptasyonu
(ÖSHA)” projesinin ilk etapta okullarda hayata geçirilmek istenmesi
isabetlidir.
Proje kapsamında
özürlülerden oluşan bir gönüllü ekibin de bulunması isabetlidir.
Ancak, programın içeriği, etkinliği ve program sonrası tedbirler
ve uygulamalar konusunda bazı iyileştirmelerde bulunabilir. Şöyle
ki:
1.)
Gönüllü
ekip, yeterli yetenek ve performansa sahip olduğu halde özürlülerin
günlük hayatlarında karşılaştıkları sorunları ne sözlü olarak, ne
de örnekleme yöntemiyle (oyun sahneleri biçiminde) çarpıcı bir şekilde
dile getirebilmişlerdir. Örn. okul hayatında yaşanan olumsuz nitelikte
olan bazı somut olaylara dönük akılda kalabilecek trajik komik gösteriler
sahnelenebilir. (Örn. Benim “****” isminde tanıdığım özürlü bir
kız öğrencisi var. Parmakları doğuştan deformedir ve tam gelişmemiştir.
Ancak, bir çok işini zor da olsa engelsiz olarak yapabilmektedir.
Bir keresinde resim dersinde öğretmeninden pek iyi notu alır. Onu
belki de şuur altında kıskanan bir öğrenci arkadaşı, ona şunu der
“Senin parmakların yok diye öğretmen sana pek iyi verdi”. Bu sözden
dolayı “****” günlerce ağlar ve parmaklarını gizlemeye uğraşır).
Bu ve benzeri olaylar sahnelenebilir ve buradan dersler çıkartılabilir.
Böyle durumlarda özürlü kişi ne yapmalı, özürlü olmayan kişiler
ise özürlü olanlara dönük nasıl iletişim kurmalı gibi sorulara ortak
cevaplar aranmalıdır.
2.)
Özürlü
olmayanların özürlülerle sağlıklı bir iletişim nasıl kurulabileceği
konusu açıkta kalmıştır ve bu iki kesim arasında nasıl bir dayanışma-yardımlaşma-kaynaşma
olabileceği noktasında açılımlar ve yollar sunulamamıştır. Kısacası,
paylaşmaya yönelik insanî-sosyal-manevî gerekçeler dile getirilememiştir.
Bundan dolayıdır ki, eğitim programı küçük gruplar halinde bir kaç
seanstan oluşmalıdır ve nihaî kapanış programı da bütün öğrencilere
yönelik olmalıdır. Eğitim programlarının süresi, katılımcıların
bilgi, beceri ve tutumlarında değişiklik meydana getirilebilmesi
açısından (yapıldığı gibi) kısa olmaması gerekmektedir.
3.)
Psiko-drama
yöntemi ile özürlülere dönük sosyal sorumluluk şuurunun geliştirilmesi
ve farkındalık seviyesinin artırılması, daha çok küçük gruplarda
yani sınıflarda uygulanmalıdır. Oyun içinde düzenlenen olaylara
zorunlu olarak katılma zaruretinden dolayı ortaya çıkan ani
eylem dinamikleri sayesinde sorunlar,
gerginlikler ve çatışmalar gün ışığına çıkabilmektedir. Bu şekilde
dışarıdan oyuna katılan bir öğrenci, duyma ve görmenin ötesinde
üstleneceği aktif bir rol sayesinde davranış kalıplarını değiştirme
imkanını bulacak ve bu şekilde öğrendiğini kola kolay unutmayacaktır.
Yaşayarak, düşünerek ve anlayarak öğrenilen şeyler, kalıcıdır. Eğitimlerde
çok sıklıkla yer alan ve uygulamayı ön plana çıkaran rol oyunları,
psiko-drama kaynaklı bir tekniktir. Eğitim yöntemleri arasında önemli
bir yere sahip olan bu teknik katılımcılara, eğitimler sırasında
edindikleri teorik ve pratik bilgilerin yanı sıra, söz konusu bilgi
ve becerileri okul hayatında pratiğe geçirmeden önce uygulama, deneme,
değerlendirme ve geliştirme fırsatı tanır.
4.)
Eğitim
programın hedefi iyi belirlenmeli ve programın içeriği de buna göre
düzenlenmelidir. Eğitimin Hedefi ise kısaca şu unsurlardan ibaret
olmalıdır: a) Özürlü olanlarla olmayanlar arasında normal ilişkilerin
geliştirilmesi, güvenli davranış tarzlarının oluşturulması ve empatik
iletişimin sağlanması.
5.)
Öğretmenler,
ailelerden sonra çocuklarla en çok etkileşime giren ve onları en
iyi tanıyan fertledir. Dolayısıyla eğitim kapsamına öğretmen ve
veliler de dahil edilmelidir. Öğrencilerin yanında velileri, öğretmenleri
ve idari personeli içine alan bir bütünlük konsepti içinde olumlu
davranışsal destek programları uygulanmalıdır. Ayrıca geri dönüşüm
yöntemleriyle hedefe ulaşıp ulaşılmadığı da test edilmelidir. Öğretmenlerin,
velilerin ve öğrencilerin özürlülerle ilgili tutum ve davranışlarında
değişikliğin ölçümlenmesi, eğitim kalitesinin ve etkinliğinin belirlenmesi
açısından şarttır. Olumlu davranışsal desteğin etkililiği ve ortaya
çıkan davranış değişikliği, özürlü öğrencilerin görüşleri de alınarak,
belirli zaman aralıklarıyla ölçümlenmelidir.
6.)
Özürlü olanlarla olmayanlar arasında etkin iletişimin sağlanabilmesi
için, değişik özürlü grupların kendilerine has özellikleri, toplum
hayatındaki temel sorunları ve psikolojileri tanıtılmalıdır. Böylece
özürlü olmayanlar, özürlülere nasıl davranılması gerektiğini öğrenecekler
ve çaresizlik içinde farklı ve zararlı yöntemleri denemek mecburiyetinde
kalmayacaklardır.
7.)
İleriye dönük olarak “olumlu davranışsal destek eğitim programları”nın
içeriği ve uygulanış biçimi, sadece bir kişi tarafından değil bir
ekip tarafından yeniden gözden geçirilmelidir. Bu ekibin içinde
özel eğitim öğretmenleri, sosyal hizmet uzmanları, sosyal psikologlar,
yetişkinlere eğitim veren hocalar, özürlü uzmanları yer almalıdır.
8.)
Program uygulama adımları kısaca şu şekilde olabilir: a)
Velileri, öğretmenleri ve öğrencileri özürlü iletişim ile ilgili
davranışları, önyargıları ve iletişim sorunlarını baş etme yolları
anket yoluyla belirlenmelidir; b) Olumlu davranışsal destek programları
bu verilere göre hazırlanmalı ve profesyonel eğitimciler vasıtasıyla
uygulanmalıdır. Eğitim, hem didaktif-normatif (geleneksel), hem
de inter-aktif (psiko-drama) yöntemlerle yapılmalıdır. Yazılı ve
görsel materyallere de yer verilmelidir. c) Uygulama sonuçları takip
edilmelidir. Davranış değişikliğinin kalıcı olup olmadığı belirlenmelidir.
9.)
Eğitim gören okullara daha çok özürlü öğrenci alınması teşvik
edilmeli ve kaynaştırma eğitim modelleri benimsettirilmelidir. Sınıfına
kaynaştırma öğrencisi alan kaynaştırma takım üyelerine (rehber öğretmen,
müdür, sınıf öğretmeni) kaynaştırma eğitimi ile ilgili uygulamaya
dönük ayrıca eğitim verilmelidir. Kaynaştırmanın özürlü olan ve
olmayan öğrencilerin sosyal ve gelişimsel açıdan avantajlı konuma
geldikleri vurgulanmalı ve okullarda kaynaştırma oranı eğitim programları
sonucunda artırılmalıdır. Özürlü çocukların öğrenme özelliklerini
dikkate alan bir eğitim modülü geliştirilmelidir (Örn. Bireyselleştirilmiş
eğitim programları hazırlanmalıdır). Kaynaştırma akışını engelleyen
unsurlara karşı tedbirler alınmalıdır (Örn. Velilerin özürlü çocuklara
karşı sosyal duyarlı olmaları sağlanmalı).
Eğitimin kalıcılığını
sağlamak maksadıyla MEB ile işbirliği yapılarak, eğitim gören okullara
“özürlü dostu okul” plaketi (sertifikası) verilmelidir. Bununla
birlikte bu ödüle sahip olan okullarda en az bir özürlü temsilcisi
bulundurulmalıdır (seçimle veya tayinle). Özürlü temsilcisi, gönüllü
rehber öğretmenlerden veya özürlü konularına ilgi gösteren diğer
sınıf öğretmenlerinden oluşturulabilir. Bütün özürlü temsilcilerine
“etkili hizmet içi eğitim programı” kapsamında İSÖM’de özürlü öğrencilerle
ilgili 20-40 saatlik ihtisas dersleri verilmelidir. (Dersin içeriği
daha sonra belirlenebilir). Özürlü temsilcilerin görev ve yetkileri
okul veya MEB tarafından belirlenmelidir. Özürlü temsilcileri, okullarda
bütün öğretmenlerin özürlü çocukları daha iyi anlamaları için özürlü
eğitiminden ve kaynaştırmadan sorumlu tutulmalıdır (Doç. Dr. Ali
Seyyar)
03.10.2005 //
Milli
Yaşlılar Politikası Oluşturulmalı
Yaşlıların beklentilerinin karşılanması,
sorunlarının çözümü için örgütlenmesi gerektiği belirtilerek, üniversite,
belediye, hükümet ve sivil toplum kuruluşlarının işbirliğinde milli
yaşlılar politikası oluşturulması gerektiği ifade edildi.
Yaşlıların beklentilerinin
karşılanması, sorunlarının çözümü için örgütlenmesi gerektiği belirtilerek,
üniversite, belediye, hükümet ve sivil toplum kuruluşlarının işbirliğinde
milli yaşlılar politikası oluşturulması gerektiği ifade edildi.
İstanbul Büyükşehir
Belediyesi(İBB) Sağlık Daire Başkanlığı tarafından Yaşlılar Haftası
nedeniyle düzenlenen “Türkiye’de Yaşlı Sağlığı ve Sosyal Bakımı
Hizmetlerinde Yerel Yönetimlerin Örgütlenmesi” konulu panelde Türkiye’
deki yaşlı sorunları ve yerel yönetimlerin yapması gerekenler masaya
yatırıldı.
Sakarya Üniversitesi
Çalışma Ekonomisi Fakültesi’nden Doç. Dr. Ali Seyyar , Türkiye’de
örgütlenen ve baskı grubu oluşturanların isteklerinin hükümetler
tarafından dikkate alındığına işaret ederek,
" Türkiye’ de yaşlılar örgütlenmedi. Böyle olunca da baskı grubu
oluşturamıyorlar. Politikaları da yok. Bir an önce örgütlenmeleri
ve kendi politikalarının belirlenmesinde söz sahibi olmaları gerekir"
dedi.
İstanbul Tıp Fakültesi
Geriatri Bilim Dalı Başkanı Prof . Dr. Mehmet Akif Karan
da ülkemizdeki yaşlı nüfusunun 5,5 milyonu aştığını belirterek,
yaşlı ve yaşlının sorunlarına multidisipliner bir yaklaşımda bulunmak
gerektiğini söyledi. Karan " Gelişmiş ülkelerde ortalama yaşam süresi
80’ a ulaştı. 2050 yılında tüm dünyada 65 yaşın üzerindeki nüfus
1 milyarın üzerinde olacak. Gelişmekte olan ülkelerde ölümlerin
çoğu yaşlılık ve yaşa bağlı hastalıklardan oluyor. Tüm dünyada yaşlının
sağlık sorunlarını bir toplum sağlığı sorunu olarak görmek gerekiyor
" dedi.
“YAŞLILAR YALNIZLIKTAN
ŞİKAYETÇİ"
İBB Sağlık Daire Başkanı
Uz. Dr. Mustafa Güveli ise yaşlılara yönelik sağlık ve sosyal
bakım hizmetlerinin planlanması, koordinasyonu, standartize edilmesi
ve kalitesinin yükseltilmesi için çalışma başlattıklarını açıklayarak
şöyle konuştu:
" Bugüne kadar Sağlık Daire Başkanlığı bünyesinde Darülaceze Müdürlüğü’nün
yataklı bakım merkezi, sağlık işleri müdürlüğünün evde sağlık hizmetleri,
sosyal hizmetler ve özürlüler müdürlüğünün toplum temeli rehabilitasyon
projesi birimleri uygulamaları kapsamında 65 yaş üzeri için ağırlıklı
olarak sağlık ve bakım hizmetleri yürütülmekteydi.
Yeni bir planlamayla hizmetler, üniversite işbirliği ile mobil ve
immobil yaşlılara olmak üzere 2 ana başlıkta toplandı. Yaşlının
barınma, beslenme, ısınma gibi konulardaki sosyal ihtiyaçları da
tesbit edilerek hizmet kapsamında planlamaya dahil edildi. Ayrıca
yaşlı için planlanan hizmetlerde, hedef grubun da katılımını sağlamak,
görüş ve katkılarını almak amacıyla her ilçeyi ve ilgili sivil toplum
kuruluşlarını temsilen bir kişinin katıldığı İstanbul Yaşlı Hizmetleri
Danışma Kururlu oluşturuldu. Kurul ilk toplantısını 15 Eylül 2005’
de yaptı. Kurulda 27 kişi bulunuyor. İlK toplantıda uyguladığımız
anketin sonuçlarına göre yaşlılık olgunlaşmayı ifade ediyor. Yaşlıların
en önemli sorunları hastalık ve yalnızlık- kimsesizliktir. Belediyeler
yalnızlığı giderici projeler üretmeli, rehabilitasyon ve sağlık
hizmetleri vermeli, evde bakım yöntemini seçmelidir."
"YAŞAM KALİTELERİ
İYİLEŞTİRİLMELİ"
Ankara Atatürk Eğitim
ve Araştırma Hastanesi, İç Hastalıkları ve Geriatri Uzmanı Yrd.
Doç. Dr. Ümit Ateşkan da artan yaşlı oranının ve beraberinde
gelecek sorunları daha rasyonel bir şekilde çözebilmek ve yaşlıları
daha kaliteli bir hizmet verebilmek için birtakım politikaların
belirlenip işlerlik kazandırılması gerektiğini söyledi.
Ateşkan, " Yaşlılarda yaşam kalitesini belirleyen en önemli faktörler
sosyo ekonomik güvenlik, psikososyal iyilik ve genel sağlık durumu
oluşturmaktır" dedi.
İstanbul Tıp Fak. Geropsikiyatri Bilim Dalı öğretim üyesi Doç.
Dr. Işın Baral Kulaksızoğlu ise konuşmasında yaşlının doğru
tedavilere, düzenli bakıma, beslenmeye ve çeşitli rehabilitasyon
hizmetlerine ulaşmasını sağlamak ve bakım gerektiren yaşlılara gerek
evlerinde gerekse huzur ve bakım evlerinde doğru ve yeterli bakımı
sunmak için kurumların bio-psiko- sosyal bir hizmet bütünlüğü sağlamaları
gerektiğine dikkat çekti.
Kaynak:
http://www.sagliginsesi.com: 03.10.2005
Türkiye’nin
yaşlı politikası yok
Sakarya Üniversitesi
öğretim üyesi ve Başbakanlık Özürlüler İdaresi Başkanlığı kurum
danışmanı Doç. Dr. Ali Seyyar, Türkiye’nin henüz bir yaşlılar politikası
bulunmadığını belirterek, ‘’Öyle bir milli politika oluşturulmalı
ki, her gelen hükümet bunu uygulamak zorunda kalsın’’ dedi.
Yaşlılar Haftası kapsamında,
İstanbul Büyükşehir Belediyesi Sağlık Daire Başkanlığı’nca, Cemal
Reşit Rey Konser Salonu’nda (CRR), ‘’Türkiye’de yaşlı sağlığı ve
sosyal bakım hizmetlerinde yerel yönetimlerin örgütlenmesi’’ konulu
panel düzenlendi. Doç. Dr. Seyyar, burada yaptığı konuşmada,
Türkiye’de yaşlılığa yönelik baskı oluşturabilecek bir grubun
bulunmadığını, bu kesimin bir federasyon ya da konfederasyonları
olmadığını söyledi.
Yaşlı ve yaşlı adaylarına
‘’örgütlenerek baskı grubu oluşturmaları’’ çağrısında bulunan
Doç. Dr. Seyyar, şunları kaydetti: ‘’Karar alma sürecinde aktif
olun. Yönetmelik olmadığı için bir Yaşlılar Şurası yapılamıyor.
Gelecek yıl Türkiye’de ilk kez devlet desteğiyle yaşlıların sorunlarının
tartışılacağı bir sempozyum düzenlenecek. Türkiye’nin henüz bir
yaşlılar politikası yok, ama oluşması yakın. Ancak bunda da yaşlıların
katkısı olmalı. Öyle bir milli politika oluşturulmalı ki, her gelen
hükümet bunu uygulamak zorunda kalsın. Partiler üstü, Türkiye’ye
yakışır bir politika oluşturalım.’’
Darülaceze
İstanbul Büyükşehir
Belediyesi Sağlık Daire Başkanı Mustafa Güveli de, Türkiye’de yaşlılara
hizmet veren sivil toplum örgütü (STÖ) sayısının azlığına işaret
ederek, ‘’İşbirliği yapılacak STÖ sayısı çok az. STÖ’ler projeler
hazırlayıp, yerel yönetimlerin kapılarını zorlamalı’’ dedi. Yaşlılar
konusunda yaptıkları çalışmalar hakkında bilgi veren Güveli, ‘’Yaşlılar,
‘Darülaceze’ye düşmekten’ bahsediyor. Bu bakış açısını değiştirmek,
Darülaceze’nin toplum nezdindeki itibarını yükseltmek gerekir’’
diye konuştu.
Sağlık yardımına muhtaç
insanlara ‘’evde bakım hizmeti’’ sunduklarını anlatan Güveli, ‘’444
0 227’’ no’lu telefona bu tür kişilerin bildirilmesini istedi. Bu
hizmet kapsamında 3 ayda 65 yaş üstü 1293 hastaya ev ziyareti gerçekleştirildiğini
anlatan Güveli, ‘’Yaşlılar, kendi sosyal çevrelerinde yaşatılmalı
ve ihtiyaçları oradakarşılanmalı’’ diye konuştu.
Diğer konuşmalar
Ankara Atatürk Eğitim
ve Araştırma Hastanesi’nden Geriatri Uzmanı Yrd. Doç. Dr. Ümit Ateşkan
ise yaşlılıkla birlikte kronik hastalıkların görülme sıklığının
arttığını, ayrıca bu dönemde ‘’denge
bozukluğu, demans,
depresyon, uyku ve beslenme bozukluğu, çoklu ilaç kullanımı’’ gibi
sorunlar yaşandığını kaydetti. Türkiye’de sadece 5 tıp fakültesinde
yaşlılarla ilgili bilim dalı bulunduğuna işaret eden Ateşkan, tıp
eğitimi müfredatında bu konunun yer alması gerektiğini ifade etti.
İstanbul Üniversitesi
(İÜ) İstanbul Tıp Fakültesi’nden Doç. Dr. Işın Baral Kulaksızoğlu
da, Türkiye’de bulunan 400 bin alzheimer hastasından ancak yüzde
10’unun tedavi alabildiğini, geri kalanın evinde karısı ya da kızı
tarafından bakılmaya çalışıldığını söyledi.
(www.evrensel.net/05/10/05)
Yaşlılarımızı ihmal etmeyelim
İstanbul Büyükşehir
Belediyesi Sağlık Daire Başkanı Uzman Doktor Mustafa Güveli, ülkemizde
yaşlılarla ilgili kaynaklar ve bu kaynakların tespitiyle ilgili
ciddi sorunların bulunduğunu söyledi.
İstanbul Büyükşehir
Belediyesi Sağlık Daire Başkanlığı tarafından Cemal Reşit Rey Konser
Salonu’nda gerçekleştirilen “Yaşlılara Yönelik Sağlık ve Sosyal
Hizmetlerin Planlanmasında Yerel Yönetimlerin Örgütlenmesi” başlıklı
panelde, dünya genelinde ve Türkiye’de yaşlı nüfus oranının arttığına
dikkat çekildi.
Doktor Mustafa
Güveli, “Yaşlılara yönelik hizmetlerde merkezi ve yerel yönetimlerin
çalışmalarına sivil toplum kuruluşları da destek vermeli. Oysa işbirliği
yapabileceğimiz sivil toplum kuruluşu sayısı oldukça az. Herkese
yaşlılarla ilgili çalışmalar yapacak yeni kuruluşlar kurmalarını
ve mevcut imkanları en faydalı şekilde kullanmaya imkan sağlayacak
projelerle yerel yönetimlerin kapılarını zorlamalarını rica ediyorum”
dedi. Güveli, yaşlılara yönelik çalışmaların aynı zamanda geleceğe
yatırım olduğunu sözlerine ekledi.
Yaşlılara dönük
sosyal politika üretilmesi şart
Başbakanlık Özürlüler
İdaresi Başkanlığı Kurum Danışmanı Doç. Dr.
Ali Seyyar da yaşlılığın, sosyal etkileşimden mahrum olma,
toplumdan kısmen veya tamamen dışlanma, kendini lüzumsuz hissetme
gibi sorunları beraberinde getirdiğine değindiği konuşmasında yaşlılara
dönük sosyal politikalar oluşturulması gerektiğini ifade etti.
Sosyal politika alanlarında yaşlıların kültürel,
ekonomik, siyasi katılımına yönelik projelerin desteklenmesi, üniversitelerde
yaşlı bakım eğitimlerinin verilmesi, yaşlılara şehir merkezlerinde
engelsiz iletişim ve ulaşım olanakları içeren konutların inşa edilmesi,
yaşlı olan ve olmayanlara yönelik sosyo-kültürel merkezlerin birbirine
yakın olması gibi önerilerde bulunan Seyyar, “Tüm bunların
gerçekleştirilebilmesi için siyasi irade ve ekonomik imkanların
yanında toplumsal desteğe de ihtiyaç var” dedi.
(Naciye Kaynak / İstanbul 05.10.2005 Yeni
Asya Gazetesi)
24.09.2005 // Sakarya
Yeni Özürlüler Yasası Neler Getiriyor?
Büyükşehir Belediyesi ve Yerel Gündem 21 Özürlüler
Platformu tarafından ASM’de “Yeni Özürlüler Yasası Neler Getiriyor”
başlığıyla düzenlenen konferans büyük ilgi gördü.
Konferansa katılanlara; Sakarya Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç.Dr.Ali
Seyyar tarafından Yeni Özürlüler Kanunu, yeni yasanın getirdikleri
ve kimlerin yararlanabileceği, nasıl iş bulabileceği, özürlü maaşlarının
durumu, bakıma muhtaç özürlüler için yapılan değişiklikler ve rehabilite
çalışmaları konularında bilgi verildi. Konferans sonunda Büyükşehir
Belediyesi Başkan Vekili Ömer Yazıcı, konuşmacı Seyyar’a katkılarından
dolayı teşekkür ederek çiçek verdi.
(24 Eylül 2005; Cumartesi; ASM Salonu-Adapazarı)
17.05.2005 // Ankara
ALİ SEYYAR’a AİLE
ÖDÜLÜ
T.C.
Başbakanlık Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü, ALİ Seyyar’a
akademik anlamda aile dostu sosyal politika çalışmalarından ve aile
eğitimine verdiği destekten dolayı ödüle layık gördü.
Kadın ve aileden sorumlu Devlet
Bakanlığı, ‘15-22 Mayıs Aile Haftası’ dolayısıyla Ankara Dedeman
Oteli’nde bir kutlama programı düzenledi. Programın açılışında konuşan
Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdür Vekili Nesrin Afşar Çelik,
aileyi; bireyi kuşatan, hayatını kolaylaştıran bir yaşam ünitesi
olarak nitelendirdi. Aileyi ihmal eden toplumların bunun bedelini
çok ağır ödediğine dikkat çeken Çelik, “Sağlıklı toplumun temel
şartı, sağlıklı bir aile yapısıdır. Aileyi koruyarak, toplumsal
kaliteyi yükseltmek hepimizin görevidir.” dedi. Kadın ve aileden
sorumlu Devlet Bakanı Güldal Akşit ise ayağını incittiği için programa
katılamadı. Programda ailenin gelişimi ve korunmasına yardımcı olan
kişi ve kuruluşlara plaket takdim edildi. Editörlüğünü Serhat Şeftali’nin
yaptığı, cumartesi günleri Zaman ile birlikte verilen Ailem Dergisi,
aile eğitimine verdiği destekten dolayı ödüle layık görüldü. Ödülü
Zaman Ankara Temsilcisi Mustafa Ünal, AK Parti Aydın Milletvekili
Semiha Öğüş’ün elinden aldı. Aile kurumunun korunmasına verdiği
çabalardan ötürü Mamak Belediye Başkanı Gazi Şahin ile 4 özürlü
çocuğunun bakımını tek başına üstlendiği için Tuncelili Gülizar
Karataş da ödüle layık görüldü. Eşini terörde kaybettiği için yıllardır
sıkıntı içinde yaşayan Karataş ve çocuklarına Türk Anneler Derneği
Başkanı Gül Baysal sahip çıktı. Plaket verilen diğer bazı kişi ve
kuruluşların isimleri şöyle: TRT Genel Müdürü Şenol Demiröz adına
Televizyon Dairesi Başkanı Mustafa Demirbaş, RTÜK Başkanı Fatih
Karaca adına İzleme ve Değerlendirme Daire Başkanı Yusuf Turan,
Sakarya Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Ali Seyyar, Günaydın
Türkiye programı yapımcısı Osman Oktay.
29 Temmuz 2004
SOSYAL HİZMETLER VE ÇOCUK ESİRGEME KURUMU
TARİHİNDE İLK KEZ BİR ŞURA DÜZENLEDİ
Türkiye’de
ilk kez SOSYAL HİZMETLER ŞURASI düzenlendi. 19 – 21 Nisan 2004 tarihinde
Ankara’da tertiplenen Şura’nın ana teması: “TÜRKİYE’DE SOSYAL REFAH
POLİTİKALARI ÇERÇEVESİNDE SOSYAL HİZMETLER” olarak belirlenmiştir.
Şura kapsamında üç alt konu üzerinde çalışma yapılmıştır. Değişik
branşlardan akademisyen, bürokrat, yönetici ve sosyal hizmet uzmanlarından
oluşan 300 üzerindeki Şura üyesi, aşağıdaki çalışma gruplarında
yer alarak, daha önceden hazırlanan ön komisyon raporlarını değerlendirmişlerdir.
1.) Yoksulluk ve Risk Gruplarına Yönelik Sosyal Hizmetler.
2.) Toplumsal Gelişme ve Sivil Toplum Kuruluşlarının Etkinliği
3.) Avrupa Birliğine Uyum Sürecinde Sosyal Hizmetlerin Yeniden Yapılandırılması.
Sakarya temsilcileri Araşt. Görevlisi Serdar Orhan ve ÖZÜRLÜLER
İDARESİ BAŞKANLIĞI KURUM DANIŞMANI ve ÖZÜRLÜLER YÜKSEK KURULU üyesi
de olan Doç. Dr. Ali Seyyar 1. Çalışma Grubunun bir alt çalışma
grubu olan “ENGELLİLER GRUBU’nda yer almışlardır.
Şura açılış toplantısında Devlet Bakanları Sayın GÜLDAL AKŞİT ve
Sayın Prof. Dr. BEŞİR ATALAY konunun önemine binaen birer konuşma
yapmışlardır. Ayrıca SHÇEK Genel Müdürü Dr. CAFER TATLIBAL da sosyal
sorunların bilimsel anlamda çözülmesi gereğinin önemi üzerinde durarak,
bilim adamlarına değerli fikirlerini, emeklerini ve zamanlarını
paylaşmalarından dolayı teşekkür etti.
Bu vesile ile SHÇEK Genel Müdürlüğü, Ön Komisyon Raporlarını ve
Bireysel Çalışmaları da ihtiva eden BİRİNCİ SOSYAL HİZMETLER ŞURASI
ismi altında bir kitap da yayınlamıştır. Kitapta 60 tane tebliğ
(makale) yer almaktadır.
Sakarya Üniversitesinden tebliğleri
ile birlikte katılan Şura Üyeleri:
1.) DOÇ. DR. ALİ SEYYAR
2.) DOÇ. DR. ALİ RIZA ABAY.
3.) ARAŞT. GÖREVLİSİ SERDAR ORHAN.
Sakarya’dan Katılan Diğer Şura Üyeleri:
1.) ORHAN ALİMOĞLU (Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı’ndan sorumlu
Sakarya Vali Yardımcısı).
Şura Koordinatörü Sayın Doç. Dr. ERTAN KAHRAMAOĞLU, Şura boyunca
başarılı bir şekilde bazı önemli oturumları Sayın Prof. Dr. SEMA
KUT ile birlikte yönetmiştir.
Tavsiye niteliğinde önemli kararların alındığı Şura’da görevlerini
büyük fedakarlıklarla yerine getiren birbirinden değerli üyelere,
bu gayretli çalışmalarından ve sosyal hizmetlere sağladıkları akademik
katkılarından dolayı SOSYAL SİYASET KÜRSÜSÜ adına tek tek teşekkür
ederiz.
12 Nisan 2004
SAKARYA’DA ENGELLİ BİREYLERİN
AİLELERİNİN EĞİTİMİ
Niçin
Böyle Bir Eğitim Programına İhtiyaç Duyuldu ?
Sakarya İlinde doğum, hastalık, çeşitli kazalar ve özellikle deprem
sebebi ile bedensel özürlü olarak yaşamaya devam eden bireylerin
gerek kendi, gerekse ailelerinin eğitimi aksamıştır. 1999 yılında
meydana gelen deprem felaketinin arkasından sayıları yüzleri aşan
bedensel özürlü bireylerin aileleri, içinde bulundukları ortamdan
dolayı psiko-sosyal tedaviye ihtiyaç duymaktadırlar. Ayrıca, bu
aileler rehberlik uzmanlarınca eğitime tâbi tutulamamışlardır. Sivil
Toplum Örgütleri ve Gönüllü Kuruluşların yapmış oldukları bazı çalışmalar
ise süreklilik arz etmediğinden yeterli olmamıştır.
Bu ailelerin tespiti için, Sakarya Valiliği, İlçe Kaymakamlıkları,
Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumundan yardım alınmıştır.
İlimizde sadece Sosyal Hizmetler ve Ç.E. Kurumunca engelli bireylere
zaman zaman eğitim verilirken, esas eğitime ihtiyacı olan bu bireylerin
aileleri göz ardı edilmiştir. Bu ailelerin gerekli eğitim verilmediği
için, aile içi sorunların yoğunluğu karşısında çaresiz kaldıkları
gözlemlenmiştir. Bundan dolayıdır ki, özürlü çocuğa sahip olan aile
fertlerine sorunlarının çözümüne yönelik psiko-sosyal destek vereme,
eğitimden yararlanma, sağlık, istihdam, yerel ve merkezi yönetimlerden
yeteri kadar yararlanmalarını sağlamak konusunda eğitim verme ihtiyacı
doğmuştur.
Eğitim
Programının Hedefleri:
• Engelli bireylerin eğitim, sağlık, istihdam, yerel ve merkezi
yönetimlerden yeteri kadar yararlanma bilincine kavuşmalarını sağlamak.
• Ülkenin normal insanları ile engelli insanlarının öz vatandaşlık
bilinci içerisinde yaşama şartlarının oluşturulmasına hizmet edebilmek.
• Engelli bireyleri olan ailelerin paniklemeden, suçlamadan ve suçlanmadan
en kısa yoldan eğitim kurumlarını bulabilmesini ve bilinçli bireyler
haline gelmesini sağlamak.
• İyi bir planlama,. Basın ve yayın yoluyla toplumu engellilere
karşı duyarlı hale getirmek.
Eğitmen Doç. Dr. Ali Seyyar Tarafından Yapılacak Görevler ve İşler:
• Faaliyet başlamadan önce ihtiyaçları belirlemek üzere anket hazırlayacaktır.
• Engelli ailelerin ihtiyaçlarını belirleme (ihtiyaç analizinin
yapılması). Danışman-Eğitmen Doç. Dr. Ali Seyyar, bilgilendirme
çalışmaları başlamadan önce engelli bireylerin ihtiyaçlarını belirleyerek,
yapacağı çalışmada bu ihtiyaçlara cevap verecek şekilde doküman
hazırlayacaktır.
• Engelli bireylerin hak ve alabilecekleri hizmetleri belirleme
ve onlara sunmak için hazırlama
• Her hafta sonu (Cumartesi günleri) ortalama 25 aileyi belirlenen
konularda bilgilendirmek. Engelli bireylerin bilgilendirilmeleri
sırasında onların sorunlarına ışık tutacak bilgileri fotokopi ile
çoğaltarak dağıtacaktır. Ayrıca ÖZÜRLÜLER İDARESİ BAŞKANLIĞI tarafından
hazırlanan prospektüs ve kitapçıklar da ücretsiz olarak bu eğitim
programları çerçevesinde verilecektir.
• İl merkezinde 8 hafta boyunca en az 200 aileye bu hizmeti sunmak
(Eğitim Programları 10 Nisan 2004 Cumartesi günü başlamış olup,
29 Mayıs 2004 Cumartesi gününe kadar devam edecektir).
• Hizmet verilen ailelerin ziyaret edilmesi ve seminer sonrasında
değerlendirme raporu hazırlanması. Bir başka ifadeyle, Eğitmen Doç.
Dr. Ali Seyyar, faaliyetin sonunda yapacağı ziyaretler sonrasında
gözlemlerini rapor halinde İl Proje Yürütme Birimine teslim edecektir.
Eğitmen
Doç. Dr. Ali Seyyar’ın Özellikleri
Doç. Dr. Ali Seyyar, Sakarya Üniversitesi’nde sosyal konuların öğretim
üyeliğini yapmaktadır. Aynı zamanda yurt dışında yetişkinler eğitimi
konusunda tecrübe kazanmış bir bilim adamıdır. Bunun yanında ÖZÜRLÜLER
İDARESİ BAŞKANLIĞI’nda KURUM DANIŞMANI’dır. Ayrıca ÖZÜRLÜLER YÜKSEK
KURULU üyesidir. Dolayısıyla, faaliyetin özelliği nedeniyle engelli
bireylerin sorunları ve yetişkinler eğitimi konusunda bilgili ve
tecrübeli olan Doç. Dr. Ali Seyyar Milli Eğitim Bakanlığı ve Avrupa
Birliği’nin yetkili komisyonları tarafından bu göreve davet edilmiştir.
Bu görevi memnuniyetle kabul eden Doç. Dr. Ali Seyyar, aynı hizmeti
İlçeler bazında da yürütmeyi planlamaktadır.
Basında
SAKARYA’DA ENGELLİ BİREYLERİN AİLELERİNİN
EĞİTİMİ:
Temel
Eğitim'de
ikinci adım
(SAKARYA Gazetesi)
Temel Eğitimi
Destekleme Projesi'nin ikinci adımı olan Engelli Bireylerin Ailelerine
Yönelik
Eğitim
Semineri, dün
Öğretmenevi'nde düzenlenen törenle verildi.
Özürlüler ele alındı
Eğitim,
Sakarya Üniversitesi İktisadi ve İdari
Bilimler Öğretim Görevlisi Doç.Dr. Ali Seyyar
tarafından 25 aileye 8 hafta süreyle verilecek. Eğitimin ilçelerde de verileceğini belirten
Milli Eğitim Müdür Yardımcısı Hayati Aydın,
"Yeni dünyada eğitim sistemini değiştirerek Türkiye'yi
ileri devletler seviyesine taşımak en büyük
projelerimiz arasında yer alıyor" dedi. Doç.Dr.
Ali Seyyar
ise özürlülere bakmanın sosyal devletin
bir gerekliliği olduğunu
belirterek özürlüleri küçümseyenlere sert eleştriler
yöneltti ve "Asıl sizleri
umursamayanlar özürlüdür" dedi.
|
|
Gündem oldukça yoğun
Engelli Bireylerin Ailelerine Yönelik Eğitim Semineri kapsamında;
Türkiye'de özürlüler politikasının gelişimi, Özürlü haklan,
özürlülüğün önlenmesi, erken tanısı ve tıbbi rehabilitasyonu
ile ilgili haklar, kimlik kartı alma hakkı ve bundan doğan
sosyo-kültürel haklar, özürlülerin çalışma hayatı ve istihdamı
ile ilgili haklar, sosyal güvenlik ile ilgili haklar, mesleki
eğitim ve rehabilitasyon ile ilgili haklar, özürlü çocuk
sahibi olan ebeveynlerin kişisel gelişimleri ile ilgili
psiko-sosyal tutum ve davranışlarına ait bazı önemli tavsiyeler
konulan ele alınacak. |
Engelli Ailelerine Eğitim Veriliyor
(Adapazarı Gazetesi)
19 faaliyetten biri
Proje kapsamında
17 ilden biri olan Sakarya Proje Yürütme Biriminin eğitim faaliyetleri
arasında yer alan 19 faaliyetten biri "Engelli Bireylerin Ailelerinin
Eğitim" semineri Sakarya Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler
öğretim görev lisi Doç.Dr.Ali Seyyar tarafından verildi. Seminere
İl Milli Eğitim Müdür Yar dımcısı Hayati Aydın, çok sayıda okul
müdürü ve engelli aileleri katıldı. Her ferdin başına gelir
Doç.Dr. Ali Seyyar Öğretmenevi'nde verdiği seminerde, Özürlülere
genel ba kış, özürlülüğün engellenmesi, özürlülerin toplumsal hayat
katılım hakkında bilgi verdi. Doç. Dr. Seyyar, özürlü olmanın her
ferdin her an karşı karşıya ka labıleceği bir olay olduğu olduğunu
belirterek, buna hazırlıklı olmak gerektiği ni söyledi. Tüm engellere
rağmen mutlu olmanın formüllerini de anlatan Sey yar, Sakarya'daki
özürlülerin bağımsız hareket etmelerinin şansını yaşadıkları nı
belirtti.
Engelli yakınlara eğitim
(Yenigün Gazetesi)
II Milli Eğitim Müdürlüğü Proje Yürütme Kurulu tarafından engelli ailelere yönelik hazırlanan eğitim semineri, Donatım
Öğretmenevi Bahçesi'nde verildi.
8 hafta sürecek olan seminere
katılım hayli fazla olurken, seminer Sakarya. Üniversitesi iktisadi
ve İdari Bilimler Fakültesi Öğretim Görevlisi Doç.Dr.Ali Seyyar
ile Milli Eğitim Müdür Yardımcısı Hayati Aydemir tarafindan verildi.
Engelli ailelerin yanısıra Ortopedik Özürlüler, Sakatlar ve Körler
Demeği yöneticilerinin de katıl dığı seminerde Hayati Aydemir, Avrupa
Birliği ve Hükümetimiz tarafindan imzalanan Temel Eğitim Destekleme
Projesinin ikinci adımını atmış bulunuyoruz. Toplam 8 hafta sürecek
olan seminerimizde, amacımız siz engelli ailelerini bilinçlendirmek.
Bu seminerlerimiz tüm ilçelerimizde de devam edecek" dedi. EkremÜRDÜÇ
Basında sosyalsiyaset.net
|
|
MEHMET KAMIŞ
27.10.2004 ZAMAN Gazetesi
Üniversiteler AB’nin neresinde?
AB sürecinde o kadar kritik
bir noktaya ulaştık ki, müzakere tarihi verilmese bile artık dönüşü
olmayan bir yolun içindeyiz. Türkiye özellikle son dönemlerde insan
hakları, düşünce özgürlüğü, sivil inisiyatif konusunda çok önemli
yollar kat etti. Devletin önemli kurumlarında çok önemli çağdaşlaşma
adımları atılıyor.
Gerek
askerî ve gerekse sivil kurumlar bu değişimde üstüne düşen yenilikleri
fazlasıyla yapıyor. Demokratikleşme ve çağdaşlaşma konusunda atılan
adımlar hemen her kesimden olumlu tepkiler alıyor.
AB standartları,
hayatın her alanında özellikle de insan hakları konusunda bir gelişim
ve değişim rüzgarı estirirken tuhaftır ki, bu gelişmeye neredeyse
tek direnen kurum üniversitelerimiz. Gelişmenin, bilimin, düşüncenin
öncüsü ve yol göstericisi olması gereken üniversitelerin, bu değişime
gösterdikleri direnç, üzerinde bolca düşünülmeye değer bir konu.
Türkiye üniversitelerindeki bilim özgürlüğü yıllardır tartışılır.
Maalesef bizde bilime uygun üniversite değil, üniversiteye uygun
bilim var. Bilimin geliştiği Batı toplumlarında öğretim üyeleri
bilimsel ölçülere göre değerlendirilir. Bilim dergilerinde makaleler
yayınlamak, önemli konferanslarda tebliğler sunmak, bilimsel yeterlilik
taşımak itibarlı akademisyen olmak için olmazsa olmaz şartlardır.
Oralarda rektörün vazifesi öğretim üyelerini kontrol etmek, onları
takibat altında tutmak ve özel hayatı sorgulayıp yargılamak değildir.
Dünyanın önemli üniversitelerinde -ki böyle yaptıkları için önemli
ve büyük üniversite olmuşlardır- rektörlerin görevi mezunlarından
bağış toplama gibi, üniversitelere ait vakıfların dürüstçe yönetilmesi
gibi üniversiteye mali kaynaklar oluşturma peşinde koşmaktır. İyi
hocaları üniversitesine çekebilmeyi ve özgür düşünce adacıkları
oluşturmayı temel amaç edinen rektörler üniversite ve bilimin özgürlüğü
için mali kaynaklarını güçlendirmek için çaba sarf ederler.
Türkiye’deki
üniversitelerde bu özellikleri bulmak neredeyse mümkün değil. Özellikle
12 Eylül ihtilalinden sonra kurulan YÖK, bilimi ve üniversiteleri
kontrol altında tuttuğu ve özgür düşüncenin gelişmesine izin vermediği
gibi birçok açıdan fazlaca tartışıldı. Ancak son üç beş yıldır üniversiteler,
İhsan Doğramacı’nın, ihtilalden sonraki YÖK’üne rahmet okutacak
uygulamalarla karşı karşıya. Bilimsel özgürlükten bahsedilemez olması
bir yana diktatörleri aratmayan, her yeri her şeyi kontrol eden,
hizipçilik ve kadroculuk yapan rektörler, üniversiteleri bir demirperde
ülkesine çevirdi. Bu dönemde pek çok rektörün akademisyenlerde aradığı
en önemli özellik ise kendisine bağlılık ve itaatkarlığı haline
geldi.
Bilimsel
despotlukla ilgili bir örnek vereyim. Konu yargı sürecinde olduğu
için isim vermeden yazacağım. Türkiye’deki üniversitelerin birinde
sosyal bilimci bir öğretim üyesi kendisine ait özel bir web sitesi
kuruyor. Konuyu bana ileten eğitim muhabirimiz Tuncer Çetinkaya’nın
anlattığına göre bu akademisyen, sitesinin bir bölümünde Doğu ve
Batı dünyasından 163 ayrı yazar ve düşünürün sosyal psikoloji, sosyal
ahlak ve sosyal pedagoji ile ilgili veciz sözlerine de yer veriyor.
Sitede Albert Camus’dan Aristo’ya, Pascal ve Çiçero’dan Sami Selçuk
ve Zülfü Livaneli’ye kadar çok geniş yelpazede isimlerin sözlerine
yer verilmiş. Bu sitede Victor Hügo’nun, Cenab Şahabettin’in, Henry
Ford veya Halid Ziya Uşaklıgil gibi isimlerin vecizelerini de okumak
mümkün. Söz konusu akademisyen, özel sitesinde bu yazarlarla birlikte
bir de Said Nursi’den bir alıntı yapıyor. Bunu duyan üniversitenin
rektörü derhal harekete geçiyor. Soruşturma açtırıyor. Soruşturma
açtırmakla da kalmıyor bir de ceza veriyor. Cezanın bir tek sebebi
var. 163 yazar ve düşünür arasında Said Nursi’den de alıntı yapması.
Bu tekil bir olay
değil. Üniversitelerimizde özellikle 28 Şubat’tan sonra bu olayların
yüzlercesi yaşandı ve hâlâ yaşanıyor. Türkiye hızla demokratikleşirken,
değişip gelişirken üniversiteler statükoyu ısrarla korumak istiyor.
Ahmet Selim
25.05.2003 Zaman Gazetesi
İnternet sürprizleri
Bir arama motorunu sık kullanılanlara
kaydet, ötesini bana bırak, demiştim. “Bu vatandaş bizi tanıyor
mu?” merakıyla önce kendi ismimi girince, ilk hayretimi yaşadım...
Yüzlerce bilgi kaydı vardı. “Gazete” kaynaklı olanlar, normal. Fakat
daha fazlasıyla karşılaştım.
Benim sözlerimden oluşan sayfalar açılmış.
Printerdan çıkışını aldım, 27 sayfa tutuyor! Seçilmiş sözleri kitaplarımda
veririm; baktım onların aktarılmışı da değil, özel seçim yapılmış.
Hiç ihtimal vermezdim. Gerçi Amerika’dan atılmış bir mail’de böyle
bir teşebbüste bulunma arzusu ifade edilmişti. Fakat cevap bile
gönderememiştim ve bu sayfaları düzenleyenin o okuyucumuz olduğunu
da sanmıyorum.
Bir başka sitede, “Din–Medeniyet ve
Laiklik” adlı kitabımın çok geniş bir özeti var. O kitabım piyasada
mevcut değil. Kendim bile fotokopilerle çoğaltıp ciltleterek ihtiyacımı
karşıladım. Sayfalar öyle çoktu ki, neredeyse bütün kitap yüklenmiş!
Ayrıca çeşitli dergilerde, gazetelerde,
web sitelerinin sayfalarında bir sürü atıflar ve yazılar var. Bazılarının
gene, ana sayfalarını (kaynaklarını) bulamadım; “başlıksız” notu
altında, benim bir yazım ayrı olarak verilmiş.
... Bütün bunlar içimi dalgalandırdı.
Bir söz vardır: “Ben yazarken, anlayan kişinin müstehzi tebessümünden
korkarım en çok.” “Ağır” bulmaları çok önemli değil, fakat o ihtimal
ve o korku çok önemli. Böyle bakınca “kitlevi rağbet” ikinci derecede
kalır ve bazı açılardaki bekleyişleri dar tutma mecburiyeti doğar.
Fakat bunca yıllık tecrübelerime dayanarak söylüyorum; hiçbir ciddi
emek boşa gitmiyor. Gurur–murur karıştırılmasın; şunu demek istiyorum:
3–4 güne yayılan bir süreçte biriktirilip dinlendirilerek yazılmış
bir yazı, köşenin çapını zorlayabilir.
Bu tür yazıları bile fark eden ve
ondan ciddi olarak faydalanabilen insanların sayısı hiç de az değil.
“Sosyal Siyaset Sözlüğü” adında çok değerli bir eser vermiş
bir doçent, yeni hazırladığı bir sözlüğe konulmak üzere bir
yazımdaki “meşruiyet” izahını kullanmak için izin isteyebiliyor.
Bunlar çok sevindirici işaretler...
... Hep şöyle, konuşur gibi hitap edebileceğim,
kendi içimdeki sansür süzgeçlerinin hepsini kaldıran, ser–âzat bir
üslup denemesini arzu etmişimdir. “Bir deneyeyim. Bunun için argoya,
sululuğa, basitliğe düşmek gerekmediğini örnekleyeyim” diye içimden
geçirmişimdir. Şimdi “bu internetle öyle bir iş yapayım mı?” tasavvuru
aklımdan geçmiyor değil. Yıllar önce bir yazar arkadaşım “Bugün
de dolaysız olsun be!” başlığıyla bir yazı yazmış, ama mahkemelik
olmuştu! Ucuz bir “dolaysızlık”tı o. Asıl yakıcı olan, “fikrî dolaysızlık
hasreti”dir. Bazen çok zorlanıyor, çok bunalıyorum. Çünkü bizde,
sadece yaptıklarından ve yazdıklarından değil, yapmadıklarından
ve (belli bir açıklıkta) yazmadıklarından ötürü de sorumluluk söz
konusudur. Bir gün eski müdürümüz sevgili Uğur Bey’e demiştim ki:
“Kavgayı polemiği sevmediğimi biliyorsunuz. Fakat çok doldum, çok
biriktim. Bir polemiği açıktan başlatmak zorundayım. Donanım ve
malzeme ikmali tamamdır, maddeten de manen de kuşanmış durumdayım!
Senden (kısıtlamama teminatı) rica ediyorum. Varacağı yere varsın.
Sonunda bir değerlendirme oturumu elbette yapılacak. Ama sonunda,
yarı yolda değil...”
Mesajları (cevapları) almak, onları
dikkate almak demektir. Dikkate almak, fikir namusuyla gereğini
yapmak demektir. Dikkate almamak kastı, sağırlaştırıcı bir blok
oluşturuyorsa; bu inat bir türlü yumuşamıyorsa; açmak ve açıklamak
zarureti doğar. Sosyal hayatta da bu böyledir, ferdî planda da.
Bazı küllî tecellilerin özünde bile bu vardır. O dilden anlamıyorsak,
bize başka bir dille anlatılır. Kesintisizlik, farklılaşmayı ve
bu farklılaşmanın en sakin dallarını seçme imkânını yaşatmanın dahi
vazgeçilmez şartı. Ona katlanmazsanız, bunu yaşatamaz ve yaşayamazsınız.
İnternet bu özlemimi tahrik ederken
bir başka özlemime teselli edici tatminler sundu... En büyük zevklerimden
biri, gecenin ilerlemiş bir saatinde, Aksaray’dan “yarınki” gazeteleri
almaktı. 1960’lı yıllarda daha erken ve daha ziyade Milliyet ve
Tercüman piyasaya çıkardı. Özellikle de maç günlerinde ilgi görürdü.
Daha sonra, bizim küçük tirajlı gazeteler dahil, hepsi geceden tezgahlara
konulmaya başladı. Birçoğuna da çeşitli zamanlarda makaleler yazdığım
için, her gece bir “yarınki gazeteler” heyecanı yaşardım. Şimdi
internette aynı heyecanı hatırlayıp yaşamak mümkün oluyor...
Belediyenin haritasında, doğup büyüdüğüm
sokakları “yakınlaştır” tıklamalarıyla ekrana getirmek, apayrı bir
zevkti. Her sokağın her köşesini hatırladım. Sabah namazını rahmetli
babacığımla birlikte Muhtesip İskender Mescidi’nde kılıyormuş gibi
hissettim kendimi.
29 Temmuz 2004
SİVİL
TOPLUM Düşünce ve Araştırma Dergisi Nisan-Eylül 2004 Sayısında sosyalsiyaset.net
Sitemizi Tanıttı.
Mayıs 2003
Türkiye'nin en popüler ve geniş içerikli bilgisayar
ve İnternet dergisi PCNET, bu ayki sayısında
(Mayıs 2003) Sosyal Siyaset Kürsüsü Sitemizi tanıttı.
Derginin, "İnterneti Keşfetmeye Çıktık" sloganıyla
her ay yayınlanan "Piri Reis'in Seyir Defteri" adlı bölümünde, Doç
Dr. Ali SEYYAR'ın sitesi Sosyal Siyaset Kürsüsü de tanıtıldı.
sosyalsiyaset.net
sosyal siyaset bilimi başta olmak üzere diğer sosyal bilimler ile
ilgili olarak Sakarya Üniversitesi öğretim görevlisi olan Doç. Dr.
Ali Seyyar tarafından hazırlanmış bir site. Sitede Dr. Seyyar'ın
sosyal bilimler ile ilgili kitaplarının tanıtımlarına, makalelerine,
girdiği derslerin listesine, sosyal içerikli şiirlere ve sosyal
konularla ilgili olarak söylenmiş ibretli sözlere ulaşabilirsiniz.
Bunların dışında sosyal siyasetten, sosyal psikolojiye kadar sosyal
bilim konularında bilgilere ulaşabilirsiniz. Sitede Türkçe dışında
Almanca ve İngilizce dilleri de alternatif olarak bulunuyor.
Görüş, öneri ve tavsiyeleriniz
için mail adresi
aliseyyar@sosyalsiyaset.net
İnternetten Online Sipariş Vermek İçin Tıklayın
|
|