aliseyyar@sosyalsiyaset.net

 

<<<Sosyal Siyasetçilerimiz; 

<<<Prof. Dr. Nusret EKİN;

 

Prof. Dr. Nusret EKİN

 

Makaleleri
 
Ekin, Nusret; “Ortak Eğitim, Ortak Gelecek”; MESS_Mercek Dergisi; Temmuz 2000.

 

 

ORTAK EĞİTİM, ORTAK GELECEK

Prof. Dr. Nusret EKİN

 ORTAK GELECEK İÇİN İŞBİRLİĞİ:

   Türk Endüstri Sistemi’nin günümüzdeki çağdaş gelişmeleri içinde bir çok ilke imzasını atmış olan Metal İşkolu’nun “Sosyal Ortakları bilindiği gibi Türkiye’de ilk defa Grup Toplu İş Sözleşmeleri’ni uygulamış, toplu pazarlık ücret tartışmalarına, iş değerlendirme sisteminin disiplin ve düzenini getirmiş ve nihayet 1997’ de çağdaş dönüşümlere uygun büyük bir atılım yaparak ‘Ortak Eğitim Projesini başlatmıştır. Türk Endüstri İlişkileri’ne yaptıkları bu katkılarda dolayı, çalışma hayatının bu sosyal taraflarını gönülden kutlamak gerekir.

   Gerçekten işçi-işverenin ulusal sendika seviyesinde tüm işkolundaki işçileri içine alacak biçimde böyle geniş çaplı bir eğitim programı yapması çok nadir görülen bir olaydır. Sanayi devrimi’nin getirdiği Endüstri İlişkileri Sistemi’ni n dünya görüşü ve çalışma hayatına bakışı, böyle iş birliği için elverişli bir ortam yaratmamıştır.

 

   Günümüzde girdiğimiz yeni çağ, artık çalışan ve çalıştıranın, işyeriyle-sendikanın, işveren ve sendikayla bir ulusun çıkarlarını adeta bütünleştirmiş ve ortak sorunlara dönüştürmüştür. Çok nadir örnekleri görülen ortak eğitim programlarında, “etkin bir eğitim için işbirliği” anahtar bir faktör olarak değerlendirilmektedir. Genelde bu eğitim projeleri, ABD’de toplu sözleşme sisteminin bir parçası olarak uygulanmaktadır.

 

SÜREKLİ EĞİTİM-VERİMLİLİK KALİTE ÇAĞI:

   Türkiye‘de uygulanmaya başlanan bu ortak projenin ayrıntılarına girmeden, özellikle çağımızın dönüşümlerine bakmak ve yeni yüzyılın bir “sürekli eğitim”, verimlilik ve kalite çağı olduğunu vurgulamak gerekir. Eğitim adeta altın bir zincir gibi, getirdiği verimlilik, kalite ve istihdam süreçleriyle bir yandan ülkenin gelişmesine,rekabet gücü yoluyla zenginleşmesine yardımcı olurken, diğer yandan istihdamı genişleterek, çağımızın zenginliklere doğru uzanan yollarını açmaktadır. Bu yeni dünyalar beraberinde özgürlükleri , korkusuz toplumu, insanca çalışma ve yaşama koşullarını getirmektedir. Gerçekten, bilgi çağına yönelmiş bir küresel ekonomide, büyüme ve istihdam sorunlarına getirilecek temel çözümler, stratejik olarak sürekli eğitim faktöründen geçmektedir.

   Günümüzde “yazılı tarihin başlangıcından bugüne kadar, yaratılmış tüm bilgilerin altıda birinin bu yılın ilk 11 ayında oluşturulduğunu bilmek gerekir.”Bilgi katlanma hızı dediğimiz olguya göre, her 6 yılda bir, dünyadaki bilgi hacmi iki katına çıkmaktadır. Gerçekten günümüzde, “Sanayi devrimini ıskalayan ülkeler e bir müjdeden söz edilmektedir. Negroponte’ye göre, ABD şirketleri daha şimdiden birçok donanım ve yazılım işini Rusya’da ve Hindistan’da yaptırmaktadır.”

   Temelde “bilgi işçileri”ne doğru bu çok hızlı dönüş bu ülkelerde ucuz bilgi işçisi yanında daha hızlı, disiplinli,çalışmaya istekli,dil bilen, yüksek becerili bir entelektüel işgücünün varlığına dayanmaktadır. Günümüzde gelişmekte olan ülkeler, kalkınma stratejilerine köklü değişiklilikler yaparak, gelişmiş ülkelerin terk ettikleri eski teknolojileri almaya dayalı sanayileşme stratejileri yerine, bilgi toplumuna geçişlerini hızlandırmalıdırlar.

 

   İNTERNETTE DEĞİŞEN KADER:

   İleri sürüldüğüne göre, eğer bilgi teknolojilerine geçirilirse, “önümüzdeki 10 ya da 20 yıl içinde şaşırtıcı ekonomik mucizelerin yer alması, Üçüncü Dünya’nın yoksul ve geri ülkelerinin bile kendilerini değiştirmesi, göz açıp kapayıncaya kadar hızlı büyüyen ekonomik güçler haline gelmeleri mümkündür.

   Drucker’in çizdiği ufukta, Negroponte’nin önerileri Türkiye açısından dikkate alındığında, özellikle iletişim teknolojisinde ortaya çıkan olanaklar, tüm okulları ve tüm öğrencileri internete bağlamaya ve bir nesilde bu ülkenin kaderini değiştirmeye olanak verecektir.”

   Aslında, ülkelerin çoğuna vizyonsuz politik kadrolar ve “çağ direnişleri” hakimdir. Bu nedenle, dünyanın büyük bir bölümü değişme şöyle dursun, adeta yerinde saymaktadır. Gerçekten, değişim çağı, Türkiye’nin önüne çağdaş dünyayı yakalamak için 200 yıllık uzun ve meşakkatli yolları geçmeden, adeta tarihsel bir fırsatta çıkarmaktadır.

   Bu bakış açısından, bilgi çağının ve küreselleşmenin getirdiği “dijital değişimlerin” özüne baktığımızda, burada bilgi çağına uymanın en kestirme yolu olarak, nitelik ve nicelik itibariyle çağa uygun bir eğitim politikası görüyoruz.Hatta bu yüzden bir çok ülke, tüm eğitim kurumlarını, devlet bürokrasisini internete bağlayarak çağa açılmanın yollarını aramakta, temel eğitimin süresini uzatmakta ve yeni modeller içinde yoğun bir biçimde mesleki ve teknik eğitime yönelmektedir.

 

“SİLİKON VADİSİ” VE “YENİ EKONOMİ”:

   Gelişmiş dünya, günümüzde bunun çok ilginç örnekleriyle karşılaşmaktadır. Avrupa ekonomileri, yüksek işsizlik yanında, ironik bir biçimde dönüşen çağa paralel olarak “bilgi işçisi” eksikliği yaşamakta, enflasyonda sağlanan başarılar, istihdam genişlemesinde ortaya çıkmamaktadır. Buna mukabil, ABD’nin “Yeni Ekonomisi”, düşük işsizlik ve enflasyon yüksek büyüme hızlarıyla adeta tarihinde olmadık bir biçimde refah ekonomisi zenginliği yaşamaktadır. Burada temelde tayin edici faktörün hiç kuşkusuz rekabet gücü yüksek, dijital bir ekonomi olduğu açıktır. “Silikon Vadisi”, getirdiği yeni ufuklar ve olanaklarla bilgi ve iletişim teknolojisinde kat ettiği mesafelerle, yarattığı istihdam fırsatlarıyla ülkesine refah ve zenginlik yağdırmaktadır.

   Şaşırtıcı olarak gelişen dünyada da benzer örneklerle karşılaşıyoruz. Çağın değişme trendlerini yakalayan “Pasifik ülkeleri” ,Asya’nın gelişmesi güç çok büyük nüfuslu devleri Çin ve Hindistan, bilgi çağında dikkati çekici mesafeler alırken, Avrupa’nın varoşlarındaki “Doğu Avrupa Boğaları”nın da AB standartlarını yakalamada büyük atak başlattıklarının  görüyoruz.

 

EMEK PİYASALARININ YÜKSELEN YILDIZI: HİNTLİ BİLGİ İŞÇİLERİ

   Bunların içinde, çağdaş dersler alınması bakımından çok önemli bir gelişim, Alman Başkanı Schröder’in, ülkesinde iş arayan 30 bin işçisi varken,bunları yetersiz bulup, 10 bin Hintli bilgi işçisine acele vize vermesi sayılabilir.

   Almanya ve AB’nin bilgi işçisi açıkları, çok yüksek rakamlara varmaktadır. Avrupa, bilgi işçileri açığının kapatılmasını bilgi işçisi eğitimi yoluyla gerçekleştirilmesi halinde çağı yakalamada ona fırsatlar kaçırtabileceği için, bu açıkları göçmen bilgi işçileri yoluyla karşılamayı düşünmektedir. Çünkü zaman, eğitimle vakit kaybetmeyi göze alamayacak kadar hızla değişmektedir. Diğer yandan, Tony Blair’in bir parti kurultayı konuşmasında,“ üç önceliğim var: eğitim,eğitim,eğitim” demesi, çağın önceliklerini göstermesi bakımından ilginçtir.

   Gerçekten günümüzde eğitim, değişen koşullarda herkes için vazgeçilmez bir hale gelmiştir. Geleneksel bilgiler hızla değerini kaybetmekte, devlet memurları, yerel yönetim bürokratları, işverenler,sendika liderleri, ana-babalar ve öğrenciler, değişen ve dönüşen dünyanın sloganı “yaşam boyu kaliteli öğrenim” olarak ortaya çıkmaktadır.

   Aslında eğitim, sadece iş bulmayı kolaylaştıran ve geliri artıran bir faktör değil, “işin korunmasını” da gerçekleştiren en önemli unsurdur. İleri sürüldüğüne göre, günümüzde istihdam garantisi, çağa uygun vasıflara, becerilere ve deneyimlere sahip olmakla mümkündür. Gerçekten bugün, “güvenilir olmak, aktif ve hareketli olmak, insan ilişkilerinde duyarlı ve başarılı olmak, iletişim kurabiliyor olmak ve en önemlisi, sürekli olarak öğrenime açık olmak, tek kelimeyle etkin olmak, vazgeçilmez vasıflar olarak gözükmektedir. Böyle bir niteliğe sahip olmanın yolu ise, kuşkusuz sürekli eğitimden geçmektedir.

 

“ÖĞRENİM TOPLUMUNA DOĞRU”: “YAŞAM BOYU ÖĞRENİM”:

   AB, çağın gelişen disiplinerini dikkate alarak, 1996’ yı “Yaşam Boyu Öğrenimin Avrupa Yılı” ilan etmiş ve “Öğretme ve Öğrenme: Öğrenim Toplumuna Doğru” adlı Beyaz Kitap yayınlamıştır. Bu çerçevede, çok sayıda eğitim programının uygulamaya sokulduğunu görüyoruz. Ayrıca, Dünya Bankası tarafından mesleki ve teknik eğitimle ilgili olarak yapılan araştırmaya göre, Fordist-Taylorist dönemim bütün üretim teknikleri hızla terk edilmeye başlanmıştır. Bu programlar arasında, çıraklık eğitimi, işletmelerde yapılan eğitim, sektörel eğitim,proje eğitimi, mesleki okul eğitimi, çok amaçlı okullar, değişik yapılı okullar sayılmaktadır.

   Türkiye, Sanayi Devrimi’yle gelen çağın gerisinde kaldığı için, iki kademeli aşama yapmak zorundadır. Bir yandan nüfusun kalitesini yükseltmek, AB’ye aday ülkelerde olduğu gibi, okuma-yazma bilmeyenlerin oranın sıfırlamak, çocuk işgücünü istihdamdan bertaraf ederek, temel eğitimi 11 yılın üzerine çıkaracak atılımlar yapmak zorundadır.

 

TÜRKİYE’NİN ATILIMI: YPY İSTİHDAM VE YOKSULLUKTAN BİLGİ İŞÇİLİĞİNE:

   Bu değişimler beraberinde daha verimli ve daralmış, aile işletmelerinden kurtulmuş, kaliteli ve ucuz bir tarım üretimini getirirken, kentlere transfer olan milyonluk kitlelerin enformel istihdama yığılarak yoksulluğa dönüşen yapay istihdamlarının artırması yerine, çağın bilgileriyle donatılmış bilgi işçilerine dönüştürülmesi gereklidir. Bu da Türkiye’nin ne kadar eğitim sorunlarıyla karşı karşıya bulunduğunu göstermektedir. Bu niteliğiyle, vasıf düşüklüğüne bağlı istihdam ve ,işsizlik sorunları, Türkiye’nin uzun süreli kaderi olarak gözükmektedir.

   Diğer bir deyişle “bilgisiz bilgi çağına” girilemeyeceği açıktır. Orta seviyede bir eğitim ve meslek okulu, Sanayi Devrimi’nin getirdiği çağa girmede yeterli olurken, bilgi çağında güvenilir istihdam olanakları büyük ölçüde bir yabancı dil bilmekten, bilgisayar kullanmaktan ve daha yüksek uzmanlıktan geçmektedir.

 

   “ELEKTRONİK OKUR-YAZARLAR”:

   Gerçekten “çok değil 100 önce,okur-yazar olmak için alfabeyi sökmek yeterli bir beceri idi. Bunun üzerine 5 yıllık temel eğitimi de eklediniz mi,, sanayi toplumunda yaşamak için asgari donanıma sahip oluyordunuz. Hayata dair temel bilgiler, dört işlem seviyesinde matematik, kendine ifade edebilecek şekilde dil bilgisi, evdeki eşyaya hükmedecek kadar fen, tabiat...hepsi bu. Ancak bilgi toplumunda bundan çok daha fazlasına ihtiyaç vardır. Hayatımızı kuşatan teknoloji okuyabilmek için, temel okuryazarlık yetmiyor artık.Bunun için “elektronik okur-yazarlık”fikri ortaya atılmıştır. Böylece günümüzde, artık”teknoloji okurluğu” söz konusudur.”

   Sanayi Devrimi’ni kaçıran gelişme halindeki ülkelerin bilgi devrimini yakalamak için, değişimin talep ettiği “elektronik okur-yazar” olmaları,kişisel bilgisayar ve internet kullanma olanağına sahip bulunmaları son derece önemlidir. Bill Gates ‘e göre, “artık dünyanın neresinde olursa olsun, iyi eğitimli kişilerin hemen hemen aynı gelir seviyesinde olması söz konusudur.

 

TÜRKİYE’NİN DRAMI: ÇOK DÜŞÜK EĞİTİM:

   Nisan 1999 “Hane Halkı İşgücü Anketi” sonuçlarına baktığımız zaman, Türkiye nüfusunun eğitim açısından oldukça düşük seviyede olduğunu görüyoruz:

● Türkiye’de 12 ve daha yukarı yaştaki sivil nüfusun sadece %85,7’si okuma yazma bilmektedir.

● Okur-yazar olanların oranı kadınlarda %77,5 e, erkeklerde %94 ‘e varmaktadır.

● Erkeklerin %35,5 ‘i ortaokul ve daha üst seviyede eğitime sahipken,, kadınlarda bu oran %22’ye inmektedir.

● Okur-yazar olmayan kadınların,kentsel kadın nüfusu içindeki oranı %18,7’ye, kırsal kadın kırsal nüfusu oranı içinde ise %30,1’e ulaşmaktadır.

● Türkiye’de eğitimli kişilerin işgücüne katılma oranları hem kadınlarda, hem de erkeklerde yükselmektedir.

● Türkiye genelinde istihdam edilenlerin % 13,3’ü okuma yazma bilmeyen veya okur-yazar olup da bir okulu bitirmeyenlerden oluşmaktadır.Bu grubun %26’sı tarım sektöründe çalışmaktadır.

● Ücretsiz aile işçisi olarak çalışanların ise %23’ü okur yazar olmayan veya olup da bir okul bitirmeyenlerden oluşmaktadır.

● Türkiye’de Nisan 1999 Hane Halkı İşgücü Anketi’ne göre, istihdam edilenlerin %55’i ilkokul mezunu, %13’ü lise ve dengi meslek yüksek okulu mezunudur.

● İstihdamdaki erkeklerin %57,4’ünü, kadınların ise %52,4’ünü, ilkokul mezunları oluşturmaktadır.

● Yine istatistiklere göre,bir başka şaşırtıcı nokta, Türkiye’de işsizlik oranlarının lise ve lise dengi meslek yüksek okullarında nispeten daha yüksek oluşudur.

 

ORTAK EĞİTİM PROJESİ: “IŞIKLI BİR GELECEK”:

   Bu bilgiler göz önünde tutulduğunda, MESS ve Türk Metal Sendikası’nın birlikte uygulayacağı projenin önemi daha da belirginleşmektedir. Çağımızın dönüşümleri, bireyleri, toplumları, hatta insanlığı ortak hedeflere doğru birlikte harekete yönlendirmiştir. XIX. Asrın “çaıkar ayrılığı” yerini, Endüstri ilişkileri alanında ortak geleceği hedefleyen insanlara ve örgütlere bırakmıştır.

   Bunun Türkiye’de öncü örneğini, 1997’de yürürlüğe koydukları “Sürekli ve Ortak Eğitim Projesi” ile bu iki sendika vermiştir. MESS bu projeyi kendilerinin deyimiyle “ışıklı bir gelecek” olarak nitelendirmektedir. Önümüzdeki günlerde bu öncü girişimin, Özçelik-iş ve Birleşik Metaş İşçileri Sendikası’yla da devam etmesi beklenmektedir.

   Şubat 1997’ de yürürlüğe konan MESS ile Türk Metal Sendikası arasındaki Ortak Eğitim Projesi, işçi ve işveren olarak iki sendikanın, yayınladıkları ortak bildiride aşağıdaki şekilde ifade edilmektedir:

“XXI. Yüzyıl,bilim,teknoloji ve bilgi çağıdır. İşletmelerin rekabet gücünün artırılması,üretim ve verimlilikte geri kalmamak için, çalışanların bilgi, mesleki yetenek ve becerilerinin gelişmesine ihtiyaç vardır. Bu amaçla çağı yakalamak, her çalışanı bilgi ve beceri sahibi, üretken bir eleman ve lider yapma hedefinde MESS ile Türk Metal Sendikası, Türk Sendikacılık tarihinde öncülük yaparak ve yeniden bir ilke imza koyarak “Çalışma eğitimi Projesi”ni başlatmışlardır.”

   “Her iki sendikanın inandığı ana ilke, ülkenin en değerli varlığının “eğitilmiş insan”olduğudur. Günümüz dünyasında teknoloji ve bilimdeki hızlı değişmeler, insanın sürekli eğitilmesini, bilgi ve becerilerinin geliştirilmesini getirmektedir. Bu husus, işletmeler ile sendikaların işbirliği yapmalarını öngörmektedir. İşçi ve İşveren sendikalarının işbirliği yapacağı en mükemmel alan eğitimdir. Bu konuda, iki sendika müşterek hareket etme kararına varmışlardır” denilmektedir.

 

DİYALOG VE İŞBİRLİĞİ: ÖNCÜ ORTAK EĞİTİM:

MESS ve Türk Metal Sendikası’nın düzenlediği”Diyalog ve İşbirliği Toplantısı’nda, işçi sendikası genel başkanı, “hepimizinde görüş birliğinde olduğu bir konu, dünyadaki gelişim ve değişimdir. Gerek toplumsal,gerek kültürel,gerekse siyasal yapılanmalarda ülkeleri ve halklarına yeni alternatifler sunan bu değişim ve gelişim, kabul etmek gerekir ki, ülkelerde var olan Endüstriyel İlişkiler Sistemi’ne de yeni bir yapılanmayı dayatmaktadır. Bu dayatmacılık bir yandan işveren temsilcilerine üretim, satış, karlılık gibi konularda azami hedeflere ulaşmayı, işçi ve sendikalarına da ücret ve verimlilik bakımından çağdaş standartlara ulaşması gerektiğini bir hedef olarak göstermektedir.” Müşterek Eğitim Projesi çok önemli bir konudur. İşçi ve işveren sendikasının, zannediyorum ki, Türkiye’de uygulamaya koyacağı ilk projelerden bir tanesi olacaktır.”

   İşveren sendikası başkanı ise, “eğitim gerçekten Türkiye için en baş gündem maddesi olacak konudur. Çünkü, içinde yaşadığımız değişim, eğitim konusunu önemli bir konuma oturtmuştur” demektedir.

   Bu toplantıda bir bilim adamı ise, “yeni dünya düzeninde işçiler ve işverenlerin çalışma hayatı ile ilgili kararları beraber alamadıkça başarılı olamayacaklarına işaretle”, “küresel rekabet ortamı, işçi ve işveren kesimini ortak mücadeleye mecbur kılmıştır” demektir.

 

EĞİTİM REKABET GÜCÜNÜN ANAHTARI:

   İleri sürülen bir başka görüşe göre ise, çağımızda en önemli kaynağın insan olduğuna işaretle, niçin eğitim sorusuna cevap olarak, “çünkü eğitim ile çalışanlarımıza vasıf ve kalite kazandırabiliriz; çalışanların mevcut niteliklerini geliştirebiliriz; çalışanları kendisine, çevresine ve topluma daha yararlı duruma getirebiliriz; çalışanların motivasyonunu artırarak verimliliği ve kaliteyi yükseltebiliriz” denilmektedir.

   Eğitim, rekabet için anahtar unsurdur. XXI. Yüzyıl’a girerken, çağımızı nitelendiren en önemli özelliğin, sürekli değişim olduğunu hepimiz biliyoruz. Bu sürekli değişimi ancak sürekli eğitim ile yakalayabiliriz. Dolayısı ile, Müşterek Eğitim Projesi’ni bir an önce hayata geçirmek zorundayız” değerlemesi yapılmaktadır.

   ABD Başkanı Clinton, 4 Şubat 1997 tarihinde Demokrat Parti Kongresi’nde yaptığı “Birlik Çağrısı” adlı konuşmasında, Amerika’nın 50 yıllık stratejik hedeflerini belirlemiştir. Bu hedefler arasında eğitim çok önemli bir yer tutmaktadır. Clinton, konuşmasının 9. Bölümünde, XXI. Yüzyıl’a bilim ve bilgi çağı, meslek ve yetenek çağı” demekte, yaşları ne olursa olsun her Amerikalı’ya meslek ve yetenek geliştirme eğitimi verilecektir” vurgulaması yapmaktadır.

 

PROJENİN TEKNİK BOYUTLARI:

   Ortak Eğitim Projesi, 11 Nisan 2000 tarihinde başlamıştır. Proje, temelde sektörde çalışan 120 bin işçiyi hedeflemekte, İstanbul başta olmak üzere Ankara ve İzmir’de eğitim uygulamasının devam etmesi öngörülmektedir. Genelde eğitim 75 ‘er kişilik 15 gruba uygulanmakta ve bu safhada eğitimden 1125 kişinin yararlanması beklenmektedir.

   Eğitimin uygulanma süreci toplam 24 saate ulaşmak üzere 3 gün sürecek biçimde yürütülmektedir. Genelde katılanlarla yapılan görüşmelerde, eğitime katılanlar bu programların çok faydalı olduğunu ve bu ortak eğitimden çok etkilendiklerini belirtmişlerdir. Eğitim programlarının başarıya ulaşması için eğitimin genelleşmesi gerektiği, özellikle ilk kademede, orta kademe yöneticiler ile çalışma arkadaşlarının da bu tür eğitime katılmalarının sağlanması gerektiği vurgulanmıştır.

   Katılımcılar, özellikle MESS Eğitim Vakfı’nın ortak eğitim programlarını düzenli bir biçimde yürüttüğünü ve organizasyonun başarılı bir şekilde yapıldığını, öğretim üyesi ve mekan koşullarının beklenenin çok üzerinde olduğunu ifade etmişlerdir.

 

ÇAĞDAŞ KONULAR: EKONOMİ-İLETİŞİM-İNSAN İLİŞKİLERİ-BÜTÜNSEL KALİTE-UZLAŞMA:

   Uygulama planında, bu eğitim programına birinci safhada işyeri sendika temsilcileri ve şube yöneticilerinin, ikinci etapta, vasıflı işçilerin, daha sonraki dönemlerde ise, yarı vasıflı ve vasıfsız işçilerin katılması öngörülmüştür.

   Eğitim programlarında, akademisyenler ve uzmanlar yanında, özellikle MESS Eğitim Vakfı eğitim uzmanlarının kullanılması söz konusudur. Günümüzde yürütülen eğitim programları, esas itibariyle “MEV Gebze Teknoloji Eğitim Merkezi” ve “MEV İzmir Bölge Temsilciliği’nde başlamıştır. İki sosyal taraf anlaşarak, bu eğitim projesinin yürütülmesi ve koordinasyonunu çok isabetli olarak MESS Eğitim Vakfı’na vermiş bulunmaktadır.

   Projenin finansmanını Türk Metal Sendikası ve MESS birlikte karşılamaktadır. Bazı derslerde 25’er kişilik, bazı derslerde ise birleştirilmiş gruplarla konferans biçiminde eğitim yapılmakta ve katılımcılara “katılım belgesi” verilmektedir.

   Derslerin içerikleri de çağdaş çalışma hayatının gereksinmelerine uygun düşecek temel alanlardan seçilmiş bulunmaktadır. 3 günlük paket programlarda, esas itibariyle üçe bölünmüş gruplar halinde “İnsan İlişkileri”, “İletişim”, yine üç grup halinde ise, “Genel Ekonomi”, Uzlaşma Teknikleri” ve Çağımızın Endüstri İlişkileri” konuları işlenmektedir. ,

   Gerçekten, değişim rüzgarları asırlık kayıpları kısa zaman içinde telafi edecek çağı yakalama olanağını da beraberinde getirmektedir. Burada Türkiye için tarihsel bir fırsatın çıktığına hiç kuşku yoktur. Zorluklarla dolu, asırlar süren, sanayi çilelerini ve aşamalarını geçmeden en ileri teknolojilerle en son noktada dönüşümü yakalamanın yolu, çağa uygun insan yetiştirecek eğitim sistemlerinden geçmektedir.

   Bir yazar bu dönüşümün önemine işaretle “Rönesans’ı, matbaayı, Endüstri Devrimi’ni ıskalamış toprakların evladıyız. Bunun acısını hala çekiyoruz.Bir de bilgi çağı ıskalanmasın. Eğitim bilgi teknolojilerini, ekonomide rekabet ve demokratikleşmeyi önemseyelim.Çağ kaçmasın.”demektir.