|
Gençler Öncü Olmalı
Prof. Dr. Ali
Seyyar Kimdir?
1960
yılında Adapazarı’nda doğdu. Ön lisans ve lisansını Mannheim
Üniversitesi’nde tamamladı. Doktorasını, İstanbul Üniversitesi’nde,
“Almanya’da Bakıma Muhtaçların Sosyal Güvenliği” teziyle tamamladı. Şu
an, Sakarya Üniversitesi Sosyal Siyaset ve Sosyal Güvenlik Ana Bilim
Dalında profesör olarak eğitim vermekte. Genelde sosyal alanlar, özelde
özürlülerle ilgili birçok makale ve kitabın yazarı. Bu alanlarla ilgili
çalışmalarına her geçen gün yenileri ekleniyor.
Özürlüler üzerine çalışmalar yapıyor, kitaplar yazıyorsunuz. Sizi bu
çalışmalara iten sebepler nelerdir?
Memleketimizde sosyal sorunları ele alan, akademik anlamda çözüm
üretmeye dönük çalışmaların çok yetersiz olduğunu tespit ettim. Bu
kapsamda içinde özürlülerin de yer aldığı sosyal yönden dezavantajlı
grupların sorunlarını inceleyen bilimsel kaynakların da çok az olduğunu
gördüm. 11 sene önce bu alanda bir ilk olan bakıma muhtaç özürlülerin
sosyal güvenliğini inceleyen bir doktora tezi ile özürlülük dünyasına
girdik ve halen de çalışmalarımız devam ediyor. Zannedildiği gibi,
ailemizde bir özürlü yok. Haddizatında kişinin yakın çevresinde sırf bir
özürlünün bulunmasından dolayı bu meselelere ilgi göstermesini, sosyal
duyarlılık açısından yeterli görmüyorum. Sosyal sorumlu bir insan ve
özellikle bir sosyal bilimci, zaten toplumun bütün temel sorunlarına
azami derecede ilgi göstermeli ve toplumun huzuru için katkılarını
esirgememeli.
Engellilerin sosyal hayata kazandırılmalarında sivil toplum
örgütlerinin ve gençlerin rolü ne olmalı?
Gençler, aklî ve bedenî enerjilerini sosyal işlere ve alanlara sarf
ederlerse, hem topluma katkıları büyük olur, hem de sevap işlemiş
olurlar. Peygamberimizin, “sizin en hayırlınız insanlığa en çok hizmet
edeninizdir” mealindeki hadisi, gençler açısından büyük bir avantaj.
Çünkü gençler bu hizmeti en layıkıyla yapabilecek güçteler. Onun için
gençler, özürlüler tarafından kurulmuş olan derneklere sadece üye
olmamalı, aktif olarak onlarla birlikte projeler üretmeli ve sosyal
kaynaşmanın motoru olmalıdır. Özürlü aileleri ziyaret etmek, ev içi ve
dışı ihtiyaçlarını gidermek, özürlü öğrencilerle birlikte ev ödevi
yapmak, birlikte parka gitmek gibi binlerce eylem birlikte yapılabilir.
Sivil toplum kuruluşları bu gibi sosyal projelerin hayata geçirilmesinde
öncü olmalıdır.
Özürlü Sahabiler isimli bir kitabınız var ve bu kitabınızda 28
sahabinin hayatını anlatıyorsunuz? Bu kitabı yazma amacınız neydi?
Günümüzün özürlüleri, bir taraftan kendi durumlarını doğru
değerlendirmekte epey zorlanırken ve yalnızlık içinde mücadele ederken
diğer taraftan da sosyal çevrenin duyarsızlığı karşısında kendilerini
itilmiş hissediyorlar. Bu durumda kim olursa olsun, mutlaka psiko-sosyal
yönden bir yara alıyor. Kişisel bazda psiko-sosyal yaraların tedavisi,
sevgi ve saygıya dayanan sosyal dayanışma ile bir dereceye kadar
sağlanabilir. Ancak özürlü birey, kendi iç dünyası ile barışık olmadığı
ve haline rıza gösteremediği sürece, gerçek anlamda psiko-sosyal
rahatlama elde edilemez. Musibet gibi algılanan özürlülük konusu, kader
ve ahiret odaklı manevî bakışla ancak benimsenebilir bir anlam ifade
eder. İşte özürlü sahabiler de Peygamberimizden aldıkları ışıkla bu
manevî bakışı geliştirip başta zihin ve kalplerdeki engelleri ortadan
kaldırabilmiş ve hayatla barışık olabilmişler. Bu örnek insanların hayat
mücadeleleri bugünün özürlüleri tarafından bilinmesi halinde öyle
inanıyorum ki, özürlüklerinden değil şikâyetçi olmak bir şükür vesile
bile olduğunu görebileceklerdir. Kısacası “Özürlü Sahabiler” kitabı,
özürlülerimizin moral ve motivasyonu için kaleme alınmıştır.
|