aliseyyar@sosyalsiyaset.net

 

 

 

Makaleler ;

Ali Seyyar’ın Makaleleri
--  

 

SOSYAL SİYASET EKSENİNDE YEREL ÖZÜRLÜLER POLİTİKASI

(ÖZÜRLÜ DOSTU YEREL SOSYAL POLİTİKALAR)

 

Prof. Dr. Ali Seyyar[1]

 

 

 

GİRİŞ

Özürlülerin toplum hayatının bütün alanlarına eşit vatandaş olarak katılmaları, sosyal politikaların başta gelen görevlerindendir. Gerek merkezî, gerekse yerel sosyal politikalar açısından özürlülerin göz ardı edilmesi veya sorunlarının ertelenmesi, sosyal siyasetin hedeflerinden ve ilkelerinden kabul edilen sosyal barış ve dayanışma ruhuna aykırıdır. Dezavantajlı sosyal gruplar kapsamında değerlendirildiklerinden dolayı özürlüler, haklı olarak modern ve aktif sosyal politikaların belki de en önemli ve en öncelikli kesim arasında yer almaktadır. Sosyal gelişme yolunda en ileri bir noktada olmak isteyen toplumlar, özürlüler gibi dezavantajlı sosyal grupların hayat kalitesini de en ileri boyuta taşımakla sorumludur.

Geniş anlamda insan hakları, dar anlamda sosyal haklar bağlamında özel ve kamusal hakların bütün vatandaşlara eşitlik ilkesi doğrultusunda verilirken, dezavantajlı sosyal grupların, bunlardan fırsatta eşitlik ilkesine göre de yararlanabilmelidirler. Bunun hayata geçirilmesi ise genelde her türlü engeli ortadan kaldırmayı hedefleyen pozitif ayrımcılık yöntemleri ile gerçekleştirilebilmektedir. Mesela özürlülere istihdam hakkını tanımakla kalmayıp, emek piyasasına dönük özürlü kota sistemi veya korumalı işyeri gibi uygulamalarla bu hakkın veya hedefin somut olarak hayata geçirilmesini sağlamak özürlü dostu aktif sosyal politikaların bir yansımasıdır.

Özürlü dostu aktif sosyal politikaların hedefleri ve ilkeleri gibi teorik genel çerçevesinin yanında hukukî altyapısı, katılımcı demokrasinin bir gereği olarak özürlü temsilcilerin görüşlerinin de yer aldığı genel mutabakat sonucunda her ne kadar merkezî idare tarafından belirleniyorsa da, uygulamada çoğu zaman yerel yönetimlerin de katılımı kaçınılmazdır. Bundan dolayıdır ki, özürlü dostu aktif sosyal politikaların hayata geçirilmesinde etkinlik ve başarı elde etmek açısından yerel yönetimlerin de bu politikaların önemli bir aktörü olarak rol almaları gerekmektedir. Makalemiz bu bağlamda yerel yönetimlerin ve özellikle belediyelerin değişik alanlarda özürlü politikaları oluşturma yönünde somut bir açılım sergileme gayesini gütmektedir.

1. Dünya’da Özürlüler Politikalarının Tarihî Gelişimi

Batı dünyasında özürlülere yönelik sosyal politikaların tarihî oluşum ve gelişim süreci incelendiğinde şu merhalelerden geçtiği tespit edilebilir: I. Cihan Harbine dek özür türlerine göre özel eğitim tekniklerinin geliştirilmesi ve özürlülerin bu tekniklerden yararlandırılması, öncelikli hedef olmuştur. I. Cihan Harbi akabinde tıbbî ve meslekî rehabilitasyon hizmetleri yoğunluk kazanmıştır. Bu süreç, II. Cihan Harbi’nin sonunda özürlüleri iş hayatına dâhil edebilme arayışlarıyla devam etmiştir.[2]

Avrupa ülkeleri, 1970’li yıllardan itibaren özürlülük alanında önemli kanunî düzenlemeler gerçekleştirebilmiş ve bu çerçevede özürlülerin sosyal haklarını belirleyebilmiştir. Bundan önceki dönemlerde özürlülük konusunda medikal yaklaşımın bir yansıması olan özel eğitim, tıbbî tedavi ve rehabilitasyon hâkim idi. Medikal model, gerek bakıma muhtaç özürlülerin, gerekse işgücü niteliği taşıyan özürlülerin temel ihtiyaçlarına cevap veremediği için, sosyal model yaklaşımlarıyla zenginleştirilmiştir. Özürlülerde görülen işsizlik ve yoksulluk gibi sorunlar, sosyal dışlanmanın bir sonucu olarak görüldüğü için, örgütlü özürlü hareketlerin ortaya çıkmasına da yardımcı olmuştur. Liberal toplumların rekabetçi ve çatışmacı özelliklerinden dolayı özürlülük hakları hareketleri de, sosyal baskılara karşı bir tepki olarak ortaya çıkmıştır. Özürlülerin örgütlenmesi, sosyal ve çevresel engelleri ortaya çıkardığı gibi, özürlüler lehine yapılan kanunî düzenlemelerin de sosyal model ekseninde gelişmiştir.[3]

Sosyal politikaların gelişimi ile birlikte bugün özürlünün toplumsal bütünleşmesinden yola çıkılarak, erken safhalarda tıbbî tedavi ve rehabilitasyon hizmetlerinden yararlandırılmaları, özel eğitim ihtiyacı olanlara mümkün mertebe kaynaştırma yoluyla eğitim hakkının verilmesi, işgücü niteliği taşıyan özürlülerin meslekî rehabilitasyonu doğrultusunda emek piyasasında istihdamı, bu mümkün değilse korumalı işyerlerinde çalıştırılmaları önde gelen hedeflerdendir. İşgücü niteliği taşımayan veya bakıma muhtaç durumda olan özürlülerin sosyal güvenlik ve(ya) sosyal bakım hizmetleri kapsamına alınması ise, özürlülere dönük aktif istihdam politikalarının mümkün olmadığı durumlarda söz konusudur.

2. Türkiye’de Özürlüler Politikalarının Tarihî Gelişimi

Türkiye, özürlü dostu sosyal politikalarını Batı Dünyasına göre 20-30 sene gecikmeli olarak başlatabilmiştir. Gerçi 1976 çıkartılan 2022 sayılı kanun, işsiz özürlüleri ve 65 yaş üzerindeki yaşlıları, belirli bir gelire kavuşturmaktaydı. Ancak buradan elde edilen gelir, sosyal ihtiyaçlara cevap vermekten çok uzak idi. Batı Dünyası, sosyal model ekseninde oluşturulan kurumsal yapılarıyla özürlü sorunlarına çoktan çözüm bulmuşken Türkiye, millî özürlüler politikalarını belirlemek üzere Başbakanlığa bağlı Özürlüler İdaresi Başkanlığı’na ancak 1997 yılında kavuşabilmiştir. Millî politikaların temel esaslarının somut olarak belirlenmesine yardımcı olacak Özürlüler Yüksek Kurulu da bir nevi devletin inisiyatifi ile oluşturulmuştur. Özürlülük bilinci ve örgütlü hareket de bu süreçten sonra hız kazanmıştır.

1999 yılında Türkiye’de ilk kez gerçekleştirilen “I. Özürlüler Şurası”nın temel kararları arasında özürlüler kanununun çıkarılması yer almıştır. İlk kanun taslağına bakıldığında içeriğinin medikal modele daha yakın olduğu anlaşılacaktır. Özürlülere dönük kanunî hakların belirlenmesi ile ilgili taleplerin gün ışığına çıkması ile özürlülüğe yönelik sosyal politikaların şekillenmesi de mümkün olmuştur. 2005 yılında gerçekleştirilen II. Özürlüler Şurası ise, “Özürlüler ve Yerel Yönetimler” ana temasıyla Özürlüler Kanunu’nun çıkmasını hızlandırdığı gibi, merkezî ve yerel yönetimlerin özürlü dostu sosyal politikaların temel esaslarının belirlenmesine de yardımcı olmuştur.

2.1. Özürlü Dostu Sosyal Politikaların Kaynağı Olarak “Özürlüler Kanunu”

Özürlüler Kanunu, özürlülerle ilgili yılların birikmiş sorunların doğru bir şekilde çözümlenmesine önemli derecede katkı sağlamaya yarayan unsurlara sahiptir.[4] Özürlüler Kanunu, özürlüler konusunu ilk kez, sosyal politika kapsamında değerlendirmiş ve böylece önemli bir paradigma değişimine yol açmıştır. Bu paradigma değişimi, kanunî düzenlemeleriyle genel olarak sosyal model anlayışına dayanan Avrupa Birliği’nin özürlüler politikalarına benzemektedir. Bu kanun sayesinde Türkiye’de de, özürlülüğü engellilik ile eş tutup yetersizliğe indirgeyerek, bireysel biyolojik bozukluklar olarak ele alan “medikal model” yerine hukukî, fizikî, meslekî ve sosyo-kültürel engelleri ortadan kaldıran bir “sosyal model” ortaya çıkmıştır. Ayrımcılık yapmama, fırsat eşitliği ve sosyal hayatın bütün kademelerine tam katılım gibi ilkeler, kanunun temel açılımlarındandır. Sosyal model anlayışına göre, özürlülük bir hastalık değil sosyal bir realite ve bir insanlık durumudur. Sosyal modelde, hayata tam olarak katılımda güçlük çeken bir özürlü, engelli durumundadır. Sosyal politika kapsamında özürlülerin hayatlarını kolaylaştırıcı ve çevresel engelleri ortadan kaldırıcı uygulamalar esastır. Sosyal bakım modelinde, engellilik özürlüler için sosyal bir sonuçtur. Dolayısıyla engellilik, işlevsel yönden yetersiz olan özürlü bireyin çevre ortamının olumsuz şartlarıyla karşı karşıya gelmesi ile ortaya çıkmaktadır. Özürlü, çevre şartlarından dolayı engelli hâle getirilmektedir. İşlevsel bozukluk veya yetersizlik kendi başına bir engellilik teşkil etmemektedir.

Diğer taraftan özürlülük veya engellilik kavramları, dinamik ve aktif sosyal politika uygulamaları ile statik ve homojen bir olgu olmaktan çıkarılmaktadır. Özürlülük, dar anlamda ve sosyal politika uygulamaları dışında ele alındığında çoğu kez engellilik ile eş anlamlı tutulmaktadır. Halbuki, özürlülük, özellikle tıbbî tedavi ve rehabilitasyon hizmetlerinin yetersiz veya uygulanmasına rağmen etkisiz kalması sonucunda, fizikî, zihnî ve ruhî anlamda işlevsel sınırlıkların ve beceri bozukluğunun kalıcı olmaktadır. Bu bağlamda özürlülük, kalıcı ve ortadan kaldırılması mümkün olmayan sürekli bir durum arz etmektedir.[5]

Özürlülüğüne rağmen toplum hayatında, başkalarıyla eşit düzeyde yer alma fırsatlarından yararlanabilme şansına sahip olması halinde ise kişi, engelli olmaktan çıkmaktadır. Engelliliğin ortadan kaldırılması, bir başka ifadeyle özürlülerin sosyal hayata eşit katılımının sağlanması, aktif sosyal politikalar ve sosyal duyarlı kesimlerin gönüllü katkıları ile mümkündür. İşte bu yönüyle Özürlüler Kanunu, özürlü dostu sosyal politika enstrümanlarıyla bütün özürlü grupların temel ihtiyaçlarına uygun çözüm sunmaktadır. Mesela özürlü işgücüne yönelik emek piyasasına dönük aktif istihdam politikaları, emek piyasasında çalıştırılmaları zor olanlar için korumalı işyerleri, bakıma muhtaç özürlülere dönük kurumda veya evde sosyal bakım güvence sistemi, sosyal güvencesi olmayanlara dönük özürlülük maaşı gibi uygulamalar.

3. Özürlüler Politikalarının Muhatabı Olarak Yerel Yönetimler

Asıl sosyal fonksiyonları, yöre insanlarının temel ihtiyaçlarının karşılanmasına yönelik hizmetler sunmak olan yerel yönetimler, bu yönüyle yöre halkının sosyal sorunlarını en yakından tespit edebilen ve çözüm üretme yeteneğine sahip olan kurumlardır. Özellikle belediye yönetimleri, halkın somut ihtiyaçlarını gidermek bakımından doğrudan sorumlu idarî birimlerdir.

Türkiye nüfusunun yaklaşık olarak yüzde 80’i, toplam sayıları 3.225 olan belediye alanlarında yaşamaktadır. Bu nüfusun yaklaşık yarısının 16 büyük şehirde ikamet ettiği kabul edilmektedir. Bu oranlar ve rakamlar, aynı zamanda Türkiye’de yaşayan 8,5 milyon özürlünün yaklaşık 7 milyonunun belediye alanlarında yaşadığının bir göstergesidir.[6] Belirtilen bu istatistikî veriler, belediye yönetimlerinin, yerel sosyal politika aktörü olarak özürlülerin sosyal sorunlarıyla da direkt olarak ilgilenmesini göstermektedir.

 

3.1. Kanunî Dayanak Açısından Yerel Özürlüler Politikaları

Büyükşehir Belediyesi Kanunu, Büyükşehir Belediyelerine yaşlılar, özürlüler, gençler ve çocuklar gibi dezavantajlı sosyal gruplara yönelik sosyal ve kültürel hizmetler sunma görevi vermektedir. Buna göre yerel yönetimler, sosyo-kültürel faaliyetlerin organizasyonu konusunda dezavantajlı sosyal gruplara her türlü destek ve kolaylık sağlamak durumundadırlar.[7]

Büyükşehir Belediyesi Kanunu, özürlü dostu sosyal politikaların oluşturulmasına yönelik olarak en somut açılımını, “Büyükşehir belediye başkanının görev ve yetkileri” kısmında göstermektedir. Buna göre Büyükşehir Belediye Başkanı, “bütçede yoksul ve muhtaçlar için ayrılan ödeneği kullanmak, özürlülerle ilgili faaliyetlere destek olmak üzere özürlü merkezleri oluşturmak”la görevlidir.[8] Buna binaen “Özürlü Hizmet Birimleri” (merkezleri) kurulmasına dair bir yönetmelik, 16.08.2006 tarih ve 26261 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.[9]

Daha önceleri bazı belediyeler, “Özürlüler Koordinasyon Merkezi” veya “Özürlüler Danışma Merkezi” gibi değişik isimler altında böyle birimler oluşturmuşlardı. Ancak bu girişimler, kanunî zorunluluktan ziyade, sosyal sorumluluğun bir gereği olarak gönüllülük esasına göre tesis edilmişti. Ayrıca bu merkezlerin hangi sosyal fonksiyonları yerine getireceğine dair temel açılım alanları da belirsiz idi. Büyükşehir Belediyeleri Özürlü Hizmet Birimleri Yönetmeliği’nin 8. maddesinde belirlenen hükümlerle özürlü dostu sosyal politikaların temel alanları netice itibariyle somut olarak belirlenebilmiştir. Buna göre bu birimler, aşağıdaki görevleri ifa etmek durumundadır:[10]

a) Özürlü bireylerle ilgili veri tabanı oluşturmak.

b) Özürlülerin toplum hayatı ile bütünleşmelerini sağlayıcı ve kolaylaştırıcı çalışmaları yürütmek, sportif, sosyal ve kültürel aktiviteler yapmak, teşvik etmek ve yaygınlaştırmak.

c) Üniversiteler, özel kuruluşlar, özürlülere hizmet amacıyla kurulmuş vakıf, dernek ve bunların üst kuruluşları, kamu kurum ve kuruluşları ile kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarıyla ortak çalışmalar yaparak özürlülere yönelik toplum temelli rehabilitasyon programlarını uygulamak.

ç) Birime başvuran özürlü ve ailelerine psiko -sosyal danışmanlık ve rehberlik hizmetleri vermek, özürlülükle ilgili konularda eğitilmelerini, bilgilendirilmelerini ve bilinçlenmelerini sağlayıcı, konferans, seminer, sempozyum gibi etkinlikler düzenlemek.

d) Özürlülüğü önlemeye yönelik kitap, dergi, broşür gibi basılı, sesli ve görsel yayınları hazırlamak, yayımlamak ve dağıtmak.

e) Özürlü ve aileleri için bilgilendirme, bilinçlendirme hizmetleri vermek, bu hizmetleri verecek personelin teknik bilgi ve beceriye sahip olması için gerekli eğitimi almasını sağlamak.

f) Özürlüleri nitelikli işgücü haline getirerek, çalışma yaşamına katılmalarını sağlamak üzere meslekî rehabilitasyon ve eğitim programları için başvuran özürlüleri değerlendirerek uygun meslekî rehabilitasyon ve meslekî eğitimleri vermek.

g) Ekonomik durumu yetersiz özürlülere aynî ve nakdî yardım yapmak.

ğ) İhtiyaç halinde özürlülerin durumlarına uygun araçlarla bulundukları mekanlardan hastane, okul ve rehabilitasyon merkezi gibi yerlere ulaşımlarını sağlamak.

h) Bakıma muhtaç özürlülere ve yaşlılara bakım hizmeti sunmak veya bu hizmeti ilgili mevzuat gereğince satın almak.

2005 tarihli Belediye Kanunu da, belediye başkanlarına bütçede yoksul ve muhtaçlar için ayrılan ödeneği kullanmak ve özürlülere yönelik hizmetleri yürütmek üzere özürlüler merkezi açma görevini vermektedir.[11] Diğer taraftan aynı Kanun, “Belediye hizmetleri, vatandaşlara en yakın yerlerde ve en uygun yöntemlerle sunulur” derken “hizmet sunumunda başta özürlüler olmak üzere, yaşlı, düşkün ve dar gelirlilerin durumuna uygun yöntemler uygulanılması gerektiğinin altını çizer.[12] Belediyeler bunun yanında kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları, kamu yararına çalışan derneklerin yanında özürlü dernek ve vakıfları ile ortak hizmet projeleri gerçekleştirebilir.[13]

3.2. Temel Esaslar Açısından Yerel Özürlüler Politikaları

Yerel özürlüler politikaları, genelde merkezî sosyal politikaların, özelde merkezî özürlüler politikaların bir parçası olduğuna göre, yerel yönetimler, uygulamalarını bu politikaların temel esasları doğrultusunda biçimlendirmeleri gerekmektedir. Mesela özürlülerin toplumla bütünleşmesini amaçlayan “Ayrımcılık Yapmama” veya “Sosyal Dışlanmayı Önleme” ilkelerinin özürlülere dönük somut yansımaları açısından önemli birer paradigmalardır. Buna göre, her ne kadar iyi niyetlerle yapıldığını kabul etsek dahî “özürlüler parkı”, “özürlüler ormanı”, “özürlüler otobüsü”, “özürlüler lokali” veya “özürlüler kütüphanesi” gibi ayrımcı uygulamaların, bu temel yaklaşımlar açısından doğru oldukları iddia edilemez.

Bunun yerine özürlülerin de yararlanabileceği herkese uygun park ve tesislerin meydana getirilmesi, daha isabetli olacaktır. Özürlülerin diğer toplumsal kesimlerle birlikte ve onlarla kaynaşarak ve bütünleşerek aynı imkânlara kavuşturulmaları gerekmektedir. Özel uygulamalar, hizmetlerden eşit oranda yararlanabilme veya erişebilme noktasında zorlukların yaşandığında geçerli olmalıdır. Bu durumlarda yine toplumsal bütünleşme ve fırsatlarda eşitlik ilke ve hedeflerine ulaşmak adına pozitif ayrımcılık yöntemlerine müracaat kaçınılmaz olabilmektedir.

3.3. Uygulama Alanları Açısından Yerel Özürlüler Politikaları

“Özürlü Hizmet Birimleri”ne yüklenen görevler, haddizatında özürlülerin içinde bulundukları özel durumları ve yaşadıkları sosyal sorunları göstermektedir. Bu sorunlar, onların kendileri ve sosyal çevresiyle barışık, özgüven sahibi ve üretken olmalarına çoğu kez engel teşkil etmektedir. Dolayısıyla engelleri aşmak, gidermek veya azaltmak bağlamında özürlü dostu yerel sosyal politikaların alanları da bununla bağlantılı olarak bu makalenin elverdiği ölçüde katılımcı demokrasi, aile, sağlık, eğitim, ulaşım ve istihdama yönelik olacaktır.

3.3.1. Özürlü Dostu Yerel Katılımcı Demokrasi Politikaları

“Kent yaşamında; kent vizyonunun ve hemşehrilik bilincinin geliştirilmesi, kentin hak ve hukukunun korunması, sürdürülebilir kalkınma, çevreye duyarlılık, sosyal yardımlaşma ve dayanışma, saydamlık, hesap sorma ve hesap verme, katılım ve yerinden yönetim ilkelerini hayata geçirmeye” çalışan kent konseyleri, katılımcı demokrasinin somut bir uygulama biçimidir. Belediye Kanunu, özürlüler tarafından meydana getirilen dernek ve vakıfların da yer alabileceği Kent Konseylerinin oluşturulması yönünde bir imkân sağlamaktadır. Buna göre, “Belediyeler, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarının, sendikaların, noterlerin, varsa üniversitelerin, ilgili sivil toplum örgütlerinin, siyasi partilerin, kamu kurum ve kuruluşlarının ve mahalle muhtarlarının temsilcileri ile diğer ilgililerin katılımıyla oluşan kent konseyinin faaliyetlerinin etkili ve verimli yürütülmesi konusunda yardım ve destek sağlar”.[14]

Katılımcı demokrasi ve sosyal dayanışma anlayışı, kent insanın gönüllü katılımı ile bir anlam ifade etmektedir. Diğer taraftan belediyeler tarafından dezavantajlı sosyal gruplara yönelik olarak yürütülen hizmetlerin etkinliği ve verimliliği de kent inanının desteğine bağlıdır. Bundan dolayıdır ki Belediye Kanunu’nun 77. maddesi, yerel sosyal dayanışma ve bütünleşme açısından gönüllü katılımın önemine işaret ederken, aktif sosyal politikaların uygulanmasında gönüllü kişilerin katılımına yönelik programların yapılmasını öngörmektedir.

Vatandaşlık, hemşehrilik ve kent bilincinin geliştirilmesinde önemli bir sosyal fonksiyona sahip olan kent konseylerine geniş sosyal kesimlerin gönüllü katılımlarıyla özürlülerin toplum hayatına katılımı daha da kolaylaşacaktır. Bu yönüyle Kent Konseyleri, özürlülerle kent halkı arasında adeta birleştirici bir unsur olacaktır.

3.3.2. Özürlü Dostu Yerel Aile Politikaları

Aile politikaları, sosyal siyaset kapsamında, huzurlu ve sağlıklı toplum tesis etmek maksadıyla aile ve aile fertleri için oluşturulan sosyal program, eğitim, destek ve yardımların bütünüdür.[15] Özürlü ailenin kendi içinde ve toplum içinde uyumlu yaşayabilmesi hedefine yönelik olarak özellikle sosyal iletişim ve özgüven sorunları yaşayan çaresiz ailelere dönük destekleme programlarının önemi büyüktür. Özürlü Hizmet Birimleri, eğer yörelerinde mevcut ise “Aile Danışma Merkezleri” veya “Toplum Merkezleri” ile birlikte “aile okulu” anlamında özürlülere ve ailelerine dönük sosyal pedagojik destek programları uygulamalıdırlar. Özürlü Hizmet Birimleri, özellikle eşler arası anlaşmazlıklardan ve okul, anne, baba, çocuk münasebetlerindeki sorunların çözümünde, evlenme çağına gelen ve gelmekte olan özürlülere cinsel eğitim[16] konularında bilgilendirecek nitelikli uzmanlarla işbirliği yapmaları elzemdir.

3.3.3. Özürlü Dostu Yerel Sağlık Politikaları

Sağlık politikaları kapsamında sunulan sağlık hizmetleri, yerel ihtiyaçlardan ve yörede yaşayan özürlülerin özel sağlık sorunlarından bağımsız olarak düşünülemez. Bundan dolayı yerel sağlık hizmetlerinin, düzenli, rasyonel, yaygın, verimli ve etkili bir biçimde yürütülmesine yönelik geliştirilen tedbir ve uygulamalar, özürlüleri de içinde alacak bir biçimde şekillendirilmesinde fayda vardır. Belediyelere ait poliklinik ve diğer tıbbî hizmetler, özellikle ekonomik durumları yetersiz ve bakıma muhtaç durumunda olan özürlüler için erişilebilir ve ulaşılabilir olmalıdır. Bunun için, evde tıbbî ve bunun tamamlayıcı olarak sosyal bakım hizmetlerinde belediyeler öncü konumunda olmalıdır.

3.3.4. Özürlü Dostu Yerel Eğitim Politikaları

Belediye Kanunu, belediyelere eğitimle ilgili görevler de vermiştir. Şöyle ki, madde 14 a’da, belediyelere yönelik olarak, “meslek ve beceri kazandırma hizmetlerini yapar veya yaptırır” hükmü geçmektedir. Madde 14 b’de ise şu hüküm yer almaktadır: “Okul öncesi eğitim kurumları açabilir;[17] Devlete ait her derecedeki okul binalarının inşaatı ile bakım ve onarımını yapabilir veya yaptırabilir, her türlü araç, gereç ve malzeme ihtiyaçlarını karşılayabilir; ... Gerektiğinde, öğrencilere, amatör spor kulüplerine malzeme verir ve gerekli desteği sağlar, her türlü amatör spor karşılaşmaları düzenler, yurt içi ve yurt dışı müsabakalarda üstün başarı gösteren veya derece alan sporculara belediye meclisi kararıyla ödül verebilir”. [18]

Özel eğitime muhtaç olan öğrencilerin yaklaşık olarak % 50’sinin eğitimden mahrum olduklarını düşünecek olursak, belediyeler, kendilerine eğitim ile ilgili olarak yukarıda somut olarak belirtilen görevlerini ifa ederken, hizmetlerden özürlülerin de yararlanabilmesi yönünde maddî veya lojistik yönden destek olmalıdır. Mesela belediyeler, eğitilebilir zihinsel özürlülerin de yer alabileceği meslek ve beceri kazandırma kursları açabilir.

3.3.5. Özürlü Dostu Yerel Ulaşım Politikaları

Özürlülük bağlamında mimarî ve fizikî çevre, özürlü dostu mesken ve ulaşım imkânlarının oluşturulması ile yakından ilgilidir. Cadde, sokak, kaldırım, meydan ve park gibi fizikî çevrenin yanında toplu taşıma araçlarının özürlülerin ulaşımına ve kullanımına ne kadar uygun hâle getirilirse özürlüler de o kadar çok evinden çıkabilecek ve fizikî çevreden o nispette yararlanabileceklerdir. Katılımcı demokrasi ve bununla amaçlanan toplumsal bütünleşme, genel anlamda özürlü dostu yerel ulaşım politikaları, dar anlamda fizikî, mimarî ve teknik engellerin ortadan kaldırılması ile ancak mümkün olabilmektedir.

Fizikî ve mimarî çevrenin özürlülere uygun hâle getirilmesinde yerel yönetimler, önemli bir fonksiyona sahiptir. Nitekim İmar Kanunu ve buna bağlı yönetmeliklerin uygulanmasından öncelikle Belediyeler ve İl Özel İdareleri sorumludur. Özürlüler Kanunu ile Büyükşehir Belediyesi Kanuna eklenen 1. ve 2. geçici maddeler ile fizikî engellerin yedi yıl içinde giderilmesi hükme bağlanmıştır. Müeyyidesi olmamakla beraber, kanunla, umuma açık her türlü binalar, yol, kaldırım, yaya geçidi, açık ve yeşil alanlar, spor alanları ve benzeri sosyal ve kültürel alt yapı alanlarının bu süre zarfında özürlülerin erişebilirliğine uygun duruma getirilmesi istenmektedir. Bununla birlikte kanun, büyükşehir belediyelerinden, şehir içinde sunulan veya denetimlerinde olan toplu taşıma hizmetlerinin yine aynı zaman zarfında özürlülerin erişilebilirliğine uygun hâle getirilmesini istemektedir. Bununla ilgili olarak 2006/ 8 sayılı Başbakanlık Genelgesi yayımlanmış olup, belediyelerin yedi yıl için eylem planlarını yapması istenmiştir.[19] Bu kanunî açılımlarla merkezî yönetim, bütün belediyeler için geçerli olan özürlü dostu yerel ulaşım politikalarının temelini atmış olmaktadır.

3.3.6. Özürlü Dostu Yerel İstihdam Politikaları

Belediyeler, kanunî hükümler açısından belki doğrudan iş yerleri açma gibi somut bir misyonları olmayabilir. Ancak, nasıl ki meslek ve beceri kazandırma kurslarıyla özürlülerin istihdamına dolaylı olarak katkıda bulunabiliyorlarsa belediyeler, korumalı işyerleri açmak suretiyle özellikle emek piyasasında istihdamı zor olan özürlülere direkt olarak bir iş imkânı sağlamış olurlar. Toplumsal hedefimiz, işgücü niteliği taşıyan işsiz özürlülerimizi yoksulluktan kurtarmak ve onların istihdam edilebilirliğine dolaylı veya dolaysız olarak yardımcı olmak ise, alternatif aktif istihdam politikaları kapsamında değerlendirebileceğimiz özürlü dostu korumalı işyerlerine daha çok önem vermeliyiz.

Daha somut bir ifadeyle belediyelerimiz, özürlü işgücüne dönük olarak meslek edindirme merkezleri açıp, işsiz özürlülere meslekî vasıf kazandırarak, çalışma atölyeleri veya işyerleri tesis ederek veya işsiz özürlülere emek piyasasında iş bulmalarında fiilî destek sağlayarak, özürlükten kaynaklanan yoksulluk ve işsizlik sorununun çözümüne önemli katkıda bulunabilir. İşgücü vasfına haiz yoksul özürlülere tüketim maksatlı aynî ve nakdî yardımlarla onları sürekli olarak bu şekilde ayakta tutmak yerine özürlü dostu aktif istihdam politikalarla kişilerin kendi çalışmalarıyla ayakta durup geçinebilecekleri ve yükselebilecekleri bir konuma getirmek, sosyal fayda ve toplumsal bütünleşme sağlamak açısından daha akıllı bir girişimdir.

Bunun yanında normal işgücü piyasasına kazandırılmaları güç olan zihinsel özürlüler, ağır derecede özürlüler ve birden fazla özrü olanların da istihdam edilmeleri son derece önemlidir. Bu kesim için kota sisteminin işlerliği bir anlam taşımaz. Çünkü işverenler, genelde hafif derecede sakat olanları tercih etmektedirler. O halde istihdamı güç olan bu özürlüler için düşünülen korumalı işyerlerinin açılması son derece önemlidir. Korumalı işyerlerinin teknik donanımın yanında maddî desteğinin de devletçe sağlanacağını düşünecek olursak, böyle bir teşebbüsün maliyetlerinin de sınırlı kalacağı ortadadır.[20]

Korumalı işyerlerinin sayısının hızla artırılmasına yönelik olarak devlet, korumalı işyeri açacak belediyelerin yanında gerçek veya tüzel kişilere yatırım maliyetlerinin belirli bir oranını karşılamak üzere faizsiz kredi vermelidir. Diğer taraftan korumalı işyerlerinde çalışacak özürlülere ödenecek ücretlerin belirli bir kısmı devlet tarafından karşılanmalıdır. Kişi başına ödenecek meblağ, kişinin özürlülük derecesine göre belirlenmelidir. İşverenlerin ödemesi gereken işveren sigorta prim hisseleri de hazine tarafından karşılanmalıdır. Korumalı işyerleri, kurumlar vergisinden de muaf tutulmalıdır. Korumalı işyerlerinde verilecek iş eğitimleri, halk eğitim merkezleri aracılığı ile ve meslek tecrübesine sahip emeklilerin (usta öğreticiler, iş adamları, meslek öğretmenleri) gönüllü katılımı sağlanarak gerçekleştirilmelidir. Toplumsal kaynaşma ve tanıtım açısından farklı sosyal kesimler için korumalı işyerlerinde çok maksatlı sosyo-kültürel faaliyetler tertiplenmeli ve çalışan özürlü personelin performansları özel sektöre tanıtılmalıdır. Bu çerçevede hâlihazırda istihdam edilen özürlüler ve onların çalışma hayatındaki başarıları üzerinde gözlemlerle olumlu örnekler belirlenmelidir. Korumalı işyerlerinde üretilen mamuller, piyasaya dönük olmalıdır. Pazara dönük üretimde iş dünyasından destek alınmalıdır. İşletmecilerle mümkün olabildiğince ortak üretim sistemleri geliştirilmelidir. Mamullerin teşhiri ve satılması konusunda belediyeler, iş dünyasının temsilcilerinden yardım istemelidir.
 


 


[1] Sakarya Üniversitesi; İİBF Öğretim Üyesi.

[2] Altan, Ö. Zühtü; “Sakatların İstihdam Edilerek Korunmalarını Öngören Sosyal Politikalar ve Türkiye”; 28.04.2001 tarihli Bolu’daki Özürlüler İdaresi Başkanlığı Seminer Notu, s. 3.

[3] Özürlüler tarihi hakkında daha fazla bilgi için bkz.: Seyyar, Ali; Sosyal Siyaset Açısından Özürlülüğe Karşı Mücadele; Türdav Yay.; İstanbul; 2000. Seyyar, Ali; Sosyal Siyaset Açısından Özürlüler Politikası (Almanya-Türkiye Mukayeseli); Türdav Yay.; İstanbul; 2001. Seyyar, Ali; Özürlülere Adanmış Sosyal Politika Yazıları; Adapazarı Büyükşehir Belediyesi Yayınları; Mayıs 2006.

[4] 2005 tarih ve 5378 sayılı Özürlüler Kanunu.

[5] Aysoy, Mehmet; AB Sürecinde Özürlüler Politikası, Açı Yayınları; Ankara; 2004; s. 52.

[6] Başaran, Sermet; “Özürlülerin Toplumsal Bütünleşmesinde Yerel Yönetimlerin Önemi”; Sosyal Politikalar Dergisi; Sayı 2; Kış 2007; s. 48.

[7] 10.07.2004 tarih ve 5216 sayılı Büyükşehir Belediyesi Kanunu; m. 7; 2. Fıkra (d).

[8] 10.07.2004 tarih ve 5216 sayılı Büyükşehir Belediyesi Kanunu; m. 18 (m).

[9] Bu Yönetmelik, 10.07.2004 tarih ve 5216 sayılı Büyükşehir Belediyesi Kanununun Ek 1. maddesine dayanılarak hazırlanmıştır. 01.07.2005 tarihli Ek 1. maddenin içeriği şu şekildedir: “Büyükşehir belediyelerinde özürlülerle ilgili bilgilendirme, bilinçlendirme, yönlendirme, danışmanlık, sosyal ve meslekî rehabilitasyon hizmetleri vermek üzere özürlü hizmet birimleri oluşturulur. Bu birimler, faaliyetlerini özürlülere hizmet amacıyla kurulmuş vakıf, dernek ve bunların üst kuruluşlarıyla işbirliği hâlinde sürdürürler. Özürlü hizmet birimlerinin kuruluş, görev, yetki, sorumluluk ve işleyişine ilişkin usûl ve esaslar Özürlüler İdaresi Başkanlığının görüşü alınarak İçişleri Bakanlığınca hazırlanacak yönetmelikle belirlenir”.

[10] 16.08.2006 tarih ve 26261 sayılı “Büyükşehir Belediyeleri Özürlü Hizmet Birimleri Yönetmeliği”; m. 8.

 

[11] 03.07.2005 tarih ve 5393 sayılı Belediye Kanunu; m. 38.

[12] 03.07.2005 tarih ve 5393 sayılı Belediye Kanunu; m. 14.

[13] 03.07.2005 tarih ve 5393 sayılı Belediye Kanunu; m. 75.

[14] 03.07.2005 tarih ve 5393 sayılı Belediye Kanunu; m. 76.

[15] Seyyar, Ali; Sosyal Siyaset Terimleri (Ansiklopedik Sözlük); Sakarya Yayıncılık; 2. Baskı; Sakarya; 2008; s. 9.

[16] Aile odaklı cinsel eğitim ile ilgili daha fazla bilgi için bkz.: Seyyar, Ali; “Türkiye’de Zihinsel Özürlüler ve Cinsel Eğitim”; Özürlülere Adanmış Sosyal Politika Yazıları; Adapazarı Büyükşehir Belediyesi; 2005; s. 107-127.

[17] 14 üncü maddenin (b) bendinde yer alan "Okul öncesi eğitim kurumları açabilir;..." görevi; Anayasa Mahkemesi’nin 24.1.2007 tarihli ve E. 2005/95, K. 2007/5 sayılı Kararı ile iptal edilmiş ve iptal kararının sonuçsuz kalmaması için Kararın Resmi Gazete’de yayımlanacağı güne kadar 24.1.2007 tarihli ve E:2005/95 K:2007/2 sayılı Karar ile yürürlüğü durdurulmuştur.

[18] 03.07.2005 tarih ve 5393 sayılı Belediye Kanunu; m. 14 a, b.

[19] Başaran, Sermet; “Özürlülerin Toplumsal Bütünleşmesinde Yerel Yönetimlerin Önemi”; Sosyal Politikalar Dergisi; Sayı 2; Kış 2007; s. 51.

[20] 30.05.2006 tarih ve 26183 sayılı Korumalı İşyeri Hakkında Yönetmelik; m.1. Korumalı işyerlerinin açılmasını daha da cazip hâle getirebilmek için, İş Kanunu, Kurumlar Vergisi Kanunu, Gelir Vergisi Kanunu, Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ve Belediye Gelirleri Kanunu gibi değişik kanunlarda değişiklik yapılmasına yönelik tasarı taslakları hazırlanmıştır. Bu taslaklar, 25 Eylül 2007 tarihinde Özürlüler Yüksek Kurulu toplantısında ilk kez müzakere edilmiştir.

 

 

Google
 

 

Sonuç

Yerel yönetimler, gelişen demokrasimizle birlikte politikalarını bundan böyle daha çok sosyal sorumluluk esaslarına göre belirlemek durumundadırlar. Sosyal sorumluluk bilinci ile oluşturulan politikalardan en çok dezavantajlı sosyal grupların yararlanacağı açıktır. Özürlü dostu aktif sosyal politikaların oluşumu ve gelişimi ise bu sürecin bir devamı olarak kendisini yerel yönetimlerde de gösterecektir. Sosyal belediyecilik anlayışını ve felsefini benimseyen belediyeler, bu sosyal yaklaşıma sadakat göstererek yöre halkından özürlülerine somut olarak aktif sosyal politikalar üretmek mecburiyetindedirler. Katılımcı demokrasinin somut bir tezahürü olarak özürlülerin toplumla bütünleşmesi hedefi, özürlü dostu sosyal politikalarla ancak hayata geçirilebilmesi mümkün olabileceği unutulmamalıdır.

 

 

Google