SOSYAL GÜVENLİKTE YENİ
BİR ADIM:
BİREYSEL EMEKLİLİK
(Prof. Dr. Yusuf Alper)
57. Cumhuriyet Hükümeti döneminde, Türk sosyal güvenlik
sisteminde, 1999yılında 4447 sayılı Kanunla başlayan kapsamlı değişiklikler
ve yeniden yapılanma çalışmaları, önceden planlanan takvime göre gecikmeler
ve sapmalar göstermesine, zaman zaman da benimsenen yöntem dolayısıyla
geriye dönüşler olmasına rağmen, devam etmektedir. Bunlardan biri de, 28
Mart 2001 tarihinde TBMM’de kabul edilen ve 07 Nisan 2001 tarih ve 24366
sayılı Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe giren, 4632 sayılı, “Bireysel
Emeklilik, Tasarruf ve Yatırım Sistemi Kanunu” ile getirilen tamamlayıcı
sosyal güvenlik kurumları oluşturma ile ilgili düzenlemedir. Kasım 2000 ve
Şubat 2001 aylarında ortaya çıkan mali krizin, uygulanmakta olan ekonomik
istikrar programına olan güveni ortadan kaldırdığı ve geniş toplum
kesimlerinin ilgisini, özellikle kısa dönemde alınacak ekonomik tedbirler
üzerine yoğunlaştırdığı bir dönemde kabul edilen bu kanunla oluşturulacak
yeni müesseseler, eğer beklenen amaçlar gerçekleşirse, uzun dönemde Türk
Ekonomisi için bugün yaşanmakta olan iktisadi krizlerin ortaya çıkmasını
önleyecek veya en azından şiddetini azaltacak ekonomik etkilere de sahip
olacaktır.
Bireysel emeklilik sisteminin oluşturulmasına yönelik bu
son düzenleme,Türk sosyal güvenlik sistemi için önemli ve gözden
kaçırılmaması gereken bir gelişme olarak kabul edilmelidir. Kanunun yürürlük
tarihi, Resmi Gazetedeki yayım tarihini takip eden 6 ay sonrası, yani 07
Ekim 2001 tarihi olarak belirlenmiştir. 10 Temmuz 2001 tarihinde yayınlanan
4697 sayılı Kanun ile de, bireysel emeklilik sisteminin başarısı için hayati
öneme sahip olan mali teşvikler ve vergi düzenlemeleri gerçekleştirilmiş,
hazırlanan yönetmeliklerle birlikte sistemin yasal alt yapısının
oluşturulması bakımından önemli bir mesafe kaydedilmiştir. 2002 yılı,
bireysel emeklilik sistemi ile ilgili olarak iki açıdan yürütülecek
faaliyetlerin yoğunlaştığı bir yıl olacaktır. Bunlardan ilki, bu alanda
faaliyet gösterecek kurumların(emeklilik şirketleri) oluşturma süreci ille
ilgili faaliyetler, ikincisi ise sistemin hedef kitlesi olan katılımcılar ve
bunlarla doğrudan ilgili tarafların ve topyekün kamuoyunun bilgilendirilmesi
ile ilgili faaliyetler olacaktır. Bunlardan biri diğerinden daha fazla
önemli olmayıp, sistemin başarısı için bütünlük içinde yürütülmesi gereken
faaliyetlerdir.
4632 sayılı Kanun, Türk çalışma hayatını yakından
ilgilendiren bir konuyla ilgilidir. Daha yüksek bir emeklilik geliri elde
etmek isteyen bütün çalışanları ilgilendirdiği gibi, çalışanların
işverenlerini ve sendikalarını da yakından ilgilendirmektedir. Beklentiler
gerçekleşirse, bu kurumlarla ilişkiler sendikacılık ve toplu iş sözleşmesi
sistemimizin önemli gündem maddelerinden birini oluşturacak, değişen
şartlarla birlikte kimliği ve faaliyet alanları değişen sendikalar için de
yeni ve dinamik bir ilgi alanını oluşturacaktır. Para ve sermaye
piyasalarında ortaya çıkan krizlerin, üretim ekonomisini derinden etkilediği
bir ortamda, bireysel emeklilik sisteminin hem sosyal amaçları, hem de
ekonomik amaçları ve sonuçları bakımından iyi değerlendirilmesi gereken bir
fırsat olarak görülmesi daha akılcı bir yaklaşım olacaktır.
1) BİREYSEL EMEKLİLİK SİSTEMİ ve SOSYAL GÜVENLİK
SİSTEMİ İÇİNDEKİ YERİ ve ÖNEMİ
Tehlikelerin zararlarından korunma garantisi olarak
tanımlanan sosyal güvenlik ihtiyacı, temel insan haklarından birisidir ve bu
ihtiyacın sağlanması ile ilgili tedbirleri alma ve sistemi oluşturma görevi
devlete verilmiştir. Nitekim, gelişme seviyesi ne olursa olsun, her ülke bir
sosyal güvenlik sistemine sahiptir.
Bir sosyal güvenlik sisteminin, sosyal güvenlik
ihtiyacının karşılanması ile ilgili üç temel fonksiyonu yerine getirmesi
beklenmektedir.
Bunlar, gelirin yeniden dağılımı, sigorta ve tasarruf fonksiyonlarıdır.
Gelirin yeniden dağılımını sağlama fonksiyonu:
Fakirlik ve muhtaçlık problemini ortadan kaldırmak üzere tehlikeye
uğramayandan uğrayana, yüksek gelirlilerden düşük gelirlilere, çalışan ve
geliri olanlardan çalışmayan ve muhtaç durumda olanlara doğru bir gelir
dağılımı sağlamak.
Sigorta fonksiyonu: Önceden bilinemeyen veya
yeterli tedbir alınamayan durumlar için ortaya çıkabilecek zararları
karşılama garantisi sağlamak,
Tasarruf fonksiyonu: Gelecekte daha yüksek bir
hayat standardı sağlamak üzere, bugünkü tüketimden vazgeçerek daha bir gelir
elde etme arzusunu karşılamak.
Hangi sistemle oluşturulursa oluşturulsun, tek ayaklı bir
kurumsal yapı üzerine inşa edilmiş sosyal güvenlik sistemlerinin, bu üç
temel fonksiyonu birlikte gerçekleştirmesinin mümkün olamayacağı düşüncesi,
çok ayaklı sosyal güvenlik sistemlerinin oluşturulmasını gündeme
getirmiştir. Çok ayaklı bir sistemde birinci ayak; gelirin yeniden dağılımı
fonksiyonuna ağırlık veren, fertlere yaşadıkları toplumun bir üyesi olarak
insan haysiyetine yaraşır bir asgari hayat seviyesini garanti etmeyi
amaçlayan, kamu tarafından oluşturulan ve zorunlu katılımın esas olduğu
sosyal güvenlik kurumlarından oluşur. Birinci ayak; sosyal güvenlik
kurumlarının oluşturulması, sosyal devlet olmanın önemli unsurlarından biri
olarak kabul edilir. İkinci ayak; kamu veya özel sektör inisiyatifi
ile oluşturulan, zorunlu veya gönüllü katılımın söz konusu
olabildiği,çoğunlukla işyeri veya sektör bazlı, sigorta ve tasarruf
fonksiyonlarını yerine getirmeye yönelik olarak oluşturulan sosyal güvenlik
kurumlarından oluşur. Birinci ayak sosyal güvenlik kurumlarının sağladığı
garantinin üzerine çıkmak ve-veya bu kurumların boşluklarını gidermek amacı
taşırlar. Çok ayaklı sistemin son basamağında yer alan ve sistemin tasarruf
fonksiyonunu yerine getirme özelliği öne çıkan üçüncü ayak sosyal
güvenlik kurumları ise gönüllü katılımın esas olduğu ve tamamen özel sektör
inisiyatifi ile oluşturulan, fon esasına göre çalışan kurumlardır. Burada
amaç, daha yüksek bir hayat standardı temin ve devam ettirmektir.
Çok ayaklı bir sosyal güvenlik sisteminin varlığı, bütün
sosyal güvenlik ihtiyacını birinci ayak sosyal güvenlik kurumlarından
karşılamaya çalışan grupların, sistemin sağlıklı şekilde işlemesini
güçleştiren veya imkansız hale getiren olumsuz müdahalelerini ortadan
kaldıracaktır. Üç temel fonksiyonun farklı ayaklarda yer alan kurumlar
tarafından yerine getirilmesi, tek ayaklı sosyal güvenlik sistemlerinin yol
açtığı sosyal dayanışmayı zedeleyen, insanları çalışmadan alıkoyan,
tasarrufu unutturan olumsuz etkilerin ortaya çıkmasını da önleyecektir.
Bireysel emeklilik sistemi, çok ayaklı bir sistem içinde
ikinci ve üçüncü basamakta yer alabilmektedir. Eğer oluşturulan sistemde,
zorunlu katılım esas alınmış, yönetimde kamu müdahalesi var ve sistemin
finansmanına iştirakçi dışında da katılım söz konusu ise daha çok ikinci
ayak anlayışı ile oluşturulmuş bir sistemden bahsedilebilir. Buna karşılık,
gönüllü katılımın esas olduğu, özel sektör inisiyatifinde oluşturulmuş
kurumların faaliyet gösterdiği, tamamen fon esasına göre çalışan kurumlar
söz konusu ise sistemin üçüncü ayakta yer aldığı söylenebilir. Ancak , ne
şekilde ve hangi sistemle karşılanırsa karşılansın, sosyal güvenliğin kamuyu
yakından ilgilendiren bir boyutunun olması, daha karmaşık ve hangi ayakta
olduğu kolay tespit edilemeyen sistemlerin ortaya çıkmasına yol açmaktadır.
Ülkemizde, çok ayaklı bir sosyal güvenlik sistemi
oluşturma düşüncesi yeni değildir. Çeşitli zamanlarda, birinci ayak sosyal
güvenlik sistemini tamamlayan, ilave nitelikte sosyal güvenlik sistemlerinin
oluşturulması çok sık olarak gündeme getirilmiş, gerek kalkınma planlarında
gerekse hükümet programlarında bu konu ele alınmıştır. Nitekim, kamuda
çalışan sivil memurlar için 1971 yılında uygulamaya konulan Memur
Yardımlaşma Kurumu, MEYAK; işçiler için oluşturulması düşünülen İşçi
Yardımlaşma Kurumu, İYAK; ikinci ayak sosyal güvenlik kurumları olarak
düşünülmüştür. Ancak bu alanda en geniş kapsamlı uygulama 1961 yılında
askeri personel için oluşturulan Ordu Yardımlaşma Kurumu, OYAK, olmuştur.
1986 yılında uygulamaya konulan Zorunlu Tasarruf uygulamasının geri planında
da yeni bir sosyal güvenlik sistemi oluşturma düşüncesi vardır. DPT
tarafından hazırlanan 5 yıllık Kalkınma Planlarında da, ikinci ayak,
tamamlayıcı sosyal güvenlik kurumlarına özel bir önem verilmiştir. Hemen
hemen her plan döneminde bu kurumların geliştirilmesi ve teşvik edilerek ilk
ayak sosyal güvenlik kurumlarını tamamlayıcı fonksiyon görmesi dile
getirilmiştir.
Ülkemizde çok ayaklı bir sosyal güvenlik sistemi
oluşturma düşüncesi, en kapsamlı şekilde ILO uzmanlarına hazırlatılan
“Sosyal Güvenlik Reformu Projesi” ile gündeme gelmiştir
. Bu projede, Türk sosyal güvenlik sistemi için
önerilen sosyal güvenlik sistemi modellerinden 3 ve 4 numaralı seçeneklerde,
çok basamaklı bir sosyal güvenlik sistemi öngörülmüş, 3 numaralı seçenekte
ikinci basamak sosyal güvenlik kurumları zorunluluk esasına göre
oluşturulurken, 4 numaralı seçenekte bu kurumların isteğe bağlı olması
önerilmiştir. Sosyal tarafların raporu değerlendirilirken, Türkiye için
uygulanabilir gördükleri modeller de bu modeller olmuş, yani çok ayaklı bir
sistemin oluşturulması benimsenmiştir.
Daha sonra, çeşitli kesim ve gruplar tarafından Türk
sosyal güvenlik sisteminin yeniden yapılandırılmasına yönelik önerilerde de
çok ayaklı sosyal güvenlik sistemlerinin oluşturulması gündeme gelmiştir.
Nitekim, TÜSİAD tarafından hazırlatılan raporda da çok basamaklı bir sosyal
güvenlik sistemi önerilmiş,
ancak ikinci basamak sosyal güvenlik kurumlarının zorunluluk esasına göre ve
sigortalı ve işveren tarafından ödenecek primlerle finanse edilmesi
öngörülmüştür. Benzer öneriler, daha sonraki çalışmalarda da gündeme
getirilmiş
ve nihayet 1999 yılında Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın Sosyal
Güvenlik Reformu ile ilgili raporunda da
ikinci ayak sosyal güvenlik kurumlarından bahsedilmiştir. Bakanlığın Sosyal
Güvenlik Reformu çerçevesinde, mevcut sosyal güvenlik kurumları ile ilgili
yeniden yapılanma çalışmaları devam ederken, Temmuz 1999-2000 tarihleri
arasında gerçekleştirilecek çalışmalardan biri de bireysel emeklilik
sisteminin gerçekleştirilmesi olarak belirtilmiştir.
Türk sosyal güvenlik sistemi,
esas olarak tek ayak üzerine kurulmuştur. Türkiye’de devlet sosyal güvenlik
garantisi sağlama görevini, değişik çalışan grupları için oluşturduğu SSK,
Bağ-Kur ve T.C. Emekli Sandığı Kurumları’nı oluşturarak yerine getirmiştir.
“Kamu yönetiminin ağırlıklı ve zorunlu sigortalılığın” esas olduğu bu
kurumlar, sistem içinde birinci ayak sosyal güvenlik kurumlarını
oluşturmaktadır ve öncelikle gelirin yeniden dağılımı ve sigorta
fonksiyonlarını yerine getirmeyi amaçlamış kurumlardır. Ancak, Türkiye için
ikinci ayak sosyal güvenlik kurumlarının hiç olmadığını söylemek de çok
gerçekçi değildir. Tam olarak karşılamasa da, ülkemizde ikinci ayak sosyal
güvenlik kurumlarına, başta OYAK ve Amele Birliği olmak üzere, bazı özel ve
kamu kurumlarının oluşturduğu yardımlaşma ve dayanışma sandıklarını örnek
göstermek mümkündür. Ancak, bu kurumları varlığı çok ayaklı bir sistemden
bahsedilmesine imkan verecek yaygınlıkta değildir. Sistemin üçüncü ayağı ise
tamamen özel sigortaların hayat sigortası branşlarına bırakılmıştır. Bu
ayağın ise gerek kurumsal yapı, gerekse finansman bakımından birinci ayak
sosyal kurumları ile herhangi bir ilişkisi yoktur.
II) BİREYSEL EMEKLİLİK SİSTEMİ İLE İLGİLİ DÜZENLEMENİN
GENEL ESASLARI
A. HUKUKİ ÇERÇEVE
Ülkemizde bireysel emeklilikle ilgili düzenleme,
28.03.2001 tarihinde kabul edilen ve 07 Nisan 2001 tarih ve 24336 sayılı
Resmi Gazetede yayınlanan 4632 sayılı “BİREYSEL EMEKLİLİK TASARRUF ve
YATIRIM SİSTEMİ KANUNU” ile gerçekleştirilmiştir. Kanun, Resmi Gazetede
yayınlandıktan 6 ay sonra 7 Ekim 2001 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Kanun,
8 bölüm 28 esas ve bir geçici maddeden oluşmuştur. Bu arada, Kanun
kapsamında hazırlanması gereken yönetmeliklerin de Kanun yayımı tarihinden
itibaren 6 ay içinde çıkarılması öngörülmüş ve nitekim, bireysel emeklilik
sisteminin kurumsal yapısının önemli bir ayağını oluşturan “Bireysel
Emeklilik Danışma Kurulunun Çalışma Esas ve Usulleri Hakkındaki Yönetmelik”
31.10.2001 tarih ve 24569 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe
girmiştir. Sistemin hayata geçirilmesi ile ilgili yönetmelik hazırlıkları
devam etmektedir. Nitekim, “Emeklilik Şirketleri Kuruluş ve Çalışma Esasları
Yönetmeliği”, “Bireysel Emeklilik Sistemi”, “Bireysel Emeklilik Aracıları
Yönetmeliği”, ve “Emeklilik Yatırım Fonları Kuruluş ve Faaliyetlerine
İlişkin Esaslar Hakkında Yönetmelik” çalışmaları Hazine Müsteşarlığı
tarafından devam ettirilmekte olup, konu ile ilgili doğrudan ilgili
kesimlerin bu çalışmalarla ilgili görüş ve önerilerini almak üzere bu
yönetmelik taslakları Müsteşarlığın Web sayfasında kamuoyuna duyurulmuştur.
Bireysel Emeklilik Sisteminin, (BES), başarılı olması
için gerekli şartlardan biri olarak görülen ve sisteme vergi avantajları
sağlayan hukuki düzenleme ise 28.06.2001 tarihinde kabul edilen ve 10 Temmuz
2001 tarihli 24458 sayılı Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe giren “BAZI
VERGİ KANUNLARINDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN” ile
gerçekleştirilmiştir. Bu düzenleme ile, “4632 sayılı Kanuna konulmadığı için
özel emeklilik sisteminin çekiciliği azalmıştır”, iddiaları da ortadan
kaldırılmıştır.
B. BİREYSEL EMEKLİLİK SİSTEMİNİN AMAÇLARI
4632 Sayılı Kanunla sağlanmak istenen amaçları, Kanunun
“Amaç ve Kapsam” başlıklı ilk maddesinde ayrıntılı olarak düzenlenmiştir. Bu
amaçları esas olarak, 2 ana başlık altında toplamak mümkündür: Bunlar,
sosyal (güvenlikle ilgili) amaçlar ve ekonomik amaçlar. Bu Kanunla sağlanmak
istenen sosyal amaçlar:
-
Kamu sosyal güvenlik sisteminin tamamlayıcısı
nitelikte yeni ek sosyal güvenlik garantisi sağlayan kurumsal yapıyı
oluşturmak,
-
Bireylerin emekliliğe yönelik tasarruflarını
teşvik etmek ve emeklilik dönemlerinde refah düzeylerini yükseltecek ek bir
gelir sahibi olmalarını sağlamak,
-
Emeklilik dönemleri için tasarruf etmek
isteyenlere alternatif yatırım imkanları
sunmak,
olarak sıralanmaktadır. (4632, m.1). Bireysel emeklilik
sistemi ile sağlanmak istenen ekonomik amaçlar ise: Ekonomiye uzun vadeli
kaynak yaratarak istihdamın arttırılmasını sağlamak,
-
Tasarruf yetersizliği problemini çözerek ekonomik
kalkınmayı hızlandırmak,
olarak belirtilmektedir (4632,m.1). Bu sistemin milli
tasarruf eğilimini arttırarak, uzun vadeli alt yapı yatırımları için gerekli
fonları sağlayacağı, kamunun uzun vadeli borçlanma imkanlarını olumlu olarak
etkileyeceği, piyasalardaki kısa vadeli spekülatif baskıları azaltacağı,
sermaye piyasasının derinleşmesine katkıda bulunacağı ve emekliliğe yönelik
tasarrufların mali sisteme akmasını sağlayarak kayıtlı ekonomiyi
genişleteceği belirtilmiştir.
Oluşturulacak olan sistemden ekonomik beklentiler sıralanırken, aynı
mahiyette olmak üzere; Ulusal tasarruf eğiliminin yükseleceği, uzun vadeli
ve büyük hacimli yatırımlara imkan sağlayacak finansman arzının artacağı,
kurumsal yatırımcı olarak mali piyasalara girecek fonların spekülatif
işlemleri azaltacağı, kamunun uzun vadeli borçlanma olanağını olumlu
etkileyeceği belirtilerek, bazı ülkelerde bu sistem vasıtasıyla yaratılan
fonların ulaştığı hacimden bahsedilmiştir. Buna göre, bu sistem vasıtasıyla
yaratılan fon 1996 yılı itibariyle, İngiltere’de GSYİH’nın %74.7’sine ABD’de
%58.2’sine, Hollanda’da %87.3’üne, Japonya’da ise %41.8’ine ulaşmıştır.
Bu özellikle, kaynak arayışında olan ekonomiler için uzun vadeli yatırımlara
dönüşebilecek önemli bir kaynak olabileceğini ortaya koymaktadır. Türkiye’de
oluşturulan bireysel emeklilik siteminin, sözü edilen ülkeler kadar olmasa
bile, orta vadede, GSMH’nin %5-10’u gibi, Türk ekonomisi için hayati öneme
sahip olarak değerlendirilecek bir birikimi sağlayabileceği ileri
sürülmektedir.
Öte yandan, işçi emeklilik fonlarında oluşan toplam paranın 17 trilyon dolar
düzeyine ulaştığı, bu boyuttaki bir paranın küresel mali piyasalarda
stratejik bir rol oynayabileceği de
dikkate alınırsa, konunun ekonomik boyutunun önemi ortaya çıkmaktadır.
Sistemden beklenen amaçlar birlikte değerlendirildiği
zaman, ekonomik amaçların sosyal amaçlardan daha ağırlıklı ve öncelikli
olduğu gibi bir sonuç ortaya çıkmaktadır. Sistemden beklentiler daha çok
ekonomik sonuçlar ile ilgilidir. Özel sigortaların yeterince gelişmediği,
kamuoyunun daha önce uygulamaya konulan MEYAK ve Zorunlu Tasarruf
uygulamaları ile paralellik veya bağlantı kurabileceği bu sistem,
yaygınlaşma ve benimsenme bakımından gerekli ilgiyi görmeye bilir. Burada
özellikle sistemin yaygınlaşması açısından çok önemli bir aracı fonksiyon
görecek, sistemi mensuplarına veya ilgili oldukları kesime tanıtacak meslek
odaları,meslek örgütleri ve sendikaların bu konudaki düşünceleri önemli
olacaktır.
BES, çok ayaklı bir sistem içinde ikinci mi yoksa ayağı
mı oluşturuyor? Yönündeki bir soruya cevap vermek ise, sistemin temel
unsurların ve işleyiş esasları ortaya konduktan sonra daha kolay olacaktır.
C. KAPSAMI
Bireysel emeklilik sistemine, 18 yaşını dolduran veya
medeni haklarını kullanma ehliyetine haiz kişiler katılabilir (4632, m.4).
Kanun, kapsama alınan kişi için “katılımcı” ifadesini kullanmakta ve
katılımcıyı, “emeklilik sözleşmesine kendi ad ve hesabına taraf olan gerçek
kişi” olarak tarif etmektedir. Bu kişiler, işçi, memur, sanatkar, esnaf,
işveren ve çalışmayan diğer kişiler olabilir. Bireysel emeklilik sistemine
katılan kişilerin, halen çalışıyor olmaları şartı yoktur. Kapsama alınma,
çalışma şartına veya çalışma statüsüne bağlı kılınmamış, katkı payını ödeyen
herkesin sisteme girmesine imkan verilmiştir. Bu düzenleme ile kapsam
bakımından herhangi bir sınırlama getirilmemiştir.
BES, esas olarak, yalnızca emeklilik riskine karşı
garanti sağlamaktadır. Ölüm veya maluliyet halinde ise katkı paylarının ve
gelirlerinin toptan ödeme suretiyle geri ödenmesi söz konusudur.
Bireysel emeklilik sistemine giriş, kişinin
(katılımcının) isteğine bağlıdır. Sistem gönüllülük esasına göre
oluşturulmuştur. Ancak, bu kişilerin, prim ödeme gücüne sahip, belirli gelir
seviyesinin üzerindeki kişiler olacağı da açıktır. Nitekim, Kanun
gerekçesinde, “bu Kanunun amacı, toplumumuzun orta ve üst gelir katmanındaki
bireylere kamu sosyal güvenlik sistemine ek olarak, emeklilik döneminde ek
gelir sağlamak üzere
.......”ifadesine yer verilmiştir. Bütün primlerin sigortalı tarafından
ödenecek olması, BES’in kapsamının en azından başlangıçta çok sınırlı
kalacağını ortaya koymaktadır. Daha düşük gelir gruplarının sisteme
katılması ise öncelikle, kendileri yanında işverenlerinin de prim ödemeleri
ile mümkün olabilecektir.
Sisteme katılım, Emeklilik şirketiyle katılımcı arasında
imzalanacak bir “emeklilik sözleşmesi” ile gerçekleştirilecektir (4632,
m.4). Emeklilik sözleşmesinde, katılımcının sisteme girmesi, ayrılması,
emekli olması, katkıların ödenmesi, katkıların bireysel emeklilik
hesaplarında izlenmesi, fonlarda yatırıma yönlendirilmesi, katılımcı veya
lehdarına yapılacak ödemelere ilişkin esaslar ve tarafların diğer hak ve
yükümlülükleri ile ilgili hususlar yer alacaktır. 4632 sayılı Kanunda
belirtilen hususlar dışında, bu sözleşmelerde yer alacak hususlar, Bireysel
Emeklilik Danışma Kurulunun da görüşü alınarak Hazine Müsteşarlığı
tarafından belirlenecektir (4632, m.4). Aynı şekilde, daha sonradan bu
sözleşmelerde yapılacak değişiklikler Müsteşarlığın tasdiki ile mümkün
olacak (4632, m.6), taraflar bu tasdik olmaksızın sözleşme içeriğinde
değişiklik yapamayacaklardır.
Sistemle doğrudan ilgili olan kesimlerin konu ile ilgili
çalışmalarında gelecek 10 yıllık dönemde 2.8 milyon katılımcı sayısına
ulaşacağı tahmin edilmektedir.Bu
mevcut sistem içindeki birinci ayak sigortalıların %25 ine denk gelen ciddi
bir rakamdır ve 10 yıllık süre için, bu makale içinde açıklanan sebeplerle,
fazla iyimser görünmektedir.
D. FİNANSMANI
Bireysel emeklilik sistemi, esas olarak katılımcı
tarafından ödenecek katkı payları (primler) ile finanse edilecektir.
Katılımcı adına, eğer bağımlı çalışma söz konusu ise, işverenleri de katkıda
bulunabilir. Ancak,işveren katkısı tamamen gönüllülük esasına göre
gerçekleşecektir ve Kanunda işveren katkıları ile ilgili doğrudan bir
düzenleme yoktur. Bu durumda, işverenin katkısı, bireysel iş akitlerine
konulacak hükümlerle sağlanabileceği gibi, toplu iş sözleşmelerinin de bir
maddesi olarak düzenlenebilecektir. Ancak, sistem oluşturulurken, katılımcı
tarafından ödenecek primler esas alınmıştır. 4632 sayılı Kanun incelendiği
zaman, sistemin işleyişi içinde işveren primlerinin olmayacağı veya çok
sınırlı olabileceği gibi bir varsayımdan hareket edildiği dikkat
çekmektedir.
Katılımcının ödeyeceği katkı miktarı konusunda bir
düzenleme getirilmemiştir. Katkının miktarı, emeklilik sözleşmesinde
belirtilecektir. Bu miktar, sabit olabileceği gibi, basamaklı bir sistem
içinde de kademeli olarak da belirlenebilecektir. Ancak, katkı payları her
halükarda maktu bir miktar olacaktır. Enflasyon oranı düşünülerek belirli
sürelerle artırılması veya belirli göstergelere endekslenerek sürekli
ayarlanması da söz konusu olabilecektir.
Katkı payının miktarı ile ilgili olduğu gibi,ödenme şekli
ve süresi ile ilgili hususlara da Kanunda yer verilmemiştir. Katkı
paylarının aylık, üç aylık veya yıllık olarak mı ödeneceği hususlarında
Kanunda düzenleme yoktur. Belirli sürelerle düzenli olarak ödenebileceği
gibi, toptan ödeme şeklinde de yerine getirebilecektir (4632, m.6). Aynı
şekilde, belirlenen periyotlar içinde katkı payının ödenmemesi halinde
ortaya çıkacak sonuçlarla ilgili de açıklama yoktur. Bu hususların,
emeklilik sözleşmelerinde düzenlenmesi beklenmektedir.
Emeklilik şirketi, katkı payı dışında, ilk defa sisteme
girerken ve yeni bir bireysel emeklilik hesabı açtırırken, katılımcıdan
katkı payının dışında giriş aidatı isteyebilecektir (4632, m.7). Bu miktar
mutlak olarak alınması gereken bir miktar değildir. Bu durumda giriş
aidatının alınıp alınmayacağını, şirketler arasındaki rekabetin tayin etmesi
beklenecektir. Ancak, bu alanda faaliyet gösterecek şirket sayısı sınırlı
olacağı için, kendi aralarında rekabet dezavantajı yaratmayacak bir giriş
aidatı belirlemeleri ve bunu almaları söz konusu olabilecektir.
Giriş aidatı, alınmasının gerekçesi, şirketlerin sisteme
yeni katılımcı sağlanmasına yönelik olarak yapacakları reklam, ürün
geliştirme, alt yapı yatırımları ve pazarlama giderleri dolayısıyla
katlanılan maliyeti karşılamak olarak belirtilmiştir (4632, m.7, gerekçeli
açıklama). Ancak, bu aidatın alınması halinde, katılımcının daha sonra bir
başka şirkete geçmesi halinde geçiş ile ilgili kesiti yapılmasını
önleyecektir. Şüphesiz, aynı gerekçelerle, yeni şirketin giriş aidatı alması
söz konusu olacak, katılımcı her şirket değiştirdiğinde ilave bir giriş
aidatı külfetine katlanmak durumunda kalacaktır.
Emeklilik şirketine, katılımcının ödeyeceği giriş
aidatının miktarını bütün reklam ve ilanlarında açık olarak belirtmek
zorunluluğu getirilmiştir. Giriş aidatının miktarının şirketin masraflarını
karşılayacak seviyede belirlenmesi esas olmakla birlikte, orta ve alt gelir
gruplarının tercihlerini olumsuz olarak etkilememesi için Bireysel Danışma
Kurulunun da görüşleri alınarak Hazine Müsteşarlığı tarafından gerekli
düzenleyici tedbirler alınacaktır (4632, m.7) bu miktarın sigortalının
tercihini etkileyecek bir seviyede olabileceği de dikkati çekmektedir.
Emeklilik şirketleri, katkı payı dışında, yönetim
giderleri ve fon işletim masraflarını karşılamak üzere, katkı payı,
katılımcının fon varlıkları ve fon gelirleri üzerinden kesinti
yapabilecektir. Giriş aidatları gibi, bu kesintilerin miktarı da Bireysel
Danışma Kurulunun görüşü alınarak Hazine Müsteşarlığı tarafından
belirlenecek olmakla birlikte (4632,m.7) uygulamada ciddi sıkıntı
yaratabilecektir. Burada, katılımcı tarafından en makul karşılanabilecek
uygulama, katkı payı üzerinden alınacak, belirli bir yüzde veya miktar ile
ifade edilen kesinti olacaktır. Fon varlıkları ve fon gelirleri üzerinden
kesinti yapılması, uzun süre katkı yapan ve önemli miktarda fon varlığına
sahip olanlar için ciddi bir maliyet unsuru haline gelebilecektir.
E. KARŞILIKLI YÜKÜMLÜLÜKLER, SAĞLANAN HAKLAR VE
EMEKLİLİK SEÇENEKLERİ
Bireysel emeklilik sözleşmeleri, katılımcı ve şirket
arasındaki ilişkilerde tarafların birbirine olan yükümlülükleri,
katılımcının hakları ve emeklilik seçenekleri ile ilgili hususları da
içerecektir. (4632, m.5-6)
Katılımcı, tercih ettiği emeklilik şirketi ile imzalamış
olduğu Emeklilik Sözleşmesi’nde belirtilen esaslar çerçevesinde,
açılacak bireysel emeklilik hesabına katkıda bulunur. Katılımcı,
şirkete ödemiş olduğu katkı payının birden fazla fon arasında
paylaştırılmasını isteyebilir. Yaptığı katkının nasıl değerlendirileceği bu
tercihle katılımcıya bırakılmıştır. Emeklilik şirketi, katılımcının katkı
paylarının şirkete intikalini takip eden 2 iş günü içinde yatırıma
yönlendirmek zorundadır. Bu yükümlüğün yerine getirilmemesi halinde,
katılımcının dahil olacağı fonun son aylık getirisinin 2 katı tutarında ceza
ödenecektir ve bu tutar katılımcının hesabına ilave edilecektir.
Katılımcı, şirket ile yapmış olduğu emeklilik
sözleşmesinin yürürlüğe girmesinden itibaren, en az 1 yıl geçmiş olması
şartıyla, bir başka emeklilik şirketine geçmek isteyebilir ve bu amaçla
kişisel hesabındaki birikimlerinin seçmiş olduğu şirkete aktarılmasını
isteyebilir (4632, m.5). Şirket, katılımcının bu talebini en geç 7 iş günü
içerisinde yerine getirmekle yükümlüdür. Başka bir şirkete geçiş talebinin
yerine getirilmemesi halinde, 7 günlük süre sonunda kendiliğinden mütemerrit
hale gelir ve temerrüt faizi, katılımcının dahil olacağı fonun son aylık
getirisinin 2 katından az olamaz. Ancak, katılımcının bir şirketten diğerine
geçiş talebine yönelik süre ve istisnalarla ilgili kısıtlamalar getirebilir.
Bu sınırlamalarla ilgili esas ve usuller, yine Bireysel Emeklilik Danışma
Kurulunu görüşü alınarak Hazine Müsteşarlığı tarafından belirlenir.
Emekli olma şartı, en az 10 yıl sistemde kalma 56 yaşını
doldurma şartına bağlamıştır. Süre ve yaş olarak, kamu sosyal güvenlik
kurumlarına nazaran daha kolaylaştırılmış şartlarla aylık bağlanması söz
konusu olmuştur. Buna göre katılımcı, SSK, Bağ-Kur veya Emekli Sandığından
emekli olma şartlarını yerine getirmeden, emekli aylığına hak
kazanabilecektir. Bu özellikle, ileri yaşta işsiz kalanların, kamu sosyal
güvenlik kurumlarından aylık bağlanmasını beklerken karşılaştıkları
güçlükleri bir nebze azaltabilecektir.
Katılıcı, emekli olma hakkını kazandıktan sonra, şirketle
imzalamış olduğu bireysel emeklilik sözleşmesi çerçevesinde, bireysel
emeklilik hesabındaki birikimlerinin, maaş şeklinde düzenli olarak kendisine
ödenmesini talep edebileceği gibi, biriken tutarın bir kısmının veya
tamamının toptan ödenmesini de isteyebilir (4632, m.6). Katılımcının bu
yöndeki talebi 7 iş günü içinde yerine getirilmek zorundadır.
Katılımcı, kendisine veya vefat etmesi halinde leh
darlarına ömür boyu veya belirli aralıklarla gelir ödenmesini öngören Yıllık
Gelir Sigortası yaptırabilir. Bu sigortaya göre belirlenen emeklilik maaşı,
aylık, üç aylık, altı aylık veya yıllık olarak ödenebilir. Bu hususlarda
emeklilik sözleşmesinde belirtilecektir.
Bireysel emeklilik sisteminden sağlanan ikinci yardım
katılımcının ölmesi halinde emeklilik sözleşmesinde belirtilen leh darları
sürekli iş göremez duruma düşmesi halinde ise kendisi hesabındaki
birikimlerin ödenmesini talep edebilirler.
Öte yandan, katılımcı, emekli aylığı alma şartları yerine
gelmeden veya malul kalmadan önce de sistemden ayrılmak isteyebilir. Bu
durumda da birikimlerinin herhangi bir kesinti olmaksızın kendisine ödenmesi
söz konusu olacaktır. Eğer,emeklilik şirketi bu konudaki yükümlülüklerini 7
iş günü içinde yerine getirmez ise, daha önce belirtildiği gibi,
kendiliğinden mütemerrit hale gelecek ve temerrüt faizi fonun son aylık
getirisinin iki katından az olmayacaktır. Ancak,sistem vergi teşvikleriyle
desteklenmiş olduğu için, katılımcının sistemden ayrılırken aldığı toplu
paralar vergilendirilecektir (4632, m.6, gerekçeli açıklama).
F. KURUMSAL YAPI VE EMEKLİLİK ŞİRKETLERİ
1. Hazine Müsteşarlığı
Hazine müsteşarlığı (HM), 4632 sayılı Kanunla kendisine
yüklenen görevler dolayısıyla, bireysel emeklilik sisteminin yürütülmesi
bakımından Bireysel Emeklilik Danışma Kurulu (BEDK) ile birlikte hayati
öneme sahip kurumlardan biri haline gelmiştir. BEDK’nun oluşumundan,
sekreterya hizmetlerinin yürütülmesine kadar, Kanunun çeşitli maddelerinde
belirtilen çok sayıda faaliyetin gerçekleştirilmesi Müsteşarlık tarafından
yerine getirilecektir. Nitekim Kanunla Hazine Müsteşarlığına verilen
görevlerden bazıları;
-
Bireysel emeklilik sizleşmelerinin içeriğinde yer
alacak hususların belirlenmesi,
-
Bireysel emeklilik hesaplarının emeklilik
şirketleri arasında aktarımı ile ilgili hususların belirlenmesi,
-
Giriş aidatları, yönetim ve fon işletme
giderlerinin belirlenmesi,
-
Emeklilik şirketlerinin kuruluş izinlerinin ve
faaliyet ruhsatlarının verilmesi,
-
Bireysel emeklilik şirketlerinin kamuyu
bilgilendirmeye yönelik ilan ve reklamlara ilişkin usul ve esasların
belirlenmesi,
-
Emeklilik şirketlerinin denetimi,
-
Mevcut sigorta şirketlerinin emeklilik şirketi
statüsüne geçişine ve faaliyet ruhsatı verilmesine ilişkin esas ve usullerin
belirlenmesi,
olarak sıralanmaktadır. Öte yandan Müsteşarlık, BEDK’nun
faaliyetlerini kolaylaştırıcı nitelikte olmak üzere belirli konularda
danışmanlık hizmeti verme ve uygun görüş bildirme yükümlülüğündedir. Bu
görevleri ile Hazine Müsteşarlığı sistemin işlemesi bakımından çok sayıda
görevi üstlenmiştir.
2. Bireysel Emeklilik Danışma Kurulu
Kurumsal yapının en üst kademesinde, bireysel emeklilik
sistemi ile ilgili politikaları belirlemek ve hayata geçirilmesini sağlamak
üzere gerekli tedbirleri almakla sorumlu Bireysel Emeklilik Danışma Kurulu,
(BEDK), bulunmaktadır. Kurul, Hazine Müsteşarlığının Başkanlığında, Maliye
Bakanlığı, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, Hazine Müsteşarlığı ve
Sermaye Piyasası Kurulu tarafından görevlendirilecek en az genel müdür
seviyesindeki birer temsilciden oluşmaktadır (4632, m.3). Sekretarya
hizmetleri Müsteşarlık tarafından yürütülecek olan Kurulun, Çalışma Esas ve
Usulleri hakkındaki yönetmelik 31.10.2001 tarih ve 24569 sayılı Resmi
Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığının sistem içinde doğrudan yer aldığı tek kurum, BEDK’dur. Kurul
dışında sistemle ilgili olarak ÇSGB’nı sistem içinde yer almamıştır.
Danışma Kurulunun başkanı, Hazine Müsteşarıdır. Kurul, üç
ayda bir Müsteşarlıkça öneriler ve başkan tarafından belirlenen tarih ve
gündemle olağan olarak, Danışma Kurulu Başkanı veya üyelerden birinin
gerekli görmesi halinde de yazılı başvuru halinde olağanüstü olarak toplanır
(Yönetmelik, m.7). Danışma Kurulu toplantılarına, gündemle ilgili diğer
tarafların da temsilcileri davet edilebilir.
BEDK, sistemin en önemli ayağını oluşturmaktadır.
Bireysel emeklilik sisteminin kurulması ve sağlıklı şekilde işletilmesi ile
ilgili bütün aşamalarda Kurulun görevleri, sorumlulukları ve yetkileri
vardır.
3. Bireysel Emeklilik Şirketleri: Kuruluş, Faaliyet
Esasları ve İdari Yapıları
Sistemin en önemli kurumunu bireysel emeklilik şirketleri
(BEŞ), oluşturmaktadır. Sistemin özünde, kişiye emeklilik dönemleri için
birden fazla alternatif sunmak olduğu ve rekabete dayanan bir piyasa
düşünüldüğü için bu alanda faaliyet gösterecek şirket sayısı birden fazla
olacaktır. 4632 sayılı Kanun, BEŞ’lerin kuruluş, izin ve faaliyetleri ile
ilgili esasları aşağıdaki başlıklar altında toplamıştır (4632, m.8,9):
-
Ticari ünvanında mutlaka “emeklilik” ibaresi
bulunacak olan BEŞ’lerin Kuruluş izni için Hazine Müsteşarlığına başvuracak,
izin de Müsteşarlığın bağlı olduğu Bakanlık tarafından verilecektir.
-
Anonim şirket olarak kurulacak olan BEŞ’ler, hayat
ve ferdi kaza sigorta branşlarında da faaliyet gösterebileceklerdir.
-
Şirketin sermayesi 20 trilyon TL’den az olmayacak,
ödenmiş sermayesi ise asgari 10 trilyon TL ve kalan kısmı da 3 yıl içinde
ödenecektir. BEŞ’lerin kuruluş sermayeleri, DİE, Toptan Eşya Fiyatları
Endeksinin iki katını aşmamak üzere Hazine Müsteşarlığı tarafından
artırılabilecektir.
-
Şirket kurucuları, tasfiyeye tabi tutulan
bankerler, bankalar, sigorta şirketleri ve para ve sermaye piyasasında
faaliyet gösteren diğer kurumlarda % 10 veya daha fazla hisse sahibi
olmayacaklardır.
-
Şirket kurucuları, müflis veya konkordato ilan
etmiş olmayacak, taksirli suçlar hariç olmak üzere ağır hapis veya 5 yıldan
fazla hapis cezası almamış olmalıdır.
-
Kuruluş izni alan şirket, 1 yıl içinde emeklilik
branşında faaliyet ruhsatı almak için Hazine Müsteşarlığına başvurmak
zorundadır ve bu başvuru ile birlikte, 2 yıl içinde en az 100 bin
katılımcıya hizmet verebilecek bir yapıya sahip olduğunu, fiziki mekan ve
teknik ve idari alt yapı bakımından yeterliği olduğu ile ilgili teminatları
da vermiş olacaktır. Başvurunun bir yıl içinde yapılmaması halinde kuruluş
izni geçersiz olacaktır.
-
BEŞ’ler, faaliyet ruhsatı aldıktan sonra en geç 3
ay içinde fon kurmak amacıyla BDK’na başvuracaklardır. Başvurunun gecikmesi
veya başvurunun reddedilmesi halinde kuruluş izni ve faaliyet ruhsatı
geçersiz olacaktır.
Kanun, BEŞ’lerin kuruluşu,kurucularda aranan özellikler,
faaliyet ruhsatı alınması ve faaliyetleri ile ilgili hususları ayrıntılı
şekilde düzenlemeye çalışmıştır.
Kanun, BEŞ’lerin yönetim kurullarını en az 5 kişi olarak
belirlemiştir. Yönetim kurulu üye sayısı 5 den az olmayacak, ancak, 7 veya 9
olabilecektir. Kanun, şirket genel müdürleri ve yönetim kurulu üyeleri için
mesleki bilgi ve vasıfla ilgili sınırlayıcı şartlar getirmiştir. Şirket
genel müdürlerinin atanması için Müsteşarlığa bildirimde bulunacak, 10 gün
içinde olumsuz bir cevap verilmediği takdirde atama yapılacaktır (4632,
m.12).
Kanun halen faaliyet gösteren özel sigorta şirketlerinin
de belirli yükümlülükleri yerine getirerek, bireysel emeklilik şirketi
olarak faaliyet göstermelerine imkan verecek düzenlemelere de yer vermiştir
(4632. Geçici madde 1). Buna göre, Kanunun yayımı tarihinden önce hayat
sigortası işlemlerini yürüten sigorta şirketleri, yürürlük tarihinden
itibaren 5 yıl içinde başvurmak, ve Kanunun 8. Ve 9. Maddelerinde belirtilen
şartları yerine getirmek şartıyla emeklilik şirketine dönüşebileceklerdir.
Bu şirketlerin, sigorta şirketinden emeklilik şirketine geçişi ile ilgili
faaliyetler Müsteşarlık tarafından belirlenecektir.
4. Bireysel Emeklilik Aracıları
BES içinde yer alan bir kurum da, bireysel emeklilik
aracıları olarak belirlenmiştir. Bireysel emeklilik aracılarının,
katılımcıların şirket seçimleri ve sahip oldukları fonların
değerlendirilmesi gibi konularda yönlendirilmesi ve bilgilendirilmesi
amacıyla oluşturulması öngörülmüştür (4632, m.11).
Hazine Müsteşarlığı tarafından, hazırlıkları sürdürülen
Bireysel Emeklilik Aracıları Yönetmelik taslağında; “Bireysel emeklilik
aracısı, her ne ad altında olursa olsun herhangi bir bağlı olmaksızın, bir
sözleşmeye dayanarak, daimi bir surette şirketlerin emeklilik sözleşmelerine
aracılık eden veya bunları şirket adına yapan ve sicile kayıtlı gerçek veya
tüzel kişi” olarak tarif edilmiştir. Bireysel emeklilik aracıları gerçek
veya tüzel kişi olabilir.
Hazine müsteşarlığı nezdinde tutulan Bireysel Emeklilik
Aracıları Siciline kaydolmak zorunda olan aracılarla ilgili olarak aranacak
nitelikler, belirlenmesi ile ilgili sınavlar ve esasları, aracıların
faaliyet alanları, yapamayacakları işler tutacakları defterlerle ilgili
hususlar Müsteşarlıkça hazırlanan yönetmelikle belirlenecektir. Aracılar,
sistemin devamlılığı ve başarısı için önemli ayaklardan birini
oluşturmaktadır ve tıpkı BEŞ’ler gibi katılımcılar ve üçüncü kişilere
yönelik olarak gerçeğe aykırı, yanıltıcı ve aldatıcı beyanlarda bulunamazlar
(4632, m.10).
5. Emeklilik Yatırım Fonları
Emeklilik yatırım fonu, bireysel emeklilik şirketleri
tarafından, katılımcılar tarafından ödenen ve katılımcıların bireysel
emeklilik hesaplarında izlenen katkı paylarının değerlendirildiği mal
varlığından oluşmaktadır. Fon, gelir getirici değişik sermaye piyasası
araçlarından oluşan bir yatırım sepetidir (4632, m.16 gerekçesi). Fon
yalnızca BEŞ’ler tarafından ve bireysel emeklilik sistemine dahil olanların
katkılarını değerlendirmek için kurulacaktır ve 4632 sayılı Kanunda
belirtilen amaçlar dışında kullanılamayacaktır (4632,m.15).
Emeklilik yatırım fonlarının, BEDK tarafından
belirlenecek sınırlamalar dahilinde, riskin dağıtılması ve inançlı mülkiyet
esaslarına göre işletilmesi benimsenmiştir. Bir emeklilik şirketi, farklı
portföy yapılarına ve risk dağılımına sahip en az 3 fon kurmak zorundadır.
Bu fonlar yalnızca bireysel emeklilik sistemine üye olanlara yönelik
olacaktır. Fonların mal varlığı, rehin edilemez, teminat gösterilemez ve
üçüncü kişiler tarafından haczettirilemez.
Emeklilik yatırım fonları, portföy yöneticileri
tarafından yönetilecektir. (4632, m.18). Şirket portföy yöneticilerinin fon
yönetimi konusunda gerekli basiret ve özeni göstermemeleri halinde, BEDK,
portföy yönetim sözleşmesini feshederek kurulca uygun görülecek bir başka
yöneticilerle portföy yönetim sözleşmesi imzalanacaktır. Portföy yönetim
sözleşmesine ilişkin esas ve usuller de, Müsteşarlığın görüşü alınarak BEDK
tarafından belirlenecektir.
Emeklilik yatırım fonları esas olarak süresiz olarak
kurulmakla birlikte, bir başka emeklilik fonu ile birleştirilebilir.
Bireysel Emeklilik Şirketinin faaliyetlerini sürdüremeyecek duruma düşmesi
halinde ise başka şirketlere devredilebilecektir.
G. DENETİM
Emeklilik şirketleri ve sistem içinde faaliyet gösteren
birimlerin denetimleriyle ilgili hususlarda denetim mekanizmaları
getirilmiştir. Denetim iç ve dış denetim olmak üzere iki aşamada
gerçekleştirilmektedir.
Sistemin iç denetim birimleri BEDK ve Hazine Müsteşarlığı
olarak belirlenmiştir (4632, m.20). emeklilik şirketlerinin, fonların ve
portföy yöneticileriyle saklayıcıların denetimi, yılda en az 1 defa olmak
üzere Müsteşarlık ve BEDK tarafından gerçekleştirilecektir. BEŞ’lerin,
emeklilik ve sigortacılık faaliyetleri Müsteşarlık; fonlar, portföy
yöneticileri ve saklayıcılara ait hesap ve işlemler ise BEDK tarafından
denetlenecektir.
Dış denetim, BEŞ’ler ve fonlara yönelik olmak üzere iki
yönlü olarak yerine getirilecektir. BEŞ’lerin dış denetimi bağımsız
denetleme kuruluşları tarafından yılda en az 1 defa olmak üzere, mali yönden
yerine getirilecektir. BEŞ’lerin dış denetimleri ilgili esas ve usuller,
Müsteşarlıkça belirlenecek olmakla birlikte, denetleme yapma yetkisine sahip
kuruluşlarla ilgili esasları Türkiye Serbest Muhasebeci, Mali Müşavirler ve
Yeminli Mali Müşavirler Odaları Birliği’nin görüşünü alarak belirleyecektir.
Dış denetimin ikinci yönü fonların denetimi ile ilgilidir. Emeklilik
fonlarının hesap ve işlemleri, üçer aylık dönemler itibarıyla dış denetime
tabi tutulacaktır, ve bu denetimle ilgili esas ve usuller BEDK tarafından
belirlenecektir.
H. BİREYSEL EMEKLİLİK SİSTEMİNE SAĞLANAN VERGİ
AVANYAJLARI
Gönüllü katılımın esas olduğu bireysel emeklilik
sisteminin başarılı olabilmesi için öngörülen şartların başında, sisteme
çeşitli aşamalarda sağlanan vergi avantajları gelmektedir Sağlanacak vergi
avantajı ile sisteme katılım arasında doğrusal bir ilişki olduğu kabul
edilmiş ve ne kadar çok vergi avantajı sağlanırsa, sisteme katılımın da o
kadar fazla olacağı ileri sürülmüştür.
Bireysel emeklilik sistemine vergi avantajı sağlamaya yönelik düzenleme,
28.06.2001 tarihinde kabul edilen ve 10.07.2001 tarih ve 24458 sayılı Resmi
Gazetede yayınlanan 4697 sayılı “Bazı Vergi Kanunlarında Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun” ile gerçekleştirilmiştir. 4697 sayılı Kanunla,
Gelir, Kurumlar,Katma Değer, Damga ve Gider Vergileri Kanunlarında
değişiklikler yapılmış, bu değişikliklerle, sistemin doğrudan ilgili
tarafları olan katılımcıya, işverenine ve bireysel emeklilik şirketlerine
yönelik vergi avantajları sağlanmıştır. Sağlanan avantajlar katılımcı ve
işveren tarafından ödenecek katkılar, sistemden sağlanacak gelir ve
aylıklar, oluşturulan emeklilik fonlarının değerlendirilmesi ve nihayet
sistemle ilgili işlemlere yönelik avantajlar olmuştur.
4697 sayılı Kanun, ödenen katkı payları ile ilgili
olarak, öncelikle işverenlerin çalıştırdıkları ücretliler için BEŞ’lere
ödedikleri katkı payları, ticari kazançların hesabında gider
kaydedilebilecektir (4697, m.4). Ancak, işverenin ve ücretlinin gider
kaydedilecek katkı tutarı toplamı, katkı paylarının ödendiği ayda elde
edilen ücretin % 10’unu, yıllık olarak da asgari ücretin yıllık tutarını (01
Ocak 2002 den, itibaren 12çarpı222 750 000=2 673 000 000 TL) geçemeyecektir.
Bakanlar Kurulu gider kaydedilebilecek tutar toplamını % 20 ye ve asgari
ücretin iki katına çıkarmaya yetkili kılınmıştır. Bu indirim, yalnızca BEŞ
ile sınırlı tutulmamış, merkezi Türkiye’de bulunan bir sigorta şirketi ile
akdedilmiş olmak şartıyla, katılımcının kendisi, eş ve çocukları için
ödenecek hayat, ölüm, kaza, hastalık, sakatlık, analık, doğum ve tahsil gibi
şahıs sigorta primleri de vergilendirilecek ücretten indirilebilme imkanı
getirilmiştir.
Ücretliler için sağlanan bu indirim, gelirlerini yıllık
beyanname ile beyan edenler için de sağlanmıştır. Nitekim, mükelleflerin
kendileri, eş ve çocukları için ödemiş oldukları şahıs sigorta primleri ve
BEŞ katkı payları, beyan ettikleri yıllık kazançtan indirilebilecektir
(4697, m.7). Bu gruptakiler için sağlanan indirim tutarları da beyan edilen
gelirin % 10 u ile sınırlı olup, asgari ücretin 1 yıllık tutarını
aşamayacaktır.
4697 sayılı Kanunla getirilen ikinci düzenleme, bireysel
emeklilik sisteminden sağlanan gelirlerin menkul sermaye iradı sayılması ve
beyan edilmemesi ile ilgili olmuştur. Bireysel emeklilik sistemine 10 yıl
katkı payı ödeyerek emeklilik hakkı kazananlarla, 10 yıl süreyle katkı payı
ödemeden ayrılanlar ve vefat, maluliyet veya tasfiye gibi zorunlu sebeplerle
sistem dışına çıkanlara yapılan ödemeler menkul sermaye iradı kabul edilmiş
ve belirli esaslarda gelir vergisine tabi tutulmuştur (4697, m.5 ve m.6).
Öte yandan, BES’den elde edilen gelirler beyan edilmeyecektir.(4697, m.6).
Bu gelirler beyana tabi olmadığı için stopaj yoluyla ödenen vergi nihai
vergi olacaktır.
Bireysel emeklilik şirketleri ve emiklilik yatırım
fonları, kuruluş aşamasından başlamak üzere, her türlü işlemlerinde
düzenlenen ve damga vergisi bu şirketler ve fonlar tarafından ödenmesi
gereken damga vergilerinden istisna tutulmuşlardır(4697, m.11). Bu, devletin
SSK ve Bağ-Kur gibi sosyal güvenlik kurumlarına sağlamış olduğu avantajın
BEŞ’ler için de tanınması anlamına gelmektedir ve önemli bir vergi
avantajıdır.
Öte yandan, 4697sayılı Kanunla, Kurumlar Vergisi
Kanununda yapılan değişiklikle,Emeklilik Yatırım Fonlarının kazançları, hem
Kurumlar Vergisinden müstesna tutulmuş,hem de gelir vergisi stopajı dışında
tutularak ciddi bir vergi avantajı sağlanmıştır (4697, m.9).
4697 sayılı Kanun, Emeklilik yatırım fonlarının sermaye
piyasalarında yaptıkları işlemler nedeniyle elde ettikleri paralar ile
BEŞ’lerin kuruluşlarında veya sermayelerini artırdıkları sırada çıkardıkları
senetlerin itibari değerinin üzerinde elden çıkarılmaları halinde kendi
lehlerine kalan paralar Banka ve Sigorta Muameleleri Vergisinden müstesna
tutulmuşlardır.(4697,m.12).
Bu düzenlemeler birlikte değerlendirildiği zaman,
bireysel emeklilik sisteminin başarılı olabilmesi için önemli vergi
avantajları sağlanmıştır denilebilir. Özellikle, vergi avantajları ile
ilgili sınırların Bakanlar Kurulu kararları ile yükseltilebilecek olması,
eğer bir yetersizlik söz konusu olursa, bunun aşılması için bir fırsat
olabilecektir. Bu noktada, özel sigortalara ve bu çerçevede bireysel
emeklilik sistemine sağlanan vergi avantajları ile ilgili genel bir eleştiri
gündeme gelmektedir. Eğer sistem, yalnızca yüksek gelir gruplarını kapsama
alırsa, sağlanan vergi avantajları, düşük gelirlilerden yüksek gelirlilere
doğru bir gelir transferine yol açabilecektir. Bu da sosyal açıdan arzu
edilen bir sonuç değildir.
I. DİĞER HÜKÜMLER
Bireysel emeklilik sistemini düzenleyen 4632 sayılı
Kanun, gerek kurumsal yapının oluşması, gerekse kapsamın genişlemesine imkan
vermek üzere, Kanunun Geçici 1. maddesi ile önemli düzenlemeler getirmiştir.
Nitekim, Kanunun yayımı tarihinden önce haya sigortası branşında faaliyet
gösteren ve poliçe akdetme yetkisi olan şirketler, Kanunun yürürlük
tarihinden itibaren 5 yıl içinde başvurmak ve 8. maddede belirtilen şartları
yerine getirmek şartı ile BEŞ olarak faaliyet gösterebileceklerdir. Bu geçiş
ile ilgili esas ve usuller Müsteşarlıkça belirlenecektir.
Aynı şekilde, BEŞ haline dönüşen sigorta şirketlerinin,
daha önce hayat sigortası branşında poliçe akdettiği sigortalılar, eğer
isterlerse daha önceki birikimleri ile birlikte bireysel emeklilik sistemine
geçebilecek ve intibakları yapılacaktır. Bu geçiş ve intibakların Kanunun
yürürlük tarihinden itibaren 5 yıl içinde gerçekleştirilmesi halinde her
türlü vergi, resim ve harçtan müstesna olunacak, ayrıca bu kişilerden giriş
aidatı alınmayacak ve masraf kesintisi yapılmayacaktır. Bu düzenleme ile
önemli sayıda hayat sigortası poliçesi akdetmiş olan sigortalının bireysel
emeklilik sistemine geçişi teşvik edilmiş, BEŞ’lere başlangıç için önemli
bir potansiyel yaratılmıştır.
III) GENEL
DEĞERLENDİRME VE SONUÇ
4632 sayılı Kanunla getirilen bireysel emeklilik sistemi
bir bütün olarak değerlendirildiği zaman, aşağıdaki sonuçlara ulaşmak ve
değerlendirmeleri yapmak mümkün görünmektedir.
1.
Oluşturulan bireysel emeklilik sistemi, çok ayaklı
sosyal güvenlik sistemi modeli içinde, sistemin üçüncü ayağını
oluşturacaktır. Nitekim,sisteme iştirakin gönüllülük esasına göre
sağlanması, ödenecek katkı miktarının katılımcı ile şirket arasındaki
sözleşmeye bırakılmış olması, işverenlerin prim ödeme zorunluluğunun
olmaması, sağlanan gelir garantisinin seviyesinin tamamen ödenen katkı
payına bağlı olarak belirlenmesi, fonların değerlendirilmesinde kişisel
tercihlerin tayin edici olması ve sistemden sağlanacak gelirlerin aylık
ödeme dışında , üç aylık, yıllık veya toptan ödeme şeklinde alınabilmesi
sistemin bireysel TARASARRUF sağlama fonksiyonunu öne çıkarmaktadır. Bu
durumda, mevcut sosyal sigorta kurumları, SSK, Bağ-Kur ve Emekli Sandığı
birinci ayak, BES üçüncü ayak sosyal güvenlik kurumlarını oluşturacak,
sosyal güvenlik sisteminin sigorta fonksiyonuna ağırlık veren ikinci ayak
boşlukta kalacaktır. Bu durumda BES, halen faaliyet gösteren hayat
sigortalarının bir alternatifi olarak görülecek, gelişmesi de bu bakımdan
sınırlı kalabilecektir.
2.
Bireysel emeklilik sistemi mevcut sistem içinde
yer alan birinci ayak sosyal güvenlik kurumları herhangi bir şekilde
ilişkilendirilmeden, onlardan bağımsız olarak oluşturulmuştur. Halbuki
ikinci ve üçüncü ayak sosyal güvenlik kurumları birinci ayak sosyal güvenlik
kurumlarını tamamlayan ve onların boşluklarını dolduran, eksikliklerini
gideren bir yapıda oluşturuldukları zaman çok ayaklı sistem bir anlam ifade
edecek ve sistemden beklenen amaçların gerçekleşmesi mümkün olabilecektir.
3.
BES’in gelişmesini olumsuz yönde etkileyecek iki
önemli boşluk bırakılmıştır. Bunlardan ilki katılımın gönüllülük esasına
göre düzenlenmiş olmasıdır. Özel sigorta tecrübesi, Türkiye’de gönüllü
katılımın çok sınırlı kalacağının önemli bir göstergesidir. Kapsamın sınırlı
kalması ise bu sistem oluşturulurken beklenen sosyal ve iktisadi amaçların
gerçekleşmesine imkan vermeyecektir. Öte yandan, gönüllülük esasına göre
düzenlenmiş olması, bağımlı çalışanlar için işverenlerinin prim ödeme
ihtimalini büyük ölçüde ortadan kaldırmıştır. İkinci önemli eksik ise, bu
sisteme yer açmak üzere birinci ayak sosyal güvenlik kurumlarına yönelik bir
düzenleme yapılmamış, sigortalı ve işveren primlerinde herhangi bir indirime
gidilmemiştir. Halbuki, birinci ayak sosyal güvenlik kurumlarına ödenecek
sigortalı ve işveren primlerinin indirilmesi yeni bir sosyal güvenlik kurumu
için sigortalı ve işverende ilave ödeme gücü yaratacak ve teşvik edici bir
etki yaratabilecekti. Öte yandan, düşürülen primlere bağlı olarak uzun
dönemde birinci ayak sosyal güvenlik kurumlarından sağlanacak aylık ve
gelirdeki düşme de BES’e girmeyi zorunlu kılacak ikinci sebep olabilecekti.
Yukarıda sayılan sebeplerle BES, ülkemizde sınırlı sayıdaki üst gelir
grubuna hitap eden bir sosyal güvenlik kurumu olarak kalacak,
arzu edilen kapsam genişlemesi gerçekleşmeyecektir.
4.
Sistemin temel kurumlarını oluşturan bireysel
emeklilik şirketlerinin faaliyetlerini düzenleyici çok sayıda düzenleyici
kural ve sınırlama getirilmiştir. Katılımcılarının menfaatlerini korumak
bakımından olumlu olan bu düzenlemelerin sistemde tekelleşmeye yol açması da
siz konusu olabilecektir. Nitekim, BEŞ’lerin en az 100 bin katılımcıya
hizmet verebilecek bir alt yapıyı oluşturmaları istenirken, katılımcı sayısı
bakımından herhangi bir üst sınır getirilmemiştir. Bu durum, sistemin ilk
kuruluş yıllarında bazı BEŞ’lerin katılımcı sayısının önemli bir kısmını
bünyelerine almaları sonucunda diğerlerinin gelişememesi gibi bir sonuca yol
açabilir. Türkiye bu gelişmeyi cep telefonu sektöründe çok canlı olarak
yaşadı ve en azından başlangıçta arzu edilen rekabet ortamı gerçekleşmedi.
Sistemin özü rekabete dayandığına göre, en azından başlangıçta BEŞ’lerin
katılımcı sayısı bakımından dengeli gelişmesini sağlayacak sınırlayıcı
tedbirler alınması düşünülebilirdi.
5.
Katılımcıların, emeklilik sözleşmelerini
imzaladıktan sonra, isteklerine bağlı olarak, birikimlerini bir başka
Şirkete aktarabilmeleri, sistemin özüne uygun bir düzenlemedir. Ancak, bu
aktarmaların, emeklilik sözleşmesi imzaladıktan bir yıl sora ve bundan daha
önemlisi yıl içinde herhangi bir zamanda ve yalnızca 7 gün içinde
gerçekleştirilecek olması,yıl içinde Şirketlerin katılımcı sayısında ve
emeklilik fonlarında istikrarsızlık yaratabilecektir. Bu istikrarsızlık,
katılımcıların sağlıklı karar vermelerini de ortadan kaldırabilecektir. Bir
emeklilik şirketinden diğer emeklilik şirketine geçişin, daha uzun sürede
gerçekleştirilmesi mesela, takvim yılına bağlı olarak ve belirli süre önce
bildirilme şartına bağlı olarak mümkün olması BEŞ’lere daha sağlıklı plan
yapma ve gelecek dönemlerle ilgili faaliyetlerinde belirlilik altında
çalışabilme imkanları sağlayacaktır.
6.
Bireysel emeklilik sisteminin temel göstergeleri,
katılımcının ödeyeceği katkı miktarlarından gelir ve aylıkların miktarına
kadar, çerçevesi Hazine Müsteşarlığı tarafından belirlenecek sözleşmelerle
belirlenecektir. Hedef kitle, katılımcıların sisteme bakışı ve sistemle
ilgili görüşleri bu sözleşmelerle ilgili hususlar açıklandıktan sonra ortaya
çıkacaktır. Getirilen sistem, emeklilik şirketleri arasında yoğun bir
rekabetin yaşanmasına yol açacak, bu da Şili uygulamasında olduğu gibi,
şirketlerin pazarlama, reklam ve ilan masraflarını ciddi şekilde
artıracaktır. Bu artış, katılımcı tarafından ödenecek aidatlar veya
kesintilerle karşılanacağı için, katılımcılar açısından ciddi bir yük olarak
görülebilecek ve sistemden uzak kalmalarına yol açabilecektir. Bu
maliyetleri azaltmak üzere, tek tek BEŞ’lerin kendi hedef kitleleri ile
sınırlı kalmadan, genel bir bilgilendirme çalışması daha etkin ve düşük
maliyetli olacaktır. Bu noktada, çalışma hayatının sosyal taraflarının,
sendikaların ve meslek örgütlerinin sistem dışında kalmasının eksikliği
önemli ölçüde hissedilecektir.
7.
Sistem, sosyal güvenlik sistemlerinin bir ayağı
olarak tanımlanmasına rağmen ekonomik boyutu öne çıkaran bir işleyiş ve
kurumsal yapılanma öngörülmüş, yalnızca BEDK’da Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığına yer verilmiştir. Halbuki, başarısı için sosyal tarafların ve
sendikaların önemli katkıları olabilecektir. Bu bakımdan meslek odaları
kendi mensupları, sendikalar da kendi üyeleri için bireysel emeklilik
sözleşmelerinin yapılmasında aracılık faaliyetlerinde bulunma potansiyeline
sahip kuruluşlardır. Bir meslek odası, bir emeklilik şirketi ile kendi
mensupları için daha iyi avantajlar sağlayan bir bireysel emeklilik
sözleşmesinin yapılmasına aracılık yapabileceği gibi, sendikalar da toplu iş
sözleşmesi görüşmelerinde işverenleri sisteme prim ödemeye teşvik edici
hükümleri gündeme getirebilecektir. Ancak, sosyal taraflar, sistemin
kurumsal yapılanması içinde herhangi bir aşamada, danışma ve bilgi alma
niteliğinde de olsa, yer almamışlardır.
8.
Halen tasfiye edilme sürecine girmiş olan ve son
10 yıldır da çeşitli yönleriyle kamuoyunun gündeminde yer alan “zorunlu
tasarruf” tecrübesi, bireysel emeklilik sisteminin kapsamının genişletilmesi
için önemli bir fırsat olabilir.
Bu fonlarda biriken tasarruflar, kişilerin kendi isteklerine bağlı olarak
bireysel emeklilik fonlarına aktarılabilir. Bu şekilde hem BES’ler kapsam
bakımından önemli bir başlangıç avantajı elde etmiş olurlar, hem de bu
tercihte bu kişiler sigortalılık süresinden kazanmış olurlar. Sistem de kısa
sürede hayata geçirilmiş olur.
Sonuç olarak,
belirtmek gerekirse, 4632 sayılı kanunla, Türk sosyal güvenlik sistemine
önemli ve yeni bir müessese getirilmiştir. 2002 yılı, bu müesseselerin
hayata geçirilmesi ile ilgili yoğun çalışmalarla geçecektir. Her şeyin
ötesinde, oluşturulan sistemin başarısı, her alanda olduğu gibi, GÜVEN
sağlanması şartına bağlı olacaktır. Bu güvenin sağlanması da öncelikle bu
alanda faaliyet gösterecek BEŞ’lerin öncelikli görevi olacaktır. Yavaş,
fakat uzun dönemli ve sağlıklı bir gelişme, daha çok arzu edilen bir
sonuçtur. |