aliseyyar@sosyalsiyaset.net

 

 

Türkçe-İngilize-Almanca Açıklamalı
<<<SOSYAL SÖZLÜK

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Saâdet (Mutluluk): [Happiness // Wohlergehen; Glückseligkeit]: İnsanın mânevî tatmin duygusu, huzur ve memnunluk hissi, haz duyacağı bir hâl içinde bulunmasıdır.

Saadet Ahlâkı (Ödemonizm):  [Eudemonism // Eudaemonismus]: Saadete kavuşmak bakımından mücadele etmeyi bir fazilet sayan felsefî doktrin.

Sabaş (Takı Takma): [Marriage gift // Heiratsgeschenk]: Anadolu’nun bazı bölgelerinde ve Azerbaycan’da, düğün sahibi olan kimselere, dayanışma-hediyeleşme-yardımlaşma maksadı ile yapılan aynî ve nakdî desteklerdir. (Para, eşya, buğday, altın, hayvan vb.).

Sabır: [Patience; Perseverance // Geduld; Ausdauer]: Acıya ve zorluğa katlanma, müşkül hallere telâş göstermeksizin mukavemet etme.

Sadaka: [Alms // Almosen]: Kelime mânâsı itibariyle, Allah'a kulluk konusunda sıdık/sadakat (doğruluk) ve merhamettir. İslâm sosyal hukuk dilinde sadaka, "kişinin, gönüllü olarak malından, sırf Allah rızası için, muhtaçlara temlik edilmek üzere ayırdığı miktar" demektir.

Sadaka-i Seniyye: [Alms and charity of the Turkish Sultan // Almosenleistungen des Türkischen Sultans]: Seniyye, kelime olarak yüksek veya yüce anlamına gelir. Burada, Padişah kastedilmektedir. Dolayısıyla, Sadaka-i Seniyye, Padişah sadakası veya yardımıdır.

Sadakat: [Loyalty // Treue; Loyalitaet]: Doğru olmak; Sözünde durmak ve sözünü yerine getirmek anlamına gelen "sadaka" fiilinden türemiş bir isimdir....

Sadizm: [Sadism // Sadismus]: Fransız sosyetenin imtiyazlı bir üyesi ve yazarı olan (Marquis) Kont Donatien Alphonse Francois de Sade’nin (1740-1814) isminden türeyen bu terim, genel anlamda kişinin şiddetten zevk alması ve cinsel hayatta, kendi şehevî arzularını tatmin etmek maksadıyla başkalarına, bedenen veya ruhen şiddet kullanmasıdır.

Safvet-i Kalb: [Sincerity; Uprightness // Aufrichtigkeit; Reinheit]: Temiz ve saf kalpli olma durumu...

Sağduyu (Hasse-i Selime; Hiss-i Selim): [Common sense // Gesunder Menschenverstand]: Akli selim, yani iyiyi kötüyü fark edip, insana hak ve hakikati takip ettiren akıl ve düşünüş yolu...

Sağlık Ekonomisi: [Health Economics // Gesundheitsökonomie]: Sağlık alanında kaynakların etkili kullanılması, hizmette yaygınlık ve süreklilik sağlanarak tüketici-müşteri-hasta tatminin artırılması maksadıyla sağlık sisteminin finansman, yönetim, organizasyon ve insan gücü boyutlarıyla yeniden yapılandırılması ile ilgili çalışmaların bütünüdür.

Sağlık Folkloru (Halk Hekimliği; Folk Tababeti; Geleneksel Tıp; Folk Tıp): [Folk medicine // Volksmedizin]: Antropologlara göre sağlık folkloru (folk tababeti), "ev tedavisi"dir.

Sağlık Hizmetleri: [Health assistance // Gesundheitsleistungen]: Herkesin hayatının beden ve ruh sağlığı içinde devamını sağlamak, ülkenin sağlık şartlarını düzeltmek, fert, cemiyet ve toplumların sağlığına zarar veren amillerle mücadele etmek ve halka sağlık alanında koruyucu, tedavi ve rehabilite edici imkanlar sunmaktır...

Sağlık Politikası: [Health policy // Gesundheitspolitik]: Sağlık hizmetlerinin düzenli, yaygın ve etkili bir biçimde yürütülmesine yönelik geliştirilen tedbirler bütünü...

Sağlık Psikolojisi: [Psychology of health // Gesundheitspsychologie]: Sadece fertlerin sağlığının değil, tüm toplumun sağlığının iyileştirilmesi ve uyumu üzerinde araştırmalar yapan, sağlık ile davranış arasındaki bağlantı üzerine incelemeler yapan ve toplumun sağlığını korumaya yönelik müdahale programlarının yürütülmesinde stratejiler geliştiren psikolojik bir bilim dalı...

Sağlık Reformu: [Health reform // Gesundheitsreform]: Sağlık hizmetlerinin, gerek kalite, gerek verimlilik, gerek organizasyonel etkinlik, gerekse sağlık ekonomisi açısından iyileştirilmesi yönünde yapılan yeni düzenlemeler...

Sağlık Sosyolojisi (Tıp Sosyolojisi; Medikal Sosyoloji): [Medical sociology // Soziologie der Gesundheit; Medikalsoziologie]: Sosyoloji ile tıp arasındaki karşılıklı münasebetleri arayan veya daha geniş mânâda "sağlık-hastalık" problemleri ile ilgili hususları sosyal yönden açıklama temayülü gösteren nispeten yeni bir özel sosyoloji dalıdır.

Sağlık Turizmi: [Health tourism // Gesundheitstourismus]: Sağlığı koruma ve iyileştirme maksadıyla belirli bir süre için yer değiştiren insanların tabiî kaynaklara dayalı turistik bir sosyal-sağlık tesise giderek, konaklama, beslenme, eğlenmenin yanında kür uygulaması, şifalı sular, kaplıca ve(ya) ılıca gibi tabiî şifalı su kaynaklarıyla tedavi (termalizm) ihtiyaçlarını karşılaması neticesinde ortaya çıkan hadise ve münasebetler bütünüdür.

Sağlık Yardımları: [Medical benefits; Sickness assistance // Hilfen bei Krankheit; Medizinische Versorgung]: Sosyal Sigorta kapsamında olan veya herhangi bir Sosyal Güvenlik Kurumu'nun güvencesi altında olmayan fertler için sunulan sağlık hizmetleri....

Sağlık: [Health // Gesundheit]: Hasta olmama, her türlü hastalıktan uzak olma, yani bedenen ve ruhen sağlıklı olma hali...

Sakatları Koruma Milli Koordinasyon Kurulu: [National Coordination Commission for Protection Handicapped Persons // Nationale Koordinationsausschuss für Behindertenschutz]: Türk mevzuatında yer alan sakatlara yönelik hizmetlerde koordinasyonu sağlamak üzere, BM'nin tavsiyeleri dikkate alınarak 1981 yılında idari kararla tesis edilen bir kuruldur.

Sakatlık Aylığı: [Impairment pension // Rente wegen Behinderung]: Emekli Sandığı Kanunu çerçevesinde, Emekli Sandığına tâbi olup, her ne sebepten olursa olsun, vücutlarında hasıl olan bir arıza veya tutuldukları tedavi edilemez bir hastalık yüzünden vazifelerini yapamayacak duruma düşen sigortalılara, tutarı, hizmet süreleri ile emekli aylığına esas aylıkları üzerinden hesaplanan, sakatlarının veya hastalıklarının devamı süresinde ödenen aylıklardır.

Sakatlık: [Impairment; Disability; Handicap // Behinderung; Invaliditaet]: Sosyal güvenlik ve sosyal riskler açısından sakatlık, hastalık ve analık risklerinden biraz farklı olarak, sürekli bir iş göremezlik hâli....

Saldırganlık: [Aggressiveness; Belligerence // Aggressivitaet]: Başkalarını incitme-yaralama-hakaret etme isteği-arzusu-niyeti ve bu doğrultuda  girişilen ve çoğu kez şiddet içeren her türlü fiilî davranış biçimi...

Sanat Sosyolojisi: [Sociolgy of Art // Kunstsoziologie]: Sanatın sosyal yönlerini ve boyutunu ele alan, güzel sanatların her dalını sosyolojik yönleriyle araştıran bir disiplin...

Sanat: [Art // Kunst]: Tabiatın güzelliklerinin kültüre yansımasıdır. // Güzeli simgeleyen veya anlatan faaliyetlerin bütünüdür.

Sanayi (Endüstri): [Industry // Industrie]: Sanayi tekniğinin üretime uygulanmasıyla ortaya çıkan sonuç...

Sanayi Devrimi (Sanayi İnkılâbı): [Industrial Revolution // Industrielle Revolution]: Buhar makinesinin icadı ve bunu tamamlayan diğer teknik buluşların öncülük ettiği makineleşme süreciyle ferdi ve küçük ölçekteki üretim yöntemlerinin terk edilerek, büyük çapta kütlesel üretime geçilme süreci...

Sanayi Dışı Aşırı Şehirleşme (Demografik Şişme): [Overurbanization // Überstaedterung]: Bir kentte, iktisadî ve sosyal kentleşme yaşanmadan, demografik açıdan kentleşmenin gerçekleşmesidir.

Sanayi Kapitalizmi: [Industrial capitalism // Industrieller Kapitalismus]: Kapitalistleşme vetiresinin (sürecinin) ticarî kapitalist döneminden sonraki merhalesi....

Sanayi Mektebi: (Bkz. Çocuk Islahhanesi).

Sanayi Öncesi Toplum: [Pre-industrial society // Pre-industrielle Gesellschaft]: Sanayileşme sürecini tamamlayamamış ve daha çok tarımsal faaliyetlerde bulunan (feodal) toplum.

Sanayi Psikolojisi: [Industrial psychology // Industriepsychologie]: Sanayi ve iş yerlerinin meselelerini, psikolojinin bulgu ve yöntemleriyle inceleyen bilim dalıdır.

Sanayi Sonrası Toplum (Post-Modern Toplum: [Post industrial society // Post-industrielle Gesellschaft]: Sosyal değişim süreçlerinin, insanları sanayi düzeninin ötesine taşıdığını, maddî malların üretiminden çok bilgi üretiminin arttığını ileri süren görüş...

Sanayi Sosyolojisi: [Industrial Sociology // Industrie Soziologie]: Sanayileşmenin, eğitim, aile, hukuk gibi sosyal hayatın değişik alanlarında ortaya çıkardığı sosyal değişimi ve neticeleri inceleyen genel sosyolojinin bir alt bilim dalı...

Sanayi Toplumu (Endüstri Toplumu): [Industrial society // Industrielle Gesellschaft]: Batı dünyasında, sanayileşme süreciyle birlikte ortaya çıkan ve giderek tüm dünyaya yayılan, ekonomisi tarımdan ziyâde sanayie dayalı, millî bir devlete sahip, belirli ölçülerde kentleşmiş, geçim ekonomisi yerine pazar ekonomisinin hâkim olduğu, nüfusun çoğunun okuma yazma bildiği bir toplum.

Sanayileşme (Endüstrileşme): [Industrialization // Industrialisierung]: Fabrikaların hızlı ve eksiksiz gelişmesi, makinalar vasıtasıyla büyük ölçekli üretim tekniklerinin uygulanması, teknolojik düzeyin yükselmesi ve üretim sektörünün ekonomideki ağırlığının artması süreci.

Sandıklar: [Untertaking pension // Betriebsrente]: Bazı işverenler (Banka ve Sigorta Şirketi; Ticaret ve Sanayi Odası; vs.) tarafından, çalışan personelin malullük, yaşlılık ve ölümlerinde yardım yapmak üzere, vakıf ya da dernek statüsünde özel hukuk hükümlerine göre kurulan yardım birimleridir.

Sapık Düşünce (Saptırma): [Deviant thought // Abweichender Gedanke]: Düşüncede ve fikirde, çoğu zaman anormal ve(ya) olumsuz nitelikte olan sapma. // Düşünce ve hislerin, hakikî kaynaklarından bir başka nesneye aktarılması.

Sarı Sendika: [Trade union collaborating with employer // Mit dem Arbeitgeber kollaborierende Gewerkschaft]: Sarı sendikacılık yapan, yani sendikacılık ilkelerini ihanet edip, emeğini satarak geçinen işçilerin, işverene karşı haklarını korumak, işçiler lehine etkin faaliyetlerde bulunmak yerine, tam tersi bir işlev görerek, el altından işverenle işbirliği yapıp, işçiler aleyhine faaliyette bulunan bir işçi sendikası.

Satın Alma Gücü (Alım Gücü): [Purchasing power // Kaufkraft]: Paranın mübadeledeki değer derecesi...

Satın Alma Gücü Politikası (Expansif Ücret Politikası): [Expansionary wages policy // Expansive Lohnpoitik]: İşçilere yüksek bir satın alma gücü sağlamayı hedefleyen yüksek ücret politikasının bir varyasyonu...

Sati (Ölüyle Birlikte Yakılma): [Suttee // Sati]: Sözlük itibariyle “sadık dul kadın” manasına gelen “Sati”, aslında Hint mitolojisinde yer alan “Shiva” Tanrısının eşinin ismidir.

Saygı (İhtiram; Hürmet): [Esteem; Respect; Reputation // Hochachtung; Respekt]: Sosyal ahlâk değerleri düzenleyen bir kavram olarak saygı, büyüğe ve değerli bulunana, içten bağlılık ile hürmet göstermektir.

Sebatkâr (Sebatî; Sebatlı; Sabit-Kadem): [Person with constancy-firmness-perseverance // Ausdauernder-beharrlicher Mensch; Mann mit Bestaendigkeit]: Sağlam, yerinden oynamaz anlamında sebatkâr, sosyal hayatta ahdine, vefakârlığına sâdık ve sağlam olan sabırlı,  sosyal duyarlı ve sorumlu bir kişidir.

Sefalet: [Extreme poverty; Distress; Misery // Armut; Not; Elend]: Bir kimsenin yaşadığı grubun hayat standardına, kendisini uydurmayı başaramadığı ve böylece bu grup içinde fizikî ve aklî verimliliğini faydalı bir biçimde işletmeyi başaramadığı bir durum.

Sefih: [Dissolute person // Liederlich; Ausschweifende Person]: “Hayasız, edepsiz, ayyaş, ahlâksız” ve(ya) “hafif meşrepli” gibi asosyal anlamlar taşıyan sefih, hiç çekinmeden ve utanmadan her türlü maddî-nefsanî-şehvanî zevkten haz almayı prensip edinmiş kimsedir.

Seksizim (Cinsel Ayrımcılık): [Sexism // Sexuelle Diskriminierung]: Sosyal meselelere, cinsiyet ayırımına öncelik tanıyarak, kendi cinsiyetini ön planda tutan, tek taraflı veya yanlı olarak ele alan bir görüş.

Seksoloji (Seks Bilimi): [Sexology // Sexologie; Sexualwissenschaft]: İnsanlar arası normal (ahlâkî) ve anormal (ahlâk dışı) cinsel ilişkileri ve insanların cinsel davranışlarını inceleyen bilim dalıdır. // Erkek ve kadın cinsinin temel biyolojik, fizikî ve cinsel benzerliklerini ve farklıklarını araştıran bilim dalıdır.

Seks-Turizmi: [Sex tourism // Sextourismus]: Cinsel arzu ve istekleri veya cinsel sapıklıkları daha kolay yerine getirebilmek maksadıyla, buna imkan tanıyan ülkelere turist olarak gitmek.

Sektör: [Sector // (Wirtschafts)Sektor]: İktisadî faaliyetlerin sınıflandırılması. // Bir ekonomik sisteminin, görünüşte farklı olan faaliyetlerin müşterek hususiyetler taşıyan alt birimlerinin, belirli kriterlere göre tasnif edilmesi...

Sembol (Simge): [Symbol // Symbol]: Bir başka şeyi anlatan veya temsil eden fakat onunla tabiî bir münasebeti olmayan şey veya sinyal....

Sembolik Etkileşim (Simgesel Etkileşimcilik; Sosyal Davranışçılık): [Symbolic Interaction // Symbolische Wechselwirkung]: Simgelerle (sembollerle), lisanın rolünü ve önemini vurgulayan teorik bir yaklaşma biçimi....

Sendika Üyelik Aidatı: [Union fee of membership // Gewerkschaftsmitgliedsbeitrag ]: Sendikalara üye olanların mensup oldukları tüzel kişiliğe yaptıkları maddi katkı, belirli aralıklarla ve düzenli biçimde ödemek zorunda oldukları paradır.

Sendika: [Union // Gewerkschaft]: İşçi ve(ya) işverenler tarafından, aynı mesleği veya birbirine benzer veya birbiri ile bağlantılı meslekleri icra eden kişilerden meydan gelen, hedefi üyelerinin meslekî, sosyal ve iktisadî menfaatlerini temsil ve müdafaa temek olan hükmi şahsiyete sahip örgüt. // Sendikalar, üyelerini ekonomik ve sosyal hak ve menfaatlerini korumak ve geliştirmek maksadını güden tüzel kişiliğe haiz, anayasal kuruluşlar.

Sendikacılık [Unionism // Gewerkschaftwesen]: Genel olarak sendikalaşma hareketi, özel olarak emekçi hareketi içine sızmış, yarı başsız bir küçük burjuva akımı...

Sendikacılıkta Uluslararası Birleşme [International unionism alliance // Internationale Syndikalismusallianz]: Sendikaların seslerini duyurabilmek için, topluluk seviyesinde yeniden örgütlenme ihtiyacı ortaya çıkmasından dolayı, başta Avrupa ülkeleri tarafından oluşturulan örgütsel birleşme...

Servet Politikası: [Capital-property policy // Vermögenspolitik]: Sosyal siyaset tedbirlerinden kabul edilen servet politikası, servetin geniş kitlelere yaygınlaştırılması yoluyla, gelir dağılımı eşitsizliklerinin ortadan kalkmasını hedefleyen tedbirlerin-uygulamaların bütünü....

Servet Teşhiri: [Exhibiting of wealth-property // Schaustellung von Reichtümern]: Zenginlerin, aşırı ve lüks tüketimine dönük harcamaları ve gösterişli yaşama biçimleri....

Sevgi: [Love; Affection // Liebe]: Bir şeye veya kimseye karşı ilgi duymak, istekli olmak, ihtiyaç hissi içinde bulunmak. // İnsanlarda, doğuştan gelen fıtrî bir duygu olarak sevgi, başta Yaratana olmak üzere, diğer varlıklara, insanlara veya başka nesnelere muhabbet besleme hissidir.

Seyirci (İzleyici): [Spectator; Viewer; Audience // Zuschauer; Publikum]: Çeşitli gösterileri, toplantıları, faaliyetleri izleme, takip etme, dinleme, seyretme, bakma ve(ya) görme maksadıyla bir araya gelen kişilerin oluşturduğu bir sosyal yığın türü...

Sezgicilik (Entüisyonizm): Zekâdan ve akıldan ayrı bir bilme gücü olan sezgi ile doğrudan doğruya ve bütün halinde eşyayı ve eşyanın özünü bilebileneceğini ileri süren felsefî görüş.

Sıbyan Mektebi: [Ottoman elementary-primary school // Osmanische Grundschule]: Osmanlı Devletinde, okuma çağına gelen 5-6 yaşlarındaki çocukların devam ettiği yerlerdir. // Vakfiyelerde bu mekteplere “Dar-üt-Talim”, “Muallim Hâne”, “Mektep”, “Mektep Hâne” denirdi.

Sıla-i Rahim: [To visit the relatives in order to do fulfil goodness // Verwanschaftsbesuch; Hilfeleistung gegenüber Verwandten ]: Lâfzı olarak sıla, "memleket", anlamına geldiği gibi, "ulaşma", "vuslat (kavuşma)" mânâlarını da taşır. Arapça’da “Sıla”, alâka kurmak, iyilik etmek; “Rahm” de akrabalık bağları demektir

Sınıf Bilinci (Sınıf Şuuru): [Class consciousness // Klassenbewusstsein]: Bir sınıfa bağlı olan kişiler arasında dayanışmayı sağlamak maksadıyla, sınıf mensuplarına verilen/verilmek istenen o sınıfa bağlı olma şuuru, hissi ve anlayışı....

Sınıf Mücadelesi (Sınıf Çatışması): [Class struggle; Class conflict // Klassenkampf; Klassenkonflikt]: Bir üretim tarzının ortaya çıkardığı sınıfların, hem toplumsal üretim, hem de bu üretimin bölüşülmesi aşamasında aralarındaki sömürü ilişkisinden dolayı ortaya çıkan zıtlaşma.

Sınıf Yapısı: [Class structure // Klassenstruktur]: Bir toplumdaki sınıfların dağılımı.

Sınıf: [Class // Klasse]: Tarihî boyutuyla Türkçe'de "sınıf", daha fazla esnaf ve zanaatkârları çağrıştırmaktadır. İngilizce "class" kelimesinden farklı olarak, "sınıf" kavramından ziyâde "mertebe"yi ifade eden "zümre" veya "tabaka" gibi kelimelerle eş anlamlıdır.

Sır: [Mystery // Geheimnis]: Açığa çıkmaması gereken, başkaları tarafından bilinmesinde mahzuru olan ve gizli kalmasında sosyal fayda sağlayan her şey. Örn. Başkalarının bize emanet ettiği özel, şahsî, ailevî veya devlete ait bilgiler.

Sibernetik: [Cybernetics // Kybernetik]: Canlılar ve makinelere yönelik iletişim ve kontrol bilimi...

Sigorta Primine Esas Kazançlar: [Income dependent on social security contributions // Sozialversicherungspflichtige Einkünfte]: Sosyal sigorta primine esas olan ve çalışanın brüt kazancına dahil edilen aylık ücret ile ücret niteliğinde olan diğer ödemeler. (506 sayılı Kanunun; m. 77).

Sigorta Primine Esas Olmayan Kazançlar: [Income that is independent on social security contributions // Einkünfte, die nicht sozialversicherungspflichtig sind]: Sosyal sigorta primlerinin hesabına esas tutulacak kazanca dahil edilmeyen, bir başka ifadeyle işveren tarafından çalışana ödenen ve/fakat prime esas tutulmayan ödemelerin bütünüdür. (506 sayılı Kanun; m. 77, 2.fıkra).

Sigorta Tekniği: [Insurance contract-policy // Versicherungsvertrag]: (Sosyal) Sigorta sisteminde nimet-külfet dengesine dayanan bir uygulama.

Sigorta Türleri: [Types of insurances; Insurance line-class // Versicherungstypen; Versicherungssparte]: Sigortacılık ve sigorta hizmetlerinde ortaya çıkan değişik sigorta kolları ve alanlarıdır.

Sigorta: [İnsurance // Versicherung]: Herhangi bir şeyde ileride muhtemel olarak ortaya çıkabilecek bir tehlikenin doğurabileceği maddî, bedenî ve manevî zararın, genelde parayla karşılanacağının, önceden yapılan antlaşmaya binaen garanti edilmesi....

Sigortacılık: [Selling insurance // Versicherungswesen]: Kişilerin veya (ticarî) kuruluşların, sigorta işleri ile iştigal etmeleri....

Sigortalılık Süresinin Başlangıcı: [Insurance contigency // Eintritt des Versicherungsfalles]: Sosyal Güvenlik Kurumlarından herhangi birine ilk defa sigortalı olunan tarih.

Sinema, Video ve Müzik Eserleri Kanunu: [Law about cinema, video and music works // Gesetz bzgl. Film, Video und Musikwerke]: Türk sinema ve müzik sanatı sahasında çalışan veya çalışmış olan artist, oyuncu, kameraman, yönetmen, figüran, senarist, dublajcı, bestekâr, söz yazarı, aranjör, icracı ve müzik aleti kullananlara destek vermek ve muhtaç olanlara da sosyal yardım yapmak maksadıyla ihdas edilen 23.01.1986 tarih ve 3257 sayılı kanundur.

Sivil Demokrasi: [Civil democracy // Zivildemokratie]: Askerî olmayan, siyasî kararların alınmasında ordunun etkisinin olmadığı, devlet idaresinin ve sosyal hayatın asker tarafından dolaylı veya dolaysız olarak kontrol edilmediği, bunun yerine pluralizmin (çoğulculuğun), sivil katılımcılığın, millî (sivil) iradenin ve sivil toplumun hâkim olduğu bir Demokrasi türü....

Sivil Hizmet: [Civil duty // Zivildienst]: Askeri görevini yerine getirmek mecburiyetinde olan ve /fakat vicdanî, dinî ve(ya) ahlâkî kaygılardan-sebeplerden dolayı silah altına alınmak istemeyenlerin ifa etmeleri gereken alternatif bir sosyal hizmet veya vazife.

Sivil İtaatsizlik: [Civil disobedience // Ziviler Widerstand; Ziviler Ungehorsam]: İdarecilerin, devlet yetkililerini istismar veya su-i istimal etmeleri halinde, devlet gücüne karşı gelme ve boyun eğmememe hakkı veya vecibesidir.

Sivil Savunma: [Civil defense // Zivilverteidigung]: Tabii afetlerden doğabilecek tehlikelere karşı sivillerin hayatını-mülkiyetini ve üretim araçlarını korumaya yönelik organizeli hazırlık. // Ülkenin karadan, havadan, denizden ve özellikle de nükleer silahlarla saldırıya uğraması halinde sivil halkı korumaya yönelik tedbirler. // Harp veya tabiî âfet (zelzele, fırtına, sel felaketi vb.) gibi olağanüstü durumlarda halkın can ve mal kaybının önlenmesi için alınan önlemlerin bütünü...

Sivil Toplum (Burjuva Toplumu; Sivil Halk): [Civil society; Civilians; Civilian population;  // Zivilbevölkerung; Bürgerliche Gesellschaft]: Çok yaygın ve değişik hükümet dışı örgüt ve kuruluşlarda teşkilatlanan veya bunlara katılan insanlar.

Sivil Toplum Örgütleri (Demokratik Kitle Örgütleri; Hükümet Dışı Örgütler): [Non-Governmental Organizations (NGOs) // Regierungsunabhaengige Organisationen]: Sivil toplum üyeleri, yani vatandaş-yurttaş tarafından meydana getirilen gönüllü kuruluşlar. // Belirli hedeflere kavuşabilmek için, hür bir ortamda teşkilatlanabilmiş insanlar ve(ya) sosyal gruplar.

Sivil: [Civil // Zivil]: Askeri yani üniformalı olmayan anlamında kullanılır. // Batı dillerinden Türkçe'ye geçen bu kelime, etimolojik olarak her ne kadar medenî ve medeniyet kavramlarını karşılıyor ise de, modern hayatta silahlı güçlere (asker-ordu-polis-militan örgütler) karşıt olarak millî bir topluluğun üyesi olarak ele alınan vatandaş ve(ya) onun konumuyla ilgili bir şey için kullanılmaktadır.....

Siyaset (Politika): [Politics // Politik]: Hükümet faaliyetlerinin yapı ve muhtevasını etkili hâle getirmek maksadıyla, gücün kullanılmasını sağlayan vasıtalar.

Siyaset Sosyolojisi: [Political sociology // Politische Soziologie]: Değişik türdeki siyasî hareketlerin ve ideolojilerin toplumsal mânâlarını, hükümet ve devletin kökenini, gelişmelerini ve sosyal etkilerini, sosyolojik pencereden inceleyen bir bilim dalıdır.

Skolastik: [Scholastic // Scholastik]: Skolastik deyimim, Latince “scola” kelimesinden gelip, “mektep”, “medrese ilmi” mânâlarına gelmektedir.

Slogan: [Slogan // Slogan]: Bir siyasî-ideolojik düşünceyi, dünya görüşünü, inancı, fikri, örgütlü hareketi, kurumu veya ticarî maksatlı üretilen herhangi bir mamulü geniş kitlelere tanıtmak, yaymak veya satmak maksadıyla, kısa, özlü, dikkat çekici, mesaj içerikli ve enteresan bir kelime veya kelimelerden veya kısa cümlelerden meydana getirilmiş bir formül.

Sokak Çocukları: [Street children; Street urchins // Strassenjungen; Bengel]: Ebeveynin koruması ve bakımının yetersizliği sebebiyle, kısmen veya bütünüyle, kısa veya uzun bir dönem için sokaklarda yaşamak mecburiyetinde kalan 18 yaşın altında bulunan çocuklar.

Sorumluluk (Mesuliyet): [Responsibility // Verantwortung]: Kişinin, davranışlarından hesap verme mükellefiyeti altında bulunması hâli..

Sosyal (Toplumsal): [Social // Sozial]: Latince "socius" kelimesinden türeyen bu kelime, "içtimaî, toplumsal, topluma ait, topluma bağlı, toplumla ilgili" yani "insanların toplum içinde ve birlikte yaşamaları ile ilgili" anlamlarına gelmektedir. // Genelde, bir alanda, belirli bir sürede ve belli bir insan topluluğuna müteallik olan bu kelime, toplumdaki çeşitli sosyal sınıfların ve grupların birbirleriyle entegre olmasını da ifade etmektedir. Bu anlamdaki sosyal, daha fazla "birliktelik" veya "birlikte oluş" mânâlarına gelir.

Sosyal Adâlet: [Social justice // Soziale Gerechtigkeit]: Değişik toplum kesimleri arasında gelir dağılımı, hayat standardı, refah düzeyi vb. gibi ölçütler açısından belirli bir dengenin sağlanmış olması; kamplaşmalara yol açabilecek gelişme farklılıklarının, uçurumların ortadan kaldırılmış olması ve sosyal sınıflar arasındaki çelişkilerin en aza indirilmiş olması durumu.

Sosyal Ahlâk (Sosyal Etik; Güzel Ahlâk): [Social ethics // Sozialethik]: Temelde kalbî, mânevî ve derunî temelinin yanı sıra, onun dışa yansıması ile fiile dönüşen, ve eylem şeklinde etkinliklere konu olan bir sosyal davranış bilimi...

Sosyal Antropoloji: [Social anthropology // Sozialanthropologie]: Sosyal hayatı, kültürleri, yazının icadından önceki devirlerden başlayarak, bugüne kadarki sosyo-kültürel gelişmeleri inceleyen antropolojik bir bilim dalıdır.

Sosyal Atalet: [Social laziness-inactivity-lassitude // Soziale Faulheit-Untaetigkeit-Traegheit]: Toplumun önemli bir bölümünün gevşemesi, tembelliğe sürüklenmesi, yüksek moral, motivasyon ve millî heyecanını yitirmesi neticesinde, ciddî sosyal sorunlara çözüm bulma konusunda toplumca şaşkınlık ve çâresizlik içinde bulunma.

Sosyal Atom: [Social atom // Sozialatom]:Sosyometrik analizler aracılığı ile grup içinde sosyal konumu-statüsü-derecesi veya yeri (örn.: grup üyelerinin birbirlerine karşı duydukları ilgi: anti pati; sempati) tespit edilen üyedir.

Sosyal Avrupa: [Social Europe // Soziales Europa ]: Avrupa’nın bütünleşmesinin sosyal boyutu için verilen mücadele.

Sosyal Bağlanma (Sosyal Tutkunluk): [Social attachment // Soziale Bindung-Anhaenglichkeit]: Sosyal psikolojide sosyal bağlanma, bebek veya yavruların, özellikle anası gibi kişilere karşı yakın olma ve onların yanında kendilerini güvende hissetmeleri eğilimleridir.

Sosyal Bakım (Bakım Bilimi): [Social nursing // Sozialpflege]: Günlük hayatta fiilî uygulama ve teorik-bilimsel araştırmalar açısından bakıma muhtaç insanların bakımını, psiko-sosyal temeller üzerine bina eden hizmetlerin bütünü...

Sosyal Bakım Kalitesi: (Bkz. Bakım Kalitesi).

Sosyal Barış: [Social peace // Sozialer Frieden]: Sosyal siyasetin ana hedeflerinden olan sosyal barış, toplumun ontolojik (varlığı ile ilgili) altyapısı ile sosyal üstyapısı (gelenek, örf, sosyal sistem; sosyal ahlak esasları; eğitim; terbiye gibi) nın birbiriyle barışık bir sistem halinde birlikte olmasını sağlayan huzurlu ortam....

Sosyal Bilimci: [Social scientist // Sozialwissenschaftler ]: Sosyal bilimler dallarından her hangi bir kolunda uzmanlaşmış bir bilim insanı.

Sosyal Bilimler: [Social sciences // Sozialwissenschaften; Geisteswissenschaften; Kulturwissenschaften]: Fen ve tabiat (pozitif) bilimlerinden (Örn.: tıp, fizik, kimya, astronomi, matematik, geoloji vb.) farklı olarak, insanların oluşturduğu sosyal hayatın, sosyal hadiselerin, sosyal birliğinin ve genel anlamda sosyal dünyanın mânâ ve ehemmiyetini, sosyal teoriler çerçevesinde sistemli bir biçimde inceleyen ve açıklayan bilim dallarıdır.

Sosyal Birlik: [Social unity; Alliance; Togetherness // Soziale Einheit; Soziales Bündnis]: Sosyal gruplar veya halkın belirli kesimleri tarafından örgütlü bir biçimde meydana getirilmiş birlik.

Sosyal Biyoloji (Sosyo-Biyoloji): [Sociobiology // Soziobiologie]: Hem insan, hem de hayvanların davranışlarını biyolojik ilkelerle açıklamaya çalışan bir yaklaşım.

Sosyal Bozulma: [Social Deterioration; Social dislocations // Soziale Entartung; Störüngen im gesellschaftlichen Gefüge]: Toplumsal anlamda bozulma, maddî ve mânevî ihtiyaçlarını temin etmeye çabalayan bir toplumun önüne değişik engellerin ortaya çıkması sonucunda, sosyal çözülmenin ilk işareti olarak toplumun huzursuz olması, mânevî değerlerini tedrici bile olsa belirgin bir şekilde yitirmesi ve gelecekten ümidini yavaş yavaş kesmesidir

Sosyal Buluş (Sosyal Yenilik; Sosyal Düşünce): [Social invention-discovery-thought // Soziale Erfindung-Entdeckung-Gedanken]: Sosyal meselelerin çözümüne yönelik ortaya atılan fikirler sonucunda gerçekleştirilen yenilikler.

Sosyal Bütünleşme: [Social Integration // Soziale Integration]: İktisadî büyüme ve gelir dağılımında adâleti sağlamak hedeflerinden sonra sosyal gelişmenin üçüncü hedefidir. // Kişilerin, birden fazla grubun veya sosyal alt grupların, belirli hedeflerin gerçekleştirilebilmesi maksadıyla, önceki hususiyetlerini ve davranış biçimlerini terk ederek, yeni ve ortak bir kimlikte buluşmaları.

Sosyal Cinnetler (Sosyal Epidemiler; Sosyal Hastalıklar; Maraz-ı İçtimaiye): [Social madness-insanity; Social disease // Soziale Verrücktheiten; Sozialer Wahnsinn; Soziogenese; Soziale Krankheiten]: Sosyal şartların elverişsiz olmasından veya sosyal ortamın olumsuzluklarından dolayı ortaya çıkan mânevî hastalıklar ve yozlaşmalar..

Sosyal Çalışma: [Social work // Sozialarbeit]: Kötü sosyal şartları ortadan kaldırmak ve sosyal sorunlu kişi ve ailelere maddî ve mânevî (sosyal) destek sağlamak maksadıyla, hükümetçe, belediyece, kilisece veya sivil toplum örgütlerince yapılan faaliyetlerin bütünüdür.

Sosyal Çatışma: [Social conflict // Sozialkonflikt; Soziale Auseinandersetzung]: İki veya daha fazla kişi veya grubun, birbirlerine düşman olmalarından dolayı birbirlerini zarara sokmak, hakimiyet altına almak veya en radikal biçimiyle ortadan kaldırmak maksadıyla yaptığı davranışlardır.

Sosyal Çevre (Sosyal Muhit; Sosyal Ortam): [Social surroundings // Soziale Umwelt]: Anne-babamız, sonra kardeşler ve akrabalarımız, nihayet komşularımız ve içinde bulunduğumuz bütün toplum.

Sosyal Çözülme (Sosyal Dağılma): [Social Disintegration-disorganisation // Soziale Desintegration-Desorganisation]: Ferdî alanda sosyal çözülme, ruhî olarak sıkıntılı durumlardan kurtulmak için, bunalımlı bir insanın geçici olarak dengesini-bütünlüğünü kaybetmesi; her şeyi unutup adeta kendisinden tamamen farklı ikinci bir şahsiyet haline gelmesidir. Örn.: Hâfıza kayıpları, uyur-gezerlik, şuursuz kaçmalar, iki ruhlu insan halleri.

Sosyal Danışma: [Social consulting // Soziale Beratung]: Sosyal hizmetler alanında belirli konularda ihtisas görmüş sosyal hizmet uzmanlarının, özel sorunları olan insanlara, aydınlatma, yol gösterme ve bilgilendirme ile ilgili hizmetleri.

Sosyal Danışman: [Social counselor // Sozialberater]: Sosyal hizmetler ve sosyal psikoloji alanında değişik sosyal kesimlere, özellikle sosyal sorunlu kişilere profesyonel bir şekilde danışmanlık ve rehberlik hizmetleri sunabilen eleman.

Sosyal Darvinizm: [Social Darwinism // Sozial-Darwinismus]: İlk defa Herbert Spencer tarafından kullanılan Sosyal Darvinizm tâbiri, biyolojiden alınan pozitivist bilgilerin ışığı altında canlıların evrimi ile sosyal gelişim vetireleri (süreçleri) arasında benzer teoriler kurarak, Darvin’in evrim teorisinin desteği ile, sosyal gelişim vetiresini izah etmeye çalışan yaklaşım.

Sosyal Dayanışma (Solidarizm; Tesânüt): [(Social) solidarity; Solidarism // (Soziale) Solidaritaet; Solidarismus]: Solidarizm, genel anlamda ahlâkın, siyasetin, iktisat ve hukukun temelini tesânüt sayan felsefî doktrin.

Sosyal Dayatma: [Societal assertiveness // Soziale Geltendmachung]: Sosyal grupların-menfaat gruplarının politika belirleme sürecini etkileri altına alma veya devlete karşı bağlılıklarını, başka devletlere yöneltme yoluyla, kendi lehlerine bir durum meydana getirmeye yönelik dayatma gücüdür.

Sosyal Değişim (Sosyal Değişme; Sosyal Tebeddül; Sosyal Dönüşüm): [Social change // Soziale Aenderung; Sozialer Wechsel-Umbruch]: Bütün nesne ve hadiselerin bir durumdan başka bir duruma geçişin her bir çeşidi. // Bir sosyal grup veya toplumun temel yapısındaki değişim.

Sosyal Değişim Esnekliği: [Social change flexibility // Soziale Aenderungsflexibilitaet]: Toplumların din, kültür, örf, gelenek ve adetlerin yapısına göre ve toplumun bu değerlere verdiği öneme göre sosyal hayatın değişik alanlarında çoğu zaman gönüllü olarak sağlayabilecekleri değişim elastikiyetidir.

Sosyal Demokrasi: [Social Democracy // Sozialdemokratie]: Siyasi ve sosyal bir hareketin adı olan Sosyal Demokrasi mefhumu, ilk defa Fransa’da 1843 yılında ortaya çıkmış ve 1849 yılından itibaren Almanya’da da kullanılır hale gelmiştir. // Sosyalizm’in fikir, ideal ve hedeflerini, demokratik hükümet biçimi ile gerçekleştirmek isteyen siyasi görüş.

Sosyal Denge: [Social Equilibrium // Soziales Gleichgewicht]: Sosyal siyaset hedeflerinden  ve sosyal gelişmenin vazgeçilmez unsurlarından olan sosyal dengenin gâyesi,....

Sosyal Destek: [Social support // Soziale Unterstützung]: Aile, akraba ve sosyal çevrenin oluşturduğu etkileşim ağı çerçevesinde özellikle sevgi, saygı, maddî ve mânevî yönden diğer insanlardan daha fazla ilgiye ve yardıma ihtiyaç duyan fertlere yapılan her çeşit destektir.

Sosyal Devlet: [Social state // Sozialstaat]: Sosyal siyaseti, kendi başına veya katılımcı demokrasi çerçevesinde sivil toplum örgütleri ile birlikte uygulayan bir devlet. // Sosyal siyasetin unsurlarından olan sosyal güvenlik yöntemlerinin her hangi birisini, bir kaçını veya hepsini, toplumun bütün kesimlerine, değişik sosyal gruplara ve özellikle muhtaçlara yönelik uygulayan bir devlettir.

Sosyal Devrim: [Social revolution // Sozialrevolution]: Sosyal kurumlarda veya bir toplumdaki gelenek, görenek, alışkanlıklar ya da hiyerarşik yapılanmada meydana gelen ani ve radikal değişim.

Sosyal Dışsallaştırma: [Social externalisation // Soziale Externalisierung]: Menfaatlerini azamîleştirmek isteyen örgütlü sosyal grupların, kendi faaliyet ve kararlarından kaynaklanan riskleri, devlet vasıtasıyla başka gruplara aktarmak istemesidir.

Sosyal Diyalog (Sosyal Ortaklık): [Social dialog // Sozialdialog]: Diyalog, "dia" (içinden veya arasından) ve "logos" (söz veya mânâ) eklerinden meydana gelen bir terimdir. // Sosyal diyalog, iki kişi arasında vuku bulan konuşma-sohbet çerçevesinde çıkan söz ve mânânın karşılıklı olarak akmasıdır.

Sosyal Dumping: İşgücü maliyetlerini düşürmek ve iç ticarette haksız rekabet sağlamak maksadıyla, çalışan işçilerin sosyal haklarını (iş güvenliği; İş güvencesi; asgari ücret vb.) kısıtlamak, kaçak (sigortasız) ve ucuz işçi çalıştırmak veya çocuk işgücünden yararlanmak.

Sosyal Düzen (İçtimaî Nizam): [Social order // Soziale Ordnung]: Fertlerin menfaatlerinin uzlaşması veya yerleşik sosyal değerlerin bir sonucu olarak, toplum içinde sürekliliğini muhafaza ederek varolan düzenli münasebetler sistemi.

Sosyal Düzensizlik: (Sosyal Aksama; Sosyal Karışıklık): [Social disorganization; Social confusion-disorder // Soziale Unordnung-Verwirrung]: Fertlerin sosyo-kültürel ve iktisadî ihtiyaçlarını karşılanması bakımından, kurumlar arasında uyumsuzlukları gösteren bir sosyal sorundur.

Sosyal Emperyalizm: [Social imperialism // Sozialimperialismus]: Emperyalist sosyal teorisyenleriden olan John A. Hobson (1858-1940)’ e göre sosyal emperyalizm, sanayileşmiş kapitalist ülkelerin, emperyalist yayılmacı politikalarıyla başka ülkelerin iç karışıklıklarını ve özellikle sosyal gerginliklerini azaltmaya yönelik çabaların bütünüdür.

Sosyal Endişe: [Social Anxiety // Soziale Furcht; Soziales Bedenken; Soziales Mitgefühl]: Fertlerin, sosyal sorumluluğun bir neticesi olarak sosyal hayata ve toplumun durumu, sağlığı veya geleceğine yönelik taşıdıkları kaygıların bütünü....

Sosyal Eşitsizlik: [Social Inequality // Soziale Ungleichheit]: Fert ve sosyal grupların, çeşitli hak ve menfaatleri, sosyal ve ekonomik imkanları aynı ölçüde elde edememeleri veya bunlardan eşit derecede faydalanamamaları....

Sosyal Etik: (Bkz. Sosyal Ahlâk).

Sosyal Etki: [Social influence // Sozialer Einfluss]: Bir insanın, bir başka insanın sosyal yargı, tutum ve fikirlerine maruz kalması neticesinde tutum ve fikirlerinde, yargılarında, kısacası yüz yüze etkileşimin olduğu sosyal ortamlarda ortaya çıkan bir tutum değişikliğidir.

Sosyal Etkileşim: İnsanlar arasında meydana gelen herhangi bir sosyal karşılaşma şeklidir. // İnsanlar arasında zaman ve mekân birliği bulunması halinde ortaya çıkan şeklî (biçimsel) veya gayri şeklî bir iletişimdir. Örn.....

Sosyal Etkinlik: (Bkz. Sosyal Faaliyet).

Sosyal Evrim: [Social evolution // Sozialevolution]: Sosyal yapıda, sosyal yapının işleyişinde, toplumu meydana getiren kurumlar ve diğer sosyal unsurlarda oluşan uzun süreli sosyal değişmeler....

Sosyal Eylem: (Bkz. Sosyal Faaliyet).

Sosyal Faaliyet (Sosyal Eylem; Sosyal Etkinlik): [Social activity // Soziale Aktivitaet]: Sosyo-kültürel sistemin en küçük birimi olan sosyal faaliyet, 2 insan, insan ile grup veya 2 veya daha fazla grup arasındaki etkileşim, münasebet (ilişki) veya vetire (süreç).

Sosyal Fayda: [Social benefits; Social utility // Sozialer Nutzen]: Planlanan ve hayata geçirilen bir sosyal faaliyetin-etkinliğin-hareketin-programın olumlu neticelerinden, hedef grup veya kitlenin, maddî veya manevî yönleriyle istifade etmesi-menfaat (yarar) sağlamasıdır.

Sosyal Fedakârlık: [Social self-sacrifice (altruism) // Soziale Selbstaufopferung]: Menfaat veya mükafat beklentisi olmaksızın, bir başkasına yardım niyeti taşıyan tutum ve davranış.

Sosyal Felsefe: [Social philosophy // Sozialphilosophie]: Sosyal hayata yönelik felsefî doktrinler. // Hayat ve insan üzerinde geliştirilen felsefî düşüncelerin bütünüdür. // Sosyal olguların, felsefe yöntemleriyle ve yaklaşımlarıyla değerlendirilmesine yönelik düşünceler.

Sosyal Filoloji: (Sosyal Lisaniyat; Sosyal Dilbilim; Sosyolengüistik): [Social lingustics // Soziallinguistik]: Dil bilimin bir şubesi olan sosyal lisaniyat, sosyal ortam-sosyal şartlar-sosyal çevre-sosyal muhit- sosyal mevki ile dil arasındaki karşılıklı etkileşimi inceleyen bir bilim dalıdır.

Sosyal Gelirler: [Social income // Sozialeinkommen]: Herhangi bir Sosyal Güvenlik Kurumunun, hak sahibi bir kişiye, nafaka veya emeğin karşılığı olamadığı halde ödediği aylık. Örn....

Sosyal Gelişim: (Bkz. Sosyal Gelişme).

Sosyal Gelişme (Sosyal Gelişim; Sosyal İnkişaf; Sosyal Kalkınma; Sosyal Terakki; Sosyal İlerleme): [Social Progress // Sozialer Fortschritt]: Sosyal ilerleme, olgunlaşma ve genişlemeyi ihtiva eden bir sosyal değişim sürecidir. // İnsanların, sosyal tekâmüle doğru sosyal ilerleme gösterme sürecidir.

Sosyal Gerçeklik (Sosyal Hakikat): [Social reality // Soziale Realitaet]: Sosyal hayatın bir parçası olan sosyal hadiseler ve sosyal olgulardır.

Sosyal Gerginlik: (Bkz. Antagonizm).

Sosyal Gerileme: [Social regression // Soziale Regression]: Bir toplumun, sosyal, iktisadî, teknolojik ve(ya) kültürel gelişmesinin duraklaması ve diğer ülkelere nispeten geri kalması ve kendini yenileyememesi.

Sosyal Gerontoloji: [Social gerontology // Sozialgerontologie]: Bir ülkenin istihdam yapısı ve dokusu, çevre faktörleri, sosyal güvenlik sistemleri, sosyal hizmetleri, ölüm ve doğum tabloları, gelir, eğitim, beslenme, sağlık hizmetleri ve diğer sosyal faktörlerin, yaşlılar ile ilgili bilgilerin ışığı altında, yaşlıların yapılarına uygun olarak tanzim edilmesidir...

Sosyal Güç: [Social power // Soziale Macht]: Kişi veya kurumun, dirence rağmen, istediklerini yaptırabilmesi....

Sosyal Güdü: [Social motivation // Soziale Motivation]: Genellikle öğrenimle kazanılan, insanı, belli hedefler için harekete geçiren ve ortaya çıkması da genellikle başkalarının varlığı veya sosyal çevrede bulunanların tepkisini gerektiren itici bir güç.

Sosyal Güvenliğin Asgarî Normları: [Minimum Norms of Social Security // Mindestnormen der sozialen Sicherheit]: Sosyal güvenlik ile ilgili temel esasların, hükümlerin ve hedeflerin en az seviyede hayata geçirilmesidir.

Sosyal Güvenlik (Sosyal Güvence): [Social security // Soziale Sicherheit]: Herhangi bir sosyal risk yüzünden geliri veya kazancı azalmış kişilerin, başkalarının yardımına gerek kalmaksızın, yaşama ve geçinme ihtiyaçlarını karşılayan bir sistemler bütünüdür.

Sosyal Güvenlik Destek Primi: [The social security support contribution // Premienleistung zur Unterstützung der sozialen Sicherheit; Premienleistung bei Erwerbstaetigkeit von Rentnern]: Emeklilik statüsünü kazanmış ve yaşlılık aylığı alanların, sigortalı bir işte, yaşlılık aylıklarının kesilmeden çalışmak istediklerinde ödemeleri gereken sosyal sigortalar primi.

Sosyal Güvenlik Finansman Kaynakları: [Finance sources of social security // Finanzquellen der sozialen Sicherheit]: Fertlerin sosyal güvenlik ihtiyacını karşılamak maksadıyla, sosyal güvenlik yöntemine göre, ya genel vergi gelirlerinden, ya işçi-işveren prim gelirlerinden, ya da her ikisinden meydana gelen gelir kaynakları.

Sosyal Güvenlik Finansman Yöntemleri: [Financing methods of social security // Finanzierungstechniken der sozialen Sicherheit]: Geniş anlamda Sosyal Güvenlik Kurumlarının, dar anlamda Sosyal Sigortalar Kurumlarının maksatları doğrultusunda, sağlam bir finansman yapısı içinde etkili bir şekilde faaliyette bulunabilmeleri için, malî (finansman) kaynakların kullanımında takip edilmesi gereken ilke ve yöntemler.

Sosyal Güvenlik Harcamaları: [Social security spendings // Soziale Sicherheitsausgaben]: Bütçeden ve(ya) diğer sosyal fonlardan ayrılan ve sosyal güvenlik hizmetleri için harcanan paraların bütünüdür.

Sosyal Güvenlik Kurumları (Sosyal Güvenlik Kuruluşları): [Social Security Institutions // Sozialversicherungsanstalten]: Dar anlamda Sosyal Güvenlik Kurumları, çalışanların sosyal güvenliğini sağlamak maksadıyla kurulan Sosyal Sigortalar Kurumlarıdır. Örn. ...

Sosyal Güvenlik Primi: (Bkz. Sosyal Sigorta Primi)

Sosyal Güvenlik Sistemi: [System of social security; Social security system // Soziales Sicherheitssytem; System der sozialen Sicherheit]: Bir devletin sosyal güvenlik kurumlarının ve uygulanan sosyal politikaların bütünüdür.

Sosyal Güvenlik Yöntemleri: [Methods-models of social security // Soziale Sicherheitstechniken-modelle]: Sosyal siyaset hedeflerinin gerçekleştirilmesinde kullanılan etkili model ve tekniklerdir...

Sosyal Hadise (Sosyal Olay): [Social fact-event // Soziale Tatsache; Soziales Ereignis]: Toplumda insanlar arası münasebetlerden doğan veya sosyal hayatta bir defa yaşanan ve bir sosyal oluşumun sonucunda ortaya çıkan bir olay.

Sosyal Haklar: [Social rights // Soziale Rechte]: Fertlerin, toplum üzerinde sahip olduklarını varsaydıkları ve bu sebeple değişik sosyo-ekonomik ihtiyaçların giderilmesi yönünde devlete karşı ileri sürdükleri bir çeşit "kamusal" nitelikli "alacak hakkı" (talep hakkı)...

Sosyal Harcamalar (Sosyal Bütçe): [Social spendings; Social security costs // Sozialausgaben; Soziale Aufwendungen; Sozialleistungen; Sozialbudget]: Bütçeden sosyal siyaset, sosyal güvenlik (sosyal sigortalar) ve sosyal hizmetler için yapılan masraflar...

Sosyal Hareketler (Kolektif Hareketler; Sivil Hareketler): [Social movements // Soziale Bewegungen]: Örgütlü bir yapı etrafında toplanan sosyal grupların, hâkim sosyal kurum veya münasebetleri değiştirmek, bertaraf etmek veya topluma yeni kurum ya da hayat biçimleri kazandırmak gibi somut gâyeleri, idealleri, inançları hayata geçirmek üzere giriştikleri plânlı ve sistemli hareketler.

Sosyal Hareketlilik (Sosyal Seyyalite; Sosyal Mobilite; Sosyal Akışkanlık; Sosyal Kılcallık): [Social Mobility // Soziale Mobilitaet]: Bir ferdin, ailenin veya sosyal grubun, gelir, meslek, eğitim gibi sosyo-ekonomik yönden farklı bir hiyerarşide olan kişi, aile veya sosyal grupların değişik mevkilere doğru aşağı yukarı yönde geçebilirliktir.

Sosyal Hayattan Kopma Teorisi: [Theory of break from social life // Theorie des Bruches mit dem sozialen Leben]: Elaine Cumming ve William Henry tarafından 1961’de ....

Sosyal Hizmet Eğitimi: [Social service education // Ausbildung zur sozialen Dienstleistung]: Sosyal hizmetler alanında vazife alacak personeli (sosyal hizmet uzmanı veya sosyal pedagog) yetiştirmek maksadıyla yürütülen meslekî eğitim.

Sosyal Hizmet Uzmanı: [Social service expert; social worker // Experte für Sozialdienste; Sozialarbeiter]: Sosyal hizmet hedeflerini gerçekleştirmek maksadıyla sosyal hizmet kurumlarında istihdam edilen eleman...

Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu (SHÇEK): [Turkish Social Service and Children Protection Institution // Türkische Anstalt für Sozialdienste und Kinderschutz]: 24.05.1983 tarih ve 2828 sayılı Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Kanunu ile Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığına bağlı olarak kurulan ve 02.04.1989 tarih ve 356 sayılı KHK ile Başbakanlığa bağlanan bir kamu kurumudur. // Görevleri: .....

Sosyal Hizmetler: [Social service // Soziale Dienstleistungen]: Hizmet kelimesi Arapça'dan Türk diline geçmiş ve başkalarına verilen maddî-manevî destek, yardım ve iş görme anlamlarına gelir.

Sosyal Hukuk (Sosyal Güvenlik Hukuku): [Social (security) law // Sozialrecht; Sozialgesetzgebung]: Sosyal ağı oluşturan hukuki düzenlemelerin bütünüdür. //

Sosyal Hukuk Devleti: [Social law state // Sozialer Rechtsstaat]: Hem hukuk, hem de sosyal ilkelere dayanan bir devlet düzenidir. // Bir Hukuk Devletinin yapısı içindeki plüralist devlet ve cemiyet düzeninin yerleşmiş bulunduğu devlet şeklidir.

Sosyal İdrak (Sosyal Algı): [Social perception // Soziale Wahrnehmung]: İnsanların, birbirlerine ve sosyal hadiselere yönelik izlenim oluşturma, tutumlarını belirleme ve farklı hükümlerde bulunma süreci.

Sosyal İktisat (Sosyal Ekonomi; Toplum Ekonomisi): [Political economics // Sozialökonomie; Volkswirtschaft]: İktisadî bilimlerin bir alt kolu olan sosyal iktisat, toplum ve ekonomi arasındaki bağı ve karşılıklı etkileşimi inceleyen bir disiplindir.

Sosyal Kabiliyet (Sosyal Beceri): [Social scill // Soziale Geschicklichkeit]: Sosyal münasebetleri yürütmede ve şebekeler kurmada ustalık, ortak zemin bulma ve yakınlık-dostluk yeteneği ve hüneridir.

Sosyal Kanunlar: [Social laws // Sozialgesetze]: Günümüz sosyal sorunları ve sosyal hadiseleri izah etmek maksadıyla, insan-zaman-mekân şartlarının geçirdiği değişim ve dönüşüm süreçlerini de dikkate alarak, sosyal tarihte yaşanan benzer örneklerden ve ibretli hadiselerden, çıkartılan esnek ve değişken kaideler ve hükümler.

Sosyal Kapanma: [Social close-knit; Social closeness // Soziale Abkapselung-Geschlossenheit]: Grup üyelerinin, kendi aralarında sıkı münasebette bulunmalarına karşılık, diğer gruplardan ve fertlerden kendilerini ayırmak için, bilinçli olarak toplumdan uzaklaşmaları ve kendi içine kapanmaları.

Sosyal Kapitalizm (Hıristiyan Kapitalizmi; Sosyal Hıristiyanlık): [Social capitalism // Sozialkapitalismus]: Liberal ve serbest piyasa ekonomisinden yana olan Avrupalı Hıristiyan Demokrat Partilerinin, Katolik sosyal doktrinlerin ve Hıristiyan dünya görüşünün etkisi altında kalarak, kapitalist düzen içinde Hıristiyan ahlâk esaslarına uygun olarak uyguladıkları sosyal siyaset programlarının ve iktisadî politikaların bütünüdür.

Sosyal Karşılaştırma: [Social comparison // Sozialer Vergleich]: Kişinin, kendi görüş ve kabiliyetlerini; değerlendirmek maksadıyla, başka insanların görüş ve kabiliyetleri ile karşılaştırması ve aldığı olumlu sonuca göre, ya olumlu bir benlik imajını elde etmesi, ya da başkalarından saygı ve hürmet beklentisine girmesidir.

Sosyal Kategori: [Social category // Soziale Kategorie]: Fizikî yönden beraber olmaktan ziyâde, özellikle gözlemcilerin yargılarına göre bir veya daha çok müşterek hususiyetlerinden dolayı zihnen bir araya gelmiş kişiler...

Sosyal Katmanlaşma (Sosyal Farklılaşma): [Social Stratification // Soziale Schichtung]: Toplumun hemen her seviyesinde, meslek, beceri, liderlik, mevki gibi temellerdeki sosyal farklılaşma eğilimleri.

Sosyal Kimlik (Sosyal Benlik): [Social identity-ego // Soziale Identitaet; Socialego]: Sosyal kategori üyeliğine dayanan benlik. // Fertlerdeki benlik şuurunun temeli olduğu varsayımı ile insana, diğer insanların verdikleri tepkilerle yüklenen kimliktir.

Sosyal Kişi (Sosyal İnsan): (Homo-Socius; Social person // Sozialer Mensch): Başkaları ile insanî (sosyal) münasebetler içinde olan ve sosyal faaliyetlerde bulunan insan. // İktisadî insan (homo economicus) kavramından ve tipinden çok daha şümullü bir kavram olarak sosyal kişi, meta-ekonomik bir tiplemedir...

Sosyal Kognisyon (Sosyal Biliş): [Social cognition // Soziale Kognition]: Herhangi bir sosyal nesne ile ilgili olarak elde edilen malumatın, bilgiye dönüştürülmesi sürecidir.

Sosyal Kontrol: [Social control // Soziale Kontrolle]: Sosyal nizamın devamını veya fertlerin, sosyal nizamın beklentilerine uygun bir biçimde hareket etmelerini sağlamak maksadıyla fertlere, sosyal beklentilere uygun davranışlar empoze eden (yazılı veya yazılı olmayan) sosyal kaideler, değerler, tedbirler veya müeyyideler bütünüdür.

Sosyal Konut (Halk Konut; Sosyal Mekan): [Social house-dwelling // Sozialwohnung]: Muhtaç insanların barınma ihtiyaçlarını, kendi bütçelerine uygun olarak karşılamak üzere, yapılan/yaptırılan mesken ve mimarî çevredir.

Sosyal Kurum (Sosyal Yardım Kurumu): [Social institution; Social welfare centre // Sozialamt; Sozialanstalt): İhtiyaç içinde bulunan, fakirliğe düşen insanlara karşılıksız olarak nakdî veya aynî yardım yapan, muhtaç oldukları sürece onları maddî ve mânevî yönden himaye eden kamusal veya özel müesseseler

Sosyal Maliyet: [Social cost // Soziale Kosten]: Özel maliyet, yani özel üreticisine ait olan maliyetten farklı olarak sosyal maliyet, üreticinin, üretim faaliyetlerinden ötürü topluma verdiği maddî-mânevî zarardır.

Sosyal Mesafe (Sosyal Uzaklık): [Social distance // Soziale Entfernung): Fertlerin, çok iyi tanımadıkları yabancı kişilerle sosyal münasebet kurduklarında, genelde güven ortamının tesisine kadar onlara karşı uyguladıkları uzamsal (mesafeli) ayrılık düzeyi.

Sosyal Müdahale (Kamu Müdahalesi; Kamu Karışımı): [Social interference-intervention // Soziale Einmischung-Intervention]: Sosyal siyasetin hedeflerine ulaşabilmek için, devletin ekonomik ve sosyal hayata karışmasıdır.

Sosyal Mühendislik: [Social engineering // Soziale Manipulation]: Mekanik bir yaklaşımla "mühendislik", parçaların inceden inceye analizine, parçaların işlemesi için özel bir teknik tasarıma ve bunlarla belirli neticelerin elde edilmesi için hazırlanmış programlardır.

Sosyal Mülkiyet: [Social ownership // Sozial-volkseigentum]: Gayri menkullerin mülkiyetinin, belli bir sosyal, hayrî maksatta kullanılmak üzere vakfedilmesidir. //

Sosyal Olgu (Sosyal Vakıa): [Social fact-process-reality // Soziales Faktum; Soziale Tatsache]: Aynı nitelikteki sosyal hadiselerin müşahhas (somut) durumların umumî bir ifadesidir

Sosyal Örgütlenme (Sosyal Organizasyon): [Social Organization // Soziale Organisation]: Bir cemaatin-toplumun sosyal yapısını içine alan unsurlar veya fertler arası sosyal nizam.

Sosyal Patlama: [Social explosion // Soziale Explosion]: Sosyal çözülme ile birlikte ekonomik krizlerin sık sık baş göstermesi ve iktisadi gerilemenin sonucunda, maddi ve manevi yönden ciddi kayıplara uğrayan, geçimini ve temel ihtiyaçlarını çok zor şartlar altında sağlayan veya işsiz kalıp asgari hayat düzeyinden uzak bir hayat yaşayan toplumun büyük bir kesiminin etkili ve tepkili bir şekilde, çoğu zaman dışa vurarak ve bazen de şiddet göstererek gösterdiği toplu protest hareketleri ve(ya) eylemleridir (Örn. Sokağa çıkıp, şehri tahrip etmek, mağazaların içini boşaltmak, güvenlik kuvvetlerine karşı koymak vb).

Sosyal Patoloji: [Social pathology // Sozialpathologie]: Organizmalarda ortaya çıkan hastalıklarla sosyal problemler arasında paralellik-benzerlik kurarak, sosyal sapma veya suçların, toplumun bütününde meydana gelen değişiklikler sonucu meydana geldiğini, bundan dolayı da olumsuz sosyal gidişatın, ferdî durumlarla açıklanamayacağını iddia eden patoloji biliminin bir şubesidir.

Sosyal Pedagoji (Sosyal Eğitim): [Social pedagogy // Sozialpädagogik]: Alman bilim adamı Adolf Diesterweg (1790-1866) tarafından ilk defa ortaya atılan bu terim, toplumda mağdur duruma düşmüş, sosyal yönden tecrit edilmiş veya şahsi yönden problemleri olan insanların sosyal hayata (yeniden) kazandırılması, bağımsız ve üretken hale gelmelerini sağlayan terapoytik, eğitimsel ve danışmaya yönelik hizmetlerin bütünüdür.

Sosyal Piyasa Ekonomisi: [Social market economy // Soziale Marktwirtschaft]: Sosyal devletin, sosyal adaleti ve serbest rekabette fırsat eşitliğini temin etmek maksadıyla, ekonomi ve sosyal politikaları birleştirerek iktisadî hayata müdahale etmesini öngören, mevcut iktisadî sistemlerin dışında sentezci bir modelidir. Varlığını, serbest piyasa sisteminin liberal özgürlükleri şeklen ve maddî olarak sağlamadaki yetersizliklerine ve eksikliklerine borçludur.

Sosyal Plân: [Social plan // Sozialplan]: İflas eden şirketlerin-işletmelerin ten çıkarttıkları işçilerine, bir plân dahilinde belirli sosyal hakların verilmesini öngören bir programdır. Örn.: ...

Sosyal Plânlama: [Social planning // Soziale Planung]: Sosyolojik bakış açısından sosyal planlama, sosyal gelişmenin bir vasıtasıdır ve bu yönüyle de insan evriminin devamlılığını teminat altına alan, sosyal nizam ile neticelenen sosyal-fizikî güçlerin bütünüdür. // Gâyesi:....

Sosyal Prestij: [Social prestige // Sozialprestige]: Sosyal mevki, statü, bir gruba üye olmak, mal ve mülk sahibi olmak (zenginlik) ve(ya) ilim sahibi olmaktan doğan toplumsal itibar.

Sosyal Psikoloji: [Social psychology // Sozialpsychologie]: Ferdin sosyal çevresi ile kültürel ortamı arasındaki korelasyonu (karşılıklı münasebeti) inceleyen bir bilim dalıdır. // Ferdin davranışı, diğer insanların davranışlarını uyardığı veya kendisi bizzat böyle bir davranışa tepki oluşturduğu müddetçe ferdin davranışını inceleyen bir psikoloji bilim dalı...

Sosyal Refah (Sosyal Refah Hizmetleri): [Social welfare (services) // Gesellschaftliche Wohlfahrt; Soziale Wohlfahrtsleistungen]: Fert, aile, grup ve toplumların, değişen şartlardan doğan sosyo-ekonomik sorunlarını gidermek için, onları maddî ve mânevî yönden güçlendiren sosyal faaliyetlerin bütünüdür

Sosyal Riskler (Sosyal Tehlikeler): [Social risks // Sozialrisiken]: Ne zaman, hangi boyutta ve nasıl gerçekleşeceği bilinmemekle birlikte, ileride gerçekleşmesi muhtemel veya muhakkak olan ve buna maruz kalan kişinin mal varlığında veya gelirinde azalmaya veya bütünüyle eksilmeye yol açan bütün iktisadî, meslekî ve fizikî (fizyolojik) tehlikelerdir.

Sosyal Sabit Sermaye (Altyapı): [Social overhead capital; Infrastructure // Infrastruktur]: Devletin, kar maksadı gütmeden, kamu yararı için yaptığı veya yaptırttığı yatırımlar.

Sosyal Sapma (İnhiraf; Sapkınlık; Sapma): [Social deviance; Social deviation // Soziale Abweichung]: İnsanların içinde yaşadıkları toplumun, topluluğun veya grubun değer ve normlarına, genelde aykırı düşen ve hoşgörü sınırlarının dışında cereyan eden davranış biçimleridir.

Sosyal Sermaye: [Social capital // Sozialkapital]: Aralarında işbirliğine izin veren bir grubun üyelerince paylaşılan, yazılı olmayan, toplum tarafından benimsenmiş bir dizi değerler ve sosyal normlar. // Karşılıklı yarara dayalı koordinasyonu ve işbirliğini kolaylaştıran şebekeler, normlar, değerler ve sosyal güven gibi sosyal örgütlerin sahip oldukları özellikler. // Dünya Bankasına göre sosyal sermaye, ....

Sosyal Sınıf: [Social class // Sozialklasse]: Aynı hayat şansına ve aynı gelir şansına sahip fertlerin meydana getirdiği topluluktur (Max Weber). // Meslekî, iktisadî ve siyasî statüler bakımından benzer pozisyonda olan, sosyal tarih boyunca her toplumda sınıf olgusunun farklı biçimlerde varolması gerçeğine rağmen, modern anlamda sanayi devriminin bir sonucu olarak ortaya çıkan insanlardan müteşekkil bir grup.

Sosyal Sigorta Denetimi (Sosyal Sigorta Müfettişliği): [Inspection of social security // Sozialversicherungsaufsicht]: Özel veya kamu sektörüne ait işçi istihdam edilen işyerlerinde, ve sosyal sigorta mevzuatı esaslarına uygunluğun araştırılması faaliyetleri. // Hedef:...

Sosyal Sigorta İlkeleri: [Principles of social security // Sozialversicherungsprinzipien]: Sosyal sigorta sisteminde ve etkin uygulamalarında geçerli olan kaideler.

Sosyal Sigorta Prim Oranları: [Ratio of social security contributions // Sozialversicherungsbeitragsraten]: Sosyal Sigortalar Kurumuna, işçi ve işveren tarafından işçinin brüt ücretinden (prim kesintisine esas kazancından ) değişik sigorta dallarına göre farklı oranlarda ödenen primlerdir.

Sosyal Sigorta Primi Hesabı: [Calculation of social security contributions //  Berechnung der Sozialversicherungsbeitraege]: Sosyal sigorta primi tutarının hesaplanmasında, bir başka ifadeyle prime esas kazancının belirlenmesinde hangi kalemlerden prim kesileceğini, yani hangi kalemlerin prim hesabında dikkate alınacağını ifade eden bir terimdir.

Sosyal Sigorta Primleri: [Social security (insurance) contributions // Sozialversicherungsbeitraege; Sozialbeitraege; Sozialpraemien]: Kanunun kendilerine karşı güvence sağladığı sosyal ve meslekî risklerden birinin gerçekleşmesi halinde yapılacak sigorta yardımları ile Kurum yönetim giderlerinin karşılığı olarak çalışan sigortalı ve işverenden, sigortalının kazancının belli bir yüzdesi üzerinden alınan para (primler).

Sosyal Sigorta Sistemi: [System of social insurance // Sozialversicherungssystem]: Sosyal risklerle karşılaşan sosyal sigortalıların (sigortalı olarak çalışanlar) ve sigortalı sayılanların (çalışmayan aile fertleri) sosyal güvenliğini temin eden bir sistemdir.

Sosyal Sigortalar Finansman Yöntemi: [Financial system of social insurance // Finanzierungssystem der Sozialversicherung]: Sosyal sigortalar sisteminin, malî (gelir-gider) dengeleri koruma açısından, başarılı ve etkin bir şekilde çalışmasını sağlayan yöntem.

Sosyal Sigortalar Kanunu: [Law of Social Insurance // Sozialversicherungsgesetz]: Sosyal sigortalı olarak çalışanların, sosyal güvenliğini daha düzenli olarak temin etmek, bir hizmet akdine dayanarak çalışanların, bazı istisnalar hariç, tamamının sosyal sigorta haklarından faydalanmalarını sağlamak, ondan önce sosyal güvenlik sistemini düzenleyen kanunî düzenlemelerinin kapsamını genişletmek maksadıyla 1965 yılında çıkan 506 sayılı kanun.

Sosyal Sigortalar Kurumu (SSK): [(Turkish) Social Insurance Institution // (Türkische) Sozialversicherungsanstalt]: Bağımlı çalışanların sosyal güvenliğini sistemli bir şekilde sağlamak üzere kurulan, idarî, malî ve mahallî özerkliği olan, tüzel kişiliğe sahip bir devlet kuruluşudur.

Sosyal Sigortalı (Sigortalı; Aktif Sigortalı): [Insured; Social insurant // Sozialversicherte]: Sosyal Sigortalar Kanununa göre sigortalı, bir hizmet akdine dayanarak bir veya birkaç işveren tarafından çalıştırılan kişidir.

Sosyal Sistem: [Social system // Sozialsystem]: İki veya daha fazla fert arasında mânâlı karşılıklı münasebetler düzenidir

Sosyal Siyaset (Sosyal Politika; Toplumsal Politika; İçtimaî Siyaset; Refah Politikası): [Social policy; Welfare Policy // Sozialpolitik; Wohlfahrtspolitik]: Devletlerin, resmi ve özel sosyal kurumların ve sivil toplum örgütlerinin, değişik sosyal kesimlerin yaşama şartlarını iyileştirmek maksadıyla uyguladıkları sosyal politikaların ve tedbirlerin bütünüdür.

Sosyal Siyaset Alanları: [Fields of social policy // Handlungsreaume der Sozialpolitik]: Sosyal siyasetin ilgi gösterdiği alanlar ve üzerinde önemle durduğu mevzular. // Sosyal siyasetin aksiyon alanları.

Sosyal Siyaset Tarihi: [History of social policy // Geschichte der Sozialpolitik]: Sosyal siyaseti, tarihî yön ve gelişmeleri ile birlikte ele alan bir kavramdır. // Konusu; ...

Sosyal Siyaset Teorileri: [Theories of social policy // Sozialpolitiktheorien]: Sosyal siyaset uygulamalarının siyasî, sosyal ve iktisadî hayatı olumlu veya olumsuz yönde etkilediğini, hedef sosyal grupların sosyo-ekonomik durumlarını iyileştirdiğini veya bu grupların üzerinde olumsuz etkiler (atalet; istismarcılık, verimsizlik vb.) bıraktığını öne süren farklı görüşler.

Sosyal Siyaset Türleri: [Types of social policy // Erscheinungsformen der Sozialpolitik]: Farklı ilkelere, varsayımlara, gerekçelere ve dünya görüşüne göre belirlenen sosyal politikalar.

Sosyal Siyasetçi: [Social politician // Sozialpolitiker]: Sosyal konularla ilgilenen politikacı veya sosyal siyaset bilim dalında görevli uzman.

Sosyal Sorumlu İnsan (Güzel İnsan): [Social (responsible) person // Sozialverantwortlicher Mensch]: Toplum içinde sayılan, sevilen, herkesle hoş geçinebilen, iyilik peşinde koşan, seven, kötülükten kaçınan güzel ahlaklı, şahsiyetli ve vicdanlı sahibi insan.

Sosyal Sorumluluk Standardı: [Social accountability (SA 8000) // Sozialverantwortungsstandart]: Amerikan kaynaklı SA 8000, işletmelerin sosyal sorumluluklarını yerine getirmesini isteyen, hizmet ve üretim sistemlerinde insan haklarının gereği olan değerlere uygunluğunu ölçümleyen, sağlık ve güvenlik şartları, çalışanların yaşlarının çalışmaya uygunluğunu, ırk, cinsiyet ve din gibi sosyal ayrımlara dayalı iş kollarında ve ücret politikalarında farklılık gözetilmeden, sistemli olarak güvence altına alınmasını hedefleyen sosyal kalite standardıdır.

Sosyal Sorunlar (Sosyal Meseleler; Toplumsal Sorunlar): [Social problems // Soziale Probleme; Soziale Fragen]: Sosyal siyaset açısından sosyal sorun, ıslah edilmesi ve ortadan kaldırılması için sosyal güvenlik, sosyal hizmetler ve sosyal pedagoji ekseninde çalışmalar yapılmasını ve çözümler getirilmesini gerektiren "anormal" durumlardır.

Sosyal Sözleşme: (Sosyal Mutabakat; Sosyal Uyuşma; Sosyal Mukavele; Sosyal Konsensüs): [Social Consensus; Social contract // Sozialer Konsens]: Toplum içinde yer alan sosyal grupların veya fertlerin, farklı düşünce, duygu, beklenti ve menfaatlerine rağmen, karşılıklı sosyal diyalog, müzakere, hoşgörü ve anlaşma neticesinde belli konularda ve asgari müşterek noktalarda mutabakat sağlamaları ve bu ortak esaslar etrafında birleşip ortak hareket etmeleridir.

Sosyal Standart (Sosyal Norm; Sosyal Kaide): [Social standart // Gesellschaftliche Normen; Sozialstandard]: Yazılı (kanun, yönetmelikler) veya yazılı olmayan (örf; âdet; Gelenekler) kuralların bütünüdür.

Sosyal Statü (Sosyal Mevki; Statü): [Social status // Sozialstatus]: En geniş mânâda statü, sosyal bir mertebelendirmedeki yerdir. // Kişilerin, sınıfların, kategorilerin ve(ya) sosyal grupların, toplum veya sosyal yapı içindeki yeri, sosyal yapıda işgal ettiği yer. // Belirli bir insana veya gruba, toplumun diğer üyeleri tarafından yüklenen şeref, paye (rütbe, derece) veya itibar.

Sosyal Stereotipler: [Social stereotyps // Sozialstereotypen ]: Kategorizasyonun özel bir türü olan stereotipler, insanlar ve sosyal gruplar hakkında geliştirilen hipotezler, tahminler, zanlar ve kanaatlerdir. 

Sosyal Süreç: [Social process // Sozialprozess; Sozialverlauf]: Toplumda menfî veya müspet bir şekilde ortaya çıkan sosyal münasebetlerin bütünüdür.

Sosyal Şartlar: [Social conditions // Soziale Bedingungen; Sozialklauseln]: Kişilerin veya toplumların sosyal hayatlarını, olumlu veya olumsuz yönde etkileyen maddi ve manevi unsurların bütünüdür.

Sosyal Şuur (Sosyal Bilinç): [Social consciousness // Soziales Bewusstsein]: İnsanın, aynı andaki zıt ihtiyaçlarını dengeleyerek karşılaması, diğer insanlarla bilinçli olarak yoğun sosyal münasebetler hâlinde olması ve tabiî-sosyal çevresiyle uyum sağlamasıdır. // Sosyal Şuurlu Kişinin Özellikleri: 1.) ....

Sosyal Tabaka: [Social stratum // Bevölkerungsschicht]: Toplum içinde yer alan zümre. // Sosyal grup veya sosyal sınıf.

Sosyal Tabakalaşma: [Social stratification // Soziale Schichtenbildung]: Nüfusun, sosyal mevki (statü), güç, prestij ve otoriteye göre farklılaşması ve hiyerarşik olarak şekillenmesidir.

Sosyal Tarih: [Social history // Sozialgeschichte]: Belirli bir toplumun sosyal hayatı ile ilgili değişim, dönüşüm veya gelişimini, sosyal hizmet kurumlarının tarihî gelişim sürecinde aldıkları rollerdeki değişimi, sosyal boyutu olan kavram ve değerlerin zamanla hangi alanlarda ve hangi maksatlarla kullanıldığını inceleyen bir bilim dalıdır.

Sosyal Tazmin (Sosyal Tazminat; Devletçe Bakılma): [Social compensation; Social settlement // Sozial Abfindung-Entschaedigung]: "Tazminat Karakteri Taşıyan Sosyal Yardım" veya Devletçe Bakılma olarak da bilinen ve kamunun sorumluluğunda olan sosyal risklere karşı tesis edilen sosyal güvenlik yöntemidir. // Örn. ....

Sosyal Tekâmül: [Social perfection // Soziale Vollkommenheit]: Tekâmül, "kemâl" kökünden gelen bir kelime olup kemal bulma, olgunlaşma mânâsına gelmektedir. Sosyal Tekâmül ise, sosyal gelişmenin nihaî mertebesi ve hedefi olan sosyal olgunluk ve mükemmelliktir...

Sosyal Teoriler: [Social theories // Sozialtheorien]: Kainatta ve sosyal hayatta bir nizamın bulunduğunu, bu nizamın keşfedilebilir ve anlaşılabilir olduğunu iddia eden, bu keşfe kılavuzluk (rehberlik) eden, materyalist (pozitivist) veya idealist dünya görüşlerine göre sosyal bilimler alanında farklı izahlar ve yaklaşımlar sergileyen değişik nazarî düşünce ve fikirler.

Sosyal Teorilerin Boyutları: [Dimensions of social theories // Dimensionen der Sozialtheorien]: Sosyal nazariyelerin oluşumunda ve belirlenmesinde şuurlu (bilinçli) veya gayri ihtiyari olarak ortaya çıkan bilişsel, hissî, aksettirici (yansıtıcı) ve normatif buut (boyut) ve(ya) merhalelerdir.

Sosyal Tesisler: [Social foundations-complex // Soziale Einrichtungen]: Devletin, mahallî idarelerin, kamu veya özel kuruluşların başta kendi personeli olmak üzere halkın sosyo-kültürel ihtiyaçlarını (spor, tatil, eğlence, dinlenme, eğitim vs.) karşılamak üzere, genelde vergilerden veya üyelerinin aidatlarından elde ettikleri paralarla yaptıkları yatılı-gündüzlü kompleksler.

Sosyal Teşvik: [Social furtherance-advancement-encouragement // Soziale Förderung]: Kişilerin maddî ve manevî varlığını koruma ve geliştirme maksadıyla klâsik risklerin ve asgarî hayat düzeyinin ötesinde çocuk parası, kira parası, eğitime katkı, meslekî geliştirme gibi devletçe sağlanan ileri derecede iyileştirme ve geliştirme destekleri ve yardımlarıdır.

Sosyal Tıp (Sosyal Hekimlik): [Social medicine // Sozialmedizin]: Sosyal hekimlik terimini 1848 yılında ilk defa kullanan Fransız Dr. Jules Guerin, sosyal tıbbı, “hiçbir doktrin ve ideolojiye bağlı olmadan, hekimlik ile toplum arasındaki münasebetlerin incelenmesi ve sağlık hizmetlerinin toplum menfaatine geliştirilmesi” şeklinde tanımlamaktadır. // Buna göre...

Sosyal Tipolojik Farklılıklar: (Bkz. Biyolojik Sosyal Tipler).

Sosyal Toplum: [Social community // Sozialgesellschaft]: Sosyal yardımlaşma ve dayanışma içinde olan bir topluluk.

Sosyal Uyuşmazlık (Sosyal İhtilâf): [Social disagreement // Soziale Nichtübereinstimmung-Divergenz]: Birbirine bağımlı iki veya daha fazla tarafın, karşıdaki tarafın isteğine ters düşen eylem plânlarını gerçekleştirme arzusunda ve birbirlerine karşı katî ve kesin pozisyonda yer aldıklarının şuurunda olmaları durumunda ortaya çıkan ihtilâf (anlaşmazlık) sorunu.

Sosyal Uzlaşma: [Agreement; Compromising // Übereinstimmung; Kompromiss]: Bir görüş veya menfaat ayrılığını ortadan kaldırmak için, asgari düzeyde bile olsa bir anlaşmaya varmak.

Sosyal ve Eko-Etiket: [Social and eco label // Sozial und Eko-Etikett]: Ürünlerin üzerine, işletmelerin sosyal sorumluluk ilkelerine uygun bir şekilde üretildiğine dair eklenen bir etiket. // Pazar baskısı, çevre duyarlılığı ve sosyal sorumluluğun bir gereği olarak işletmelerin, üretim sürecinde çevre dostu temiz teknolojilerin kullanımı yanında çalışma hayatında insanî-sosyal değerlere bağlı kaldıklarının bir işareti olarak, bu şekilde üretilen ürünlerin sınıflandırılması ve sıfatlandırılmasıdır. Örn.: ....

Sosyal Yabancılaşma: [Social alienation-estrangement // Soziale Entfremdung]: Dar mânâda yabancılaşma, işçilerin, çalışma hayatında karşılaştıkları olumsuz çalışma şartlarından dolayı uğradıkları maddî-mânevî hüsranların bütünüdür.

Sosyal Yapı: [Social structure // Sozialstruktur]: İnsanların, sosyal işbirliği neticesinde meydana getirdikleri ve toplumun sosyal, kültürel, siyasî gelişimi ile birlikte gittikçe girift hâle gelen toplumsal teşekkül.

Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıfları: [(Turkish) Foundation of Social Help and Solidarity // (Türkische) Sozialhilfe und Solidaritaetsstiftung]: Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Kanunu çerçevesinde kurulan yardım vakıflarıdır.

Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma: [Social help and solidarity // Sozialhilfe und Solidaritaet]: Zenginlerle fakirlerin sosyo-ekonomik farklılıkların azalmasını hedefleyen, insanların birbirlerine yaklaşmasını ve böylece sağlam bir toplum yapısının oluşmasını temin eden toplumsal duyarlılık ve özellikle muhtaçları destekleme ve onlara her türlü yardım yapma arzusu ve isteğidir.

Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Kanunu: [(Turkish) law of encouraging social help and solidarity // (Türkisches) Gesetz zur Förderung der Sozialhilfe und Solidaritaet]: Sosyal sigortalar dışında kalan ve muhtaç olan insanlara maddî yardımı öngören kanun.

Sosyal Yığın (Yığınlaşma): [Social aggregate // Soziale Anhaeufung; Situative soziale Gruppierung]: Fizikî bir ortamda bulunan, fakat aralarında karşılıklı bir sosyal münasebet veya ortak bir özellik olmayan kişilerin oluşturduğu, kategori ve grup arasında bir yerlere yerleştirilmesi mümkün olan bir bütünlüktür.

Sosyal Yığın Türleri: [Types of social aggregates // Situative soziale Gruppierungsformen]:Fizikî olarak bir araya gelmiş insan topluluklarının değişik biçimleridir. Örn.: 1.) ....

Sosyal Yiyecekler: [Social food or meal // Soziale Speisen]: Geleneksel kültürde bazı yiyeceklerin, birer besin maddesi olmalarının ötesinde, sosyo-kültürel mânâlarının da olduğunu ifade etmek isteyen bir terimdir. Örn. 1.) ....

Sosyal-Duygusal Lider: [Social-emotional leader // Sozialer-emotioneller Führer]: Herhangi bir grup üyesinden daha fazla olumlu hissî davranışlar başlatan, espri yapabilen, güler yüzlülük göstererek, gruptaki gerginliği azaltabilen, başkalarına yardım edebilen, grup içindeki birliği koruyabilen, başkalarının fikrine saygı gösteren, başkalarıyla istişare eden bir lider tipi.

Sosyalist Devlet: [Socialist state // Sozialistischer Staat]: Sosyalist devlet modelinde tüm ürettim malları devletin mülkiyetindedir. İktisadî planlama merkezden yürütülür. Siyasî hayat devlet tarafından, bir başka ifadeyle tek bir parti tarafından kontrol edilir...

Sosyalizm: [Socialism // Sozialismus]: İktisadî teşebbüsleri ve teşekkülleri, herkese eşit mal verme düşüncesiyle devlete vermek isteyen görüş....

Sosyalleşme (Sosyalizasyon; Sosyal Uyum; Sosyal Adaptasyon; Sosyal Entegrasyon; Toplumsallaşma): [Socialization // Sozialisation]: Ferdin, toplumun değer yargılarına uyar hale gelmesi.

Sosyalleşmiş Teknoloji: [Socialized technology // Sozialisierte Technologie]: Alınıp satılan teknik beceri. // Toplumsal bakımından hazır ve kısıtsız erişilebilir, özgür teknik bilgi ihtiva eden, harcıâlem (herkesin kullanabileceği) olmuş ve fazla-ileri teknik özelliği olmayan teknoloji.

Sosyete: [Socialite; High society // Angehörige der oberen Zehntausend]: Fransızca'dan dilimize giren sosyete kavramı, klâsik anlamda toplum, topluluk veya cemiyet demektir....

Sosyetik: [Belonging to high society // Auf die Gesellschaft bezüglich; Sozial]: “Sosyeteye mensup kişi” ve(ya) “Topluma ait olan”, yani “sosyal” anlama gelen “sosyetik” kelimesi, Türkçe’de saha çok ...

Sosyoanaliz: [Social analysis // Sozioanalyse]: Bir ferdin, bir sosyal gruba bağlı oluşunun hususiyetlerini araştırmak maksadıyla rol ve sosyodram oyunları ile bazı sosyometrik testlerden elde edilen neticelerin ayrıntılı olarak incelenmesi.

Sosyodram: [Socio-drama // Soziodrama]: Küçük gruplar halinde tatbik edilen ve iştirak edenlerin ihtiyaçlarına uygun bir konu üzerine irticalen (hazırlanmaksızın) oynanan tiyatromsu sahnelerden oluşan psikoterapi veya eğitim tekniği.

Sosyo-Ekonomik: [Socio-economic // Sozioökonomisch]: Sosyal ve iktisadi münasebetlerle ilgili olarak veya bunlara binaen. // İktisadi problemlerle bağlantılı sosyal sorunlara müteallik.

Sosyograf: [Sociophoto // Soziographie]: Belirli mekân ve zaman çerçevesinde gözlem altında tutulan belirli toplumun sosyal münasebet ağının ve şeklinin tasviri.

Sosyogram: [Sociogram // Soziogramm]: Sosyal verilerin, diyagram halinde verilmesi. // Sosyometrik testlerinden elde edilen neticelerin, grafik olarak gösterilmesi. // Sosyal yapıyı, sosyal şartları ve münasebetleri istatistikî yollarla gösterme. (Bkz. Sosyometri; Sosyomatris).

Sosyokrasi: [Sociocracy // Soziokratie]: Sosyal bilimlerin sağladığı veri ve ürettiği bilgileri, muntazam ve sistemli olarak kullanan, o bilgi ve verilere göre karar alan idarî mekanizma. // Organik bir bütün olarak ele alınan toplumun iktidar veya hükümet biçimi. (Bkz. Bürokrasi).

Sosyo-kültürel Çağdaşlaşma: (Bkz. Çağdaşlaşma Tipleri).

Sosyo-Kültürel: [Socio-cultural // Soziokulturel]: “Sosyal ve kültürel olanla ilgili”, “sosyal ve kültürel olana bağlı” veya “sosyal yapılara ve bunların belirlenmesinde katkısı olan kültüre yönelik” anlamlarına gelen bir terim.

Sosyolengüistik: (Bkz. Sosyal Filoloji).

Sosyolog: [Sociologist // Soziologe-Soziologin]: Sosyoloji bilimi ile uğraşan, toplu insan yaşayışı ve onların idare işlerinde bilgi sahibi olmaya çalışan sosyal bilimci. (Bkz. Sosyal Siyasetçi).

Sosyoloji (Toplum Bilimi; İctimaiyyat): [Sociology // Soziologie; Sozialwissenschaft]: Sosyal hadiselerin-fenomenlerin ya da sosyal örgütlenme ve sosyal değişimler bilimi. // Sosyal hayatımızda var olan sosyal gerçekleri (sosyal hadiseler ve olgular), insanların meydana getirdiği grupları, grupların davranışları ve sosyal kurumları olduğu gibi inceleyen pozitif bir sosyal bilim dalıdır.

Sosyoloji Dalları: [Branches of sociology // Soziologiebereiche-abteilungen]: Toplumlara ve topluluklara yönelik yapılan ilmî çalışmalarda ortaya çıkan spesifik sosyolojik disiplinler. Örn.: 1....

Sosyolojik Determinizm: [Sociological determinism // Soziologischer Determinismus]: Kolektif şuuru ve sosyal şekilleri, sosyal gerçekliğin izahında tek geçerli faktör olarak kabul edilen sosyolojik görüş.

Sosyolojik Düşünce (Sosyolojik Muhayille-Düş Gücü): [Sociological thought // Soziologisches Denken]: Bir sosyologun, hadiseleri, çok yönlü, objektif ve sosyal boyutlarıyla ele alıp, sistemli bir biçimde değerlendirebilme meziyetidir.

Sosyolojizm (Toplumbilimcilik; Cemiyetçilik): [Sociologism // Soziologismus]: Sosyolojinin, özellikle psikolojiye müracaat etmeden sosyal hadiseleri izaha yeterli ve(ya) felsefî ve ahlâkî problemleri çözmeğe kabiliyetli yegâne ilim olduğunu iddia eden pozitivist ve natüralist doktrin.

Sosyomatris (Sosyometrik Tablo): [Sociomatrix // Soziomatrix]: Sosyometri testlerine verilen cevapların yazıldığı kare şeklinde tablo.

Sosyometri: [Sociometry // Soziometrie]: Psikoloji ve sosyoloji arasında bir disiplin olan sosyometri, fertlerin ve sosyal grupların, karşılıklı sosyal münasebetlerini, onların yapı ve dinamiğini metrik, yani nicel-sayısal parametreler içinde tespit etmeyi ve ortaya koymayı mümkün kılan bir yöntemdir.

Sosyopat: [Sociopath // Soziopath]: Toplum tarafından kabul edilmeyen anti-sosyal tutum ve davranış biçimleri sergileyen, tuhaf, garip ve bununla birlikte sosyal yönden belki de tehlikeli olabilen, yani topluma zarar verebilen bir kişi.

Sosyopati: [Sociopathy // Soziopathie]: Sosyal yapıdan kaynaklanan yanlış-bozuk sosyal tutum, davranış ve hareketlerin bütünüdür.

Sosyo-Psikanaliz (Toplum Psiko Analiz): [Sociopsychoanalysis // Soziopsychoanalyse]: Sosyal hadiseleri, psiko-analiz teori ve mefhumlarının yardımıyla incelemeye çalışan sosyolojik ve psikanaliz akımı.

Sosyo-Teknik Sistemler: [Socio-technical systems // Soziotechnische Systeme]: Hem teknolojik, hem de sosyal sistemin birlikte ele alınıp, çalışma ve sosyal hayatta en yeterli ve etkili organizasyon şeklini oluşturmak maksadıyla, iki taraflı olarak düzenlenmesinin faydalı olacağını ileri süren bir teoriler dizisi.

Sosyo-Teknik: [Socio-technical // Soziotechnisch]: Çalışma sistemlerinin, teknik ve sosyal yanlarının etkileşiminin dışında, çalışan ve çalışmayan (emekli) insanların sosyal hayattaki özel rollerini ve yaşama biçimlerini, bir başka ifadeyle çalışma ve sosyo-kültürel hayat arasındaki korelasyonu ele alan yaklaşım.

Sosyo-Terapi (Sosyal Terapi): [Socio-therapy // Soziotherapie]: Fert ile sosyal çevresi arasındaki sosyal münasebeti iyileştirmeye çalışan yöntem ve tekniklerin bütünüdür. Örn.: Grup faaliyetleri; Sosyal aktiviteler; Ferdî alanda psikolojik veya sosyal-pedagojik danışmanlık hizmetleri.

Soy (Sülale): [Ancestry; Race // Abstammung; Ahnen]: Baba soyu ve ana soyu kavramlarının kökünü oluşturan bir kavram olarak soy, biyolojik köken anlamına gelmektedir.

Soykırım (Jenosit): [Genocide // Völkermord]: Bir etnik azınlığın veya dinî grubun, hâkim iktidar-güç tarafından sistemli bir şekilde ve kitle hâlinde, yani topluca öldürülmesidir.

Soylu: [Noble; Nobleman; Aristocrat; Highborn // Adliger]: Daha çok feodal toplumlarda büyük itibar gören aristokratik aile....

Sömürge: [Colony // Kolonie]: Başka bir devlet tarafından işgale uğramış, başkaları tarafından idare edilen ve bu yabancı yönetimden esas itibariyle iktisadî çıkar sağlanan bir ülke.

Sömürgecilik: [Colonialism // Kolonializm]: Başka toplumları ve ülkeleri, hem insan gücü, hem tabiî kaynaklar, hem de siyasî yönden sömürmeyi hedefleyen politikalar.

Sömürü: [Exploitation // Ausbeutung]: “İstismar, kötüye kullanma, başkasının sırtından geçinme” gibi anlamlara gelen sömürü, siyasî ve sosyal ve sosyolojik boyutuyla, “bir olgu, nesne veya değerin; siyasî, iktisadî veya ticarî menfaat sağlamak maksadıyla görsel veya işitsel yollarla kullanılmasının yanında güçlünün, zayıfın ürün veya emeğine el koyarak, onu kendine mal etmesi ve haksız gelir sağlamasıdır.

Spiritüalizm (Ruhiyatçılık): [Spiritualism; Spiritism // Spiritismus; Geisterglaube]: Ruhun yanında maddî olmayan varlıkları (Cin, Şeytan; Melek) kabul eden görüş ve düşünüş.

Spontanite: [Spontanity // Spontanitaet]: Bir dış sebebe bağlı olmaktan ziyade kişinin, kendi içinden gelen ani bir dürtü sonucu olarak ortaya çıkan bir refleks, hareket veya faaliyet .

Stagflasyon: [Stagflation // Stagflation]: Durgunluk enflasyonu. // Enflasyonla işsizliğin bir arada yaşadığı durum; enflasyon ortamında durgunluk.

Stagnasyon (Durgunluk) : [Stagnation // Stagnation]: Ekonomik gelişmenin durması. // İktisadî faaliyet düzeyinde ciddî bir yavaşlama, yatırımlarda duraklama ve hatta gerilemenin söz konusu olduğu durum.

Staj: [Training period // Praktische Lehre; Ausbildung]: Çalışma hayatında staj, öğretim veya meslekî eğitim sırasında bir işyerinde yapılan pratik çalışmalar.

Standart (Standardizasyon): [Standard; Standardization // Standard; Standardisierung; Normierung]: Tatbik edilmesi istenilen bir uygulamayı, belli bir ölçü ve bir esas dairesinde devamlı olarak başarılı bir şekilde kullanmak sûretiyle belirginleşen bir norm..

Standart Bakım Modelleri (Bakım Standartları): [Nursing standards // Pflegestandards]: Bakım hizmetlerinin görev alanı (hasta, yaşlı veya özürlü bakımı) ve hedefini (sosyal bakım kalitesinin oluşturulması, korunması ve geliştirilmesi) belirleyen ve bakım elemanları tarafından genelde kabul edilen ve uygulanabilen bütün faydalı norm ve ölçülerdir.

Sterilizasyon: [Sterilization // Sterilisation]: Bir erkek veya kadının çocuk yapma kabiliyetinin cinsî ihtiyaçlarını tatmine mâni olmadan izalesi için yapılan müdahaledir.

Strateji: [Strategy // Strategie]: Önemli bir hedefe, plânlı, bilinçli ve başarılı bir şekilde ulaşabilmek için, bir sosyal grubun, devletin, işletmenin veya bir siyasî partinin izlemesi gereken ana yol.

Suçluluk Duygusu: [Conscious-sense of one’s guilt // Schuldgefühl-bewusstsein]: Bilerek veya bilmeyerek ciddî mânâda yanlış bir şey yapmadan dolayı kişide belirlenen vicdan azabı.

Supranasyonel Sosyal Politika (Ülkeler Üstü Sosyal Siyaset): [Supranational social policy // Supranationale Sozialpolitik]: Birçok devlet veya birden fazla uluslar arası örgütten müteşekkil bir üst kurumun, kendine bağlı ülkelerin müşterek sosyal sorunlarına, çözüme yönelik geliştirilen-kararlaştırılan bağlayıcı sosyal siyaset normlar veya hükümlerdir.

Sürdürülebilir Kalkınma: [Sustainable development // Stetige Entwicklung]: Hayatın sürdürülebilirliğini temin etmek, insanlığa hayat alanı sunan çevresel gelişme ile hayatın kalitesini artırmayı hedefleyen iktisadî kalkınma arasında bir uyumun, sağlıklı bir köprünün tesisidir.

Ş

 

Şahıs (Kişi; Fert; Birey): [Person; Individual // Person; Individuum]: İnsanın cismanî hâl ve keyfiyeti. // Kök itibariyle Arapça bir kelime olmakla beraber, Türkçe'ye de yerleşmiş olan şahıs kelimesi, kişi anlamına gelir. Arapça çoğul şekli olan "eşhas" (şahıslar) kelimesi de örn. TCK ve TMK'ye girmiştir.

Şahsî Ahlâk: [Personal ethics // Persönliche Ethik]: Bir insanda mevcut olan iyi veya kötü, güzel veya çirkin hasletler. Örn.: İyi veya kötü huylar, davranışlar, alışkanlıklar.

Şahsî Alan (Arka Bölge): [Personal-private territory // Persönliches-privates Umfeld]: İnsanın temel ihtiyaçlarından olan “şahsî alan”, “benlik” ile bütünleşen ve “ben” ile başkalarını birbirinden ayıran mesafedir.

Şahsî Fark: [Individual difference // Individueller Unterschied]: Bir insanı, diğerlerinden ayıran herhangi bir sosyo-psikolojik hususiyet.

Şahsî Kimlik: [Personal idendity // Persönliche Identitaet]: Kişinin psikolojik hususiyetleri, bedenî ve zihnî kapasitesi ve özellikleri gibi hususî vasıflar.

Şahsiyet (Sosyal Kişilik; Kişilik): [Personality // Persönlichkeit]: Bir kimsenin, kendisine mahsus özel bir hâl gösterme husûsu. // Karakter sahibi ve makbul sosyal bir insan olma. // Ferdin, oynadığı bütün sosyal rollerin toplamıdır.

Şahsiyet Hakları: [Personality rights // Persönlichkeitsrechte]: Alman hukukçusu Gierke' (1841-1921) ye göre, şahsiyet hakları, hak sahibine kendi şahsiyet sahalarının bir parçası üzerinde hakimiyet bahşeden, şahsî varlığından istifade ve şahsî kudretini faaliyete geçirme hususlarını bütün insanlara karşı temin eden haklardır.

Şahsiyet Psikolojisi (Kişilik Psikolojisi): [Personality psychology // Persönlichkeitspsychologie]: Bir bütün olarak fertlerdeki kişilik yapısını ve tiplerini inceleyen, kişiye has his, düşünce, tutum ve davranış biçimlerinin temelinde yatan genel yapılarını ve temellerini, psikolojik yöntemlerle bulmaya çalışan bir disiplin.

Şahsiyet Testleri: [Personality tests // Persönlichkeitstests]: İnsanın kişiliğini, karakterini ve huyunu ortaya çıkarabilmek, ölçmek ve değerlendirebilmek için geliştirilen değişik yöntem ve teknikler.

Şahsiyet Tipleri: [Types of personality // Persönlichkeitstypen]: Toplum içinde değişik şahsî özellikleri ile tanınan insanlar.

Şahsiyetçilik (Personalizm): [Personalism // Personalismus]: Değerler problemine öncelik veren, dini, insanın en önemli faaliyetlerinden birisi kabul eden, dünyayı bir Allah'a inanma zemini olarak gören, esas kaynağını Hıristiyanlıktan ve onun temsilcisi olan Saint (Kutsal; Aziz) Augustin'den alan ve Fransız filozofu Renouvier tarafından geliştirilen felsefî bir doktrindir.

Şaka (Mizah; Lâtife): [Joke; Jest // Spass; Scherz]: Başkalarını genelde memnun etmek, insanlar arası muhabbeti ve sevgiyi artırmak, insanları güldürmek veya eğlendirmek kastıyla sarf edilen, çoğu zaman doğruyu yansıtan ince mânâlı, esprili, tatlı ve hoş sözler (latife; mizah) veya bu maksatla yapılan her türlü makul, sevimli ve nazik davranışlar. (Pozitif Şaka).

Şecaat: [Bravery; Heorism; Courage // Mut; Tapferkeit]: Yiğitlik, bahadırlık, kahramanlık, cesaret, korkulu anlarda kalp kuvveti ile cesaretini muhafaza etmek mânâlarına gelir. // Gadabın itidal boyutu olan şecaat, varılması gerekli olan şeyler üzerine cesaretle yürümektir.

Şed Kuşanma: [Putting on a belt during a master (-builder) ceremony according to an Ahi-Order // Umgürten eines Leibgürtels bei einer Meisterprüfungszeremonie im Ahi-Orden]: Ahilik kaidelerinin uygulandığı döneme ait yapılan meslekî terfi töreni. //

Şefkat: [Compassion; Tenderness; Affection // Fürsorge; Barmherzigkeit; Mitleid; Zuneigung; Liebe und Güte]: Acıma ve sevgi ile karışık, katı kalplilikten bütünüyle uzak olarak içten gelen samimî ve ulvî bir esirgeme ve merhamet etme duygusudur.

Şehir (Kent) Ekonomisi: [City economy // Stadtökonomie]: Burada üretim ve tüketim işleri birbirinden ayrılmıştır. Alıcılar göz önünde bulundurularak bir üretim yapılmaktadır. Mübadele vardır ve aracısızdır, üreticiden tüketiciye mallar aracısız geçer. Şehir ekonomisi, komşuluk bağı üzerine kurulmuştur...

Şehir (Kent; Belde; Metropol; Megapol): [City; Town // Stadt]: Farsça asıllı olan şehir, gelişmiş, yaygın işbölümü ve organizasyonlar ile gayrî şahsî kurumların, sosyal (beşerî) hayatı derinden etkilediği sosyal mekân, geleneksel bir yerleşim bölgesidir.

Şehir Topluluğu (Kent Topluluğu): [City community // Stadtbevölkerung]: Küçük ve/fakat nüfusu hayli yoğun olan bir alanda yaşayan, bir başka ifadeyle sürekli olarak kırsal bölgelerin dışında, yani şehirde yaşayan insanlar.

Şehirleşme (Kentleşme) Türleri: [Types of urbanization // Typen der Verstaedtterung]: Tarihî süreç içinde demografik, iktisadî ve sosyo-kültürel bir yapısal değişim ve dönüşümü ihtiva eden kentleşme türleridir. // Örn....

Şehirleşme (Kentleşme): [Urbanization // Verstaedtterung]: Kasaba ve kentlerin gelişimi. // Kırsal kalkınmanın süreklilik ve kalıcılık temellerine kavuşturulamaması, kır-şehir arasındaki refah düzeyi farkının giderek açılmasından dolayı, kırsal nüfusun büyük kitleler halinde hızlı bir şekilde büyük şehirlere yığılmasıdır.

Şer: [Malice; Malignity // Bosheit; Boshaftigkeit]: Hayır ve iyilik’in zıddı olan şer, kötülük, fesat, felaket, bozukluk, zulüm, yaramazlık, musibet, belâ, maddî ve manevî sıkıntı anlamına gelir.

Şeref (Haysiyet; Onur): [Honour; Self-respect // Ehre]: Toplumun, şahıslarda aradığı ahlâkî niteliklerin bütünüdür (Örn.: Söz, namus, iffet, dürüstlük, hilm vs.). Şahsın sosyal statüsünün belirlenmesinde "şeref"in ve "haysiyet" (saygınlık) ın büyük etkisi vardır.

Şiddet: [Force; Violence // Gewalt]: Başkasına zarar vermek, sancı çektirmek maksadıyla fizikî ve(ya) psikolojik olarak eziyet etme. Bir fert veya grup tarafından diğer insanlara karşı fizikî güç kullanımı veya kullanma tehdidi.

Şirk Türleri: [Types of polytheism // Polytheismusformen]: Değişik toplumlarda geçmişten bugüne ortaya çıkan değişik şirk çeşitleri. Örn.: 1.) ....

Şirk: [Polytheism // Vielgötterei; Polytheismus]: Hem nefse, hem de Yaratana tapmak. // Kainatı ve insanları yaradan Allah’tan ümidini kesmek, yaratıklardan (insanlar, hayvanlar veya tabiattan) veya cansız nesnelerden (put; kutsal kabul edilen maddeler: Örn. nazar boncuğu) medet beklemek ve onlara tapmak.

Şizofreni: [Schizophrenia // Schizophrenie; Spaltungsirresein]: Daha çok buluğ çağında ve daha sonra görülen zihnî fonksiyonlarda bozulma, gerçeklerden uzaklaşma ve kişilik yıkılması ile karakterize edilebilen psikolojik bir rahatsızlıktır.

Şovenizm: [Chauvinism // Chauvenismus]: Milliyetçilik, bir başka ifadeyle kavmiyetçilik unsurlarını, sosyal hayatta en ileri bir dereceye yansıtan bir dogmatik bir görüştür. // Şovenist görüşe göre, kendi toplumundan başka bütün toplumlar ilkeldir, kendi toplumunda yaşayan azınlıklar ve başka dine mensup olan sosyal gruplar horlanmalıdır, onlara yabancı düşmanlığı beslemek normaldir. Nazi Almanya'sı, Hitler'in iktidar olduğu dönemde, Şovenizmin en aşırı biçimini sergileyerek, kendi ülkesinde yaşayan azınlıklara hayat hakkı dahî tanımamıştır. // Şovenizm terimi, Napolyon'un en sadık askerlerinden olan Nicholas CHAUVİN'in isminden türemiştir. Bu kişi, liderine ve ülkesine körü körüne ve hastalık derecesinde aşırı bir bağlılık gösterdiği için, başka insanların ve ülkelerin hakkını hiçe saymıştır.

Şuur (Bilinç; Öz Bilinç): [Consciousness // Bewusstsein]: İnsanın, herhangi bir anda kendini, iç yaşantısını, davranışlarını ve çevresini tanıma, kavrama ve idrak etme kabiliyeti. // İnsanın, sosyal münasebetler süreci içinde nesnel çevresini ve şahsî varoluşunu anlamasını sağlayan zihnî süreçlerin bütünüdür.

Şuurlu (Bilinçli) Davranış: [Conscious behaviour // Bewusstes Handeln-Verhalten]: Arzuladığı bir işin veya sergilemek istediği bir davranışın, sosyal kaidelere (toplum kurallarına) uymadığını ve bunları ihlal etmenin kendisi açısından faydalı olmadığını düşünüp, şahsî istek, arzu ve güdülerinden vazgeçip, toplum kurallarına uygun bir biçimde akıllıca hareket etmektir.

Şuurlu Farkındalık (Bilinçli Bilgi): [Conscious knowledge// Bewusste Kenntnis]: Hayatı bilinçsizce ve gaflet içinde yaşamamak için, dikkatlerin, rikkatlerin, tefekkürün ve tecrübelerin yoğunlaştırılması ve önemli-mânâlı şeyler üzerinde temerküz etmesidir.

Şuurüstü (Bilinçüstü) Süreçler: [Overconscious processes // Überbewusstseinsprozess]: Olağanüstü bir ilham kaynağı olan şuurüstü süreçler, kişinin, beş duyunun ötesinde sonsuz metafizik alemden yeni bilgi kaynakları elde etmesidir.

Şükür: [Gratitude; Praise // Danksagung; Lobpreisung]: Hâlimizden memnun olma durumunun bir ifadesi olarak şükür, başta Yaratana olmak üzere bize bu iyi halimize vesile olan herkese teşekkür etmek.

Şüphe (Kuşku): [Doubt // Zweifel; Ungewissheit; Verdacht]: Bir şeyin doğru olup olmadığını bilmemek, tereddüde düşmek.

Şüphecilik: (Bkz. Septisizm).

Google

İnternetten Online Sipariş Vermek İçin Tıklayın