88. ULUSLARARASI
ÇALIŞMA KONFERANSI VE TÜRKİYE
(Prof. Dr. Tankut Centel)
88. Uluslararası Çalışma
Konferansı, 29 Mayıs-15 Haziran 2000 tarihleri arasında, Cenevre’de
toplanmış ve çalışmalarını sonuçlandırmış bulunuyor.Konferans sonunda bir
sözleşme ile tavsiye kararının kabulü, Burma hakkında karar, 87 ve 98 Sayılı
Sözleşmelerin uygulanmasına ağırlık verilmesi ve 31, 46, 51, 61 ve 66 sayılı
Sözleşmelerin geri çekilmesi gibi önemli görüşmelerin ortaya çıktığı
görülmektedir. Standartların uygulanması (Aplikasyon) Komitesi’nin aldığı
kararlar da, Türkiye için önemli bazı gelişmeleri sergilemektedir. Bu
nedenle, aşağıda ilkin, Konferans içinde yaşanan gelişmeler ve sonra da,
Aplikasyon Komitesi’nin kararları, özel olarak Türkiye bakımından
değerlendirilmeye çalışılacaktır.
Konferans Çalışmalarının
Türkiye’ye Etkisi
Yeni bir sözleşmenin kabulü
“Analığın Korunmasına ilişkin 103 Sayılı Sözleşme ile 95
Sayılı Tavsiye Kararının tadili”ne ait geçen yıl 87. Uluslar arası Çalışma
Konferansı’nda yapılan görüşmeler, bu yıl sonuçlandırılmış ve analığın
korunması hakkında bir sözleşme ile tavsiye kararı kabul edilmiştir.
Söz konusu kabul sırasında, Türkiye adına hükümet ile
işçi kanatları oy kullanmış; işveren kanadı da, diğer devletlerin işveren
delegeleriyle birlikte,”çekimser” oyu kullanmıştır. Oy kullanımı konusunda,
özellikle Türkiye’nin, belirtilen sözleşme metininin analık iznini 14
haftaya çıkararak Türk çalışma mevzuatını aşan bir standardı izlemesi,
özellikle işveren kanadı üzerinde bir duraksama yaratmıştır. Bunu gibi,
oldukça fazla “çekimser” oyun kullanılması, genelde Konferansın işveren
kanadının tümünün aynı duraksamayı yaşadığını göstermekte ve bu da ileride
fazla onay göremeyecek bir sözleşmenin kabul edildiği izlenimini
yaratmaktadır.
Küresel rapor
1998 yılında kabul edilen Çalışmaya ilişkin temel
hak ve İlkeler Bildirgesi’nin izlenmesi mekanizması
mekanizması çerçevesinde ILO Genel Müdürü, bu ilk küresel raporunu
hazırlamış ve Konferansa sunmuştur. Söz konusu küresel rapor, örgütlenme
özgürlüğü ile toplu pazarlık hakkının etkili bir biçimde tanınması yani,
özellikle 87 ve 98 sayılı Sözleşmelerin uygulanması konusuna hasredilmiştir.
Türkiye’nin gerek 87 ve gerekse 98 sayılı Sözleşmeyi
onaylamış ve uygulamaya konmuş bulunması, anılan raporun uygulamaya yönelik
öngörüleri açısından önem taşımaktadır. Bu konuda, Türkiye’nin sadece, her
iki sözleşmenin uygulanmasında karşılaştığı yasal bazı güçlerinin olduğu
görülmektedir. Nitekim Aplikasyon Komitesinin gündemine alınacak olduğunda,
Türkiye’nin genellikle son yıllarda bu iki gelişme bakımından listeye
girdiği gözlemlenmiştir.Bu bağlamda, Küresel Rapor, önemli kamu hizmetli
gruplarının toplu pazarlık haklarından yoksun olduğu ülkerlerde gösterdiği
örnekler içinde, Türkiye’yi sıralamaktadır.
Eskimiş sözleşmelerin geri çekilmesi
ILO Statüsü’nün 85. Uluslar arası Çalışma Konferansı
tarafından Haziran 1997 tarihinde değiştirilen 19. maddesinin 9. bendi
uyarınca, bu yılki konferansta 31,46,51,61 ve 66 sayılı Sözleşmelerin geri
çekilmesi kabul edilmiştir. Söz konusu sözleşmelerden hiç biri daha önce
Türkiye tarafından onaylanmış değildir. Bu nedenle, buradaki geri çekmenin,
Türk hukuku üzerinde herhangi bir etkisi görülmeyecektir.
Standartların Uygulanması
Komitesi’nin Çalışmaları ve Türkiye
Açıklama yapmaya çağrışan hükümet delegeleri Aplikasyon
Komitesinin önünde açıklamada bulunmasını isteyen hükümet delegeleri ile
ilgili bulundukları sözleşme numaralarını, aşağıdaki biçimde sıralamak
mümkündür.
Afganistan (111), Avustralya (98), Brezilya (111),
Kamerun (87), Kolombiya (87), Cibuti (87), Ütopya(87), Guatemala (87),
Macaristan (122), Hindistan (29), İran (111), Kuveyt(87), Moritanya(81),
Meksika( 169), Pakistan (105), Panama (98), Sen Luçya (98), Sudan (29),
Svaziland (87), Tanzanya (105), Türkiye (98), Ukrayna (95), İngiltere (29),
Venezüella (87).
Bu 24 ülke içinde, 87 sayılı Sözleşme’yle ilgili
yakınmaların ağırlık kazandığı görülmektedir.
Belirtilen ülkelerden Sudan, Kamerun ve Venezüella
hakkında özel paragrafa, yani “kara listeye” alma kararı alınmıştır. Bu
bağlamda Kolombiya ile İran, Konferansın işçi kanadının ısrarına rağmen,
özel paragrafa alınamamışlardır.
Türkiye’yle ilgili açıklamalar ve karar
Geçen yılki aradan Türkiye, bu yıl görüşülecek ülkeler
listesine alınmışlardır. Bu konuda, işçi kanadından gelen listeye alma
isteğinin Uluslar arası hür İşçi Sendikaları Konfederasyonu (ICFTU)
tarafından yapıldığı Türk-İş çevrelerince belirtilmişse de, Bunda Türk-İş’in
hiçbir katkısının olmadığını düşünmek güçtür. Çünkü, bu tür görüşmelerde
ulusal temsilcilerin görüşlerinin dikkate alındığı herkes tarafından bilinen
bir gerçektir.
Bunun gibi, listeye alınacak devletlerin tespiti
Aplikasyon Komitesi işçi ve işveren sözcülerinin mutabakatı ile
gerçekleşiyorsa da; bunun, işçi kanadından gelen önerilerin işveren
kanadınca desteklendiği ve listenin birlikte düzenlendiği anlamında ele
alınması, sorunu çarpıtmak olur. Çünkü, her iki sözcünün bir araya gelmesi,
sadece listedeki çok açık yanlışlıkların ortadan kaldırılması ve varsa,
işveren kanadından gelecek listeye alma önerilerinin de dikkate alınması
çerçevesinde gerçekleşmektedir. Buna göre de, listenin tespitinde, esas
olarak işçi kanadı belirleyici olmaktadır. Bu açıdan, listenin tespitine
işveren kanadını dahil etmek ve bunu her iki kanadın bir
işbirliği(ortaklığı) biçiminde göstermek, son derece yanıltıcıdır ve de
gerçek dışıdır.
Türk hükümet delegesi, daha önce belirtildiği üzere,
98 sayılı Sözleşme’nin uygulanmasıyla ilgili olarak açıklamada bulunmaya
davet edilmiştir. Sendikaların öldürülmesi ve/veya kaybolması yahut
tutuklanıp hapsedilmesi veyahut sürgüne gönderilmesi gibi olaylarla ilgili
yakınmalara bakıldığında, Türkiye’yle ilgili yakınmaların görece hafif
kaldığı söylenebilir.
Gerçekten, 98 sayılı Sözleşme bakımından Türkiye ile
ilgili uzlaşmalar komitesi’nin incelemeleri, esas olarak, üç noktada
toplanabilir. Bunlar, ilkin, 2821 ve 2822 sayılı Yasalar’daki sınırlamalar;
sonra, kamu kesimi çalışanlarının sendikal hakları ve nihayet, serbest
ticaret bölgerindeki 10 yıl süreyle grev/lokavt yasağına ilişkin
düzenlemelerdir. Uzmanlar Komitesi’nin tespitleri, genel olarak, ılımlı
niteliktedir. Aynı havanın,Aplikasyon Komitesi’ndeki görüşmelere de egemen
olduğu ve Türk hükümet delegesinin üzerine fazla gidilmediği söylenebilir.
Nitekim, Türk işçi delegesi ile İskandinav ülkeleri adına konuşan İsveç işçi
delegesinin dışında, Komite çalışmalarında Türkiye’yle ilgili söz alan
olmamıştır. Türk hükümet delegesi de; yaptığı konuşmasında, değişik yasa
tasarısı çalışmalarından söz etmiş ve ILO’yla teknik işbirliği içine
girileceğini belirtmiştir.
Aplikasyon Komitesi; kararında, Türkiye’deki
gelişmeleri göz önünde bulundurarak, bunların sürdürülmesini istemiş ve
ILO’yla olan işbirliği anlaşması taslağını dikkate almıştır. Bu anlamda,
Türkiye il Komite kararının da son derece ılımlı olduğu söylenebilir. Ancak,
tüm bu gelişmelerin, Türkiye’nin görünümü bakımından tamamen olumlu olduğu
söylenememektedir. Çünkü, Türkiye, bu yıl dahil olmak üzere, son 20 yıl
içinde 18 kez Komite gündemine girmiş durumdadır. Dışarıdan bakıldığında,
sürekli gündemde olan bir ülkenin sözleşme ihlalleri içinde olabileceği gibi
bir yanıltıcı izlenime kapılmak mümkündür.Nitekim, Komite’nin işçi kanadı,
göründüğü kadarıyla, sürekli böyle bir yapay izlenimi oluşturma çabası
içinde olmuştur. Bununla birlikte, Türkiye’nin denetimden kaçmayışı ve
raporlarını zamanında ve düzenli olarak gönderişii olumlu bir biçiminde
değerlendirilmektedir.
Türk
Delegelerinin Konferans Konuşmaları
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı’nın konuşması
Çalışma v Sosyal Güvenlik Bakanı; konuşmasında ilk
bölümü Küresel Rapor yüzünden küreselleşme ve küreselleşmenin sonuçlarına
ayırmıştır. Bu bağlamda, Bakanın, “işletmelerin rekabet gücü için esnekliğin
gerekli oluşundan” ve buna karşılık, “çalışanların da iş piyasasında yeni
güvencelerle donatılması”ndan söz edişi anlamlıdır. Hemen sorulması gereken
nokta, bu yeni güvencenin uygulanmaya başlanan işsizlik sigortası mı yoksa
uygulanması istenilen yasal iş güvencesinin mi olduğudur.
Bakanın konuşması, diğer bölümü itibariyle,
gerçekleştirilen çalışmalar ile hedeflenen faaliyetlere ilişkindir. Bunlar
içinde, 182 sayılı Sözleşme ile denizciliğe ait 14 adet sözleşmenin onay
çalışmaları ile ilgili sürecin başlatıldığının vurgulanması dikkati
çekmektedir. Anlaşılan odur ki; şimdiki Bakan’da, öncekiler gibi, çekirdek
sözleşme yerine çok sayıda sözleşme onaylamanın Türkiye’nin itibarını
arttıracağı yanılgısı içindedir. Bu bğlamda, Türkiye’ye gereğini yerine
getiremeyeceği sözleşmeleri onaylatmanın, onu uluslar arası boyunduruk
altına sokmaktan öteye götürmeyeceğinin hatırlatılması, sanırım, yararlı
olacaktır.
Türk-İş Genel Başkanı’nın Konuşması
Türk-İş Genel Başkanı’nı da; konuşmasında, öncelikle
küreselleşmeyi ve bunun çalışanlar üzerinde yarattığı sonuçları
vurgulamıştır. Önceki yıllara oranla ılımlı sayılabilecek bu konuşmada,
Türkiye’nin, bölgesindeki en laik ve demokratik ülke olarak söz edilişi son
derece anlamlıdır. Türk-İş Genel Başkanı’nın vurguladığı diğer bir nokta
ise, sosyal diyalog kanallarının açık tutulması isteği olmuştur. Bu noktada,
söz konusu konuşmanın, genelde yapıcı nitelikte olduğu belirtilmelidir.
TİSK Genel Sekreteri’nin konuşması
Küresel Rapor’ a rağmen TİSK Genel Sekreteri’nin
konuşması, ilk bölümünde üçlü danışmaya dayanmıştır. Bunun da temelinde, bu
yıl inceleme konusu olarak ILO tarafından 144 sayılı Sözleşme’nin seçilmesi
olayı yatmaktadır. Bunun gibi, Türk çalışma yaşamı içinde yaşanan olaylar
da, buna hak verdirecek niteliktedir.
Söz konusu konuşmanın ikinci bölümü ise, sert
tondadır. Gerçekten anılan konuşma içindeki “... Türk İşverenleri olarak ILO
vasıtasıyla özellikle gelişmiş ülkelerin sosyal standartlarının gelişmekte
olan ülkelere aktarılması çabalarına karşı olduğumuzu ifade etmek isterim
biçimindeki anlatım, aykırı ses özelliklerini taşımaktadır. “Etiket”
türündeki konuşmacı ve karışmacı politikalar ortaya çıktığında, bu tür
anlatımlara büyük gereksinim duyulacağı açıktır. Gerçekten, günümüz küresel
ortamında ILO; Dünya Ticaret Örgütü(WTO) desteğiyle, sadece, uluslar arası
ticaretteki kural tanımazlığa karşı asgari standartları koymak, yerleştirmek
ve bunları denetlemek durumundadır.
SONSÖZ
2000 yılında Türkiye,
bir uluslar arası çalışma konferansını daha geride bırakmış bulunuyor.
Aplikasyon Komitesi’yle ilgili gelişmelere bakıldığında, Türkiye’nin uluslar
arası itibarından fazla bir şey yitirmediği söylenmelidir. Gerçekten, yasal
bazı sınırlamalara rağmen, Türkiye’de toplu pazarlık sisteminin kendine göre
uygulamada işlediği, Komite içindeki görüşmelerde ortaya çıkmıştır. Bununla
birlikte, Komite, %10 barajıyla ilgili Türk İşçi Sendikaları’nın çelişkili
tutumunun ortadan kalkmadığı izlenimini de sürdürmektedir. Bundan sonraki
çalışmalarda, kamu çalışanlarının sendika örgütlenmesiyle ilgili yasalaşma
sürecinin tamamlanmasına ve serbest bölgelerde iş mücadelesi araçlarının
özgürce kullanımına yasa düzeyinde olanak tanınmasına dikkat edilmesi
gerekmektedir. Giderek, bunları gerçekleştirecek bir Türkiye’nin 98 sayılı
Sözleşme’yle ilgili korkulu düşler görmekten ileri uzaklaşacağı rahatlıkla
söylenebilir. |