|
Analık Hakkının Fıtri ve
Sosyal Temelleri
(Ali Seyyar; Kamu-İş Dergisi; cilt 5; sayı 1)
1. Gebelik İle Başlayan Sosyal Mesuliyet
Bugün, modern tıp kadının hamile kalmasından hemen sonra yaşadığı sosyal
çevreden aldığı etkileri karnındaki bebeğine aynen ilettiğini ortaya
çıkarmıştır, Bu itibarla, bebek anne rahminde iken annenin vaktinde yemek
yemesi, uyuması ve dinlenmesi gibi bütün fiili hareketlerinden, hal ve
tavrından olumlu veya olumsuz olarak etkilenmektedir. Bir başka ifadeyle,
bebeğin aldığı ilk terbiye gebelik dönemi ile başlamaktadır.
Bebeğin dünyaya teşrif etmesinden sonraki ikinci terbiye dönemi ise, içinde
bulunduğu aile yuvasında devam etmektedir.
Çocuğun ilk terbiye ve eğitim mesuliyetinin ebeveynine ait olduğu herkesçe
malumdur. Özellikle, bebeğin hayata gözlerini açtığı andan itibaren anneye
büyük görevler düşmektedir. Çocuk pedagoglarına göre, bebeğin büyütülmesi,
yetiştirilmesi, geliştirilmesi, eğitilmesi ezcümle olarak sosyal vecibeleri
yerine getirmesi bakımından ilk yıllarda anneye daha fazla görevler
düşmektedir.
Annenin bu emaneti yüklenmeye hazır bir vaziyette olması da gönül dünyasında
taşıdığı çocuk sevgisine bağlanmaktadır. Bu açıdan meseleye bakıldığında,
şefkat ve merhamet gibi ulvi duyguların en bariz örneğini hakikaten
anne-bebek münasebetinde görmek mümkündür.
Peki, niçin bir anne özellikle bebeklik devresinde çocuğuna bakma hususunda
daha ehil bir pozisyon alabilmektedir?
Çocuğun devamlı değişken istek ve arzularına büyük sabır ve metanet
göstererek cevap vermede niçin bir anne aha yeteneklidir?
Bu sorulara cevap ararken, bu durumun şöyle veya böyle tezahür etmesi
sonucunda sosyal hayatımızı nasıl etkilediğini araştırmak ve sosyal siyasete
düşen görevleri de yeniden gözden geçirmek mecburiyetindeyiz.
1.1 Ana Sevgisinin Mahiyeti
Bebekler, geçici bir süre bile olsa bakıma muhtaç en aciz insan
yavrularıdır. İlk yıllarda tamamen güçsüz ve çaresiz olmaları sebebiyle
bakılıp beslenmeye, ilgi ve sevgiye muhtaçtırlar.
Bebeğin fiziki gelişimi için anne sütü ne kadar önemli ise ruhi ve duygu
gelişimi için de anne sevgisi bir o kadar önemlidir. Çünkü, annenin bebeğine
daha doğumunun ilk gününden başlayarak vereceği sevgi bebeğin huzurlu ve
güvenli büyümesini sağlayacaktır (Rattner, s.143).
Nüro-Biyoloji dalında elde edilen bilgilerin ışığında bu konuya yaklaşırsak,
kadınlarda görülen bu güçlü sevgi duygusunu, yumuşaklığı, sevecenliği
kısacası annelik insiyak (içgüdüsü) ını"OXYTOCİN' denilen destekleyici bir
hormona bağlamamız gerekmektedir (Focus, ss. 134-137).
"
Davranış bilimcilerine göre, kadının beyninde oluşan bu etkileyici hormon
anne sütünü sağladığı gibi annenin, doğumdan önceki hal ve hareketlerini de
olumlu yönde değiştirmektedir.
Dişi farelerin üzerinde yapılan deneyler de bu ilginç davranış değişikliğini
somut olarak ortaya sermektedir. Dişi farelerin beynine bu hormonun enjekte
edilmesinden sonra anne fareler derhal yuva yapmakta ve yabancı hayvanların
yavrularını dahi sevip korumaktadırlar. Başka hayvanların üzerinde yapılan
testlerin sonucunda bu hormonun daha fazla doğumdan sonra çok etkili olduğu
anlaşılmıştır. Ancak, bu etkinliğin doğumdan sonra hayvanın yavrusuyla
sürekli beraber olması halinde daha da belirgin olduğu da tespit edilmiştir.
Cambridge Üniversitesi, hayvan araştırmalar bölümünde koyunların yeni
doğurdukları kuzuları annelerinden belirli bir müddet uzaklaştırılmıştır.
Kuzular daha sonra annelerine teslim edildiğinde gereken ilgiyi
görememişlerdir.
Bunun sebebi şu şekilde izah edilmektedir: Dişi koyun, oxytocin hormonu
bulunmasına rağmen yavrusu ile direkt olarak bedensel temasa geçemediğinden,
onu koklayıp besleyemediğinden yavrusuna karşı normal annelik görevini
yerine getirememektedir (Focus).
Bu durumun insan hayatında da ne derece geçerli olup olmadığı sosyal
bilimcileri de yakından ilgilendirmektedir.
Stockholm Karolinska-Enstitüsünde emziren anneler üzerinde yapılan bir
araştırmada annelerin bebeklerini emzirirken anne sütünde ve kanındaki
hormon seviyesi yükselmektedir. Bu durumun karşısında annelerin davranış
profilleri değişmektedir. Emziren anneler daha sonraki hayatlarında da daha
az korkmakta ve hemen hemen hiç gergin olmamakta, sosyal yönden de daha
aktif bir tutum sergilemektedirler. Hele hele strese karşı daha güçlü ve
dayanıklı oldukları da ortaya çıkmıştır (Focus).
Hadiseye psikolojik cepheden bakıldığında, anne sevgisi şeklinde tezahür
eden bu durumun fıtri olduğu kadar zamanla tecrübe ile gelişen olağanüstü
bir fenomen olduğu da söylenebilir.
En iyi ve en gayretli babaların dahi bu ibret verici durumun karşısında
annenin yerini alması mümkün gözükmemektedir. Babalar, her ne kadar
bebeklerinin doğumunu fevkalade bir sevinçle karşılasalar da kendilerinde
oluşan çocuk sevgisi daha fazla zamanla ve tedricen pekişmektedir.
Dolayısıyla, bir babanın tek başına çocuğunu özellikle ilk yıllarda
rahatlıkla bakabilmesi hayli güçtür.
Nitekim, Federal Almanya'da 1000 kişi üzerinde yapılan bir ankete göre,
kadınların %88'i ve erkeklerin de %83'ü annenin çocuğuna beslediği sevginin
insanların gösterebilecekleri sevgilerden tamamen farklı ve şartsız olduğuna
inanmaktadırlar. Bu sevginin fıtri olduğunu düşünen erkeklerin oranı %50
iken kadınların oranı ise %43'tür. Bunun yanında erkelerin %46'sı ve
kadınların %52'si anne sevgisinin daha fazla doğumdan sonra oluşan bir duygu
olduğuna inanmaktadırlar (Focus).
Bütün bu incelemeler neticesinde şunu tespit edebiliriz:
Annelerde, bilhassa doğumdan sonra farklı bir boyutta ortaya çıkan çocuk
sevgisi fıtrata bağlanabilir. Bunun yanında, doğumun ve emzirmenin getirdiği
nüro-endokrinolojik tesirlerin etkisiyle çocuk sevgisi annede hem fizyolojik
hem de biyolojik olarak daha da gelişmektedir. Dolayısıyla, belirgin bir
çocuk sevgisiyle anne, çocuğuna çok daha rahat bir şekilde bakabilmektedir.
Herkesin fıtratı tam ayniyet arz etmese de, her normal anne, bilhassa
doğumdan sonra gayri-şuuri olarak bu fıtrata uygun, dikkate şayan bir
davranış biçimi göstermektedir. Bunun da karşı cinslerinkinden tamamen
farklı olduğu da aşikardır.
1.2 Anne Sevgisinden Mahrum Olan Çocukların Sosyal Akıbeti
Çocuklarda ve gençlerde görülen olumsuz sosyal davranış biçimlerinin asıl
sebepleri araştırılırken, derin psikoloji yöntemleriyle çocukların bebeklik
dönemlerine kadar gidilmektedir (Rattner, s.143).
Bebeklik dönemi incelenirken ister istemez ebeveynin ve daha ziyade annenin
bebeği ile arasındaki bağ ele alınmaktadır. Araştırmalar, anne terbiyesi ve
eğitimini kesintisiz olarak alamayan bebekler ruhen sağlıklı
yetiştirilemedikleri için saldırgan, tecavüzkâr, sataşkan kısacası
anti-sosyal davranışlarda bulunduklarını göstermektedir.
Eğer, çocuktaki düşmanlık, hırs, hissi fukaralık, egoizm, kötüye temayül
gibi menfi hasletler sosyal çevrenin etkisinden değilse bile genellikle aile
terbiyesi ve anne şefkatinin yeterli olmamasından kaynaklanmaktadır.
Genelde ilgi, sevgi ve merhametten uzak bir ortamda yetişen çocukların
beyinlerinde gayri-ihtiyari olarak daimi izler kalmaktadır. Şuuraltında
oluşan ve gelişen bu izler çocukları sürekli takip etmekte onları acı
geçmişin tesiri altında bırakmaktadır (Peker, s.30).
Bilhassa sinirli, stresli ve huzursuz anneler doğumdan sonra bebeklerine
yeterince sıcak bir atmosfer sağlayamadıkları için bebeğin ruhi dengesini
bozmaktadırlar .
Çocuğun böyle durumlarda daha korkak ve şüpheci olduğu ortaya çıkmaktadır.
Annenin, isteyerek veya istemeyerek yaptığı bu tarz muamele karşısında
çocuklarda güvensizlik duygusu hakim olmakta ve dolayısıyla bu da
şahsiyetlerinin oluşmasını ve gelişmesini olumsuz olarak etkilemektedir.
Geçmişte, çocuklarda görülen kriminolojik vakıalar, ruhi dengesizlikler,
karakter bozuklukları gibi bütün olumsuz hadiseler sadece fıtrata ve genetik
yapıya bağlanmaktaydı. Ancak; bugün, çocukların işlediği suçlar ve
kendilerinde ortaya çıkan ruhi ve sosyal hastalıklar (cinsi sapıklık,
eşcinsellik, saldırganlık vs.) daha fazla aldıkları aile terbiyesi ve
eğitimine bağlanmaktadır (Rattner, s.144).
Bunun içindir ki, sevgi ve güven duygusu çocukların sağlıklı olarak
yetişmesi için sihirli bir ilaç mesabesindedir.
1.2.1 Çalışan Anneler ve Çocukları
Çalışmak durumunda olan hamile kadınların
yolda, işte ve evinde çekecekleri zahmet ve stresin karınlarındaki bebeğin
ruhuna aksetmemesi mümkün değildir. Doğumdan sonrada iş hayatına atılmak
mecburiyetinde kalan bir anne, bebeği ile 24 saat ilgilenemeyeceği gibi
bebeğine düzenli olarak anne sütünü de veremeyeceğinden hem kendisi hem de
bebeği bundan olumsuz olarak etkilenecektir (Çankırılı ve Saygılı; s.7).
Çalışan annenin bebeğini başkalarına emanet etmesi de problemi daha da
artırmaktadır. Annesinden kısmen de olsa ayrı kalan çocuklarda aşırı sevgi
ihtiyacının yanında intikam duygusu da oluşmaktadır. Neticede, bu çocuklarda
çöküntü ve depresyon alametleri görülmektedir. Annesinden tamamen uzak kalan
çocukların bir çoğunun ise karakteri zedelenmekte ve bazıları içine kapalı
bir davranış biçimi sergiledikleri için sosyal münasebet kurmakta aciz ve
zayıf kalmaktadır (Razon, s.11).
Problemli çocukların büyük bir ekseriyetinin çalışan annelerin içinden
çıkması tesadüfe bağlanamaz.
Bunun içindir ki, çocuk psikologları çocuğun ruh sağlığı için, annenin
sürekli ve kesintisiz bir şekilde doğumdan başlayarak en az 2-3 yıl boyunca
bebeğinin bakımını üstlenmesini tavsiye etmektedirler (Beşer,s.65).
Her sağlıklı bebek doğumdan takriben 5 ay sonra annesini tanımaya.başladığı
için (Morris, s.371) bilhassa bu dönemden sonra bebeğe yeterince zaman
ayrılması gerekmektedir.
2. Türkiye' de Annenin Korunması
Anne sevgisi ve şefkati ile sağlıklı bir nesil yetiştirilmesini temin etmek
bütün sosyal devletlerin temel görevleri arasına girmektedir. Sosyal devlet,
ailenin saadet, huzur ve refahı ile bilhassa annenin ve çocukların korunması
için gerekli olan her türlü tedbiri almakla mükelleftir. Anayasamıza göre de
aile, Türk toplumunun temelini oluşturmaktadır (T.C. Anayasası,1982,m.41).
Ne var ki, çalışma şartları bakımından çalışan kadınların özel olarak
korunmasına karşılık ( T.C. Anayasası, m. 50) meri mevzuatta
çalışmayan-sigortasız kadınlar, anneler ve ev hanımların yeterince
korunmadığını müşahede etmekteyiz.
2.1 Çalışan Kadının Analık Hakkı
Sigortalı olarak çalışan annelerin hamile olmaları halinde Türk sosyal
sigortalar sisteminde analık sigortası çerçevesinde kendilerine tanınan
haklara kısaca bir göz atalım.
a) İzin Hakkı
Konu sigortalı olarak çalışan anne olunca, problemin bir ayağını da doğumdan
sonra bebeğin bakımı ile ilgili sorunlar teşkil etmektedir. Sigortalı
çalışan anne bu durumda doğum iznine ihtiyaç duymaktadır. Ülkemizde, sosyal
sigortalar sisteminde halen uygulanmakta olan ücretli doğum izni, doğumdan
önce 6 ve doğumdan sonra 6 hafta olmak üzere toplam 3 aydan ibarettir ( İş
Kanunu, m.51,m.70).
Doğum yapan anne bu koruma müddetinin bitiminde, çocuğuna bakabilmesi için
isterse 6 ay ücretsiz ilave izin talep edebilir (İş Kanunu,m.70).
Sağlanan bu mazeret izninin bitiminden sonra bir çok anne işiyle çocuğu
arasında durumuna uygun bir tercih yapmak mecburiyetindedir.
b) Para Yardımları
Sigortalı çalışan kadının doğumundan önceki bir yıl içinde asgari 120 gün
analık sigortası primi ödemiş olması halinde kendisine 3 aylık doğum izni
boyunca çalışmadığı her gün için günlük ödenek kazancının 2/3 üzerinden
geçici iş göremezlik ödeneği sosyal sigortalar (ss) kurumu tarafından
verilmektedir (SS-Kanunu, m. 89MI).
Hamile anneye bu para, çalışmaya ara vermek mecburiyetinde kaldığı ve bundan
dolayı da gelir kaybına uğradığı için verilmektedir. Ancak, çalışan kadının
anne olması halinde çocuğun bakımı ve yetiştirilmesi için yeni bir takım
ihtiyaçlar ortaya çıkmaktadır. Dolayısıyla, bilhassa doğumdan sonraki
dönemlerde bu yeni ortam ek giderlere yol açmaktadır (Dilik, s. 101).
Türk sosyal sigortalar sistemi yeni anne olanların mali külfetini kısmen de
olsa telafi etmek için sigortalı kadınlarla sigortalı erkeklerin eşlerine
analık sigortası kapsamında her çocuk için emzirme yardımı altında sosyal
para ödenmektedir.
Emzirme parasından yararlanmak için sigortalı kadının doğumdan önceki bir
yıl içinde asgari 90 ve sigortalı erkeğin de asgari 120 gün analık sigortası
primi ödemiş olması gerekmektedir (SS-Kanunu, m. 48).
Emzirme yardımının miktarı Çalışma Bakanlığınca kabul edilen bir tarife ile
tespit edilmektedir ve her hak sahibine bir defaya mahsus olmak üzere eşit
miktarda verilmektedir (Dilik, s.202).
c) Sağlık Yardımları
Gebeliğin başlangıcından doğuma ve doğumun sonrasına kadar sigortalı kadın
ve sigortalı erkeğin sigortasız karısına gebelik muayenesi ve tedavisinin
yanında ücretsiz olarak doğum yardımı yapılmaktadır (SS-Kanunu,
m.43.A,44,45).
3. Nihai Değerlendirme Etrafında Öneriler
Türk sosyal sigortalar sisteminde çalışan kadınlara ve erkeklerin
hanımlarına az da olsa sağlanan hakların benzeri kadın memur ve erkek
memurların hanımlarına da verilmektedir.
Ancak, Bağ-Kur kapsamına girenler ve genel olarak Türk sosyal güvenlik
sisteminin dışında kalan anneler analık riskinin yol açtığı değişik maddi ve
sağlık tehlikelerine karşı korunma altına alınamamışlardır. Dolayısıyla, bu
kesimin anneleri de analık güvencesi altına alınmalıdırlar. Ancak, çalışan
ya da çalışmayan annelere yönelik aile politikamızı belirlerken, analıktan
doğabilecek sosyal risklere karşı ana fıtratına uygun tarzda tedbirlerin
alınması zaruridir.
Çünkü, ana fıtratının temel hususiyetleri gözetilmeden yapılacak bütün
müdahaleler sosyal muhitimizi ve hayatımızı tahrip edebilir. Bu tahribat
hemen fark edilemese de, bir gün birikimini tamamlamış olarak karşımıza
çıkabilir.
Nitekim bugün, ülkemizde en dramatik bir sonuç olarak sokak çocuklarının
ortaya çıkmasını ana fıtratının kabul edilebilir sınırının aşılmasına,
gerçek bir aile politikamızın olmamasına ve zamanında gerekli sosyo-ekonomik
tedbirlerin alınmamasına bağlayabiliriz. Bu itibarla, analık sigortası
kapsamında sigortalı sayılan kadınlara ilişkin hükümlerin yeniden gözden
geçirilmesi gerekmektedir. Ayrıca, analık sigortası kapsamına alınamayan
kadınların da analık haklarından yararlanabilmeleri için, sosyal güvenliğin
diğer bir kolu olan kamusal sosyal yardım sistemine entegre edilmeleri
gerekmektedir.
Bununla ilgili olarak, aşağıda kısa olarak sunacağımız önerilerin aile
politikamızın temel esaslarını oluşturabileceğine inanmaktayız.
a) Çalışan kadınlara daha uzun analık izni hakkı
Annenin bebeklerine bakım, eğitim ve terbiye için yeterince zaman
ayırabilmelidir. Hedef, bebeklerin doğumundan itibaren birkaç ay değil
mümkün mertebe daha uzun bir süreye uzatarak annenin bebeği ile kesintisiz
olarak beraber yaşamalarını temin etmek olmalıdır. F.Almanya'da örneğin
çalışan kadına, bebeğini dünyaya getirdiği günden itibaren 36 ay çocuk bakım
ve eğitim adı altında analık izni verilmektedir (Bundeserziehungsgeldgesetz,
m. 15). Sigortalı çalışan Alman kadınlarının % 98'i bu hakkını
kullanmaktadır (Witterstaetter, s.117).
b) Doğum öncesi ve sonrası için esnek çalışma imkânı
Hamilelik döneminde annenin aşın yorgunluğunun, stresinin ve normalin
üstünde yıpranmasının bebek üzerinde aksi tesirler yapacağını belirtmiştik.
Bu durum çalışan anneler için daha çok geçerlidir (Peker, s.28).
Dolayısıyla, analık durumunun ortaya çıkmasıyla, daha somut bir ifadeyle
bebeğin ana rahmine düşmesi ile çalışan anneye, sosyal sigortalar sisteminin
mali' durumuna göre ücretli, kısmi ücretli veya ücretsiz izin hakkı
tanınmalıdır. Bu haktan yararlanmak istemeyen anne adaylarına en azından
koruma müddetinin başlamasına kadar (doğumdan önceki 6 hafta) işyerinde
esnek çalışma imkanları (mesela part-time) sunulmalıdır.
Aynı durum, doğumdan sonra sağlanan izin hakkı dönemi için de geçerli
olabilir. Ayrıca, çocukla daha uzun, düzenli ve sağlıklı bir birliktelik
sağlayabilmek için izin hakkı döneminin dışında da annenin, esnek çalışma
imkanlarından yararlanabilmesini sağlayacak yeni kanuni düzenlemelere
gidilmelidir.
c) Her anneye sosyal nitelikli çocuk parası
Türkiye' de çocuk bakan ve yetiştiren annelere, bundan doğan gider
artışlarına karşı çocuk parası gibi etkili ve daimi bir sosyal gelir
sağlanmamaktadır .
Memurlara veya sigortalı olan Sayılan annelere "çocuk zamları" veya "emzirme
parası" adı altında ödenekler verilse de, bu ödeneklerin miktarı hem çok
düşük hem de bir kereye mahsustur. Dolayısıyla, sözü geçen ödenekler,
yararlanabilen aileleri gerçek manada korumaktan uzaktır.
Bunun dışında, sosyal güvencesi olmayan annelere her hangi bir sosyal
güvenlik kurumunca nakdi olarak sosyal nitelikli çocuk yardımı
yapılmamaktadır.
Çocuk yetiştiren ailelerin geçim yükünün hafifletilmesi, çocuk bakım ve
eğitiminin sağlıklı ve etkili bir şekilde yürütülebilmesi için çalışan ve
çalışmayan annelere doğumdan itibaren belirli bir süre için aylık çocuk
parası verilmelidir.
Gelir seviyesi çok düşük bebek sahibi aileler bu ek yükün ağırlığını daha
fazla hissedecekleri için, özellikle bu kesime mutlaka sosyal nitelikli
çocuk ödenekleri sağlanmalıdır.
Bu sosyal ödeneklerin, çocuğun yol açtığı beslenme, giyim, sağlık ve eğitim
masraflarının telafisi için yerinde ve maksadına uygun olarak harcanmasını
sağlayacak bir şekilde düzenlenmesi gerekmektedir.
Sigortalı ailelere mali politikalar aracılığı ile gelir artırıcı yöntemler
uygulanabilir (mesela çocuk sayısına göre oranı azalan gelir vergisi). Buna
rağmen bu yöntemin yeterince etkili olmaması halinde bununla birlikte,
bilhassa gelir seviyesi düşük sigortalı ailelere, tıpkı sosyal güvenceden
mahrum olanlara uygulandığı gibi kamusal sosyal yardım kaynaklarından da
çocuk ödenekleri sağlanabilir.
Çocuk ödeneklerinden yararlanabilmek için, ailenin gelir seviyesinin yanında
iyi ve bilinçli bir anne olmayı sağlayan, doğum öncesi ve/veya sonrasında
tertiplenecek çocuk bakım-eğitim kurslarına katılma şartı da aranabilir.
d) Her Anne Adayına Sağlık hizmetleri
Sosyal güvenlik kapsamı dışında kalan ve aile bütçesi zayıf olan bütün anne
adaylarına kişisel sağlık sigortası çerçevesinde ücretsiz gebelik ve doğum
yardımı yapılmalıdır. Gebelik döneminde, doğum sırasında ve doğum sonrasında
gerekli tıbbi ve ayni yardımlar (ilaç, çocuk maması ve bezi vs.)
yapılmalıdır.
REFERANSLAR
Ali Çankırıll,Sefa Saygılı; Çalışan Kadın ve Çocuğu; İstanbul; 1989.
Bundeserziehungsgeldgesetz, BGB I; (06.12.1985 tarihli Alman çocuk eğitim
parası kanunu).
Desmond Morris; Der Mensch mit den wir leben; München; 1981.
Faruk Beşer; Kadınların Çalışması,Sosyal Güvenliği ve İslam; İstanbul;1991.
Focus (Haftalık Alman Dergisi); Nr. 19; 1996.
Hüseyin Peker; Çocuk ve Suç; Istanbul; 1994.
İş Kanunu (25.08.1971 tarih ve 1475 sayılı).
Josef Rattner; Aggression und menschliche Natur; Berlin; 1969.
Kurt Witterstaetter; Soziale Sicherung; Berlin; 1995.
Noma Razon; Çalışan Anne ve Çocuk; İstanbul; 1983.
Sait Dilik; Sosyal Güvenlik; Ankara; 1992.
Sosyal Sigortalar Kanunu (17.07.1964 tarih ve 506 sayılı).
T.C. Anayasası; 1992.
|