aliseyyar@sosyalsiyaset.net

 

 

Türkçe-İngilize-Almanca Açıklamalı
<<<SOSYAL SÖZLÜK

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Vade: [Term // Frist]: Borcun ifası, belirli bir sürenin dolması sonunda gerçekleşecekse, borçlunun yararlanacağı bu süreye vade ya da ecel denir. //

Vakar: [Gravity; Dignity // Würde und Ehre]: Ağırbaşlılık, haysiyetini koruma; bir kimsenin, insanî varlığının ve sosyal mevkiinin gerektirdiği şeref ve itibarını, gurur ve kibire kapılmadan koruması ve hafif meşreplikten sakınmasıdır.

Vakfiye (Vakıfname): [Foundation certificate-charter // Stiftungsurkunde]: Bir vakfın şartlarını bildiren resmî senet. Vakfın kurucusu tarafından hazırlanmış nizamnâmesine verilen bir isimdir.

Vakıf Gureba Hastanesi: [Ottoman Foundation hospital for people in need // Osmanisches Stiftungskrankenhaus für Bedürftige]: 1830 yılında İstanbul'da yaşanan şiddetli salgının fakir halk üzerinde meydana getirdiği etkinin bir sonucu olarak Sultan 1. Abdülmecit'in validesi (annesi) tarafından 1843 yılında fakir Müslümanlara ücretsiz bakım ve tedavi imkanı sağlamak maksadıyla "Bezm-i Alem Valide Sultan Hastanesi" adı altında bir vakıfnâme ile yaptırılan 200 yataklı sağlık kurumudur.

Vakıf Statüsündeki Sandıklar (Vakıf Sandıkları): [Foundation funds // Stiftungsfonds]: Kanunlarla kurulan 3 ana sosyal güvenlik kurumunun (SSK; Bağ-Kur; Emekli Sandığı) yanı sıra, 506 sayılı kanunun geçici 20. maddesi uyarınca bankalar, sigorta ve reasürans şirketleri, ticaret odaları, sanayi odaları, borsalar ile bunların birlikleri, kendi personelleri için kurulan ayrı ve özel sandıklardır.

Vakıf: [(Islamic) Foundation; Charitable Institution; Donation // (Fromme-Islamische) Stiftung; Vermaechtnis]: Vakıf kelimesi Arapça “durdurmak, alıkoymak, hapsetmek” anlamlarında kullanılan “vakf” kökünden gelmektedir. // Terim olarak vakıf: Allah'ın rızasını kazanmak ve ahirette karşılığını sadece O'ndan beklemek gâyesiyle, bir malı veya mülkü, satılmamak kaydıyla, bir hayır işine bırakmak ve bağışlamaktır. // İslam Hukuku açısından vakıf: ....

Vakıflar Genel Müdürlüğü: [General directorate for foundations // Generaldirektion für die (frommen) Stiftungen]: Başbakanlığa bağlı, tüzel kişiliğe sahip, katma bütçeli niteliklere sahip olan bu kuruluş, vakıf mallarını ekonomik şekilde işletmek, mimarî ve tarihî değere sahip vakıf eski eserleri muhafaza ve imar etmekle görevlidir. //

Vakıfların İdaresi: [Direction of foundations // Stiftungsverwaltung]: Kurulan-kurulması istenilen vakıfların işlemlerini yürütmek, varlığını korumak ve kuruluş maksadına uygun olarak işlerliğini ve fonksiyonunu hayata geçirebilmesi için, kanunî çerçevede oluşturulan idarî yöntemlerin bütünüdür. // Vakıflara "nâzır" (idareci, bakan) tayini Hz. Peygamberle başlamış ve günümüze kadar devam ede gelmiştir.

Vakkaflık: [Judicious-sensible attitude; understanding // Einsichtigkeit]: Kendi düşünce ve fikrinde ısrarcı olmama hâli.

Vardiya: [Shift // Schicht]: Yapılan in niteliği dolayısıyla sürekli görülen ve bu sebeple birbiri ardına postalar halinde işçi çalıştıran ya da nöbetleşe işçi postalarıyla yapılan işlere “vardiya usulü çalışma” veya kısaca “vardiya” denir.

Vasıflı Emek (Nitelikli Emek-İşgücü): [Skilled labour // Facharbeit, Qualifizierte Arbeit]: Meslekî ve teknik eğitime tabi tutularak etkinliği artırılmış işgücünü ifade etmektedir.

Vasıfsız Emek (Niteliksiz İşgücü): [Unskilled labour // Ungelernte Arbeit]: Meslekî ve teknik eğitimden mahrum, verim derecesi düşük işgücü.

Vasıta (Araç): [Means // Mittel]: İstenilen ve arzulanan gâye ve hedeflere ulaştıran belirli bir faaliyet veya herhangi bir şeydir. Örn.:

Vatandaşlarla Vatandaş Olmayan Kimselere Sosyal Güvenlik Konusunda Eşit İşlem Yapılması Hakkında Sözleşme: 06.06.1962'de ILO tarafından kabul edilen bu sözleşme, üye devletlere, ülkelerindeki yabancılara sosyal güvenliğe tâbi olma ve sosyal yardımlardan yararlanmaya hak kazanma bakımından kendi vatandaşlarıyla eşit işlem yapma mükellefiyeti yüklemektedir.

Vatanî Hizmet Aylıkları: [Monthly pay for persons who deserved his country // Monatliche Zahlung für Personen, die dem Heimatland gedient haben]: 1986 tarih ve 3292 sayılı "Vatanî Hizmet Tertibi Aylıklarının Bağlanması Hakkındaki Kanun", hiçbir karşılık ve menfaat gözetmeksizin, üstün başarı ve gayretle Türk Vatanına hizmet etmiş olan ve bu yapmış olduğu hizmetleri belgelenmiş bulunan Türk vatandaşlarına veya onların ölmeleri halinde muhtaç duruma düşen aile fertlerine, vatanî hizmet tertibinden bağlanan aylıklar.

Vazife (Ödev; Görev): [Duty, Function; Task // Aufgabe; Pflicht]: Yerine getirilmesi gereken-(istenen) (resmi) bir . // Bir kimsenin yapmakla mükellef bulunduğu, mesuliyet ve müeyyideyi gerektiren iş, tutum ve(ya) davranıştır.

Vazife Malullüğü: [Invalidity of official // Beamteninvaliditaet]: Memurun veya askerin vazife esnasında uğradığı sakatlıktır. // Vazife Malullüğünü iki kısma ayırabiliriz: 1.)...

Vazife Rolleri: [Task roles // Aufgabenrollen]: Grup hedeflerine ulaşmak için, etkili veya yardımcı olan roller.

Vazife Şuuru: [Sense of duty // Pflichtgefühl]: Bir işin, güzel ve doğru bir şekilde yerine getirilmesi bakımından, kişiden beklenen hassasiyet ve sorumluluk anlayışı.

Vefa: [Loyalty // Treue]: Vâdini yerine getirme, sözünde durma; taahhüt, dostluk ve sevginin gerektirdiği davranışlarda sebat etme.

Vefakâr (Vefalı): [Faithful; Loyal // Treu; Glaubwürdig]: Vefâ örneği gösteren, çalışkan, dürüst, güvenilir, seven, sevilen, sadık, hayatından memnun olan, munis ve sade insan.

Velâyet: [Guardianship // Vormundschaft]: Çocukların bakım ve korunmalarını sağlamak için, onların şahısları ve malları üzerinde ana babanın sahip olduğu vazifelerin, hakların ve yetkilerin bütünüdür.

Veli: [Guardian // Vormund]: Velâyet altında bulunan kimsenin kanunî temsilcisi. // Bir çocuğun her türlü hâlinden mesul olup, ona karışabilen kimse.

Vergi İndirimi: [Tax reduction // Steuersenkung]: Çalışan sigortalılara, bazı sosyal gerekçelere tanınan mali muafiyetler.

Vergi Politikası: [Tax policy // Steuerpolitik]: Sosyal siyasetin hedeflerine ulaşmada, bir başka ifadeyle daha âdil bir gelir bölüşümüne ulaşmada, gelirin yeniden dağılımını sağlamada önemli bir vasıtadır.

Vergi Sosyolojisi: [Tax sociology // Steuersoziologie]: Malî olaylar ve özellikle vergilerin, insanlar veya sosyal gruplar üzerinde yaptığı çeşitli etkileri inceleyen sosyolojinin bir bilim dalıdır.

Vergi: [Tax // Steuer]: Kaynağı milli gelir olup, devletin, kamu harcamalarını karşılamak üzere kişilerden hükümranlık gücüne dayanarak ve ödeme güçlerine göre tek taraflı, nihaî ve mecburî olarak aldığı paradır.

Verimlilik (Prodüktivite; Performans; Üretkenlik; Müstahsiliyet): [Productivity; Performance // Produktivitaet; Leistung]: Harcanan emek veya yapılan masrafa karşılık üretilen miktar. // Ürün verme gücü ve kabiliyeti. // Belli bir dönemde elde edilen çıktının (üretimin) bu çıktının elde edilebilmesi için kullanılan girdi veya girdiler toplamı arasındaki orandır.

Vesvese (Vehim): [Apprehension; Misgiving // Innere Unruhe; Misstrauen]: İnsan beyninin oluşturduğu menfî ihtimaller ve beynin, kendi sistematiği içinde ürettiği hayalî varsayımlar ve zanlar.

Vicdan: [Conscience // Gewissen]: Ahlâkî veya bilinçlenmiş şuur; iyiyi kötüden; hayrı şerden ayırmaya yardımcı olan ve insana hayır (iyilik) işlediği zaman huzur ve sevinç veren, şer (kötülük) işlediği zaman pişmanlık, elem ve ıstırap veren ahlakî-ruhî duygu.

Virtüel: [Virtual // Virtuell; Scheinbar]: Gizli güç halinde var olan şey. // İsmen olmasa da fiilen var olan şey.

Virtüellik: [Virtual role-position // Virtuelle Eigenschaft-Rolle]: Virtüel olan şeyin, yani gerçek bir varlığın imkanları içinde bulunmakla birlikte, ancak bazı şartların yerine gelmesiyle fiil haline geçebilecek veya böylece kendiside gerçeklik kazanabilecek olan şeyin karakteri.

Vizyon: [Vision // Vision; Traumbild]: Bir insanın, kurumun veya devletin, gelecekte yaşanabilecek muhtemel olumlu-olumsuz değişimleri görebilmesi, bunların yan tesirlerini kestirebilmesi, buna göre de hayatta kalabilmesi, başarılı olabilmesi veya rekabet gücünü artırabilmesi için, ileriye dönük plânlı ve sistemli bir şekilde çizdiği yöndür.

Vükela: [Representatives; Ottoman Council of Ministers // Kabinettsausschuss; Vertreter ]: “Vekil”in çoğulu olup vekiller demektir. // Osmanlı Devleti’nde kabine azası olan kimseler, yani Bakanlar.

Vülgarizasyon: [Vulgarisation // Vulgarisieren; Popularisieren]: Herkese söylemek, yaymak, ifşâ etmek anlamına gelen vülgarizasyon, çeşitli bilim alanlarına ait bilgileri, avamîleştirerek, yani halkın anlayabileceği bir şekilde basitleştirerek, geniş kitlelere aktarma faaliyetleridir.

Google

İnternetten Online Sipariş Vermek İçin Tıklayın