Prof.Dr. Ercan AKYİĞİT
SAÜ. İİBF Öğretim Üyesi
YENİ İŞ YASASINDA NORMALİ AŞAN ÇALIŞMALAR
I. GİRİŞ
4857 sy. İş Kanunu md. 41-43 hükümlerinin yasanın
“ücret” başlığını taşıyan üçüncü bölümünde yer aldığı ve fakat ücret olarak
sadece fazla çalışmanın ve fazla sürelerle çalışmanın ücretiyle ilgilendiği
ama aslında bu hükümlerin ücretten ziyade normali aşan çalışmaları ve
karşılığını düzenlediği görülür. Dolayısıyla da anılan hükümlerin ücretten
çok çalışma süreleriyle ilgili olduğu, bu yüzden de yasanın ücretle ilgili
üçüncü bölümünde değil, işin düzenlenmesine ilişkin dördüncü bölümünde yer
alması gerekirdi. Fakat kanun koyucu 1475 sy. İş Kanunu dönemindeki (1475 sy.
İş K. 35-37) yanlış tutumunu
maalesef yeni yasa döneminde de sürdürmeyi tercih etmiştir. Gerçekten konu
1475 sy. İş K. döneminde de aynı şekilde ve fakat biraz farklı içerikte
düzenlenmişti.
II. NORMALİ AŞAN ÇALIŞMA VE TÜRLERİ
Yeni yasanın “fazla saatlerle çalışma” diye andığı (İş
K. 41/7 ve 102/c) ve öğretide de destek bulan
fakat bizim “normali aşan çalışma” biçiminde adlandırmayı uygun gördüğümüz
olgu “işçinin yasa ve/veya sözleşmeyle saptanan haftalık normal çalışma
süresinin üstünde yaptığı çalışma”dır. Bu ise “fazla çalışma” (İş K.41/1) ve
“fazla sürelerle çalışma” (İş K. 41/3) diye ikiye
ayrılır.
Çeşitli yabancı ülkelerde de aynı paralelde düzenlemelere rastlanan
bu olguları detaylandırıp düzenlemek üzere “İş Kanununa İlişkin Fazla
Çalışma ve Fazla Sürelerle Çalışma Yönetmeliği” çıkarılarak yürürlüğe
konmuştur. (RG. 06.04.2005) Şimdi anılan yasal düzenlemeler ışığında normali
aşan çalışma türlerini sırayla inceleyebiliriz.
A. Fazla Çalışma
1.Fazla Çalışma Kavramı:
Fazla çalışma XE "Fazla Çalışma" , “haftalık
45 saati aşan çalışma”ya denir. (FÇY. 3/a) O halde fazla çalışmanın ölçütü
XE "Fazla Çalışmanın Ölçütü" , işçinin günlük değil haftalık (azami normal
çalışma süresi olan) 45 saatin aşılmasıdır. Haftalık 45 saatin aşılıp
aşılmadığını saptarken, o işçiye denkleştirme uygulanıp uygulanmadığına
bakılır.
*Eğer denkleştirme uygulanmıyorsa, somut olarak her bir
haftada 45 saatin aşılması gerekli ve yeterlidir. 45 saatin üstünde bir
süreyle örneğin, 55 saat çalışılması halinde o işçinin bu hafta 45 saati
aşan süre (örnekte 10 saat) fazla çalışma yaptığı kabul edilir. Ancak bu
haftaya denk gelen (yani bu hafta yapılan) bir telafi çalışması
varsa, telafi çalışması süresi hesaba katılmaz. Örneğin işçinin bu hafta,
geçmiş haftalarda çalışmadığı 12 saati telafi etmesi gerekmektedir. Böyle
bir işçinin fazla çalışma yapıp yapmadığı saptanırken, o hafta çalıştığı
toplam süreden telafi ettiği süre çıkarılır. Geriye kalan süre 45 saati
aşıyorsa aşan süre kadar fazla çalışma yapılmış demektir.
**Buna karşın denkleştirme esasının uygulandığı
hallerde, somut olarak her bir haftada haftalık 45 saatin aşılıp
aşılmadığına bakılmaz. Önemli olanı, denkleştirme dönemindeki toplam
çalışmanın bir haftaya düşen ortalama süresinin 45 saati aşıp aşmadığıdır.
Böylece denkleştirme dönemindeki bazı haftalar (günde 11 saati aşmama
kuralını dikkate alarak) 45 saatin üstünde (belki de 66 saat) çalışılırken,
kimi haftalarda 45 saatin altında çalışılabilmektedir. Böyle hallerde, her
bir haftadaki çalışmada 45 saatin altındakini normalden az çalışma olarak
göremeyeceğimiz gibi 45 saati aşanın da fazla çalışma olarak yorumlanmaması
gerekir.
Tüm bu söylenenlerden sonra denkleştirme sisteminin
uygulandığı hallerde fazla çalışma yapılıp yapılmadığı saptanırken şöyle bir
sıra ve formül önerilebilir.
a.
Önce
denkleştirme dönemindeki toplam çalışılan süre bulunur. Fakat, bu döneme
rastlayan bir telafi çalışması varsa (örneğin 12 saat gibi) bunu
denkleştirme döneminde toplam çalışma süresine katamayız. Zira bu çalışma,
geçmişteki bir sürenin çalışmasıdır.
b.
Sonra
denkleştirme dönemindeki çalışmaların o dönemdeki bir haftaya düşen
ortalaması saptanır (ortalama haftalık çalışma süresi). Bunun formülü şudur:
Denkleştirme Dndeki
Top. Çalışılan Süre
Ortalama
haftalık çalışma süresi XE "Ortalama Haftalık Çalışma Süresi" =
Denk. Dndeki Hafta Sayısı
c.
En
sonunda, bu ortalama haftalık çalışılan sürenin haftalık normal azami
çalışma süresi olan 45 saati aşıp aşmadığına bakılır. Eğer, ortalama
haftalık çalışılan süre 45 saate eşit veya daha az ise fazla çalışma
yapılmamış demektir. Fakat 45 saati aşıyorsa, aşan kısım kadar fazla çalışma
yapılmış sayılır.
Buraya dek söylenenleri somut bir örneğe yansıtmak
istersek; İşçi (A) ve işveren (B) 8 haftalık bir denkleştirme dönemi
kararlaştırmışlardır ve haftalık iş süresi olarak yasal normal azami süre
olan 45 saati kabul etmişlerdir. (B), (A)’yı ilk iki hafta 15’er saat, sonra
4 hafta 60’şar saat ve en son 2 hafta ise 45’er saat çalıştırmış olsun. Buna
göre işçinin;
Denkleştirme Dönemindeki Toplam Çalıştığı süre = (2 x
15)+ (4 x 60)+ (2 x 45)= 360 saat
D.D. Toplam
D.D.Ort.Haftalık
Çalış. Süresi 360
Çalış.Süresi = ------------------- =
-----------= 45sattir
D.D.Hafta Sayısı 8
Ortalama haftalık çalışılan süre yasal haftalık normal
azami çalışma süresi olan 45 saati aşmadığından işçi bu dönemde (bazı
haftalarda 45 saatin üstünde çalışsa da) hiç fazla çalışma yapmamış
demektir.
2.Fazla Çalışma Türleri
Fazla çalışmaya yön veren nedenler dikkate alınarak
fazla çalışmanın bazı farklı görünüm biçimleriyle karşılaşılır. Bunlar
“olağan fazla çalışma”, “olağanüstü fazla çalışma XE "Olağanüstü Fazla
Çalışma" ” ve “zorlayıcı nedenle fazla çalışma” biçiminde ayırıma tabi
tutularak incelenir. Aslında bunlar yasaya uygun fazla çalışma türleridir.
Yoksa bir de yasada aranan koşullara aykırı biçimde gerçekleşen fazla
çalışmalar vardır ki, bunlara ise “hukuka aykırı fazla çalışma” denilir.
Buna ileride yeri geldikçe tekrar değineceğimizi belirterek şimdi yasal
(hukuka uygun) fazla çalışmanın türlerini incelemeye geçebiliriz.
a.Olağan Fazla Çalışma
Ülkenin genel yararı yahut işin niteliği veya
üretimin artırılması gibi (sınırlayıcı olmayan) nedenlerle hemen her zaman
yapılabilen ve tarafların isteğine (rızasına) bağlı bulunan fazla
çalışmadır. (İş K. 41/1) Olağan fazla çalışmanın hukuka uygun biçimde
gerçekleşebilmesi şu koşulların sağlanmasına bağlıdır.
aa)Fazla Çalışmayı Gerektiren Bir Neden
Bulunmalıdır
Burada aranan neden zorunlu veya olağanüstü
bir durum değil “ülkenin genel yararları yahut işin niteliği veya üretimin
arttırılması gibi bir sebep”tir. (İş K.41/1, FÇY.1) Yasa ve yönetmelikteki
“gibi” sözcüğünden de anlaşılacağı üzere olağan fazla çalışmayı gerektiren
nedenler sınırlı değildir. Örneğin sel baskını, yangın, iş mücadelesi,
işyerinin geçici bir süre kapatımı vs. bir sebeple işyerindeki üretim
açığını gidermek yahut yapılan ek satış bağlantılarının bir gereği olarak
fazla çalışma yapılabilir. “Ülkenin genel yararları” deyiminin ayrıca
genişlik taşıdığı, yapılan her fazla çalışmada bir üretim artışının
yaşanacağı ve nihayette bunun da ülkenin yararına olduğu söylenebilir.
Aslında ülkenin genel yararları değerlendirilirken bazen içinde bulunulan
zaman kesitinin ( o an mevcut ilaç, demir, hizmet vs. sıkıntısı gibi)
ihtiyaçları dikkate alınabileceği gibi bazen de geleceğe dönük bir
gereksinimin giderimi düşünülebilir. Şu an bir petrol sıkıntısı bulunmasa da
geleceğe dönük düşünceyle petrol rafinerilerinde fazla çalışma yapılması
böyledir.
“İşin niteliği” şüphesiz yapılan her bir
somut iş nazara alınarak saptanır. Örneğin işlerin yoğunlaşması yahut
personel azlığı, iş mevsiminin azalması veya işverence üstlenilen işin
müşteriye bir an önce yetiştirilmesi gereği bu bağlamda düşünülebilir.
“Üretimin arttırılması” ise genelde her fazla
çalışmanın temelinde yatan bir olgudur. Buna bir işletme politikası olarak
da başvurulabilir. Mesela o an aslında satışlar iyi değildir. Fakat yakın
bir gelecekte açılacağı muhakkaktır. Ancak, şimdi yapılacak fazla çalışma
maliyetli üretim ileride yapılacak normal çalışmadan daha düşük
maliyetlidir.
bb)İşçi ve İşverenin Rızası Bulunmalıdır
Olağan fazla çalışmanın yapılabilmesi için
işverenin isteği gibi işçinin rızası da şarttır. Yani bu tür fazla çalışma
isteğe bağlıdır ve gerek işçi gerekse işverenin buna razı olması gerekir.
İşveren, buna yanaşmayan işçiye zorla olağan fazla çalışma XE "Olağan Fazla
Çalışma" yaptıramaz. Ancak işveren veya yetkili işveren vekilinin isteği,
hiç değilse bilgisi olmadan işçinin ekstradan çalışması da fazla çalışma
sayılmaz. Böylesi çalışmaya beyhude/boşuna çalışma demek daha doğru
olur. Yönetmelik, işçinin olağan fazla çalışmaya onayının (rızasının) her
yıl başında işçiden yazılı olarak alınacağını öngörmektedir (FÇY.9) fakat
bunun geçerlik koşulu olduğunu sanmıyoruz. (Krş. 9.HD.23.12.2004,
17276/29157) Bizce halen işçi ve işverenin fazla çalışmaya rızası hizmet
sözleşmesi veya TİS’de önceden veya her bir fazla çalışma esnasında da
açıklanabilir.
Nitekim bizzat yönetmelik dahi bir başka hükmünde fazla çalışmaya dönük
rızanın önceden TİS veya hizmet sözleşmesiyle verilebileceğini
belirtmektedir. (FÇY. 8/b) Ancak uzun bir süre önceden yapılan ve işverenin
her isteği halinde işçinin fazla çalışma yapacağını öngören açıklamaya pek
itibar edilmemelidir. Zira işçinin taşıdığı koşullar böyle bir isteğe
uymamayı haklı kılabileceği gibi yasal sınırları (Örneğin İş K. 63/1 ve 69
ve FÇY. 8/b) da unutmamak gerekir. (9. HD. 13.09.1999, 11349/12855).
Uygulamada Yargıtay, işçinin 1475 sy. İşK. döneminde işe girerken verdiği
rızanın yeni İşK.nun yürürlüğe girdiği 10.06.2003 den sonraki fazla
çalışmalara yetmeyeceği (onları haklı göstermeyeceği) kanısındadır.
(9.HD.23.12.2004, 17276/29157) Bu tutumun isabetli somut olayın özellikleri
çerçevesinde belki tartışılabilirse de, her olaya uygulanacak genel bir
çözüm olduğu söylenemez. Kaldı ki, somut olayda bile işçinin rızasının hem
1475 sy. İş K.döneminde ne zaman alındığı belli değildir, hem de yeni
yasanın bu rızanın her yılbaşında yazılı alınacağına dair hüküm içermediği
unutulmamalıdır. Anılan dönemsel yazılı onay/rıza 06.04.2004 de Yönetmelikle
getirilmiştir. Dolayısıyla somut olayda dahi Yargıtay’ın kendi anlayışıyla
tutarlı olabilmesi için, hiç değilse (yeni İş K. nun değil) Yönetmeliğin
yürürlüğe girdiği tarihten öncesi rızayı geçerli saymaması gerekirdi. Böyle
yapmaması, kendi sistemi içinde bir tutarsızlıktır.
Ayrıca yazılı onayın her yıl başında alınacağına
ilişkin hükmün ilginç bir yanı bunu sadece fazla çalışmaya özgüleyip aşağıda
görülecek fazla sürelerle çalışmada her yılbaşı deyimine yer vermediğidir.
(FÇY. 9/1,2) Yalnız fazla çalışma için bile “her yıl başında” deyiminin
bütün işçiler açısından her takvim yılı başı yani 01 Ocak gününü mü yoksa
her bir işçinin sözleşmesinin devam ettiği her bir senenin (365 günün)
başını mı anlattığı da açık değildir. İşyerinin devri yahut farklı yollarla
gerçekleşen işveren değişikliği halinde, önceki işveren döneminde alınan
işçi rızasının geçerliliğini sürdüreceği de belirtilmelidir. (İşK.
6/1)
Olağan fazla çalışma “yıllık” ve “günlük” sürelerle sınırlıdır. Öyle ki bu
tür çalışma yılda 270 saati geçemez (İş K.41/8). O halde yılda en çok 270
saat olağan fazla çalışma yapılabilecektir. Fakat uygulamada bu sürenin
fiilen aşıldığı görülmektedir. Anılan sınırın fiilen aşılması halinde
işveren para cezasıyla da karşılaşmamaktadır. Ancak, bu durum, işçinin o
süreler için fazla çalışma ücreti almasına engel olmamalıdır. Kısaca
yukarıda aranan şartlar gerçekleşmeden veya sınırı aşan biçimde yapılan
fazla çalışmaya “hukuka aykırı fazla çalışma” denir. Ama o süreler
için yine işçiye fazla çalışma ücreti ödenir. (Akyiğit, İş K. 35-37,
1213) Önemli bir husus; süre sınırını aşar biçimdeki fazla çalışmanın
“hayatın olağan akışının gerekleri” ile sınırlı bulunduğudur. Örneğin hiç
tatil yapmadan her gün 5-6 saat fazla çalışıldığı iddiası pek uygun düşmez.
Çünkü, işçinin hafta tatili, bayram vs. nedeniyle çalışmadığı günlerin
bulunacağı açıktır.
Yasa fazla çalışmada (günlük değil) haftalık normal
azami çalışma süresinin aşılmasını ölçüt aldığından, yıllık bu 270 saatin ne
kadarının bir günde yaptırılabileceğine değinmemiştir. Ancak bu durum
işçinin tüm gün (24 saat) çalıştırılabileceği anlamını da vermez
kanısındayız. Burada günlük normal azami çalışma süresi XE "Günlük Normal
Azami Çalışma Süresi" olan 11 saatin (İşK.63/2) baz alınıp alınamayacağı
tartışmaya açıktır. Belki olağanüstü fazla çalışmadaki “işçinin en çok
çalışma gücü XE "İşçinin En Çok Çalışma Gücü" “ akla gelebilir. Bu ise, 24
saatlik bir dönemde işçiye kesintisiz bir 12 saat dinlenme süresi
verildikten sonra geriye kalan kısım olarak algılanabilir. Fakat işin özüne
uyanı, günde 11 saatlik toplam çalışma sınırının aşılmamasıdır. Yani normal
çalışmayla birlikte o günkü çalışma 11 saati aşamamalıdır.
Aşan kısmın yine hukuka aykırı fazla çalışma sayılması uygun olur. Nitekim
bu esasa Çalışma Süreleri Yönetmeliği’nde de yer verilmiştir. (ÇSY. 4/a)
Böyle bir hükmün kökeninde neyin yattığı ve yeni bir fazla çalışma mı
getirdiği tartışmalıdır. Ancak bizce, denkleştirmeyle ilgili kılınmaksızın
böyle bir tutumun izlendiği söylenebilir.
*Ayrıca belirtmeliyiz ki, yeni yasa (1475 sy. Eski İş
K.dan farklı olarak ) olağan fazla çalışma için, işverene herhangi bir
merciden/makamdan izin alma veya herhangi bir mercie bildirme yükümü
getirmemiştir. Aynı eğilim ilgili yönetmelikte de sürdürülmüştür. Bununsa
isabetli bir tutum olduğu söylenebilir.
Zorunlu nedenlerle fazla çalışma XE "Zorunlu Fazla
Çalışma" “bir arıza çıktığında veya çıkma olasılığı halinde yahut makine,
alet ve malzeme için hemen yapılması gerekli acil işlerde veyahut zorlayıcı
sebeplerin ortaya çıkması durumunda, işyeri normal çalışma düzeyine ulaşana
dek haftalık iş süresinin üzerinde yapılan çalışmadır” denilebilir (İş K.
42). Bu tanım dikkate alınırsa, zorunlu fazla çalışmanın, işyerinde
karşılaşılan (oluşan) acil/bekleyemez bir durum üzerine yapılan plansız
(düzensiz) bir fazla çalışma olduğu söylenebilir. Ayrıca bu çalışmanın
gerçekleşmesi için, işçinin rızasını almaya gerek yoktur. (FÇY. 9/1) Sadakat
borcu, onun böyle bir fazla çalışmayı yapmasını gerektirir. İşverenin
zorunlu fazla çalışma isteğine karşı çıkan işçinin hizmet sözleşmesi
sadakat borcuna aykırılık nedeniyle feshedilebilir (İş K. 25/IIe).
Zorunlu fazla çalışma
için herhangi bir makamdan izin almaya da gerek yoktur. Keza bu tür fazla
çalışmanın sınırı (süresi) “işyerinin normal çalışmasını sağlayacak
dereceye kadar bir süre” dir. Her bir somut olayın özelliğine göre bu
sürenin değiştiği söylenebilir. Örneğin bir makinada oluşan arızaya ayrılan
zaman ile işyerindeki tüm alet ve malzemede yaşanan arızanın giderimine
harcanacak zaman birbirinden farklı olacaktır. Ancak 24 saatlik bir süreç
içinde yine de işçiye en az 12 saatlik kesintisiz bir dinlenme olanağının
tanınması uygun düşecektir. Nitekim yasa da böyle çalışan işçiye “uygun bir
dinlenme süresi verilmesi”nden söz etmektedir (İş K. 42/1).
Zorunlu fazla çalışmayı gerektiren acil nedenin,
işçinin çalıştığı işyerinde/departmanda ortaya çıkması kadar orayı
etkileyen dıştaki bir yerde (örneğin dışarıdaki elektrik santralinde)
oluşması da mümkündür.
Örneğin 17 Ağustos Depremi’nde enkaz kaldırma işinde çalışmak üzere deprem
yöresine gönderilmek ve çalışma zorunlu sebeple fazla çalışma sayılmıştır.
(9. HD. 22.11.2000, 12053/17141).
Olağanüstü fazla çalışma XE "Olağanüstü Fazla Çalışma" ya
ancak olağanüstü bir nedenin varlığı halinde ve Bakanlar kurulunun
kararıyla gidilir. Olağanüstü neden XE "Olağanüstü Neden" “seferberlik”
halidir. Nitekim yasaya göre, bu tür fazla çalışmaya “seferberlik
sırasında” ve “seferberlik süresini aşmamak üzere” yurdun savunma
ihtiyaçlarını karşılayan işyerlerinde (örneğin silah üreten işyerlerinde)
gidilebilir. Fakat bunun için Bakanlar Kurulunun bu konuda karar alması
gerekir. Bu kararın alınmış olması yeterlidir, işçi ve işverenin rızası ve
BÇM’nin izni aranmaz. Olağanüstü çalışmanın yapılacağı işyerlerini ve bu
fazla çalışmanın süresini Bakanlar Kurulu belirler. Fakat bu süre “işçinin
en çok çalışma gücü” ile sınırlıdır, bunu aşamaz (İş K. 43/1). İşçinin en
çok çalışma gücünün somut olarak ne kadarlık bir süreye denk geleceği yasada
açıklanmamıştır. Bir ihtimal henüz AB üyesi olmadığımız için bizi bağlamasa
da bu konuda AB’nin 93/104 sy. Yönergesi’nden hareketle işçiye 24 saatlik
bir zaman diliminde (bir günde) en az 11 saat dinlenme olanağının tanınması
düşünülebilir. Bu durumda “en çok çalışma gücü”nün günde 13 saati
aşamayacağı sonucuna varılabilir. O halde Yönerge’den hareket edilirse
buradaki süre, günlük 11 saatin üstünde bir süre olarak karşımıza
çıkabilecektir. Fakat Çalışma Süreleri Yönetmeliği’nin işçinin 24 saatlik
bir sürede en az 12 saat kesintisiz dinlendirilmesinden söz eden kuralı
(ÇSY.3/2) dikkate alınırsa geriye kalan 12 saatin işçinin en çok çalışma
gücü sayılması gerekir. Tabii bunun içine ara dinlenmesi (İşK.68) de
katılınca, en çok çalışma gücünün net 11 saat olabileceği görülür.
Bu sınır çerçevesinde bile olağanüstü fazla çalışma, seferberlik süresiyle
sınırlanmıştır. O halde seferberlik bir yıl sürmüşse, Bakanlar Kurulu’nun
anılan tür fazla çalışmayı daha fazla sürdürmesi yasaya aykırı olur. Fakat
seferberlik devam ederken bile Bakanlar Kurulu olağanüstü fazla çalışmaya
her zaman son verebilir.
3. Fazla Çalışmanın Yasaklandığı Haller
Bunlar; gece çalışması (İş K. 69) ile küçüklerin çalışması (İş K. 71) ve
sağlık kuralları bakımından günde en çok 7,5 saat veya daha az çalışılacak
işlerdir; röntgen teknisyenliği vs. gibi (İş K. 63/son). Bu işlerin neler
olduğunu ve çalışma sürelerini gösteren yönetmelik (İş. K. 63/son) “Sağlık
Kuralları Bakımından Günde Ancak Yedibuçuk Saat veya Daha Az Çalışılması
Gereken İşler Hakkında Yönetmelik” adıyla çıkarılmış olup yürürlüktedir.
Anılan yönetmelikte sayılan işlerde fazla çalışma yaptırılamayacağı da
belirtilmiştir.(YSAÇY.7) Fakat fazla süreyle çalışma yasaklanmamıştır.Kısmi
süreli çalışanların da fazla çalışması yasaklanmıştır. (FÇY.8) Bununla
birlikte yasaya rağmen yaptırılan fazla çalışma hukuka aykırı fazla çalışma
oluşturur ama işçiye ücretinin yine en az %50 zamlı ödenmesi gerekir.
Bunun
için haftalık çalışma süresinin aşılıp aşılmaması da önemli değildir.
Fazla
çalışmanın yasaklandığı haller “işler” ve “işçiler” dikkate alınarak
saptanmıştır. Buna göre,
a)
Fazla
çalışmanın yasaklandığı işler şunlardır;
1) İş
K. 63/son fıkra uyarınca sağlık kuralları bakımından günde ancak 7,5 saat
ve(ya) daha az çalışılması gereken işler (FÇY. 7/a): “Bunlar Sağlık
Kuralları Bakımından Günde Ancak Yedibuçuk saat veya Daha az Çalışılması
Gereken İşler Hakkında Yönetmelik”te belirtilmiştir.
2) İş
K. 69/1’e göre gece sayılan gün döneminde yürütülen işlerde (şu kadarki
gündüz işi sayılan çalışmalara ek olarak bu yönetmelikde öngörülen fazla
çalışmalar gece döneminde yapılabilir) (FÇY. 7/b); Burada yasaklanan fazla
çalışma veya fazla sürelerle çalışma oluşturan kısmın değil, işçinin normal
çalışması gece çalışması ise onun üstüne çalışmadır. Yoksa normal
çalışmasını gündüz tamamlayan bir işçinin onun üstündeki (normali aşan)
kısmı geceleyin yerine getirmesine bir engel ve yasak yoktur. Ancak fazla
çalışmada ve fazla süreyle çalışmada günlük iş süresinin aşılmasının baz
alınmaması, bir işin gece çalışması sayılıp sayılmayacağında kimi
problemlere yol açabilir. Örneğin haftanın bir iki günü gece denilen
dönemde, gerisindeyse gündüz çalışan işçi gece çalışması mı yapıyor? Yoksa
haftalık toplam çalıştığı sürenin çoğu gece geçtiğinde mi gece çalışıyor
sayılacaktır? Sanırım, tartıştığımız konuyla ilgili isabetli olanı, somut
olarak o günkü çalışması gece çalışması sayılan işçinin, onun üzerine (o
günkü normal günlük çalışma süresi üzerine) bir süreyle çalıştırımının
yasaklandığıdır. Üstelik bu yasakta haftalık 45 saatin aşılıp aşılmadığı da
önemli değildir. Pekiyi acaba gece çalışması üzerine önceden alınan bir
iznin karşılığı telafi çalışması yaptırılamaz mı? Yasa ve yönetmelikte buna
engel bir şey olmadığından ve telafi çalışması fazla çalışma ve fazla
sürelerle çalışma da sayılmadığından bunun caiz olduğu kanısındayız.
3) Maden ocağı, kablo döşemesi, kanalizasyon, tünel
inşaatı gibi işlerin yer ve sualtında yapılanlarında da fazla çalışma
yasaktır (FÇY. 7/c); Burada genel olarak yer ve sualtı işlerinde fazla
çalışma yasaklanmamış, sadece maddede sayılanlar ve onlara benzer işlerin
yer ve sualtında (aslında yer ve/veya sualtında olmalıydı) yapılan
kısımlarında fazla çalışmaya yasak getirilmiştir.
b) Fazla çalıştırımı yasaklanan işçiler ise
şunlardır;
1) 18 yaşını doldurmamış işçiler, (FÇY. 8/a);
Burada işçinin kadın yoksa erkek mi olduğu önemli değildir. Önemli olanı,
işçinin 18 yaşını doldurmamış bulunmasıdır. Yönetmelik genel olarak
erginliği (reşitliği) değil, 18 yaşın doldurumunu aradığından 18 ini
doldurmamış işçi evlenme veya yargı kararıyla ergin (reşit) kılınmış olsa da
fazla çalışma yasağına tabidir.
2) Fazla çalışmaya sağlığının elvermediği
hekim raporuyla belirlenen işçiler; Bunlar önceden TİS veya hizmet
sözleşmesiyle (yahut yılbaşındaki yazılı onayla) fazla çalışmaya ilişkin
rıza açıklamış olsalar da hekim raporuyla fazla çalışmaya sağlığının müsait
olmadığı belirlenmişse yine fazla çalışmaya tabi tutulamazlar. Ancak işçinin
sağlığının fazla çalışmaya elverişli olmadığına ilişkin sağlık raporunun
hangi merciden alınacağı da yönetmelikte belirtilmiştir. Öyle ki, eğer
işçinin bulunduğu yerde varsa, anılan raporun işyeri hekiminden veya SSK.
hekiminden alınması gerekir. Herhangi birinin diğerine önceliği veya
üstünlüğü yoktur. İkisi arasında çelişki varsa en yakın SSK. Hastanesi
Sağlık Kurulunca verilen raporun kesin olarak esas alınması beklenir.
FÇY de olmayan bu noktada Ağır ve Tehlikeli İşler Yönetmeliğinden
yararlanılabilir kanısındayız. (ATİY, 5/5)
3) İş K. 88 uyarınca çıkarılan yönetmelikte
dile getirilen gebe, yeni doğum yapmış ve çocuk emziren işçilere de fazla
çalışma yaptırılması yasaklanmıştır. (FÇY. 8/c) Bu yönetmelik “Gebe veya
Emziren Kadınların Çalıştırılma Şartlarıyla Emzirme Odaları ve Çocuk Bakım
Yurtlarına Dair Yönetmelik” adıyla çıkarılmıştır.
4) Fazla çalışma yaptırılması yasaklanan bir
diğer işçi grubu “kısmi süreli iş sözleşmesi” ile çalışan işçilerdir. (FÇY.
8/d) Üstelik bunlara (diğerlerinden farklı olarak) aşağıda göreceğimiz fazla
sürelerle çalışma da yasaklanmıştır. Yasada yer almayan böyle bir yasağın
işçinin aynı takvim süresinde birden çok kısmi süreli sözleşmeyle çalışması
halinde biraz daha esnek karşılanması ihtimali mevcutsa da tek bir kısmi
süreli çalışmada niçin getirildiğini anlamak mümkün değildir. Bu yüzden,
isabetsiz bu yönetmelik hükmünün kaldırılması uygun olur.
B. Fazla Sürelerle Çalışma
Hizmet sözleşmesi veya TİS ile işçinin
haftalık normal çalışma süresinin kanunen belirlenen azami süre olan 45
saatin altında bir süre (örneğin 35 saat) olarak saptanması mümkündür. Yine
böylesi daha az süreyle çalışan bir işçinin kimi zaman bu sürenin üstünde
fakat 45 saati aşmayacak şekilde (örneğin 44 saat) çalıştırılması mümkündür.
İşte bir işçinin “sözleşmeyle saptanan haftalık sürenin üstünde ama yasaca
öngörülen 45 saati aşmayacak şekilde yaptığı çalışmaya” fazla sürelerle
çalışma denir (İşK. 41/3 FÇY.3/b). 1475 sy. İş K. döneminde çeşitli
yönleriyle tartışılan ve öğretide fazla saatlerle çalışma
(Überstundenarbeit) diye anılan bu olguyu yeni yasa ve yönetmelik açıkça
düzenleyerek (İş K. 41/3 ve FÇY. 3/b vd.) “fazla sürelerle çalışma XE "Fazla
Sürelerle Çalışma" ” diye adlandırmayı uygun bulmuştur.
Fazla sürelerle çalışmanın denkleştirme uygulanan
hallerde de bu esasın uygulanmadığı çalışmalarda da gündeme gelmesi
mümkündür. Sorun, tıpkı fazla çalışmadaki gibi çözümlenir. Yalnız hesaplama
yapılırken, işçinin normal haftalık çalışma süresi veya (denkleştirmede)
ortalama normal haftalık çalışma süresi olarak sözleşmede belirlenen süre
baz alınır. Yapılan çalışma bu sürenin üstündeyse ve 45 saati aşmıyorsa,
işçi o kadar miktar fazla sürelerle çalışmış demektir.
Fazla sürelerle çalışmanın da (tıpkı fazla çalışma
gibi) tarafların anlaşmasıyla veya zorunlu nedenlerle yahut olağanüstü
hallerde Bakanlar Kurulu kararıyla gündeme gelmesi mümkündür. Yönetmelik
kısmi süreli çalışmada fazla sürelerle çalışmayı da yasaklamıştır (FÇY. 8/d)
ama bunda isabet yoktur.
Öğretide olağan fazla sürelerle çalışma için işçinin rızasını aramayıp
işverenin tek taraflı isteğiyle bunun gerçekleşeceğini savunan bir eğilim
vardır. (Ekonomi, Fazla Çalışma, 169. Eyrenci, 161 vd.) Fakat
hem ÇSY. 9 ve hem de İşK. 102/c hükmü karşısında buna katılmak mümkün
değildir. (Aynı yönde Demir, 101.) Keza fazla sürelerle çalışmaya
yönelik rızanın her yıl başında yazılı alınacağı da söylenemez. FÇY. 9/2
hükmü de bunu doğrular niteliktedir.
Hatta bazen fazla sürelerle çalışma ile fazla
çalışmanın bir arada karşımıza çıktığı da görülebilir. Örneğin, haftalık
normal çalışma süresi sözleşmeyle 40 saate düşürülen bir işçinin o hafta
(veya denkleştirmede) 45 saati aşar biçimde, diyelim 50 saat çalıştırılması
halinde durum budur. Böylesi hallerde, işçi 40-45 saat arası 5 saat fazla
sürelerle çalışmış, 45-50 saat arası 5 saat ise fazla çalışma yapmış
sayılır. Her iki çalışmanın farklı miktarlar içerdiğini aşağıda göreceğiz.
İşçi ister fazla sürelerle çalışsın isterse de fazla
çalışma yapsın, bunların her ikisinde de normali aşar biçimde çalışmakta,
normalin üstünde bir efor sarf etmektedir. Doğal olarak, bu tür çalıştırılan
işçinin bu normali aşan çalışmalarının karşılığının da “normali aşan bir
karşılık” olması gerekir. Nitekim mevcut yasa ve yönetmeliğin hükümleri
incelendiğinde de böyle bir anlayışın varlığı görülür. Öyle ki, normali aşan
biçimde çalışan işçiye bunun karşılığı olarak “normali aşan bir ücret”
veya isterse “normali aşan bir serbest zaman”ın verilmesi gerekir
(İşK. 41/4 ve FÇY.4,6). Ancak bu normali aşan ödemenin ne miktar olacağı,
öncelikle normali aşan çalışmanın türüne, sonrasındaysa yasa ve tarafların
anlaşmasına bağlıdır.
1-Karşılığın Ücret Olması Hali.
Yukarıda da belirtildiği gibi, bu normali aşan ödemenin
ne miktar olacağı, öncelikle, yapılan normali aşan çalışmanın türüne ve
miktarına, sonrasındaysa tarafların anlaşmasına bağlıdır.
Bu bağlamda önce ilgili işçinin yaptığı normali aşan
çalışmalar bulunur. Toplam miktar bulunurken yarım saatten az süreler yarım
saat; yarım saati aşanlarsa bir saat olarak kabul edilirler. (FÇY, 5/2)
Bu yapılıp normali aşan çalışmalar tespit edildikten
sonra bunlara ödenecek normali aşan karşılığın ne olacağına gelince, bunu da
şöyle bir ayırımla belirliyoruz.
a.
Eğer işçi fazla çalışma yapmışsa;
Yapılacak ödeme, o sürenin (normali aşan her bir saat sürenin) normal
karşılığının en az %50 daha fazlasıdır. Yani ücret olarak ödenecekse,
normali aşan her bir saatlik sürenin ücreti, o sürenin normal ücretinin en
az %50 fazlasıdır. Örneğin, normalde saat ücreti 10 YTL. ise fazla
çalışmanın her bir saatinin ücreti en az 15 YTL. olacaktır.
İşçinin ücret yerine serbest zaman istediği hallerde
verilecek serbest zaman da, fazla çalışılan her bir saat için en az 1 saat
30 dakikadır. Örneğin, o hafta 5 saat fazla çalışması bulunan işçiye, bunun
karşılığı en az 7 saat 30 dakika serbest zaman verilecektir. Gerek ücret ve
gerekse serbest zaman sözleşmeyle artırılabilir.
b.
Fazla Sürelerle Çalışmada İse;
Böyle çalışılan her bir saatlik sürenin karşılığı en az %25 artırımlı olarak
ödenir. Buna göre, karşılığın ücret olarak ödeneceği hallerde, fazla süreyle
çalışmanın her bir saatinin ücreti, normal saat ücretinin en az %25
zamlısıdır. Örneğin, 2 saatlik fazla süreli çalışması bulunan ve normalde 10
YTL. saat ücreti alan işçiye bu fazla süreli çalışmasının her bir saati için
12,50 YTL. ücret ödenir.
Fakat işçi, karşılığın serbest zaman olarak ödenme XE
"Serbest Zaman Olarak Ödenme" sini talep etmişse, bu kez fazla sürelerle
çalışmanın her bir saati için en az 1 saat 15 dakika serbest zaman verilmesi
gerekir. Serbest zaman da ücret de sözleşmeyle artırılabilir.
Normali aşan çalışmanın (hangi türü olursa olsun)
karşılığının ücret olarak ödeneceği hallerde (ki hukukumuzda kural budur)
ödenecek ücret, her bir çalışmanın yapıldığı andaki ücrettir ve normal iş
karşılığı ücret XE "Normal İş Karşılığı Ücret" ne zaman ödeniyorsa, onunla
birlikte ödenir. Yine normal ücret hangi ülke parasıyla ödeniyorsa, normali
aşan çalışmaların ücreti de o paradan hesaplanıp ödenir.
Yalnız normali aşan çalışmaların karşılığının
ücret olarak ödeneceği hallerde doğal olarak bu işçinin ücretinin ve bunun
bir saate düşen miktarının da bilinmesi zorunludur. Bu bağlamda şunlar
söylenebilir;
Belirtilsin ki normali aşan çalışmanın hangi türü
olursa olsun normali aşan çalışma ücretinin çıplak mı yoksa giydirilmiş
ücretten mi hesaplanacağı da üzerinde durulması gerekli bir konudur. Mevcut
yasal sistemimizde giydirilmiş ücret, sadece belli ödemeler için öngörülmüş
olup (İş K 17, 1475 sy. İş K. 14/11), fazla çalışma ücretine kendiliğinden
uygulanması mümkün değildir. (Örneğin bkz. 9.HD.03.01.1992, 11802/162.
Akyiğit, İş K. 35-37,1262.)Ancak, tarafların yapacakları bir anlaşmayla
(hizmet akdi/TİS) normali aşan çalışma ücretinin giydirilmiş ücretten
hesaplanacağını öngörmeleri mümkün ve geçerlidir. Normali aşan çalışmanın
yasaca öngörülen sınırlar içinde kalmış veya o sınırı aşan bir nitelik
taşıması da bizce bu noktada farklılığa yol açmamalıdır. Normali aşan
çalışma ücreti, normali aşan çalışmanın yapıldığı tarihteki ücret esas
alınarak hesaplanır. Daha sonraki bir tarihte talep edildiğinde de durum
aynıdır. Önceki ücret saptanamıyorsa, o dönemin asgari ücreti esas
alınmalıdır.
Normali aşan çalışma ücreti çıplak ücretten hesaplanır
(9.HD. 3.01.1992, 11802/162) ama hesaplanırken her türlü kesintinin
yapıldığı net ücretin mi yoksa henüz kesintilerin uygulanmadığı brüt ücretin
mi esas alınacağı tartışılmaktadır. Örneğin Yargıtay’ın örnek bir kararında
net ücreti baz aldığı görülmektedir.
Fakat öğretide kesintilerin yapılmadığı bir saatlik brüt ücretin esas
alınmasının önerildiği de söylenebilir.
Şüphesiz bu noktada yapılan anlaşmalar geçerlidir. İşçinin ücreti
belirlendikten sonra bunun bir saate düşen tutarı da saptanmalıdır. Bu,
işçinin bir saate düşen normal ücretidir ve bunun tespiti yapılırken; Saat
başına ücret öngörülen çalışmada bunu tespit zorluk çıkarmaz ise de
günlük/haftalık/aylık ücret ödeneceğinin kararlaştırıldığı durumlarda önce
işçinin günlük ücreti bulunur. Ondan sonra bu günlük ücret çalışılan
saatlere bölünerek bir saate denk gelen ücret saptanır. Maktu aylıklı
işçilerin günlük ücreti, aylığın otuza bölünmesiyle bulunmalıdır. Daha
sonrasında da bu değer dikkate alınıp saat ücreti belirlenir.
Parça başına veya yapılan iş tutarına göre
ücret ödenen hallerde ise sorunu bir ayrımla ele almak gerekir.
a) Fazla çalışma süresince işçinin ürettiği
parça veya iş tutarının hesaplanmasında güçlük bulunmayan durumlarda her bir
fazla saat içinde yapılan parçayı veya iş tutarını karşılayan ücret baz
alınarak fazla çalışma ücreti hesaplanır. (FÇY. 4/3, c.1)
b) Yukarıdaki yöntemin uygulanmasında güçlük
çekilmesi durumundaysa “parça başına veya yapılan iş tutarına ait ödeme
döneminde meydana getirilen parça veya iş tutarları o dönem içinde
çalışılmış olan normal ve normali aşan çalışma saatleri sayısına bölünerek
bir saate düşen parça veya iş tutarı bulunur. Bu yol ile bulunan bir saatlik
parça veya iş tutarına düşecek bir saatlik normal ücret ise %50
yükseltilerek bir saatlik fazla çalışma ücreti %25 yükseltilince de fazla
sürelerle çalışmanın saat ücreti saptanır. (FÇY. 4/3, c.2)
c) Eğer işçiye yüzde usulü uygulanıyorsa bu
durumda normali aşan çalışmaya esas ücreti İş K. 51 uyarınca çıkarılan
“Yüzdelerden Toplanan Paraların İşçilere Dağıtılması Hakkında Yönetmelik”
hükümlerine göre belirlenir. (FÇY. 4/son)
Normali aşan çalışma miktarı ve normali aşan çalışma
ücreti hesaplanırken gözden ırak tutulmaması gereken bir husus; işçinin
izin/raporluluk vs. gibi bir nedenle normal süreli bir çalışmanın dahi
bulunmadığı bir dönemde normali aşan çalışma yaptığının kabul
edilemeyeceğidir. Nitekim uygulamada Yargıtay’ın da böyle bir kabul içinde
olduğu belirtilmelidir. (Örneğin bkz. 9.HD.31.03.1997, 22749/6449).
Yargıtay evvelden beri her ne kadar günlük ve yıllık
olağan fazla çalışma sınırını aşan ve hatta hafta tatilinde yapılan bir
çalışmayı dahi fazla çalışma sayıp zamlı ücretle karşılıyorsa da, bunu
kendisince “makul sayılan bir süre” ile sınırlamaktadır. Bunun ölçütü
olacaksa “hayatın olağan akışı” veya “normal yaşam koşulları” gibi
genel/soyut kavramlar kullanmaktadır. Bu bağlamda örneğin, bir kimsenin
yıllar boyunca her hafta tatilinde çalışması hayatın olağan akışına aykırı
görülmektedir.
Bu yüzden de böylesi hallerde toplam fazla çalışma ücretinden takdiri
indirime gidilmektedir. (9.HD.24.01.2005, 34013/1280)
Normali aşan çalışmaların ücretinin zamlı olarak
hesaplanıp ödeneceği kuralı bağlamında değinilecek bir husus, normali aşan
çalışma ücretinin her bir somut normali aşan çalışmanın yapıldığı andaki
ücretten hesaplanacağıdır. (9.HD.16.03.1999, 3265/5424. Akyiğit, İş
K. 35-37, 1269-1270.) Yoksa ödenmesi gerektiği andaki ücretin baz alınacağı
söylenemez.
Normali aşan çalışma ücretiyle ilgili bir başka nokta;
Normali aşan çalışma karşılığı olan ücretin de kural olarak normal ücretin
ödenmesi yöntemiyle ödeneceğidir. Öyle ki normal ücret Türk Parası ile
ödeniyorsa (ki kural budur) normali aşan çalışmaların ücreti de Türk
parasıyla ödenecektir. Buna karşın normal ücret yabancı ülke parasıyla
(dövizle) ödeniyorsa, normali aşan çalışmaların ücreti de aynı şekilde
hesaplanıp ödenmelidir.
Yargıtay’ın da evvelden beri buna olumlu baktığını söyleyebiliriz.
Nitekim bu konuda önceden sadece BK. 83 hükmünden yararlanılabilirken şimdi
İş K. 32/2 hükmünün de buna imkan verdiği açıktır. Ancak burada dikkate
değer husus; ücretin dövizle ödeneceği kuralının ”aynen döviz olarak
ödeneceği” kaydını içerip içermediğidir. Eğer böyle aynen döviz olarak
ödenme kaydı varsa; gerek normal ücret gerekse de normali aşan
çalışmaların ücretinin o döviz ile ödenmesi icap eder. Fakat ücret döviz
olarak belirlenmekle birlikte aynen ödeme kaydı yoksa, bu durumda döviz
olarak ödenebileceği gibi ödeme günündeki rayice göre Türk parası ile de
ödenebilir. (İş K.32/2) Bu konudaki seçim yetkisi işçiye değil işverene
aittir kanısındayız. Böylece İş K. 32/2’nin BK. 83/son fıkra hükmünden
farklılık içerdiğini söyleyebiliriz. Zira BK. 83/son fıkra’daki yetki
borçluya değil alacaklıya tanınmıştır.
Normali aşan çalışmaların karşılığı ücretin yasa veya
sözleşmeye göre zamlı tarifeden hesaplanarak normal ücret dışında ve fakat
onunla aynı zamanda ödenmesi en doğal yöntemdir. Nitekim uygulamada da her
bir dönemin ücreti ödenirken bordroda veya ücret hesap pusulasında normali
aşan çalışmalar ücreti için ayrıca bir sütun açılır ve bu tür ücretin
miktarı da orada gösterilir. Fakat yine evvelden beri fazla çalışmayla
ilgili olarak uygulamada zaman zaman karşılaşılan ve gerek öğreti gerekse de
Yargıtay’ca olumlu karşılanan bir durum, işçinin zaman esasına göre saptanan
günlük/haftalık/aylık ücretine o döneme ait fazla çalışma ücretinin de dahil
edilmesi şeklindedir. (Örneğin bkz.9.HD.14.12.2004, 24600/27753) Yargıtay’ca
da kabul edildiği üzere, tarafların hizmet akdi yahut TİS’de böyle bir
kararlaştırma yoluna gitmelerine bir engel yoktur. Fakat bunun inandırıcı
olabilmesi için işçiye o zaman dilimi için ödenen ücretin yasal asgari
ücretin ona denk gelen kısmı ile iddia edilen fazla çalışma saatlerine göre
onun zamlı miktarından az olmaması gerekir. Aksi halde ücrete fazla çalışma
ücretinin de dahil olduğu savı geçerliliğini yitirir. Sonra bu tür bir
anlaşma ancak (toplam azami yıllık 270 saat) fazla çalışma için yapılmış
sayılır. (Ayrıntı ve uygulama örnekleri için bkz. Akyiğit, İş K.
35-37, 1221) Her ne kadar yasaya aykırı da olsa anılan sınırlar üzerinde bir
fazla çalışmanın varlığı kanıtlandığında (ki fazla çalışmayı ispat yükü
işçiye aittir) yargıç yasal sınırı aşan kısım içinde fazla çalışma ücretine
hükmetmelidir.
Aynı olgunun 4857 sy. İş K. döneminde de geçerlilik taşıyıp taşımayacağına
gelince; Öğretide savunulan bir eğilimin bunu caiz gördüğünü söyleyebiliriz.
Ancak normali aşan çalışmalar konusunda yeni yasanın eskisinden farklı kimi
hükümlere yer verdiği unutulmamalıdır. Öyle ki her şeyden önce, normali aşan
çalışma artık sadece fazla çalışmadan ibaret olmayıp fazla sürelerle
çalışmaları da içermektedir. Sonra yasa fazla çalışmalar için sadece yıllık
sınır (270 saat) getirmiş ve fakat günlük/haftalık bir sınır getirmemiştir.
Fazla sürelerle çalışmadaysa günlük/haftalık/yıllık herhangi bir sınır
öngörülmemiştir. Dolayısıyla bu sınırlama noktasında problem
yaşanabilecektir. Bir an için sözleşmedeki (normalle birlikte
kararlaştırılan normali aşan çalışmayı da içeren) ücretin fazla çalışmaların
yıllık en çok 270 saatine karşılık oluşturacağını; fazla sürelerle
çalışmalar bakımındansa seçilen ödeme dönemine göre, her bir işçinin o
dönemdeki normal haftalık çalışma süresiyle 45 saat (dahil) arasındaki
sürenin ücretine denk geleceği düşünülebilir. Böylece mantıksal ve hukuksal
bir sınıra da ulaşılabilir. Bu noktadaki tereddütü böylece gidermenin mümkün
bulunduğu düşünülebilir. Fakat (eskisinden farklı olarak) normali aşan
çalışmaların karşılığının sadece zamlı ücret olmaması ve işçinin isteğiyle
serbest zaman verilmesi gereği dikkate alınırsa; Daha baştan normali aşan
çalışmalar karşılığının hep ücret olarak tespitine götürecek böyle bir
uygulamanın, işçinin serbest zaman seçme imkanını elinden aldığı ve geçersiz
olacağı söylenebilir. Kanımca böyle bir anlaşma, olsa olsa en erken her bir
ücret ödeme döneminde ve sırf o dönem (hafta, ay) için geçerli görülebilir.
Aksi halde işçinin serbest zaman seçimi hakkından geçersiz bir vazgeçme
niteliği taşır.
Tüm bunları söyledikten sonra belirtmeliyiz ki; Normali
aşan çalışmaların ücreti kural olarak, normal ücret ne zaman ödeniyorsa
onunla birlikte ödenir
ve o döneme ait normali aşan çalışmaların miktarı ile karşılığı ücret
tutarının ücret bordrolarında veya İş K.37 uyarınca işçiye verilecek ücret
hesap pusulasında yahut bununla ilgili belgede (FÇY. 10) gösterilmesi
zorunludur. Hatta işveren normali aşan çalışmalarla ilgili bu belgenin bir
nüshasını da her bir ilgili işçinin özlük dosyasına koymalıdır. (FÇY. 10)
İşçinin fazla çalışma sütununda değerler bulunan bir
ücret bordrosunu çekincesiz imzalayıp alması, o döneme ait o tutardaki fazla
çalışma iddiasını engeller.
Fakat anılan dönemde daha çok fazla çalışmada bulunulduğu iddiasını ve
dolayısıyla fazla çalışma ücreti istemini engelliyecek nitelikte değildir.
Keza ücret bordrosunda normali aşan çalışma sütunun varlığı ve fakat boş
bırakılması durumunda anılan bordronun işçi tarafından çekince konulmadan
imzalanmasının normali aşan çalışma iddiasına mani oluşturmayacağı da
belirtilmelidir.
İşyerinde en üst düzeyde yönetim yetkisine sahip
işveren vekilinin bordrodaki normali aşan çalışma yapılmadığı veya o sütunun
boş bırakıldığı hallerde anılan bordroyu çekincesiz imzalaması, alelade bir
işçiye nazaran farklı yaklaşımı gerektirebilir.
Örneğin işyerindeki Genel Müdür konumundaki bir işçinin genel müdürlüğü
dönemindeki böyle bir tutumu inandırıcılıktan uzaktır, denilebilir.
Ama bu üst düzey konumundan evvelki döneme ilişkin durum farklı
değerlendirilebilir kanısındayız.
Normali aşan çalışma ücretinden sorumluluğa gelince;
bu noktada kural, normali aşan çalışmanın yapıldığı anda işçinin işvereni
niteliğine sahip kişinin sorumluluk taşıdığı şeklinde gözükmektedir.
Herhangi bir işveren değişikliği yaşanmamışsa problemde yoktur ve işçinin
normali aşan çalışmayı kendisine sunduğu akit işverenin sorumluluk taşıdığı
söylenebilecektir. Buna karşın, işçi bir başkasına ödünç verilmiş ve normali
aşan çalışmada ödünç alan yanında yapılmışsa (yukarıda da değinildiği gibi)
durumun bir ayrımla ele alınmasında isabet vardır. Öyle ki, eğer ödünç
sözleşmesinde ödünç alan yanında normali aşan çalışma yapılması
düzenlenmişse veya ödünç verilirken düzenlenmese de ödünç esnasında fiilen
normali aşan çalışma yapılırken bunda üçlü rıza (yani ödünç veren, ödünç
alan ve ödünç işçinin rızası) gerçekleşmişse; Bu çerçevedeki fazla çalışma
ücretinden ödünç verenin yine işveren sıfatıyla sorumlu tutulacağı
söylenebilir. Ayrıca ödünç alanında birlikte sorumluluk taşıdığı
belirtilmelidir. Fakat normali aşan çalışmada bu üçlü rıza olgusu hiç
gerçekleşmemiş yani ödünç verenin bilgisi dışında gerçekleşmişse (ki yapılan
normali aşan çalışmanın tümü veya üçlü rızayı aştığında aşkın kısmı için)
normali aşan çalışma ücretinden sorumluluk sadece ödünç alana düşecek
demektir. Yargıtay’ınsa hiçbir ayırım yapmadan ödünç alan yanındaki normali
aşan fazla çalışma ücretinden sadece ödünç alanın (normali aşan çalışmanın
fiilen kendisine sunulduğu kişinin) sorumluluk taşıdığını benimsediği
görülmektedir.
Yukarıda anılan gerekçelerle buna katılmadığımızı belirtmeliyiz. Nitekim bir
başka kararda yasa gereği farklı bir eğilime meyledilmiştir. (9.HD.
26.11.2001, 18986/18590. Akyiğit, İş Hukukuna İlişkin Emsal Yargıtay
Kararları, 992-993).
İşyerinin devri/işveren değişikliği yaşandığı hallerde
de aynı hizmet akdi çerçevesinde değişik zamanlarda ayrı işverenlere
sunulmuş normali aşan çalışmalar bulunabilir. Örneğin işçi (B) 2003’de ve
2004’de işvereni olan bay(A) yanında yılda yüzer saat normali aşan çalışma
yapmış ve fakat ücretini almadan işyerinde işveren değişikliği yaşanmış ve
işyeri (S) Anonim Şirketine geçmiştir. Sonra 2005’de işçi (B), (S) nin
yanında da 50 saat normali aşan çalışma yapmıştır. Şimdi, (S) nin yanında
yapılan normali aşan çalışmadan sadece (S) nin sorumluluk taşıyıp (A) nın
her hangi bir sorumluluğu bulunmadığı açıktır. Ama acaba önceki işveren (A)
zamanında yapılan normali aşan çalışmanın ücretinden sorumluluk ne
olacaktır? Bu noktada Yargıtay 1475 sy. İş K. döneminde önceki işveren
zamanında gerçekleşen normali aşan çalışma ücretinden sadece önceki
işverenin sorumlu bulunduğu, sonraki işverenin herhangi bir sorumluluk
taşımadığı kanısındadır.
Ancak, işyerinin aktif ve pasifiyle devralındığı dikkate alınırsa, bu
noktada önceki işverenle birlikte yenisinin de sorumlu tutulacağı
söylenebilirdi. Kişisel düşüncemiz o dönemde de böyleydi.
Ancak yeni İş Kanunu ile durumun daha net bir hale
büründüğü söylenebilir. Şöyle ki;
*İşyerinin bir hukuki işleme dayanılarak kısmen/tümden
başkasına geçtiği (işyerinin devri) halinde, devredilen yerde çalışan
işçilerin hizmet sözleşmeleri de devirle birlikte tüm hak ve borçlarıyla
birlikte yeni işverene (devralana) geçer. (İş K.6/1) Dolayısıyla, devirden
evvel yaptırılmış normali aşan çalışmaların karşılığından sorumluluk da
devralana geçmiştir. Fakat devirden önce doğmuş ve devir tarihinde ödenmesi
gereken normali aşan çalışmaların karşılığından devreden işveren’de 2 yıl
süreyle devralanla birlikte sorumludur. (İş K. 6/3) Dolayısıyla, işyerini
devreden devirle birlikte kendi dönemindeki normali aşan çalışmaların
karşılığından kurtulmuş olmamakta, devir tarihinden itibaren 2 yıl süreyle
devralanla birlikte işçiye karşı zincirleme sorumluluk taşımaktadır. İlgili
işçi devirden önceki normali aşan çalışmaların ücretinden 2 yıl süreyle
bunları ister tek tek isterse de birlikte sorumlu tutabilir. Seçim kendisine
aittir. Fakat devrin üzerinden 2 yıl geçtikten sonra sorumluluk yalnızca
devralana ait olur ve o dahi ücrete ilişkin zamanaşımı kuralları
çerçevesinde sorumlu tutulabilir.
Bu arada dikkate değer şey, devreden ve devralanın 2
yıl süreyle birlikte sorumluluğu çerçevesinde devralanın normali aşan
çalışmaların tüm karşılığından (ücret/boş zaman ayırımı yapmadan) sorumluluk
taşıyacağı ve fakat devredenin (işin doğası gereği) sadece normali aşan
çalışmaların ücret olarak karşılığından sorumlu tutulabileceğidir. Çünkü,
artık devralana ait bir işyerindeki işçiye devredenin (yani artık başka
birisinin) gelip de normali aşan çalışmalar karşılığı boş zaman vermeye
kalkışması eşyanın tabiatına aykırıdır. Bu nokta tamamen devralanın yönetim
hakkına giren bir konudur. Normali aşan çalışmalar karşılığı boş zaman yahut
ücret verileceği yönünde devirden evvel geçerli olarak yapılan anlaşmanın
devralanı da bağlayacağı ayrıca belirtilmelidir.
İşyerinin kısmen/tümden devri bağlamında normali aşan
çalışmaların karşılığından sorumluluk bağlamında yukarıda yapılan
açıklamaların, sadece işyerinin hukuki işlemle devrinde değil başka türlü
işveren değişikliklerinde de uygulanması beklenir. Kural budur. Fakat
işverenin ölümü ve işyerinin miras yoluyla intikalinde ve (yasaya göre yine)
tüzel kişiliğin birleşme veya katılma yahut türünün değişmesiyle sona ermesi
hallerinde birlikte sorumluluk kuralları uygulanmaz. (İş K. 6/4) Böylesi
hallerde artık eski işveren hukuken ve fiilen yok olduğundan bunun mantıklı
bir çözüm olduğunu söyleyebiliriz.
Fakat yasa, iflas dolayısıyla malvarlığının tasfiyesi
sonucu işyerinin kısmen/tümden başkasına geçmesi durumunda yukarıda
anlatılan (birlikte sorumluluk dahil İş K.6 hükümlerinin) kuralların
uygulanmayacağını da belirtmektedir. (İş K.6/son fıkra) O halde böylesi
olaylarda işyerinin kısmen/tümden başkasına geçmesinden önceki dönemin
normali aşan çalışmalarının karşılığından sadece önceki işveren/iflas masası
sorumlu olacak, iflas sonucu tasfiye gereği orasını devralan yeni işverense
sorumluluk taşımayacaktır.
*İş K. 6 hükmü hukuki işlemle işyerinin kısmen/tümden
devri çerçevesinde konuyu ele almaktadır. Fakat devletleştirme/kamulaştırma
gibi rıza dışı hallerde sorunun ne olacağına değinmemektedir. Bizce;
kamulaştırma ve devletleştirme sonucu yaşanan işveren değişikliği hallerinde
sorumluluğun artık devlete/ilgili kamu kuruluşuna geçtiği kabul edilmelidir.
Normali aşan çalışma ücretinin ödenmesi gereken yer de
kural olarak normal işçi ücretinin ödenmesi icap eden yerdir. Fakat aksine
bir anlaşma yapılarak farklı bir ödeme yeri belirlenmesine de engel yoktur.
Normali aşan çalışma ücretinin ödenmesi gereken zamana
gelince; her bir normali aşan çalışma ücreti o fazla çalışmaların geçtiği
dönemin ücretiyle birlikte ödenir. Yani ödeme periyodu, normal ücretin ödeme
zamanıyla aynıdır. Bu ise “önce iş sonra ücret” kuralı gereğince öncelikle
normali aşan çalışmanın yapılmasını ondan sonraysa normali aşan çalışma
ücretinin ödeneceğini anlatır. Hatta işin ilginç yanı; işçinin normal
ücretinin hizmet sunulmadan peşinin ödeneceği kararlaştırılsa bile (ki Bas.
İş K.da bizzat yasa peşin ödeme önermektedir. Bkz. Bas. İş K. 14/1) normali
aşan çalışma ücretinin ancak fazla çalışma yapıldıktan sonra ödenmesi
gerekir. Zira söz konusu peşin ödeme kuralının, olağan/normal çalışma
karşılığı ücreti kapsadığı, gerçekleşip gerçekleşmeyeceği henüz bilinmeyen
bir fazla çalışmanın ücretinin de böyle ödeneceği anlamını vermeyeceği
düşünülmelidir. Bunun tek istisnası diyebileceğimiz hal, ücretin (örneğin
aylık ücretin) o dönemdeki fazla çalışmaların ücretini de kapsar biçimde
tespit edilmesidir. Bu konuda bazı çekincelerimiz olduğunu yukarıda
belirtmiştik. Ancak hizmet sözleşmesinin sona erdiği hallerde normal
ödeme zamanı beklenmeden o ana dek hak edilen normali aşan çalışmaların
ücretinin de sözleşmenin son bulduğu tarihte ödenmesi gerekir. (İş K.32/5)
Normali aşan çalışma ücreti de teknik-hukuki anlamda
bir “ücret” niteliğiyle, ücrete ait zamanaşımına tabidir. Buna göre normali
aşan çalışma ücreti İş K.32/son ve BK. 126/3 uyarınca 5 yıllık zamanaşımına
tabidir.
Bu konuda asıl problem zamanaşımının başlangıcı, daha doğrusu hizmet akdi
devam ederken zamanaşımının işleyip işlemeyeceği noktasıdır. Yargıtay
zamanaşımını dava tarihinden geriye doğru 5 yıllık süre olarak kabul etmekte
ve bunun doğal sonucu ise; hizmet akdi henüz devam ederken bile fazla
çalışma ücreti hakkında zamanaşımının işleyeceği olmaktadır. Oysa bu tür
çözüm tarzı isabetli gözükmemektedir. Bizce (her ne kadar hizmetçilerin
alacakları için öngörülse de) aynı manevi imkansızlık/riziko durumunun İş
K.na tabi işçiler için de mevcudiyetinden hareketle BK. 132/4 kuralının
burada da uygulanacağı benimsenmelidir. Böylece, işçinin normali aşan
çalışma ücreti hakkında (aradan yıllar da geçse) hizmet akdi devam ederken
zamanaşımının işlemeyeceği, başlamışsa duracağı, ancak hizmet akdi (nasıl
olursa olsun) son bulduğu tarihten itibaren işlemeye başlayacağı
söylenebilecektir. O halde 5 yıllık zamanaşımı, her bir normali aşan çalışma
ücretine hak kazanıldığı tarihten değil, akdin sona erdiği tarihten itibaren
5 yıllık süreyi anlatacaktır.
Eğer bu 5 yıllık süre dolmadan işçi aynı işveren yanında yeniden çalışmaya
başlarsa, zamanaşımı da duracak, bu hizmet akdi nihayet bulduğunda yeniden
işlemeye başlayacaktır. Ancak, 5 yıllık zamanaşımı süresi hizmet akdi sona
erdikten itibaren işlemiş ve dolmuş, işveren de zamanaşımı def’i ileri
sürmüşse; bu durumda işçinin normali aşan çalışma ücreti alacağı
reddedilecektir. Buna karşın, zamanaşımı süresi dolsa bile borçlu zamanaşımı
savunmasında bulunmamışsa, yargıç alacağın ödenmesine hükmedecektir. Zira
zamanaşımı savunması bir itiraz değil “def’i” olup, hakim tarafından
kendiliğinden dikkate alınmaz(BK.140).
Normali aşan çalışma ücretinin zamanında ödenmemesi
durumunda, bunun ödenmesinde gecikilen süre için borçlunun temerrüde düştüğü
ve temerrüt faizi ödenmesi gerektiği söylenebilecektir.(BK.102) Ancak,
normali aşan çalışma ücretine uygulanacak gecikme faizinin(temerrüt
faizinin) ne olacağı noktası bazı somut olgular da dikkate alınarak
değerlendirilmelidir. Zira İş Kanunu genel olarak ücretteki gecikmeye ait
bir gecikme faizi getirmekte (İş K. 34) fakat normali aşan çalışma ücretine
uygulanacak temerrüt faizi hakkında herhangi bir hüküm içermemektedir. Bu
durumda akla gelebilecek bir ihtimal normali aşan çalışmanın ve/veya normali
aşan çalışma ücretinin TİS’de düzenlenmemiş olmasıdır. Böyle bir halde
işyeri 4046 sayılı Özelleştirme Kanununa tabi olsa da olmasa da bir zamanlar
mevcut Geçici Madde 15’deki reeskont faizini geçmeyecek faizle ilgili hüküm
1997’de Anayasa Mahkemesi’nce iptal hükmü 1998’de yürürlüğe girdiği için
artık gündeme gelmeyecektir.
Dolayısıyla normali aşan çalışma ve/veya normali aşan çalışma ücretinin
TİS’de düzenlenmediği hallerde İş K.34 uyarınca “mevduata uygulanan en
yüksek faiz”in gecikme faizi olarak uygulanması gerekir. (9.HD.06.12.2004,
10680/26221)
Eğer normali aşan çalışma ücreti Türk parasıyla ödenecekse faiz de Türk
parası mevduata uygulanan faiz olur. Fakat normali aşan çalışma ücretinin
dövizle ödenmesi gereken hallerdeyse,(yine yukarıdaki esaslara uygun şekilde
diyebileceğimiz) aksine bir anlaşma yoksa, uygulanacak gecikme faizi “Devlet
Bankalarının o yabancı para ile açılmış bir yıl vadeli mevduat hesabına
ödediği en yüksek faiz oranı”dır (3095sy. K.4/a).
Hükmün açılımı bağlamında sadece “devlet bankaları”nca o yabancı paraya
uygulanan bir yıl vadeli mevduat hesabı faizinin en yüksek olanı tespit
edilecektir. Devlet Bankası niteliği taşımayan bankaların faizi bizi
ilgilendirmediği gibi devlet bankalarında da yalnızca bir yıl vadeli
mevduat faizine itibar edecektir. Sözleşmeyle bunun özel bankaların faiz
oranlarını da kapsar biçimde tespiti öngörülebilir. Fakat anlaşmayla
getirilen oranın yasaca öngörülenden düşük olmaması gerektiğini
belirtmeliyiz.
İster Türk Parası isterse dövizle ödeme ve faiz söz
konusu olsun, faiz oranları yıllık olarak ele alınacak ve gecikmenin
başladığı ilk andan itibaren o anki faiz yıllık süre için uygulanacak, bu
yılın bitip izleyen yılın başladığı andaki yıllık oran yine bir yıllık süre
için uygulanacak yani faiz oranı her bir yılın başındaki yıllık oran olarak
bir yıl boyunca tatbik edilecektir. Yoksa bir yıllık süre içindeki herhangi
bir zaman dilimindeki en yüksek faiz oranı olarak algılanmayacaktır.
Faizin ilk başlangıç anı ise temerrüdün gerçekleştiği
ilk tarihtir. Bu ise somut olarak şu ihtimallere denk gelebilir.
a)Kural, fazla çalışma ücretinin işçinin normali aşan
çalışmasının geçtiği somut dönemin normal ücretinin ödenmesi gereken zamanda
ödeneceğidir. İşçi ücretinin bir haftadan az bir aydan fazla olmamak üzere
akitle belirlenen tarihte ödeneceği açıktır. (İş K. 32/4; BK. 326). İşte
normali aşan çalışma ücreti de böylece belirlenen tarihte ödenmek
durumundadır. Genellikle rastlananı ücretin ve dolayısıyla da o döneme ait
normali aşan çalışma ücretinin aylık dönemler itibariyle ödendiğidir. Bu
durumda henüz hizmet akdi sona ermemiş olup normal ve normali aşan çalışma
ücretinin olağan ödenme periyodu söz konusudur.
b)Ancak normali aşan çalışma yapılıp henüz olağan ödeme
zamanı gelmeden hizmet akdi sona ermişse; Artık yukarıda belirlenen olağan
periyodun beklenmesine gerek yoktur ve normal ücret gibi normali aşan
çalışma ücretinin de akdin sona erdiği tarihte ödenmesi zorunludur. (İş K.
32/5 ve BK. 326/son fıkra)
İşte normali aşan çalışma ücretinin muaccelliyet anı
böylece saptanacaktır. Fakat acaba gecikme faizi de yukarıda belirlenen
tarihten itibaren yürütülecekmidir? Bu noktada muaccel bir borcun
borçlusunun alacaklının ihtarıyla (temerrüt ihtarıyla) temerrüde düşeceği
yönündeki kuralın (BK. 101/1) tartışılması gerekecektir. Kanımca, anılan
tarihlerde ödenme gerçekleşmediğinde ayrıca bir ihtara gerek olmadan normal
ve normali aşan çalışma ücretinin ödenmesinde temerrüt gerçekleşecektir.
Zira akdin sona erdiği hallerde bizzat kanunkoyucu ihtarda bulunmakta; akdin
son bulmadığı durumlardaysa olağan ücretin ve dolayısıyla da çalışma
ücretinin ödeneceği tarih birlikte (müttefikan) belirlenmişse her iki halde
de ayrıca temerrüt ihtarına ihtiyaç bulunmamaktadır. (BK.101/2).
Sonuçta, normali aşan çalışma ücretinin yukarıda
belirlenen tarihte muaccel (ödenmesi gerekli) hale geleceği ve o tarihte
ödenmediğinde ayrıca bir ihtara gereksinim duyulmadan borçlunun temerrüde
düşeceği, gecikme faizinin de yine bu tarihten başlayarak yürütüleceği
belirtilmelidir.
Normali aşan çalışmaların ücretinin ödenmesi gereken
tarihten itibaren mücbir sebep olmadan 20 gün geçtiği halde ödenmemesi
durumunda ilgili işçi(ler) çalışmaktan kaçınma hakkını (İşK.34)
kullanabilir(ler)
Keza bu yüzden sözleşmeyi haklı fesih imkanı da mevcuttur. (İşK.24/II-e).
2- NORMALİ AŞAN ÇALIŞMALARIN KARŞILIĞININ SERBEST
ZAMAN OLARAK SEÇİLMESİ’ne gelince; Bilindiği üzere 1475
sy. İşK. döneminde katı iş süreleri anlayışı yüzünden, fazla çalışmaların
karşılığının ücret (para) olacağı anlayışı hakimdi ve ücret yerine serbest
zaman verilmesi olgusu çeşitli ülkelerin
aksine bizde yasada açıkca düzenlenmediğinden çeşitli tartışmalara yol
açmıştı.
Ancak 4857 sy. İş Kanunu (İş K.41/4.5) ve ona dayanılarak çıkarılan
Yönetmelik (FÇY.6) getirdiği hükümlerle normali aşan çalışmaların
karşılığının hep ücret olacağı esasını terk ederek işçi isterse bunlara
karşılık serbest zaman verileceğini açıkça öngörmüştür. Böylece
10.06.2003’den itibaren artık Türk hukukunda da işçinin gerek fazla
çalışmaları ve gerekse de fazla sürelerle çalışmaları karşılığının ilgili
işçinin isteğine bağlı olarak para yerine serbest zaman olarak ödenmesi
mümkün ve geçerlidir. Normali aşan çalışmalar karşılığı serbest zaman
tanınmasıyla ilgili olarak şunlar söylenebilir;
1. Normali aşan çalışma karşılığı tanınacak serbest
zamanın miktarını en az miktarlar olarak yasa ve yönetmelik belirlemiştir(İş
K.41/4 ve ÇSY.6/1). Ancak boş zamanın miktarı yapılan normali aşan
çalışmanın niteliğine bağlıdır. Öyle ki,
a)Fazla çalışmalarda fazla çalışmanın her bir saati
için tanınacak serbest zaman en az 1saat 30 dakikadır,
b)Fazla sürelerle çalışma halindeyse bunun her bir
saati için verilmesi zorunlu serbest zaman en az 1 saat 15 dakikadır.(İş K.
41/4,FÇY.6/1).
Dolayısıyla normali aşan çalışmaların serbest zaman
olarak karşılığında da (tıpkı zamlı ücrette olduğu gibi) %25 ve %50 zamlı
ödeme muhafaza edilmiştir. Ancak bunlar işçiye tanınacak en az süreler olup
istenirse sözleşmelerle artırılabilir, fakat azaltım geçerli görülmez.
Hatta normali aşan çalışmaların ücretini artırımın serbest zamanın da;
serbest zamanı artırımınsa ücretin de artırıldığı anlamını vereceği
söylenebilir.
2.Normali aşan çalışma karşılığının serbest zaman
olarak verileceği durumlarda, her şeyden önce, işçinin bu yönde bir
isteğinin bulunması zorunludur(İş K.41/4). Bizim yasa, bu noktada tarafların
anlaşmasını aramak yerine sadece işçinin isteğini gerekli ve yeterli
görmüştür. O halde, işçinin talebi yoksa işveren işçiyi serbest zamanı
kabule zorlayamaz, fazla çalışmanın karşılığını ücret olarak ödemek
zorundadır. Serbest zaman isteğinin tüm normali aşan çalışmayı kapsaması
mümkün olduğu gibi onun bir kısmının serbest zaman diğer kısmınınsa ücret
olarak ödenmesi talebinin de geçerli olacağı kanısındayız. İşverenin de
böyle bir talebe karşı çıkması uygun düşmez. Zira, anılan karşılığın tümünü
ücret yada boş zaman olarak isteme hakkına sahip olan işçinin, bunun bir
kısmının boş zaman olarak isteyip alması işin doğası (çok içinde az vardır
kuralı) gereği mümkündür. (Bunun ancak bir anlaşmayla mümkün olacağı yönünde
bkz. Demir, 102)
3.Serbest zaman isteğinin zamanına (ne zaman
yapılacağına) gelince, gerek yasa ve gerekse yönetmelik bu konuda kesin ve
açık bir hüküm taşımamaktadır. Ancak hem yasa, hem de yönetmelikteki “fazla
çalışma veya fazla sürelerle çalışma yapan işçi isterse” deyimi (İş K.41/4
ve FÇY.6/1) sanki bu isteğin her bir normali aşan çalışma yapılıp onun
karşılığına hak kazanıldıktan sonra yapılabileceği anlamını verir gibidir.
Fakat böyle bir yorumun çok katı olduğunu düşünüyoruz. Bizce serbest zaman
isteğinin her bir dönemin normali aşan çalışması başlarken yapılması kadar
her bir normali aşan çalışmanın bitiminde de yapılması mümkündür. Bununla
birlikte işçinin
serbest zaman yönündeki isteğini, en geç o fazla çalışmanın karşılığı
ödenmeden yapması beklenir. Fakat daha baştan (hizmet sözleşmesi yapılırken)
ücret yerine hep serbest zaman talep edileceği yönünde konulan kaydın
geçerli olamayacağını düşünüyoruz.
Yine, ücret yerine serbest zaman verileceğine dair TİS de yer alan hükmün de
işçiyi bağlayıp bağlamayacağı tartışmaya açıktır. Ancak bağlamayacağı
eğiliminin ağır bastığı söylenebilir. Gerçekten de işçinin normali aşan
çalışmaları karşılığını hep ücret veya hep boş zaman olarak istemeyeceğini
peşinen öngören bir tek taraflı irade beyanının veya sözleşmenin geçerlilik
taşıyacağını sanmıyoruz.
Zira böyle bir anlaşma, içeriğine göre normali aşan çalışma karşılığının ya
ücret olarak ödenmesinden yada boş zaman olarak ödenmesinden peşinen
vazgeçtiği anlamına gelir ki, buna imkan tanımak isabetli gözükmez. Ancak
işçi isterse buna uyabileceği gibi isterse de her bir normali aşan
çalışmayı yaptıktan ve karşılığına hak kazandıktan sonra somut ve münferit
bu çalışmanın karşılığını belirleyebilir. Kanımca, TİS taraflarının
işçilerin normali aşan çalışmaları karşılığının ne olacağı yönünde düzenleme
getirme yetkileri ise mevcut değildir. Zira bu husus, her bir işçinin özel
alanına girer.
4) Normali aşan çalışmalar
karşılığı serbest zaman isteğinin yapılış biçimi noktasında yasa her hangi
bir hüküm içermezken yönetmelik bunun işverene yazılı başvuru
şeklinde gerçekleşeceğinden söz etmektedir. (FÇY:6/1) Bununla birlikte
kişisel düşüncemiz bunun bir geçerlilik şekli olmadığı, serbest zaman
isteğinin (sorun halinde kanıtlanabilmek koşuluyla) yazılı veya sözlü olarak
da yapılabileceği yönündedir. Fakat işverenlerin ileride sorunla
karşılaşmamak veya karşılaştığında kolayca kanıtlayabilmek için işçilerin bu
isteklerini imzalarını taşıyan bir yazılı belgeye yansıtması yararına olur.
Aksi halde normali aşan çalışmanın karşılığının ücret olduğu kuralı
uygulanacağından, bunun aksini iddia edenin ispatlaması gerekir.
5) Normali aşan çalışması
karşılığı tümden/kısmen boş zaman olarak ödenmesinin ilgili işçi bakımından
yılda bir defa olacağı söylenemez. O isterse her normali aşan çalışmanın
karşılığını böylece isteyebilir.
6) Sonuçta, serbest zaman
isteği (yazılı/sözlü) geçerli biçimde yöneltildiğinde yasa, işverene bunu
reddetme imkanı vermemiş gözükmektedir. Bu durumda, hak ettiği serbest
zamanın 6 ay içinde ve çalışma sürelerinde, ücretinde kesintiye gidilmeden,
işçiye kullandırımı gerekir (İş K.41/5). Buradaki 6 ayın, serbest zamana
hak kazandıran çalışmanın yapıldığı tarihten mi yoksa o çalışmayı da içeren
dönemin ücretinin ödeneceği tarihten mi başlatılacağı tartışılabilir. Bize,
son olasılık daha doğru gözükmektedir.
*Boş zamanın
kullandırılması gereken yasal 6 aylık süre azami bir süre olup anlaşmayla
bunun aşılması mümkün değildir
ama kısaltımı, pekala mümkün ve geçerlidir.
Keza anlaşmayla kısaltılan bu sürenin (toplamda üst sınır olan 6 ayı
aşmamak üzere) 6 aylık üst sınıra varana dek bir süre artırımı mümkündür.
Örneğin, 6 aylık süre sözleşmeyle diyelim 4 aya düşürmüş olsun; istemiyorsa
yine bir/birkaç anlaşmayla bunun 5 veya 6 aya çıkarılması mümkündür. Fakat 6
aylık üst süreyi sonuçta aşan anlaşmalara geçerlilik tanınmamalıdır. Aksine
tutumun, işvereni idari para cezasıyla baş başa bırakacağı gibi işçiye böyle
bir uygulamadan kaçma ve hatta sözleşmeyi feshetme hakkı da verir (İş K.24/II-e,
f).
6 aylık süre içinde henüz
kullanıma gidilmeden işçinin boş zaman isteğinden işverenle anlaşarak
vazgeçmesi ve bunu paraya çevirmesi her zaman mümkündür. Ancak tek taraflı
olarak vazgeçme işvereni sıkıntıya sokmayacaksa/dürüstlük kuralına aykırı
düşmeyecekse düşünülebilir.
6 aylık sürenin somut hangi diliminde serbest zamanın
kullandırılacağı (aksine bir sözleşme yoksa) işverence belirlenir. Şüphesiz,
bu belirlemenin dürüstlük kuralına (M.K.2) uygun olması beklenir.
Nitekim yönetmelik bu anlamı verircesine serbest zaman somut kullanım
tarihinin ‘’ işin ve iş yerinin gereklerine uygun olarak’’ işverence
belirleneceğinden söz etmektedir (FÇY.6/2). Ancak belirlenen sürede bunun
aralıksız olarak ve iş günlerinde kullandırımı zorunludur.
Yasa ve/veya sözleşmeyle getirilen izin ve tatil günlerinde serbest zaman
kullandırılamaz. (FÇY.6/3). Zira o günlerde işçi zaten başka bir sebeple
serbesttir.
İşveren 6 aylık sürede serbest zamanı kullandıramazsa,
işçinin kendiliğinden kullanıma kalkması (buna imkan veren bir sözleşme
yoksa) hukuka uygun gözükmez. Süresinde bunu kullandırmayan işveren bir
miktar idari para cezasıyla karşılaşır (İşK.102/c). Fakat sürenin geçmesi,
işçinin normali aşan karşılık alma hakkını kaybettiremez. Olsa olsa, o
tarihten sonra serbest zamanın ücrete dönüştüğü ve ücret olarak ödeneceği
söylenebilir.
Hatta böyle bir durumda işverenin normali aşan çalışma ücretinin ödenmesi
gereken normal ödeme tarihinden itibaren bu ücreti ödemede geciktiği ve
böylece gecikme faizinin gündeme gelebileceği de söylenebilir.
Normali aşan çalışmayla ilgili uyuşmazlık çıktığında;
normali aşan bir çalışma yaptığını ilgili işçinin kanıtlaması gerekirken,
bunun karşılığının ödendiğini de işverenin ispatlaması icap eder. Fazla
çalışma iddiasının hayatın olağan akışına aykırı gözüktüğü hallerde onun
toplam tutarından bir miktar hakkaniyet indirimi yapılmaktadır. (9.HD.27.10.2004,8455/24242)
Normali aşan çalışmaların karşılığının ücret
yerine serbest zaman olarak da verilebileceğiyle ilgili önemli bir başka
nokta; Serbest zaman şıkkını seçen işçinin henüz bunu kullanmadan
sözleşmesinin son bulması halidir. Bizce de böyle bir halde hiç veya kısmen
kullanamadığı serbest zaman yerine onun zamlı tarifeden ücretinin ödenmesi
zorunludur. Üstelik bunun için sözleşmenin nasıl sona erdiği de önemli
değildir.
Ancak ödenecek zamlı ücret, anılan normali aşan çalışmanın yapıldığı andaki
ücrete göre belirlenir, sözleşmenin sonbulma tarihindeki ücret baz alınmaz.
7) Serbest zaman tanınmasıyla ilgili ilginç
bir husus, yasanın bununla ilgili hükümlerinin olağan normali aşan çalışmada
(İş K.41’de) yer aldığı; olağanüstü ve zorunlu nedenle normali aşan
çalışmaların karşılığı bakımından yalnızca ücretle ilgili hükümlere (İş K.
41/1,2,3) yollama yapıldığıdır. (İş K. 42/2 ve 43/2) Bundan hareketle
serbest zamanın zorunlu nedenle ve olağanüstü normali aşan çalışmalarda
uygulanmayacağını ileri sürmek mümkündür. Fakat bunun mantıki bir gerekçesi
mevcut değildir.
Bu yüzden anılan tür normali aşan çalışmalarda da uygulanabilir,
kanısındayız.
IV. NORMALİ AŞAN ÇALIŞMA KARŞILIĞININ ÖDENMEMESİ
DURUMU
Fazla çalışma ve /veya fazla sürelerle (kısacası normali
aşan) çalışmanın karşılığının ödenmemesi halinde işçi ücret sıkıntı seçmişse
ücreti gereğince ödenmediğini gerekçesiyle (İş K.21/II-e) fakat boş zamanı
seçmişse de çalışma koşulları uygulanmadığı gerekçesiyle (İş K.24/II-f)
hizmet sözleşmesinin haklı olarak feshedebilir. Keza feshe gitmek yerine
işverenin bundan sonraki olağan normali aşan çalışma tekniğini reddedebilir.
Buna karşın iş verenin, öncekilerin karşılığını ödemeden yeni bir olağan
normali aşan çalışma teklifinde bulunması kural olarak hakkın kötüye
kulalımı sayılamaz. Zira bu ihtimalde işçi kabul etmezse zaten onun normali
aşan çalışmaya zorlayan bir husus yoktur. Fakat işçinin hiç rizasını
gerektirmeyen (zorunlu olağanüstü) bir normali aşan çalışma yahut rızanın
önceden TİS ile beyan edildiği olağan bir normali aşan çalışma teklifinde
bulunulsaydı, öncekilerin karşılığı ödenmeden yapılan bu teklif dürüstlük
kuralına aykırı düşebilirdi. Uygulamada Yargıtay gerekli ayırım ve
ihtimallere değinmeden genel bir ifadeyle, önceki fazla çalışmaların ücreti
ödenmeden yenisi için teklifte bulunmayı hakkın kötüye kullanımı
saymaktadır.
Normali aşan çalışma karşılığının ücret olarak
ödeneceği hallerde hiçbir sebep bulunmadan 20 gün geçmesine rağmen bunun
ödenmemesi, işçiye işgörmekden kaçınma hakkı verir. (İşK.34) Ancak
karşılığın serbest zaman olarak seçilmesi durumunda bu imkan mevcut
değildir.
V. NORMALİ AŞAN ÇALIŞMAYA İLİŞKİN HÜKÜMLERİN NİTELİĞİ
Yasanın normali aşan çalışmalarda (yani fazla çalışma
ve fazla sürelerle çalışma ile) ilgili tanım hükmü mutlak emredici bir
niteliğe sahiptir. Bundan dolayıdır ki yasanın fazla çalışma diye
tanımlandığı olguyu sözleşmeyle fazla sürelerle çalışma yahut normal çalışma
saymak gibi normal yahut fazla sürelerle çalışma kabul ettiği bir çalışmayı
da fazla çalışma saymak mümkün değildir. Fakat istenilirse fazla sürelerle
çalışmanın karşılığını sözleşmeyle fazla çalışmanın karşılığı derecesine
veya daha üst düzeye çıkarmak mümkün ve geçerlidir. Hatta fazla çalışmanın
karşılığını da yasal düzeyden daha üst seviyeye çıkarmak mümkündür. Buna
karşın gerçek fazla çalışmanın ve gerekse fazla sürelerle çalışmanın
karşılığını yasaca öngörülenden aşağıya düşürmek geçerli olmaz. Kısacası
normali aşan çalışmaların ( fazla çalışma ve fazla sürelerle çalışmanın)
tanımına ilişkin hüküm (İşK.41/1.3 ve FÇY3/a,b) mutlak emredici olup işçi
lehine aşılamazken, bunların karşılığına ilişkin hükümlerinin (İş K.41/2-5
ve FÇY. 4,6) nispi emredici olduğu ve işçinin lehine sözleşmelerle
aşılabileceğini söyleyebiliriz.
Tüm bu konularda bkz. Akyiğit, İşK. 35-37, 1222-1223
Fazla çalışma karşılığının hep ücret mi olacağı hususuna gelince,
işçilere daha fazla serbest zaman tanınması düşüncesinden hareketle
çeşitli yabancı ülkelerde fazla çalışma karşılığının zamlı ücret
olarak değil de boş/serbest zaman tanınması yoluyla yerine
getirilmesi mümkün görülmektedir. Örneğin, bu konudaki İsviçre
Borçlar Kanunu hükmüne göre ‘’ İşveren işçinin de rızasıyla fazla
saatlerle çalışmayı uygun bir müddet içinde asgari eşit süreli
serbest zamana da denkleştirebilir’. (OR.Art.321.c/2) Alman
hukukunda mevcut bir yasa hükmü bulunmamakla birlikte uygulamada
fazla saatlerle çalışmanın tanınacak serbest zamanda
denkleştirileceği yönünde TİS hükümleriyle karşılaşılmakta ve
serbest zamanla denkleştirmenin düzenlenmesinin hakkaniyete (BGB §
315) uygun bulunması aranmaktadır. Fazla bilgi için bkz.
Streiff/Von Kaenel, Art.321.c.N.11; Rehbinder, BernK.
Art.321.c.N.8.vd;Rehbinder Arbr.47.Ancak böyle bir anlaşma
bulunmadığında ise aksine bir açıklık yoksa fazla saatlerle çalışma
ücreti %25 zamlı ödenir ( O.Art 321.c/3). Buradaki ‘’ uygun zaman
ibaresinin ise azami 14 haftalık süreyi ifade ettiği
belirtilmektedir’’ (Bkz.Rehbinder (Honsell/Vogt/Wiegand) Art.
321.C.N.2). Schaub, HDB. 69, 486 ve uygulamadan bir örnek
olanaksa Bkz. BAG.U.v.17.01.1995-3 AZR 399/94.
Sorunun eskiden Türk hukukunda da ortaya çıktığı ve çeşitli çözüm
önerlerinin sunulduğu görülmektedir. Şöyle ki, çeşitli kararlarına
konu olaylar vesilesi ile soruna eğilen Yargıtay henüz fazla çalışma
yapılmadan (9.HD.04.12.1995,3626/3524) getirilecek bir sözleşme
(hizmet akdi/ TİS) hükmüyle, fazla çalışılan süreye karşılık fazla
çalışma ücreti yerine fazla çalışma süresinden az olmayan bir
serbest zaman verilmesi yoluna gidile bileceği kanısında idi
(9.HD.19.12.1985,11894/1225). Öğretide de buna katılanlar vardı. (Günay,
II, 1603). Ancak çoğunluk oluşturduğu söylenebilecek sayıda yazar ‘’haftalık
iş sürelerinin iş günlerine eşit olarak bölüneceği ve kanunda
yazılı günlük çalışma süresini aşan çalışmanın fazla çalışma
sayılacağı’’ gerekçesiyle yukarıdaki anlayışa karşı çıkmakta idi.
Bir başka hukukçu ise konuyla ilgili bir Yargıtay kararını
tartışmaya açık ve ilginç olduğunu belirtmekte idi. Şüphesiz
tartışmaya neden olan şey fazla çalışma karşılığının her bir fazla
çalışılan sat için yüzde elli zamlı ücret olarak verileceğini
belirten yasal düzenlemelerdi (İş K.35/c ve FÇT.2/4). Her ne kadar
anılan hükümlerdeki ‘’ Ücret ödenir” anlamındaki sert ifadeler
bundan ayrılmayı mümkün kılmayacak gibi gözükmekdeyse de Yargıtay’ın
söz konusu bertaraf eden anlayışı yabana atılacak gibi değildi.
Fakat bizce normal çalışmaya nazaran %50 zamlı ücret ön gören
düzenlemenin amacı, işçiye fazla çalıştığı saatlerin en az %50 daha
fazlalık taşıyan bir serbest zamanın tanınmasını gerekli kılardı (Akyiğit,
İşK.35-37,1216-1217 ve orada anılanlar)
Akyiğit, İş Hukuku, 285. Soyer, Fazla Saatler, 802.
Akyiğit, İş Hukuku, 287. Demir, 102. Öğretide yasal 6
aylık süre aşıldıktan sonrada serbest zaman kullandırılabileceği
yolunda bir eğilim mevcuttur. (Bkz.Soyer, Yeni Yasa 193 ve
Soyer, Yeni Kanun, 29. ile Mollamahmutoğlu, İş
Hukuku, 698)
Nitekim Yargıtay’a göre; Somut uyuşmazlıkta, davalı işverenin
davacıdan geceleyin fazla mesaiye kalmasını istediği, ancak
davacının bunu kabul etmeyerek işyerinden ayrıldığı anlaşılmaktadır.
Aksi sabit oluncaya kadar geçerliliği söz konusu olan BÇM müfettiş
raporunda, davacının davalıya ait iş yerinde fazla mesai yaptığı ve
fazla mesai ücretlerinin ödenmediği saptanmıştır. Fazla mesai ücreti
ödenmediğine göre, davacıdan fazla mesaiye kalmasının istenmesi
hakkın kötüye kullanımıdır. Davacının, fazla mesai ücretleri
ödenmediği için iş sözleşmesini feshettiği kabul edilmelidir. Zira
1475 sayılı iş Kanun’unun 16/2-d maddesi uyarınca ‘’ücretlerinin
kanun hükümleri veya iş sözleşmesi şartları gereğince ödenmemesi’’
işçiye haklı fesih hakkı verir. İşçinin iş sözleşmesini haklı
feshettiği durumlarda kıdem tazminatı hüküm altına alınmalıdır.
Mahkemece yazılı şekilde, davacının devamsızlık yaptığı ve fesihin
bu nedenle haklı olduğu gerekçesi ile kıdem tazminatı
isteğinin reddi hatalıdır.” (9.HD.11.10.2004,25131/22821)
|