aliseyyar@sosyalsiyaset.net

 

 

Türkçe-İngilize-Almanca Açıklamalı
<<<SOSYAL SÖZLÜK

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Taassup: [Bigotry; Fanaticism // Fanatismus]: Lügatte, akraba ve kavminin fertleri hakkında yardım ve aşırı taraftarlık olan taassup (asabiyet) ıstılah olarak, “din, ahlâk, âdet, fikirde lüzumlu lüzumsuz aşırı taraftarlık göstermek” anlamına gelir.

Tabaka: [Stratum // Schicht; Klasse; Stand]: Kat; Katmer; Sınıf; Grup.

Tabiatçılık (Natüralizm; Doğalcılık): [Naturalism // Naturalismus]: Tabiattan başka hiçbir hakikat kabul etmeyen felsefî doktrin. // Sosyal, siyasî, ekonomik ya da psikolojik bütün hadise veya durumların, tabiî kanunlarla (doğal yasalarla) açıklanabileceğini iddia eden materyalist bir görüş.

Tabiatın Sosyalleşmesi: [Socialization of nature // Sozialisation der Natur]: Sosyal ve teknolojik güçlerin, tabiat üzerindeki etkileri.

Tabiî (Doğal) Ücret Teorisi: (Natural wages theory // Natürliche Lohntheorie]: Ücreti emeğin maliyetine bağlayan ve ücret düzeyinin de işçinin kendisi ve ailesinin ancak hayatını sürdürebileceği seviyede olması gerektiğini ileri süren nazariye (kuram).

Tabiî (Doğal): [Natural // Natürlich]: Kendiliğinden olan. // Herhangi bir dış zorlama

Tabiî Âfet: [Natural catastrophe-disaster // Natürliche Katastrophe]: Deprem, sel ve bunun gibi büyük yıkımlara yol açan tabiat hadiseleridir.

Tabiî Davranış: [Native behaviour // Natürliches Verhalten]: Canlının doğduğu andan itibaren kendisinde mevcut olan ve aktif olan amillerin (faktörlerin) sâyesinde meydana gelen davranış.

Tabiî Emek Piyasası: (Bkz. Emek Piyasası Türleri).

Tabiî İş Bölümü: [Natural division of labour // Natürliche Arbeitsteilung]: Özellikle İlkel toplumlarda üretici güçlerin gelişmesiyle kendiliğinden meydana gelen bir iş bölümü.

Tabiî İşsizlik Oranı: [Natural rate of unemployment // Natürliche Arbeitslosigkeitsrate]: Emek piyasasında denge şartının tam olarak sağlandığı durumda bile, yine de çalışma dışı kalacağı kabul edilen işgücü oranı.

Tabiî Kaynaklar: (Bkz. Kaynaklar).

Tabiî Müşahede (Doğal Gözlem): [Natural observation // Natürliche Beobachtung; Untersuchung]: Tabiatta yer alan hadiselerin ve münasebetlerin, kendi doğallıkları içinde herhangi bir tecrübî (deneysel) kontrol ve sistematik kıyas (örneklem) yöntemi uygulanmadan gözlem altına alınarak incelenmesi.

Tabiî Seleksiyon (Doğal Ayırım-Seçilim): [Natural selection // Natürliche Selektion]: Canlıların güçlü ve çevreye uyum sağlama yeteneğine sahip olanlarının hayatta kalıp, diğerlerinin ayıklandığı (öldüğü) ve böylece canlılar arasında tabiî şartlara (doğal koşullara) ve bu şartların değişimine uyum sağlama yeteneğine bağlı olarak meydana gelen hayat mücadelesi.

Tabu: [Taboo // Tabu]: İlk kez Polynesia yerlileri tarafından kullanılan tabu kavramı, geleneksel bir yaklaşımla "gizli ve tehlikeli bir kuvvet" anlamına gelir. Genelde kudretli, kötü tesirlerin tehdidini ifade eder. Tabu, her yere, taşlara, insanlara, hayvanlara, tabiata ve dünyaya etkide bulunur.

Taklit: [Counterfeiting; Imitation // Nachahmung]: Hiç muhakeme etmeden her gördüğünü, her işittiğini benimseyip, bunları özel hayatına uygulamaya koymaktır.

Takrir-i Sükun Kanunu: Yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti hükümeti tarafından, 4 Mart 1925'de çıkartılan kanun. // Gâyesi: "Sulhu, güvenliği, kamu huzurunu ve sosyal düzeni" bozacak her türlü "cemiyet, teşebbüs, kışkırtma ve yayını" yasaklamaktır. // Bir çok tarihçiye göre, Kürt isyanını bahane ederek, tüm muhalif faaliyetlerine son verebilmek için çıkartılmış bir kanundur. Buna binaen,....

Takva: [Piety // Frömmigkeit]: Sözlük olarak, “insanın, ibadet ve güzel işler yaparak, kendisine acı verecek durumlardan korunması” anlamına gelir. Bir başka ifadeyle, Allah’a itaat ederek, O’nun vereceği cezalardan korunmaktır.

Tam İstihdam: [Full employment // Vollbeschaeftigung]: Bir ülkede, arızi işsizlik hariç olmak üzere, cari ücret düzeyinde çalışma irade ve kararında olan emek birimlerinin üretime bilfiil katılabildiği iktisadi durum.

Tamamlayıcı (Munzam) Sosyal Sigorta Sandığı: [Complementary social security fund // Ergaenzende Sozialversicherungsanstalt]: SSK, Bağ-Kur, Emekli Sandığı ile Banka ve Sigorta Şirketleri Sandıklarının (Vakıf Statüsündeki Sandıklarının) dışında kalan ve/fakat üyelerine, zikredilen sosyal güvenlik kurumlarından birine üye olmakla beraber, belli durumlarda ek-ilave sosyal güvenlik hizmetleri sunan sosyal güvenlik kuruluşudur. Örn.: OYAK.

Tanzifat Amelesi: [Ottoman street sweeper // Müllmann im Osmanischen Reich]: Osmanlı döneminde, şehir temizlik işleri kadrolarında yer alan "temizlik işçisi" veya "çöpçü"ye verilen addır. // Örn.: ....

Tanzimat-ı Hayriye: [Ottoman Sultan’s decree // Erlass des Osmanischen Sultans]: Sultan Abdülmecit zamanında, 3 Kasım 1839’da Sadrazam Büyük Reşit Paşa tarafından Gülhane’de okunan ıslahatla ilgili padişah fermanının adı.

Tarım Bağ-Kur: [Turkish Social Security for Farmers // Türkische Sozialversicherung für Landwirte]: Tarımda kendi adına ve hesabına bağımsız çalışanlara, bir başka ifadeyle herhangi bir işverene hizmet akdi ile bağlı olmaksızın tarımsal faaliyette bulunanlara ve hak sahiplerine, malullük, yaşlılık ve ölüm hallerinde (ayrıca hastalık halinde) sosyal sigorta yardımları sağlamak maksadıyla sosyal güvenlik sisteminde “Tarımda Kendi Adına ve Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanunu” (2926 sayı ve 17.10.1983 tarihli) adı altında ihdas edilen bir sosyal sigortadır.

Tarım Devrimi: [Agricultural revolution // Landwirtschaftliche Revolution]: Ziraî üretimde insan gücü ihtiyacının, geliştirilmiş makinelerin kullanılması ile gittikçe azalması sonucunda tarım üretiminde meydana gelen artışın sebebiyet verdiği olduğu sosyal-ekonomik ve sosyo-kültürel değişim.

Tarım İşçileri: [Farming workers // Landarbeiter]: Tarım işlerinde (toprağa ve hayvancılığa yönelik, dikim, söküm, üretme, yetiştirme, bakım faaliyetleri ve orman tali yolları dâhil) bir hizmet akdi ile işverene bağlı olarak çalışan kişiler. // Tarım lerinde hizmet akdiyle çalışan işçilerdir. // Türkiye’de ....

Tarım Kredi Kooperatifleri: [Agricultural credit cooperatives; Cooperative agricultural and credit associations // Landwirtschaftliche Kreditgenossenschaften]: Küçük çiftçilerin ihtiyaçları olan işletme sermayesini temin etmek gâyesiyle kurulan ve esas mukavelesi, tek tip olarak devlet tarafından düzenlenmiş kooperatif şirkettir.

Tarım Satış Kooperatifleri: [Agricultural sale-selling cooperatives // Landwirtschaftliche Verkaufsgenossenschaften]: Ortaklarının mamullerinin daha iyi şartlarda değerlendirilmesi-satılması ile ortakların ve başka üreticilerin iktisadî ihtiyaçlarını karşılamayı gâye edinen tarım maksatlı kooperatifler.

Tarımsal Amaçlı Kooperatifler: [Agricultural cooperatives; Cooperative agricultural associations // Landwirtschaftliche Genossenschaften]: Kırsal alanda dağınık, düzensiz imkanları birleştiren, geliştiren ve güçlendiren, çiftçiye ziraat, âlet ve makinalar, gübre, tohumluk, yem gibi tarım girdileri sağlayan sulama ve kredi ihtiyacını temin eden, tarım ve ormancılıkla ilgili üretimi değerlendirip, pazarlayan kooperatifler.

Tarımsal Faaliyette Bulunanlar (Tarım Toplumu): [Persons doing agricultural activity // Personen, die landwirtschaftliche Betaetigungen betreiben]: Geçimleri, tarımsal üretime (tahıl yetiştirmeye) dayanan köytoplum.

Tarih Sosyolojisi: [Sociology of history // Geschichtssoziologie]: Uzak ve yakın geçmişteki toplumlarının sosyal hayatının ve yaşama tarzının kökenlerini keşfetmek, bu olgulara dair açıklamalar bulmak maksadını taşıyan, sosyolojinin bir disiplinidir.

Tarih: [History // Geschichte]: İbrani’ce “verrehe” kelimesinden türediği tahmin edilen tarih, sözlük olarak “hilali görmek”, terim olarak da “hadiselerin tarihini tespit etmek” anlamına gelir. // Geçmişte yaşanan hadiseler hakkında bilgilerin verileri. // Bir nesilden öbür nesle intikal eden hikâyeler.

Tasadduk: [Islamic charity // Almosen; Freiwillige Unterstützung im İslam]: Herhangi bir mal veya nakit parayı muhtaç kişilere vermek. // İslamî terminolojide, Allah’ın rızasını kazanmak maksadıyla, meşru yollarla elde edilmiş helal kazancın bir bölümünün ihtiyaç sahiplerine dağıtılması.

Tasavvuf (İslâm Felsefesi): [Islamic Philosophy; (Islamic Sufism) // Islamische Philosophie; (Islamischer Sufismus)]: Hikmeti, imanda-ihlasta-zühtte-takvada aramak ve kalbi, dünyanın fâni lerinden ayırıp, bütünüyle Hak (Allah) sevgisi ile bağlamak.

Tasvir: [Description // Darstellung; Beschreibung]: Bilim dallarında ve ilmî araştırmalarda kullanılan önemli bir yöntem olan tasvir, araştırma sahasına giren olguları ve bu olgular arasında mevcut bulunan münasebetleri tespit, sınıflama ve kaydetme işlemidir.

Taşeron (Alt İşveren): [Subcontractor // Subunternehmer]: Bir (asıl) işverenden, belirli bir işin bölümünde veya eklentilerinde alan ve işçilerini münhasıran o işyerinde ve(ya) eklentilerinde çalıştıran aracı kişi veya şirket.

Tatbikî Sosyoloji: [Practical sociology // Praktische Soziologie]: Daha çok cinayet, çocuk düşürmeler, intiharlar, alkolizm, zihnî hastalıklar, boşanma ve fuhuş gibi problemleri sosyal yönden açıklayan sosyoloji.

Tatil: [Vacation // Ferien; Urlaub]: Çalışmaya, belirli bir müddet için ara verme ve dinlenme. Çalışmayı durdurmak ve istirahat etmek. // Anayasalar, dinlenmenin çalışanların hakkı olduğunu ifade eder ve bununla ilgili olarak, ücretli hafta ve bayram tatili ile yıllık ücretli izin haklarının ve şartlarının kanunla düzenlenmesini öngörürler.

Tatil-i Eşgal Kanunu: [Ottoman strike law // Osmanisches Streikgesetz]: Osmanlı Devletinde İttihat ve Terakki Cemiyetinin iktidara gelmesiyle, ardı arkası kesilmeyen grevleri bastırmak ve özellikle kamuya yönelik hizmet veren kuruluşlarda meydana gelebilecek grevleri önlemek maksadıyla 1909'da yürürlüğe giren kanun. Bu kanun, Türk (Osmanlı) çalışma ilişkileri konusunda, dolaysız biçimde düzenlemeler yapan belki de ilk önemli kanundur.

Tatil-i Eşgal: [Strike // Streik]: İşlerin bırakılması, terk edilmesi. İşlere ara verilmesi. // Osmanlı döneminden kalan bu kavram, günümüzde grev anlamına gelmektedir.

Taylorizm (Kronometraj Sistemi): [Taylorism // Taylorismus]: İşçileri olabildiğince küçük bölümlerde iş verilmesini öngören, bir başka ifadeyle yapılması gereken işlerin ufak bölümlere ayrılmasını zarurî gören, çalışanların şahsiyetlerini dikkate almayan, niteliksiz olarak çalıştırılan işçilerin yerine her zaman yedek–alternatif işçilerin emek piyasasında bulunması mümkün olan mekanik işçi modeli veya çalışma örgütlenmesi.

Tazminat: [Compensation; Lump-sum settlement; Commutation payment // Entschaedigung; Abfindung]: Arapça "tazmin" kelimesinin çoğulu olup, kefil olmak, borçlanmak, garanti vermek, zararları telafi yükümlülüğü altına girmek ve korumak anlamlarına gelmektedir.

Teâvün Sandıkları (Sosyal Yardım Sandıkları; Orta Sandıkları; Esnaf Sandığı; Esnaf Kesesi; Esnaf Vakfı) : [Safe-deposit boxes in Ottoman Empire // Solidaritaetskassen im Osmanischen Reich]: Yardım Sandıkları anlamına gelen Teâvün Sandıkları (Orta sandığı), Ahî Birliklerinin ortaya çıkması ile oluşturulan bir fondur. Fon, üyelerin aidatı, teşkilata ait mülklerin gelirleri, çıraklıktan kalfalığa veya kalfalıktan ustalığa geçişte ustanın işyeri sahibinin verdiği terfi harçları ve bağışlardan oluşmaktaydı.

Tebrik: [Gratulation // Glückwunsch; Gratulation]: Kutlama, uğurlu ve mübarek olmasını dilemek. // Sosyal etkileri bakımından müspet neticeleri olan, insanları birbirine yaklaştıran, sosyal diyalogu temin eden, "hayırlı olsun", "uğurlu olsun" "Allah mübarek etsin" gibi iyi temennilerin ve(ya) hayırlı duaların yer aldığı sözlü veya yazılı kutlamalardır.

Tecavüz (Irza Geçme): [Rape // Vergewaltigung]: İngilizce’ye ilk girdiği 1400’de tecavüz, mal ve mülk gaspının yanı sıra cebir (zor) kullanarak insan, bilhassa kadın kaçırma mânâsına gelmekteydi.

Tecessüs (Merak): [Great interest; Passion; Concern // Neugier]: Kişiyi, mütecessis (meraklı) yapan eğilim

Tecrit (Sosyal İzolasyon): [Social isolation // Soziale Isolation]: Karşılıklı etkileşimin zıddı veya negatifi olan tecrit, gönüllü veya bir baskı-dayatma-kanunî zorlamanın bir neticesi olarak mecburî bir şekilde insanlardan, toplumdan kopma, uzaklaşma, sosyal münasebet kur(a)mama veya yalnız başına münzevî bir hayat yaşama anlamlarına gelmektedir.

Teenni: [Deliberateness // Bedaechtigkeit]: Temkinli davranmak, bir i yaparken acele etmekten ve sabırsızlıktan sakınmak, ihtiyatlı olmak, işi dikkatle ve önünü sonunu düşünerek, başkalarına zarar vermeden yapmak, sosyal sorumlu davranmak mânâlarına gelen bir sosyal-ahlâk tâbiridir.

Tefecilik: [Usury // Wucherei]: Normal para piyasasında kredi alamayan ve değişik sebeplerden ötürü acil olarak paraya ihtiyaç duyan kişilere, normalin çok üstünde bir faiz oranla verilen kredilerden, haksız ve kolay yoldan büyük paralar kazanma ticareti-işi. 

Tefekkür: [Consideration; Contemplation; Meditation // Tiefe Überlegung; Nachsinnen]: Düşünme, düşünüş, düşünce. // Bir zihni faaliyet olarak tefekkür, dikkatlerin bir noktaya teksif ve temerküzüdür.

Tefrit: [Understatement // Untertreibung]: İfratın zıddı olan tefrit, kişinin normal davranış ölçülerinin çok gerisinde kalması ve pasif bir tutum sergilemesidir.

Tefsir: [Interpretation; Commentary // Auslegung]: Bilginin asıl ve derin mâhiyetini ortaya koyan bilim. // Yorum; Yorumlama; Anlatma.

Teizm: [Theism // Theismus]: Şahsî, zâtî ve âlemin sebebi olan ve âlemden ayrı olan tek bir Allah’ın varlığına, O’nun insanlar üzerindeki mutlak nüfuz ve kudretine inanan monoteist görüş (Monoteizm).

Tekâlif-i Emiriyye: [Tax in Ottoman Empire // Steuer im Osmanischen Reich]: Malî mevzuatla ilgili bir Osmanlı terimidir. Devlet adına alınan her türlü vergi, bu terimin kapsamına girer.// Toprak, hayvan, arazi mahsulleri, bina ve diğer eşyadan alınan bütün vergi ve resimler tekalif-i emiriyyeden sayılır.

Tekâlif-i Örfiye: [Types of non-islamic taxes // Nicht islamische Steuerarten]: İslâm hukukuna göre şer’i vergilerin dışında kalan ve/fakat devletin, çeşitli ihtiyaçlarından dolayı almak mecburiyetinde olduğu diğer kanunî vergiler.

Tekalif-i Şeriyye: [Types of islamic taxes // Islamische Steuerarten]: Hükümleri, fıkıh kitaplarında yazılı ve taksimatı şer’i hükümlere göre yapılan vergiler hakkında kullanılan bir tabirdir.// Bu vergilerin esası, dört kısma ayrılır.

Tekke: [Islamic monastery // Islamisches Derwischkloster]: Dayanma, dayanacak yer mânâsın gelir. Çoğulu "tekaya" dır. // Istılahta, herhangi bir tarikata mensup dervişlerin oturup kalkmaları ve çoğu zaman gruplara halinde ibadet, bireysel bazda tefekkür ve tezekkür yapmaları için inşa edilen binaların adı.

Teknoloji (Teknik): [Technology // Technologie]: Teknoloji kavramı, teknik kelimesi ile yakından ilgilidir. Eski Yunanca “téchne” kelimesinde türemiş olan ve Fransızca’ya “technique” olarak geçen “teknik” kelimesinin anlamı “meslekî tecrübe” veya “sanat-zanaat becerisi” dir.

Teknoloji Transferi: [Technology transfer // Technologietransfer] Azgelişmiş ülkelere, sanayileşmiş ülkelerin üretim mekanizmaları için hazırlanıp kullanılan teknolojik bilgileri, kullanma hakkının (çoğu zaman lisans bedeli karşılığında) aktarılmasıdır.

Telepati: [Telepathy // Telepathie]: Telepati terimini 1882’de ilk kez ortaya atan W.H. Myers’e göre, telepati “uzaktan algılama”dır, yani duyular dışı fikir naklidir. // Bir düşüncenin, bir beyinden bir başka beyine aktarılmasıdır

Telkin: [Suggestion; // Überreden; Einsicht verschaffen]: Birisine düşünce aşılama. // Birisine bir şeyler öğretmek.

Tembellik: [Laziness // Faulheit]: İmkân ve bedenî-aklî-ruhî güç ve kuvveti varken, işten güçten çekilip oturma ve üşenip ağır davranma hâlidir.

Temel Haklar Güvenliği: [Basic rights guarentee // Grundrechtsgarantie]: Hukuk devletinin, temel hakları güvence altına almasıdır.

Tokenizm: [Tokenism // Tokenismus]: Erkek hâkim iktidarda ve(ya) kurumsal düzenlemelerde, herhangi bir değişikliğe yol açmayacak şekilde, bilhassa azınlık gruplar ve her grupta yer alan kadınlara karşı, mecburî-kanunî sorumluluklarını ve görevlerini son derece sınırlı gayret veya jestlerle yerine getiriyor görünme çabası.

Teoloji (İlâhiyat): [Theology // Theologie]: Dinleri, mezhepleri ve diğer dinî-felsefî doktrinleri, tarihî ve itikadî yönleri ile mukayeseli olarak inceleyen, Yaratanı ve O’nun sıfatlarını belirleyen, âlem ve insan ile münasebetleri araştıran ilim. //

Teori (Nazariye; Kuram): [Theory // Theorie]: Düzenli ve sistemli olarak gözlenen hadiseleri açıklayan umumî hususiyetlerin tâyin ve tespit edilebilmesi için gösterilen gayret.

Teorik Yaklaşma (Kuramsal Yaklaşım): [Theoretic approach // Theoretische Annaeherung]: Toplum hayatı hakkındaki, muayyen (belirli) bir nazarî (kuramsal) gelenekten gelen bir bakış tarzıdır.

Terbiye: [Good manners; Bringing up; Education; Breeding // Erziehung; Anstand; Gutes Benehmen; Paedagogik]: Başta ebeveyn olmak üzere, okulun ve sosyal çevrenin çocukların ruhî, mânevî hayatı üzerindeki müspet etkileri.

Terör: [Terror // Terror]: Şiddet, baskı, korku, dehşet, fitne ve zulme dayanan her türlü tutum ve davranış. // Belirli ideolojik hedeflere ulaşmak maksadıyla-bahanesiyle, sivil topluma yönelik uygulanan silahlı eylemlerin bütünüdür.

Terörizm: [Terrorism // Terrorismus; Schreckensherrschaft]: Terör eylemlerini, dolaylı veya dolaysız olarak savunan, destekleyen veya bilfiil olarak uygulanmasını tasvip eden veya uygulanması yönünde lojistik-maddi-örgütsel-teknik destek sağlayan anlayış. // Siyasi ve ideolojik içerikli şiddet türlerinin bütünüdür.

Teşbih: [Comparison // Vergleich]: İki şey arasında benzerlik kurmak. // Benzetilmek istenen şeyi, nitelikçe kendinden üstün olanla eşdeğer hale getirmek.

Teşebbüs (Girişim): [Enterprise // Unternehmen]: Faaliyete girişme. // Kâr etmek maksadıyla, bir üretim faaliyetini organize etme; bir çıktı üretmeye yönelik olarak, emek, sermaye gibi üretim faktörlerini bir araya getirme.

Teşhis: [Diagnosis // Diagnose; Feststellung; Erkennung]: Çeşitli alanlarda, özellikle psikoloji ve okul psiko-pedagojisi alanlarında, hadiselerin analitik tetkikine dayanılarak varılan sentetik görüşler. başka uzmanlar bulunan bir ekip tarafından da yapılabilir. (Bkz. Sosyal Pedagoji).

Tevazu (Alçakgönüllülük): [Modesty // Bescheidenheit; Schlichtheit]: Bir ahlâk terimi olarak tevazu, “insanlara karşı gönüllü olma, kibirlenip böbürlenmekten sakınma” anlamına gelir.

Teveccüh: [Favour; Kindness // Gunst; Zuneigung; Aufmerksamkeit]: Yönünü dönmek, yüz göstermek. // Mânen ve bütün duygularla bir yere veya bir şeye yönelmek. // İtiraf etmek, güler yüz göstermek. // Bir yere veya şeye doğru hareket etmek.

Tevekkül: [Submission; Trust in God // Ergebung; Gottvertrauen; Unterwerfung]: Arapça “vekale” kelimesinden türetilmiş bir mastar olup, Allah’a, sığınmak, Hakka dayanmak, O’na güvenip dayanmak, bağlanmak mânâsına gelen dinî ve sosyo-kültürel yönü olan bir tabirdir.

Tezellül: [Lowering; Degradation // Erniedrigung ]: Bulunduğu mertebeden aşağı derecede tevazu göstermek. // Aşırı derecede gereksiz yere tevazu göstermek. // Tevazuda aşırılığa kaçmak.

Tıbbî Rehabilitasyon: [Medical rehabilitation // Medizinische Rehabilitation]: Beklenmedik bir hadiseden dolayı ortaya çıkan malullük, hastalık, sakatlılık veya özürlülük gibi her türlü bedenî rahatsızlıkları ortadan kaldırmak veya en az düzeye getirmek maksadıyla yapılan tıbbî müdahale ve tedavî yöntemlerinin bütünüdür.

Tıbbî Sosyal Hizmetler: [Medical social service // Medizinische Sozialleistungen]: Sosyal hizmet mesleğinin en eski alanlarından biri olan tıbbi sosyal hizmetler, sosyal hizmetlerin koruyucu, terbiye ve tedavi edici tıbbi sosyal cephelerini (sosyal intibaksızlıklarını giderme, tıbbî ve psiko-sosyal rehabilitasyon vs.) ihtisas bakımından tetkik ve bunların tatbikidir.

Tımar: [Fief-fee in Ottoman Empire // Lehen im Osmanischen Reich]: Osmanlı Devleti'nde, belirli görev ve hizmet karşılığında kişilere tahsis edilen ve defter yazılarındaki senelik geliri 20 bin akçaya kadar olan askerî dirlikler

Tipoloji (Morfolojik Tipoloji; Bio-Tipoloji; Morfo-Psikolojisi; Morfolojik Karakteroloji; Kıyafetname; İlmü’l Kıyâfe): [Typology // Tipologie]: Tip tarifi. // İnsanın morfolojisi, fizyolojisi ve psikolojisi arasındaki olumlu-olumsuz münasebetleri. // Beden yapısıyla davranış ve mizaç arasındaki bağı, matematiksel olarak belirlemeye uğraşan bir bilim dalıdır.

Toplam Kalite Kontrolü: [Total Quality Control // Gesamtqualitaetskontrolle]: Müşterinin-tüketicinin kalite ihtiyaçlarını tam olarak sağlayacak mamul ve hizmeti, en iktisadî seviyede üretebilmek maksadıyla bir kuruluşta kaliteyi geliştirme, sürdürme ve iyileştirme çalışmalarının bütünleştirilmesini esas alan sistemdir.

Toplam Kalite Yönetimi: [Total Quality Management // Gesamtqualititaetsführung]: Bir kuruluşta herkesin iştiraki ile süreçlerin, mamullerin ve hizmetlerin sürekli olarak iyileştirilmesi sûretiyle, iç ve dış müşteri-tüketici kalite ihtiyaçlarının karşılanması ve müşteri-tüketici tarafından tanımlanan kaliteyi mamul ve hizmet yapısında vücuda getirmeye çalışan müşteri odaklı bir idare biçimidir. // Toplam Kalite Yönetiminin süreci üç unsurdan ibarettir: 1.) ...

Toplu İş Sözleşmesi (Toplu Sözleşme): [Collective agreement; Labor agreement // Tarifvertrag]: İşçi sendikası ile işveren sendikası arasında, olumlu bir toplu pazarlık ve görüşmelerin sonucunda imzalanan ve sosyal tarafların hak ve mükellefiyetlerini belirleyen yazılı bir akittir..

Toplu İş Uyuşmazlığı (İş Uyuşmazlığı): [Labor dispute-disagreement // Uneinigkeit waehrend der Tarifverhandlung]: Toplu sözleşme sürecinde veya toplu iş sözleşmesinin imzalanmış olmasından sonra, uygulamada ortaya çıkacak anlaşmazlıklar ve sorunlar.

Toplu Pazarlık Aşamaları: [Phases of labor bargaining // Tarifverhandlunsphasen]: Toplu pazarlık sisteminin merhaleleri, yani sosyal taraflar arası müzakere-diyalog süreci içinde geçilmesi gereken aşamaların her birisi. // Bu aşamalar, şunlardır:....

Toplu Pazarlık Konuları: [Labor bargaining subjects // Tarifverhandlungsthemen]: Toplu pazarlık çerçevesinde müzakere kapsamına giren, işçi ve işveren tarafı arasındaki münasebetleri düzenleyen ve toplu iş sözleşmesinde yazılı olarak yer alan bütün mevzular. Örn.:...

Toplu Pazarlık: [Collective-labor bargaining; Labor negotiations // Tarifverhandlung; Lohn-und Tarifverhandlungen]: İki veya daha fazla kişi ya da gruptan oluşan tarafların, kendi aralarındaki münasebeti, bir düzene kavuşturarak, sosyal taraflarca (çalışma hayatında bunlar işçi ve işveren temsilcileridir) kabul edilerek, alanları ile ilgili olan yeni kaideleri ortaya koymak ve hayata geçirmek maksadıyla yürütülen karşılıklı görüşmeler süreci...

Topluluk (İnsan Topluluğu; Camia): [Community // Volksgruppe; Gemeinschaft; Menschenansammlung]: Sosyal hayatın bütün veçhelerini kucaklayan en küçük bölgesel grup.

Toplum Mühendisleri: [Society engineers // Volksingenieure]: Toplumun sosyo-kültürel değerlerine ve sosyolojik-sosyal yapısına bakmadan, toplumu yakından ilgilendiren ve gelecekleri ile ilgili görüş ve düşüncelerini dikkate almadan toplumu, kendi dünya görüşlerine (ideolojilerine) uygun olarak değiştirmek ve yeni bir sosyal nizam oluşturmak isteyen (çoğu zaman etkili ve yetkili) kişiler (Örn.: İdeologlar; Demagoglar; Karizmatik liderler; Diktatörler)

Toplum: [Society // Volk; Gesellschaft]: Sürekli bir arada yaşayan ve varlıklarını sürdürebilmek için birbirlerine muhtaç olan, temel ihtiyaçlarının giderilmesinde ve sosyal sorunlarının çözümlenmesinde iktisadî ve sosyo-kültürel alanda değişik vasıtalar, yöntemler, örgütlenme ve düşünme biçimleri ortaya koyan insan topluluğu.

Töre: [Mores; Customs // Sitten und Gebraeuche]: Toplumun ekseriyeti tarafından benimsenmiş ve bir nevi "mecburî davranış" olarak kabul edilen bir yaşama tarzıdır.

Trak: [Track // Track; Spur; Pfad]: Trak, ya izleyen (dinleyen veya seyreden) bir kişi-gruptur veya izleyen kişinin-grubun (olumsuz) izlenimleridir. // İngilizce “track” (patika) kelimesi ile eş olan “trak” deyimini, mânâ itibariyle iki kısma ayırabiliriz: 1.)...

Transseksüel: [Transsexual // Transsexueller]: Cinsiyet değiştiren kişidir. // Bir veya birden çok kez kendi iradesiyle bir cinsiyet rolünden diğerine geçen kişi.

Tufeyli (Parazit; Asalak): [Parasite // Parasit; Schmarotzer]: Araplarda, davetsiz olarak ziyafetlere katılmak ve dalkavukluk yapmakla şöhret bulmuş olan Kufeli Tufeyl bin Zülal’in adına nispet edilerek türetilmiş bir tabir olup asalak, parazit, dalkavuk mânâsında kullanılır.

Tufuliyet-i Sâniye (İkinci Çocukluk Devri): [Oldness; The second childhood phase // Hohes Alter; Die zweite Phase der Kindheit]: İleri bir yaşa gelmiş, kemâl yaşına erişmiş ve/fakat bazı hâl ve hareketleri itibariyle çocuklara benzeyen, bir nevi ikinci çocukluk devresini yaşayan ihtiyar insan.

Tul-u Emel: [Desire; Craving; Greed; Avarice // Begierde; Habsucht; Habgier]: “Tul”; ömür ve hayat, emel ise; ümit veya şiddetli istek anlamlarına gelir. // Tul-u emel terimi, hiç ölmeyecek gibi dünyaya dalmak ve düşünmektir.

Tutum Değişikliği: [Manner change // Verhaltensaenderung]: Sözlü (sözel) bir iletişim (radyo, TV, yazılı basın) neticesinde, reklam veya ikna gibi etkileyici mesajların vasıtasıyla kişi ve kişilerin, belli konulara, hadiselere veya nesnelere olan hislerinin veya değerlendirmelerinin değişmesi.

Tutum Ölçekleri: [Manner scales // Verhaltensskalen]: Kişilerin tutum nesnesine dair fikir ve inançları vasıtasıyla, tutumların ölçülebileceği varsayımlar geliştirilen teknikler. Örn.: Thurstone’nun 1928 de geliştirdiği “eşit görünen ağırlıklar tekniği”. Bu teknik, tutumların niceliksel olarak ölçülmesine imkan tanımaktadır.

Tutum: [Manner; Attitude // Einstellung]: Sosyal çevre etkisi ve sosyalleşme sürecinde öğrenmeyle elde edilen, belli bir süre devam eden ve çoğu kez yanlı olan temayüller.

Tutum-Davranış Tutarsızlığı: [Attitude-Behaviour inconsistency; Manner-behaviour contradiction // Widerspruch zwischen Einstellung und Verhalten]: Turum ve davranış arasındaki uyumsuzluk. farklı davranış biçimleri sergilemeleri). (Bkz. Davranış Sapması).

Tükenme: [Comming to an end; Exhaustion // Erschöpfung]: Genellikle stres meydana getiren faktörlerin yol açtığı akıl sağlığı ile ilgili bütün hâllerdir.

Tüketicinin Korunması (Tüketici Hakları): [Consumer rights; Protection of the consumers  // Verbraucherschutz-rechte]: Mal ve hizmetle ilgili yanlış bilgi edinme, rakip mal ve hizmetlerin taklidinden korunma gibi, tüketici tercihlerini esas alan ve tüketiciyi değişik tehlikelere karşı korumayı hedefleyen düzenlemeler. // Tüketici memnuniyetini sağlamak maksadıyla pazarlama faaliyetlerinde tüketici tercihlerinin ve özgürlüklerinin korunması.

Türk Hava Kurumu: [Turkish Air Association // Türkischer Luftflottenverein]: Sivil havacılığının geliştirilmesini teşvik etmek, askerî ve sivil havacılığa destek ve yardımcı olmak, havacılık sanayisinin oluşturmak, yurtiçi ve yurtdışı hava taşımacılığı yapmak maksadıyla 16. 02.1925 tarihinde merkezi Ankara’da olmak üzere kurulmuş, kamuya faydalı bir dernek.

Türk İşçi Sendikaları Tarihi: [The history of Turkish trade union // Geschichte der Türkischen Arbeitergewerkschaften]: Çalışma ilişkileri tarihi açısından, Türk işçi sendikalarının ortaya çıkışı ile birlikte sendikal tarih.

Türk Sosyal Güvenlik Sistemi: [Turkish social security system // Türkisches Soziaversicherungssytem]: Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin, kuruluşundan bu yana, sosyal güvenlik, daha somut bir ifade ile Sosyal Sigortalar; Kamusal Sosyal Yardım; Devletçe Bakılma veya Sosyal Tazminat alanında oluşturduğu ve halen geliştirmekte olduğu sosyal sistem.

Türkiye İş Kurumu: [Türkisches Arbeitsamt]: 24.08.2000 tarih ve 617 sayılı KHK ile, özel hukuk hükümlerine tâbi, tüzel kişiliği, idarî ve malî özerk bir kanun kuruluşu niteliğinde olan, İş ve İşçi Bulma Kurumu (İİBK) nun, yeni almış olduğu ismi ile beraber (kısaca İŞKUR) bir nevi devamı olan, ancak mâhiyeti, görevleri, işlevleri ve idarî yapısı açısından, yeni kanunî düzenlemelerle geniş yetki ve faaliyet alanlarına sahip olan ve özellikle istihdamın korunması, geliştirilmesi, yaygınlaştırılması, işsizliğin önlenmesi ve işsizlik sigortası hizmetlerini sağlamak gibi çalışma hayatına yönelik faaliyetlerde bulunan (bulunacak olan), idarî yapı açısından Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığına bağlı bir kuruluş olan Sosyal Güvenlik Kurumunun bünyesinde Sosyal Sigortalar Kurumu Başkanlığı yanında Bağ-Kur Genel Müdürlüğü ve İŞKUR Genel Müdürlüğü ismi altında yer alan (alacak olan), bir başka ifadeyle Türk Sosyal Güvenlik Sistemi içinde ve/fakat çalışma hayatına dönük faaliyetlerde bulunan (bulunacak olan) bir kuruluştur.

Google

İnternetten Online Sipariş Vermek İçin Tıklayın