Dağılma: [Dispersion // Zerstreuung]: Şiddetli
ruhî bunalımlar ve çatışmalar neticesinde kişinin, sosyal ortama
uyum sağlayabilmesindeki sorunlar.
Dağıtım Yöntemi (Nesiller Arası Dayanışma): [“Pay
as you go” system // Umlagesystem]: Sosyal Sigortalar Finansman
Yöntemlerinden olan dağıtım sisteminin esasını, genelde bir yıl olan bir
sigorta döneminin geliri ile, o dönemin sosyal harcamalarının
karşılanması oluşturmaktadır. Bir başka ifadeyle, sosyal sigortalar
tarafından o dönem içinde aktif çalışan nüfustan toplanan prim gelirleri,
yine o dönem içinde gerçekleşecek olan sosyal giderler için ayrılmaktadır.
Burada, her aktif nesil, kendinden önceki neslin sosyal güvenliğini finanse
etmektedir.
Dâhî: [Genie // Genious]: Eşine ender rastlanır,
harikulâde zekâ, fetanet (zihin açıklığı-çabuk kavrayış) ve
hikmet sahibi.
Dalkavukluk (Yalakalık; Müdâhenet): [Sycophantic
attitude // Würdeloses Schmeicheln; Kriecherei]: Daha çok dünyevî ve maddî
menfaat sağlamak ve itibar kazanmak maksadıyla, önemli kabul edilen
birilerine hoş görünme, özellikle mevki sahibi kişilerin yüzüne gülme,
riyâkar tutum sergileme, abartılı ve yersiz övgülerde bulunma, güçlüleri,
haksız dahî olsalar, desteklemek anlamlarına gelen anti-sosyal ve
nahoş bir tutum ve davranış biçimidir.
Dalkılıç: [Special soldiers in Ottoman army //
Spezialeinheit im Osmanischen Heer]: Osmanlı askeri teşkilatında gönüllü
olarak tehlikeli işlerde kullanılan, özel eğitim almış bir komando
askeri.
Damgalanma: [To fall into disgrace // İn Ungnade
fallen]: Alçaltıcı olduğu düşünülen herhangi bir fizikî-sözlü-imalı muamele
görme.
Danışma (İstişare): [Consultation // Beratung]:
Kişinin, kendisini ilgilendiren konularda doğruya ulaşmak veya yaklaşmak
maksadıyla bir başkası ile sosyal diyaloga geçmesi ve görüşüne
başvurması veya idârecinin, idare ettikleri insanların durumlarını
ilgilendiren konularda isabetli kararlar alabilmek gâyesiyle yetkili
kişilerle (müşavirleri, yani danışmanları; sivil toplum örgütlerinin
temsilcileri; uzmanlar; bilim adamları) fikir alış verisinde bulunmasıdır.
Danışmalı Yönetim:
[Information management
// Informationsmanagement] Karar verme sürecinde, idarecilerin, henüz kesin
olarak kararlaştırmadıkları tasarılarını, görüş almak maksadıyla idare
edilenlere anlatmaları ve gelen tepkileri dikkate almalarıdır.
Danışmanlık Psikolojisi: [Consulting psychology //
Beratungspsychologie]: Kişinin daha etkin davranışlarla sosyal
çevresine uyum yapmasını sağlamak maksadı ile kullanılan bilgi
ve teknikleri ihtiva eden psikoloji dalı.
Dar Aile: (Bkz. Aile Tipleri).
Dar Kapsamdaki Sosyal Plânlama: (Bkz. Sosyal
Plânlama Türleri).
Dar Mânâda Kamu Müdahalesi: (Bkz. Sosyal
Müdahale Biçimleri).
Dar Mânâda Sosyal Siyaset: (Bkz. Sosyal Siyaset).
Dâr: [Home; House; Institution; Region // Heim;
Haus; Anstalt; Gebiet]: Arap kökenli bu kelime, lisanımıza "ev, yuva,
mesken, yer, yurt, mektep, memleket, ülke" gibi anlamlarda
kullanılır.
Dâru’l- Aceze (Düşkünler Yurdu): [Ottoman old
people’s home // Osmanisches Altersheim; Pflegeheim]:
İstanbul’daki aceze insanlara barınma, bakım ve beslenme imkanları sunan ve
ülkemizde kurumsal alanda çağdaş yaşlı bakım ve barınma hizmetleri sunan
huzurevi.
Dâru’ş-Şafaka: [Ottoman secondary school for
orphans // Osmanisches Gymnasium für Waisenkinder]: Kelime olarak "Şefkat
Evi" mânâsına gelmektedir. // Osmanlı Devletinde yetim müslüman
çocukların eğitim ve öğretimine katkıda bulunmak üzere
Vidinli Tevfik Paşa ve Gazi Ahmet Muhtar Paşa (Sadrazam) ‘nın
bulunduğu birkaç hayırseverin önderliğinde 1867 yılında kurulan
Cemiyet-i Tedrîsiyye-i İslâmiyye (İslâm Eğitim Cemiyeti) adlı
derneğinin çalışmaları neticesinde 1873'de açılan bir okuldur. (Bkz.
Eğitim).
Dâru'l Bedâyi: (Bkz. Dâr).
Dâru'l El hân: (Bkz. Dâr).
Dâru'l Emân: (Bkz. Dâr).
Dâru'l Hayr-ı Alî: [Ottoman boarding-school for
orphans // Osmanisches Internat für Waisenkinder]: II. Abdülhamit tarafından
misyoner yetimhanelerine karşılık olarak kurulan ıslahhane tarzında
bir darüleytâmdır (yetimler yurdudur).
Dâru'l-Eytâm: [Ottoman orphanage // Osmanisches
Heim für Waisenkinder]: Osmanlı Devletinde Trablusgarp (1911) ve Balkan
(1912) savaşları sonucunda çoğalan şehit yetimlerini korumak maksadıyla
kurulan yetimhâne ("Yetimler Evi") dir.
Dâru'l-Fünun: [Ottoman university // Osmanische
Universitaet]: Lafzı olarak "fen bilimleri evi" anlamına gelir. // Osmanlı
İmparatorluğu döneminde üniversite karşılığı eğitim ve öğretim kurumudur.
Dârü’s-Selâm: [Welfare region // Wohlfahrtsland]:
Maddî ve mânevî âfetlerden korunmuş, sosyal refah, huzur ve saadetin
yaygın olduğu yurt. // Kuranı Kerim'de cennetin isimlerinden biri olarak
geçen bir tabirdir.
Dârü’s-Sıhha: (Bkz. Darüşşifa).
Dârü’ş-Şifa (Darü’s-Sıhha; Dâru’l Afiye; Bimaristan):
[Ottoman hospital // Osmanisches Krankenhaus]: Sağlık
kurumlarının İslâm dünyasında çeşitli adlar aldıkları görülmektedir. Bunlar
arasında en yaygın olanı “Darüşşifa” dır. “Sağlık yurdu” demek olan Daru’ş-Şifa’dan
başka aynı manada kullanılan diğer adları şöyle sıralayabiliriz: Dârü’s-Sıhha;
Dâru’l-Afiye, Darü’r-Reha, Darü’t-Tıp, Maristan, Bimarhane, Taphane,
Nekahathâne, Şifaiyye gibi hastaların tedavi edildikleri yerlerdir.
Dârü’t-Tıbâa: [Ottoman Printing office //
Osmanisches Verlagshaus]: Sultan 3. Ahmet’in fermanı ve Şeyhülislâm
Yenişehirli Abdullah Efendi'nin verdiği fetva ile Osmanlı devletinde ve
İslâm âleminde 1727 yılında ilk kez İbrâhim Müteferrika tarafından
İstanbul'da Yavuz Sultan semtinde kurulan matbaaya verilen ad.
Dârü's-Sınâ'a: [Ottoman factory // Osmanische
Fabrik]: Osmanlı devletinde sanayi işletmesi veya fabrikaya verilen
isim. (Bkz. İşletme).
Darvinizm: [Darwinism // Darwinismus]: Darvin
tarafından ileri sürülen ve yaratılış öğretisini reddederek hayatı, insan ve
diğer canlı varlıkların türeyişini evrim, doğadaki sürekli yenilenen varolma
savaşı ve doğal ayıklanma ile açıklayan kuram.
Davranış Ahlâkı: [Behavioural ethics //
Verhaltensethik]:: Davranış biçimlerinin, sosyal ahlâk esaslarına
uygun olmasıdır.
Davranış Biçimi: [Way of behaviour //
Verhaltensweise]: Bir sosyal hadisenin karşısında, kişinin takındığı
tavır ve tutumdur.
Davranış Bilimleri: [Behavioral Sciences; Ethology
// Ethologie; Verhaltenswissenschaft]: İnsan davranışlarını,
sosyolojik düşünce ve bir bütünlük içinde inceleyen bilimlerdir.
Davranış Bozukluğu: [Behavioural disorder //
Verhaltensstörung]: Sağlıklı bir biçimde sosyal münasebet
kuramama, toplumsal kurallara uyum sağlayamama, toplum içindeki tutum ve
davranışların mantıklı ve tutarlı olmaması ve genel olarak kişinin, değişik
sebeplerden dolayı toplum hayatında yeterince sosyalleşememe halidir.
Davranış Ekolleri: [Behaviour schools //
Verhalensschulen]: Davranışların hangi sebeplerden ötürü ortaya
çıktığı konusunda farklı psikolojik ve sosyo-kültürel görüşler
ileri süren sosyal teoriler.
Davranış Kalıbı: [Behavioural pattern //
Verhaltensmuster]: Töre, örf, âdet, gelenek, görenek gibi
toplumda geçerli bazı değerlerin, sosyal hayatta etkin olması
dolayısıyla genellikle alışkanlık hâline gelmiş tek biçim sosyal
faaliyetlerdir.
Davranış Kültürü: [Behavioural culture //
Verhaltenskultur]: Değerlerin ihtiva ettiği sosyo-kültürel ve mânevî
unsurların, fert ve gruplar tarafından benimsenmeleri ve şuurlu
davranışlarıyla bunları, anlamlı ve güzel bir şekilde hayata
yansıtmalarıdır.
Davranış Psikolojisi: (Bkz. Davranışçılık).
Davranış Sapması: [Behaviour deviation //
Verhaltensabweichung]: Bir insanın veya sosyal grubun, sosyal
değerlere aykırı biçimde davranması.
Davranış Tahmini: [Prediction of behaviours //
Verhaltensannahme]: İnsan münasebetlerinin bir anlamda garantisi olan
davranış tahmini, kimin, ne zaman, nasıl davranacağını önceden az veya çok
kestirebilmek veya doğruya çok yakın olarak bilmek.
Davranış Tedavisi: [Behaviour therapy //
Verhaltenstherapie]: Davranışçılık ekolünün, davranışları
yönlendirmeye-düzeltmeye yönelik geliştirdiği bir öğretim tekniğidir.
Davranış Tıbbı: [Behaviour medicine //
Vehaltensmedizin]: Sağlık ve
hastalıkla ilgili bilgi ve
tekniklerin geliştirilmesi ve bütünleştirilmesi ve bu bilgi
ve tekniklerin koruma, teşhis, tedavi ve rehabilitasyon için kullanılmasıyla ilgili birlikte psikoloji, sosyoloji
ve sağlık eğitimi alanlarının bir araya geldiği çok disiplinli bir bilim dalıdır.
Davranış: [Behaviour // Verhalten]: Organizmanın
uyarıcılara verdiği, zihnî, hissî ve bedenî (hareketle ilgili)
tepkilerin tümü.
Davranışçı Öğrenme Teorileri: (Bkz. Öğrenme
Teorileri).
Davranışçı Yaklaşım: [Behavioural perspective //
Verhaltensperspektive]: Ancak müşahede edilebilir olan davranışın
incelenebildiğini öne süren ve bu davranışı, onun çevre hadiselerle
münasebeti çerçevesinde açıklamaya çalışan psikolojik bir
yaklaşımdır.
Davranışçılık (Davranış Psikolojisi; Behaviyorizm):
[Behaviourism // Behaviorismus; Verhaltenslehre]: Deneysel
araştırmalara ağırlık veren, müşahede edilen davranışları
(reaksiyonları), çevre ile irtibatlandırmayı gayret eden,
insan-çevre arasındaki uyum problemlerini inceleyen psikoloji
dalıdır.
Davranışın Ayarlanması: [Regulation of Behaviour
// Regulierung des Verhaltens]: Bir taraftan, hissî tepkileri
destekleyen (desteklemesi gereken), bir taraftan da tepkilerin sürüp
gidişini önleyen (önlemesi gereken) kognitif (bilişsel) süreçlerin
işlevidir.
Davranışın Biçimlendirilmesi: [Shaping behaviour
// Verhaltenstypisierung]: İstenilen her davranışta, her tekrarda daha çok
benzer davranışları pekiştirerek, nihayetinde istenilen davranışa
ulaşılmasını hedefleyen teknik.
Davranışın Değiştirilmesi: [Modification of
Behaviour // Verhaltensmodifikation]: Kişide görülmesi hoş olmayan
davranışları, ceza ve mükafat yoluyla değiştirmeyi gaye edinen psiko-terapoytik
bir yöntemdir.
Dayanışma (Tesanütçülük; Tesanüd): [Solidarity
// Solidaritaet; Gefühl der Zusammengehörigkeit]: Bir toplum
veya grup içinde yer alan fertlerin
kendi aralarında veya grupların birbirleriyle olan sosyal münasebetlerinde,
karşılıklı yardımlaşma, işbirliği,
ortak tavır ve müşterek faaliyete bağlı olarak gelişen sosyal bağlılık
duygusu.
Dayanışma Aksaklığı: [Lameness of solidarity //
Laehmung-Bruch der Solidaritaet]: Bir topumda, mahallede,
ailede veya iş hayatında bulunan insanların, kıskançlıkları,
kötü alışkanlıkları, mânevî değerlere değer vermemeleri,
mutsuzlukları, şahsiyet bozuklukları, sosyal duyarsızlıkları
gibi sebeplerden dolayı, birbirleriyle sıkı temas hâlinde olmamaları.
Dayanışma Grevi: (Bkz. Grev Türleri).
Dayanışma Türleri: (Bkz. Dayanışma).
Dayatma: [To cause to lean; Insisting // Beharren]:
Kişilerin davranış biçimlerini, haricî baskılarla cebrî olarak
yönlendirmeye yönelik bir ödül veya ceza şekli.
Dayıcılık: (Bkz. Nepotism).
Dedikodu: (Bkz. Gıybet).
Dedüksiyon: (Bkz. Tümdengelim).
Degradasyon: [Degradation // Degradierung]: Düşüş,
gerileme, çözülme, daha kötüye gitme, arzu edilmeyen olumsuz bir konuma
düşme. // Eskiden sahip olunan değerlerin yitirilmesi.
Değer Yargıları: (Bkz. Kıymet Hükümleri).
Değerlendirme Ölçütleri: [Valuation criteria //
Bewertungskriterien]: Sosyoloji ve Sosyal Psikolojide
değerlendirme ölçütleri, sosyal ahlâk, davranış, sosyal statü, sosyal
grup ve sınıfların belirleyicileridir.
Değerlendirme: [Valuation // Bewertung]: İnsan,
düşünce, görüş, yaşama biçimi veya nesneler hakkında yapılan, şahsi bazda
doğru veya hatalı olan değer yargılardır.
Değerler (Sosyal Değerler): [Values // Werte]:
Kişiye ve gruba faydalı olan, kişi ve grup için istenilir veya kişi
ve grup tarafından beğenilen her şey. // Hangi sosyal davranışın
iyi, doğru ve arzulanan olduğunu belirten paylaşılan ölçüt veya
fikirdir.
Değerler Çatışması: [Struggle-dissension of values
// Kampf-Uneinigkeit der Werte]: Toplumun ekseriyeti tarafından
benimsenen genel değerlerin, zaman zaman bazı sosyal sorunlara
yol açmasıdır.
Değerler Felsefesi: (Bkz. Aksiyoloji).
Değerler Sistemi: [System of values //
Wertesysteme]: Ferdin, cemaat, grup veya toplumun belirli
davranış kalıplarını benimsemesi, sosyal hayattaki önceliklerini buna göre
sıralaması, düzenlemesi ve planlamasında rol oynayan tarihî, dinî, felsefî
ve sosyo-kültürel değerlerden müteşekkil sistem.
Değişim (Değişme; İstihâle): [Change; Variation //
Veraenderung; Wechsel]: Bir şeyin terkip (bileşen) ve aslî şeklinin başka
hâle değişmesi. // Nesne ve hadiselerin, bir durumdan başka bir duruma
dönüşmesidir.
Değişken Prim Sistemi: (Bkz. Prim).
Değişme: (Bkz. Değişim).
Deizm: [Deism // Deismus]: Belli bir dine
bağlı olmaksızın, Allah’ın varlığını kabul eden görüş. // Akla ve
mantığa dayanarak, Yaratının varlığını kabul eden inanç sistemi.
Delikanlılık: [Adolescence // Jugend]: Hem
biyolojik, hem de ruhî olarak çocukluktan ergenliğe
geçiş dönemi. (Bkz. Ergenlik).
Demagog Kültü: (Bkz. Kült Türleri).
Demagoji: [Demagogy // Demagogie;
Volksaufwiegelung]: Kitlelere sunulan karizmatik liderlerin
(demagogların veya yalancı tanrıların), halklarını kandırmaları,
aldatmaları ve topluca yanlış ve tehlikeli istikametlere sevk etmeleridir.
Demans: (Bkz. Bunama).
Demeç: [Statement // Stellungnahme]: Yetkili bir
kişinin, basın toplantısı aracılığıyla veya yayın organlarına belirli bir
konu hakkında yaptığı bir açıklama.
Demografi (Nüfusbilim): [Demography // Demographie]:
“Demos” (halk) ve “grapho” (yazma) kelimelerinden
meydana gelen bir terim olarak demografi, nüfus dağılım, yaş, meslek gibi
özellikleriyle doğum, ölüm gibi hareketlerini konu alan bir bilim
dalıdır.
Demografik Açıdan Kentleşme: (Bkz. Kentleşme).
Demografik Boşluk: [Demographic gap //
Demographische Lücke]: Ölüm oranının, doğum oranından yüksek
olmasından dolayı nüfusta meydana gelen gerileme.
Demografik Evrim Teorisi: [Demographic evolution
theory // Demographische Evolutionstheorie]: Nüfus artışı ile
iktisadî gelişme ve onun getirdiği refah artışı ile ilgili olarak
geliştirilen bir sosyal teori.
Demografik Şişme: (Bkz. Sanayi Dışı Aşırı
Kentleşme).
Demokrasi: [Democracy // Demokratie]: Yasama,
yürütme ve yargı kuvvetlerinin birbirine karşı bağımsız ve birbirinin
dengeli bir şekilde kontrol eden siyasî bir rejimdir.
Demokratik Devlet: [Democratic state //
Demokratischer Staat]: Hakimiyetin, halka ait olan devlet biçimi.
Demokratik Kapitalizm: [Democratic capitalism //
Demokratischer Kapitalismus]: Tüketicinin isteğine uygun üretimin yapıldığı;
herkesin önceliklerini ve planlarını kendisinin belirlediği; merkezi
planlamanın olmadığı ve devlet müdahalesinin en aza indirildiği;
üretim ve dağıtım vasıtalarının mülkiyet ve denetiminin devletin
değil, ferdin veya sosyal grupların kontrolünde olduğu, işçilerin
ve diğer çalışanların endüstriyel demokrasi çerçevesinde değişik
derecelerde yönetime katılma hakkına sahip olduğu siyasi rejim. (Bkz.
Sosyal Kapitalizm).
Demokratik Kitle Örgütleri: (Bkz. Sivil Toplum
Örgütleri).
Demokratik Laiklik: (Bkz. Laiklik Türleri).
Demokratik Lider: (Bkz. Lider Türleri).
Demokratik Sosyalizm: (Bkz. Sosyalizm Türleri).
Denek: [Experimental subject; Experimental object
// Versuchsperson; Versuchsobjekt]: Sosyal bilim araştırmalarında bit
deneye (tecrübeye) tabi tutulan insan veya üzerinde çalışılan
herhangi bir nesne veya hayvan.
Deneme ve Yanılma: [Trial and error // Versuch und
Irrtum]: Problem çözmede kullanılan bir sistem-yol-usul-yöntem.
Deneme Yanılma Öğrenmesi: [Trial and error
learning // Lernen durch Versuch und Irrtum]: Tecrübe edinmek maksadıyla bir
deneğin, herhangi bir meselenin veya işin nasıl çözümlenebileceği konusunda
yeterli veya hiç bilgi ve tecrübesi bulunmamasına karşılık,
çeşitli teknik, yöntem, usul, sistem ve davranışlar deneyerek, o
meseleyi veya işi, deneme ve yanılma sürecinden sonra belirli bir zaman
çerçevesinde çözüp, konuya vakıf olmasıdır.
Denetimsiz Grevler: [Wildcat strike // Wilder
Streik]: (Bkz. Grev Türleri).
Denetleme (Murakabe):
[Control //
Kontrolle]: Genel mânâda denetleme, ölçümlerin-hedeflerin tespit edilmesi,
neticelerin karşılaştırılması ve düzeltici faaliyetlere geçilmesi
merhaleleri ile plânlanan hedeflere ulaşılıp ulaşılmadığının tespiti,
ulaşılmamışsa bunun sebeplerinin araştırılması ve değerlendirilmesi
işlemidir.
Deney grubu: [Experimental group // Versuchsgruppe]:
Belli bir alanda tecrübe yapılmak üzere, belli şartlara tabi tutulan ve
karşılaştırılmak üzere bir kontrol grubu ile eşleştirilmiş denek
grubu.
Deney: [Experiment // Experiment; Probe]:
Araştırmacının kontrol altına aldığı bağımlı bağımsız bir değişken
arasındaki tesadüfî bir bağlantıyı kurmaya çalıştığı bir durumdur.
Deneycilik: (Bkz. Ampirizm).
Deneyim: (Bkz. Tecrübe).
Deneysel Araştırma (Tecrübî Araştırma): [Experimental
research // Experimentalforschung]: Belirli şartlar altında bağımsız
değişkenin tatbik edildiği ve bunun neticesinde meydana gelen davranışa,
değişkenin etkisinin görüldüğü bir araştırma.
Deneysel Psikoloji (Tecrübî Psikoloji): [Experimental
psychology // Erfahrungspsychologie]: Duyum, idrak (algı), öğrenme,
hafıza, güdü ve davranışın fizyolojik temelleri gibi alanlarda
incelemeler yaparak, davranışın esbab-ı mucibesine (temel
sebeplerine) müteallik (yönelik) bilgi edinmeyi hedefleyen
psikolojinin bir alt dalıdır.
Deneysel: (Bkz. Ampirik).
Denk Bütçeli Devlet: [Well-balanced budget state
// Staat mit ausgeglichenem Budget]: Genel ilke olarak denk bütçe
politikasını savunan, bütçe açıklarının oranlarının-sınırlarının anayasal ve
kanunî düzenlemelerle belirlenmesini isteyen ve denk bütçe hedefinden,
sadece olağanüstü hallerde (savaş, işsizlik) vazgeçilebileceğini
iddia eden bir devlet tipidir.
Denk Evlilik: (Bkz. Evlilik Türleri).
Depressif Bozukluk: [Depressive disorder //
Depressive Unruhe-Störung]: Korku, kaygı, , suçluluk duyguları,
kendini aşağılama veya intihar eğilimleri ile neticelenen ruhi rahatsızlık.
Depressif Reaksiyon: [Depressive reaction //
Depressive Reaktion]: Genellikle önemli bir kayba yönelik ciddi depresyonla
belirlenen psiko nevrotik reaksiyon türü.
Depresyon: [Depression // Depression]: İktisat
literatüründe depresyon, ekonomik bunalım, ekonomide gerileme,
fiyatların genelde düşük, işsizliğin yüksek ve satın alma gücünün hızla
azalmakta olduğu dönemdir. Bu durumda, toplam talep azalmakta ve ekonomi
durgunlaşmaktadır.
Derebeylik: (Bkz. Feodalizm).
Derece: [Rank // Rang; Grad]: Sosyolojide
derece, Bir aile, meslek veya sosyal statüye değişik ölçülerde
verilen itibar veya saygı.
Dergâh: [Islamic monastery // İslamisches
Derwischkloster]: Farsça’da "kapı yeri", "kapı önü" anlamına
gelir. // Bir sosyal kurum olarak tekke yerine kullanılan bir
terim. // Tarikat mensubu şeyhlerle dervişlerin ikametgâhı olan tekkelerin
bahsi geçtiğinde kullanılır. (Bkz. Zaviye; Tekke).
Derin Psikoloji: [Depth psychology // Tiefe-eingehende
Psychologie]: Davranış ve uyumu yönelten ruhî güçlerin
şuur altında bulunduğunu savunan psikoloji türüdür.
Derivasyon: [Derivation // Derivation]: Sosyal
Pedagojide derivasyon, değişik psiko-sosyal veya çevre
faktörlerinden dolayı kötüye yönelmiş, kötülük yapmaya meyilli bir
insanın veya çocuğun gücünü, dikkatini ve ilgisini, iyi ve güzel yöne
çevirme ve topluma uyum sağlamasında yardımcı olma gayretidir.
Derlem: (Bkz. Araştırma Teknikleri).
Dernek: (Bkz. Cemiyet).
Despotizm (Baskı İdaresi; Diktatörlük; Totaliteryanizm;
Mutlakıyetçilik; Otokrasi): [Despotism; Dictatorship // Despotismus;
Diktatur]: Hukuk kaidelerini açıkça ve şuurlu olarak ihlal
eden, yönetilenleri hemen her alanda baskı altında tutan, kişilerin
hürriyetlerini sınırlayan, kişileri özgürce belirli faaliyetleri yapmağı
yasaklayan, diğer taraftan cebri yöntemlerle kendi resmi ideolojisine
uygun bazı faaliyetlere zorlayan baskı yönetimi.
Determinist Sosyal Değişim Teorileri: (Bkz.
Sosyal Değişim Teorileri).
Determinizm (Belirlilik; Gerekircilik;
Muayyeniyetçilik): [Determinism // Determinismus]: Kainattaki bütün
hadise ve olguların, gerek meydana gelmesinde, gerekse
birbirleriyle olan münasebetler zincirinde belirli bir nizam içinde, diğer
hadise ve olgulara bağlı olarak hareket ettiğini iddia eden görüş. //
Benzer sebeplerin, benzer şartlar altında hemen hemen aynı neticeler ortaya
çıkaracağını müdafaa eden yaklaşım.
Devlet Felsefesi: [State philosophy //
Staatsphilosophie]: Felsefî, siyasî ve iktisadî fikirler çerçevesinde
“en ideal devlet” biçimini-yapısını-sistemini arama ve bulma
gayretleridir. (Bkz. Felsefe).
Devlet Kapitalizmi: [State capitalism //
Staatskapitalismus]: Devletin veya kamu kesiminin, özel kesim üzerinde
iktisadi ve siyasi denetim uygulandığı kapitalist sistem.
Devlet Kontrolünde Laiklik: (Bkz. Laiklik
Türleri).
Devlet Kültü: (Bkz. Kült Türleri).
Devlet Müdahalesi: [Intervention of the state //
Staatseingriff]: Devletin, bazı zaruri hallerde iktisadi ve sosyal hayata
müdahale etmesidir.
Devlet Plânlama Teşkilatı (DPT): [State Planning
Organization // Staatliche Planungsorganization]: Türkiye'nin kaynak
tespiti, kullanım kapasitesi, planlama ve öngörü sürecinin
oluşturulması için, 1960 yılında kurulan anayasal bir kurumdur.
Devlet Sosyalizmi: (Bkz. Sosyalizm Türleri).
Devlet: [State // Staat]: Belli bir ülkede,
toplumun isteği üzere kurulan ve güç kullanma yetkisini, millî
iradeden alan siyasî bir kurumdur. // İnsan topluluklarını,
birbirinden ayıran, en eski ve en belirgin siyasî teşkilatlanma biçimidir.
Devletçe Bakılma: [State protection; Public supply
// Staatliche Versorgung]: Bir sosyal güvenlik yöntemi olarak
Devletçe Bakılma, kanunlarla belirlenen bazı sosyal risklerin tahakkuku
halinde toplumun her üyesine, finansmana prim ya da benzer biçimde
özel bir katkıda bulunma şartı aramaksızın, sosyal gelir sağlayan bir sosyal
koruma sistemidir.
Devletçilik: [Statism; State control; State
socialism // Etatismus; Staatssozialismus]: İktisadî faaliyetlerin devlet
tarafından denetlenmesi, düzenlenmesi, teşvik edilmesi, korunması ve
gereğinde devlet tarafından gerçekleştirilmesi (İktisadî Devletçilik
veya Planlı Ekonomi). // Meşrutiyetini toplum ötesi
bir tarihten alan, bu sebeple de toplumun belli aralıklarla ve serbest bir
şekilde bu meşrutiyeti onaylaması gereğine tepki gösteren, asker-sivil
kadronun temel sosyal seçimleri tekelini alan, sosyal faaliyetlerin
meşrutiyetinin devlet tarafından tespit edilen, devlet yapısının/rejimin
bekâsını sağlamak isteyen otoriter, merkeziyetçi ve elitist bir siyasî rejim
(Siyasî Devletçilik).
Devletleştirme: (Bkz.: Millîleştirme).
Devri İşsizlik (Konjonktürel İşsizlik): (Bkz.
İşsizlik Türleri).
Devrî Sosyal Değişim Teorileri: (Bkz. Sosyal
Değişim Teorileri).
Devrim (İnkılâb; İhtilal): [Revolution //
Revolution]: Çoğu zaman siyasî alanda cereyan eden ani ve radikal bir
değişikliktir. // Kitle halindeki bir sosyal hareketin
başlatılmasıyla birlikte, varolan bir rejimi, şiddet kullanımı
neticesinde başarıyla yıkarak, yeni bir hükümet biçimi oluşturan bir siyasî
değişime sürecidir.
Devrimci Sosyalizm: (Bkz. Sosyalizm Türleri;
Marksizm).
Deyyus: (Bkz. Kavat).
Dış Esneklik:
[External Flexibility
// Externe Flexibilitaet]: Değişen ekonomik ve
teknolojik
şartlara, piyasalardaki talep değişikliklerine ve yeni
üretim
tekniklerine göre firmaların işgücünün
miktarını belirleyebilme serbestisidir.
Dış Göç: [Emigration // Emigration; Auswanderung]:
Fertlerin veya grupların, geçici veya sürekli olarak herhangi bir yabancı
ülkede geçimini temin etmek ve çoğu kez aile fertleri ile birlikte bu
ülkelerde yaşamak maksadıyla kendi vatanlarını gönüllü veya zorunlu
olarak terk etmeleridir.
Dış Gruplar: (Bkz. Grup Türleri).
Dış Ortam:
(Bkz.
Çevre).
Dışa Dönük Kişi:
[Extravert (extrovert) person // Extraverte
Person]: Myers ve Briggs tarafından “enerjinin kaynakları” biçiminde ilk kez
kullanılan bir terimdir. Buna göre, psikolojik olarak dışa dönük kişiler,
hayatı anlayabilmeleri, onu idrak edebilmeleri için, onu yaşamaları
gerekmektedir.
Dışlayıcı Hareket: [Exlusionary Action //
Ausschliessende Handlung]: Üst bir grup tarafından, ast bir grubu
birinci grubun ayrıcalıklı konumundan hariç tutma teşebbüsü.
Dıştan Evlenme (Eksogami): (Bkz. Evlilik
Türleri).
Difüzyonizm: (Bkz. Yayılmacılık).
Diğergâmlık: (Bkz.: Fedakârlık)
Dikey Çatışma: [Vertical conflict // Vertikaler
Streit-Konflikt]: Kurum içindeki ast üst anlaşmazlığı. // İki farklı
statüde bulunan kişi, grup veya topluluk arasında
ortaya çıkan kavga-anlaşmazlık.
Dikey Devlet: (Bkz. Hiyerarşik Devlet).
Dikey Hareketlilik: (Bkz. Sosyal Hareketlilik
Türleri).
Dikey Örgütlü Sosyal Güvenlik Sistemi: (Bkz.
Sosyal Güvenlik Sistemi).
Dikkat: [Carefulness; Attention // Sorgfalt;
Aufmerksamkeit; Vorsicht]: Hayatın, nesnelerin veya hadiselerin bazı
yönlerine odaklaşmak ve bunların üzerinde zihnî ve hissî yoğunlaşma.
(Bkz. Rikkat).
Diktatör: (Bkz. Diktatörlük).
Diktatörlük: (Bkz. Despotizm).
Dil Psikolojisi: [Psycholinguistics //
Sprachpsychologie]: Lisanın, davranışının ve öğrenilmesinin
psikolojik kavramlarla incelenmesi.
Dil Sürçmesi (Sürçü Lisan): [Speech defect (La’psus
li’nguae) // Sprechfehler; Sich Versprechen; Sprachliche Entgleisung]:
Kişinin, konuşurken gayri ihtiyari olarak kelimeyi yanlış telaffuz etmesi
sonucunda kelimenin mânâ kaybına veya değişimine uğramasıdır.
Dil: (Bkz. Lisan).
Dilaver Paşa Nizamnamesi: [Ottoman coal mine
regulations // Osmanische Kohlenbergwerkverordnung]: Ereğli sancağına bağlı,
14 kazadan toplanacak 13-50 yaş arasındaki erkeklerin12'şer gün ocaklarda
belirli ücret karşılığı ve/fakat mecburî olarak çalışmalarını öngören 1865
tarihli yönetmelik. 1869 tarihli Maadin Nizamnâmesi; çalışma mecburiyetini
kaldırarak kömür işçilerinin iş güvenliğine önem veren
hükümler getirmiştir. (Bkz. Osmanlı Sosyal Güvenlik Sistemi).
Dilekçe (Arzuhal; İstida): [Petition; Application
// Bewerbungsschreiben]: Bir istek veya şikayetin, ilgili (üst) makama veya
resmî bir daireye bildirilmesi maksadıyla, tarih ve imza içeren bir mektup.
Dilenci Belgesi (Dilenci Tezkeresi): [Begging
certificate // Bettelpass]: Muhtaç bir kişinin, resmî müsaadeli olarak
dilencilik yapabilmesi için, kendisine verilen yazılı bir ruhsatnâme.
Dilenci Defteri: [Beggar book // Bettlerbuch]:
Osmanlı Devletinde, İslâm şeriatına göre dilenmesi mâzur görülen ve ellerine
dilenci tezkeresi verilen acezenin isimlerinin
kaydedildiği defter.
Dilenci İratçısı: [Someone who organizes begging
and exploits beggars // Jemand der Bettlerei organisiert und Bettler
ausbeutet]: Evsiz barksız, fakir ve sahipsiz insanları, dilencilik
yapmaya zorlayan ve bunları sömüren kişi.
Dilenci Kâhyası: [Beggar steward in Ottoman Empire
// Bettleraufseher im Osmanischen Reich]: Osmanlı Devletinde,
Tanzimat'tan önce dilenciliği kontrol altında tutmak maksadıyla, bir
esnaf zümresi olarak kabul edilen İstanbul dilencilerinin başında
bulunan kişi.
Dilenci Tezkeresi: (Bkz. Dilenci Belgesi).
Dilenci: [Beggar // Bettler]: Çoğu zaman çalışma
gücüne sahip olduğu halde, dilencilik yapmak suretiyle geçimini temin eden,
dilenmeyi bir araç olarak kullanan kişi.
Dilencilik Başbuğu: (Bkz. Dilenci Belgesi).
Dilencilik: [Mendicancy; Begging // Bettlerei]:
Hukukî bir salahiyeti olmadığı halde ve hiçbir iş, emek ve
menfaat mukabili olmaksızın başkalarından para ve sair maddî yardım
isteme.
Din Antropolojisi: (Bkz. Antropoloji Türleri).
Din Devleti: (Bkz. Dine Dayalı Devlet).
Din Etnolojisi: [Ethnology of religion //
Religionsethnologie]: Kavimlerin-milletlerin dinî kültürlerini
karşılaştırmalı olarak araştıran, birbirleri arasında karşılıklı olarak
meydana gelen tesirleri-münasebetleri inceleyen bir disiplindir. (Bkz.
Etnoloji).
Din Felsefesi: [Religion philosophy //
Religionsphilosophie]: Dinler üzerinde fikir yürüterek, inançlar
hakkında farklı düşüncelerin ortaya çıkmasını sağlamayı öngören disiplin.
Din Folkloru: [Folklore of religion //
Religionsfolklore]: Yaratılış, dünya ve ahiret, cennet ve cehennem, günahlar
ve sevaplar, büyüler ve okutmalar, dualar ve beddualar temaları hakkında
halk arasında söylenegelen sözler, inançlar, dinî âdet ve
gelenekler.
Din Kurumu: [Institution of religion // Religion
als Anstalt]: İnsanın, Yaratan ile mânevî bir bağ kurma ihtiyacını
karşıladığı ve bunun genelde dua, zikir ve ibadet gibi formlarla ifade
edildiği kurum.
Din Psikolojisi: [Psychology of religion //
Religionspsychologie]: Dinin, fert üzerinde ve duygularındaki
etkileri inceleyen bilim dalıdır. // Kişilerin dinî tutum ve
davranışlarını konu alan ruh bilim dalıdır.
Din Sosyolojisi: [Sociology of religion //
Religionssoziologie]: Dinî hayatı, toplum açısından ele alan
disiplin. // Dinlerin ve inançların toplum hayatı üzerindeki etkilerini
araştıran bir bilim dalıdır.
Din(ler)e Destek Veren Devlet: [State that
supports religion(s) // Staat, der Religion(en) unterstützt]: Dinî hükümlere
göre idare edilsin veya edilmesin, belirli bir dine veya bütün dinî
cemaatlere ve mezheplere çeşitli şekillerde destek veren
demokratik-tarafsız- (laik) bir devlet model...
Dinamik Psikoloji: [Dynamic psychology //
Dynamische Psychologie]: İnsanın iç hasletlerinden kaynaklanan
davranışları ele alan, hüküm ve değerlendirmelerde davranışların
gerçek sebeplerini araştıran psikoloji dalı.
Dinamik Yaşlılık Aylığı: [Dynamic pension //
Dynamische Altersrente]: Emeklilik aylığının, sosyal sigortalı olarak
çalışanların brüt ücret ve maaşlarının artışına endeksli olarak
düzenlenmesini öngören bir model.
Dinamik: [Dynamic // Dynamisch]: Hareketli, canlı,
sürekli hareket halinde bulunan kuvvet ve kudret özelliği olan.
Dindarlık: [Religiousness // Religiositaet]:
Yaratana kulluk (iman ve ibadet), yaratılana şefkat ve saygı,
hiçbir canlının hakkını ihlal etmeden, hiçbir kalbi incitmeden hak
ve istikamet (doğruluk) üzere erdemli, edepli,
şahsiyetli ve iffetli bir hayat sürdürmektir.
Dine Dayalı Devlet (Teokratik Devlet; Din Devleti):
[Theocratic state // Theokratischer Staat]: Dinî hükümlerin geçerli olduğu
devlet modelidir. // Din devletinde devlet, herhangi bir
mukaddes kitap (örn. İncil; Kuran) ve buna bağlı diğer yardımcı kaynaklar
(örn. Sünnet) ve normlar (icma, kıyas) içerisinde yönetilir.
Dinî Gelenek: [Ritual // Ritual; Religiöse Sitte]:
Dinî yönü olan veya kültürel yönden önemli dinî fikirler ihtiva eden
töre, adet ve gelenek (Örn. Ayin; Dinî merasim; mevlid vb.).
Dinleme: [Pay attention to; Listen to // Zuhören]:
Sosyal ahlâk ve terbiyenin temel taşlarından olan dinleme, konuşanı,
konuşmak isteyeni, konuşma ihtiyacı olanının sözlerine, gerekli olmadığı
müddetçe ona müdahale etmeksizin, dikkatlice kulak verip, söylediklerine
ehemmiyet vermektir.
Dinlenme (İstirahat): [Recovery; Recreation;
Relaxation // Erholung; Entspannung]: İnsanın, fizikî ve psikolojik
yorgunluğunu giderebilmesi ve rahatlaması-gevşemesi için, ihtiyaç
duyduğu ve genelde boş zamanında gerçekleştirdiği değişik istirahat
türleri.
Dinler Tarihi: [History of religions // Geschichte
der Religionen]: Tarih boyunca din adına ortaya çıkan
akımları-hareketleri araştıran bilim dalıdır.
Direnç (Mukavemet; Rezistans): [Resistance;
Endurance // Resistenz; Widerstand]: Psikoterapide kişinin geçmişte
yaşadığı önemli hadiseleri hatırlayamaması veya kendisine kaygı veren
konuları konuşmak istememesi durumu.
Diş Kirası: [Gift or money for poor guests in
Ottoman Empire // Geldleistung für arme Gaeste im Osmanischen Reich ]:
Ramazan ayında, iftar açmak için eve davet edilen, genelde gelir düzeyi
düşük fakir misafirlere verilen para.
Diyalektik Materyalizm: (Bkz. Materyalizm
Türleri).
Diyalektik: [Dialectic(s) // Dialektik]:
“İspatlama sanatı” olarak tanımlanabilen diyalektik, hakikati-doğruyu
bulmak maksadıyla ortaya atılan fikirleri incelemek, tartışmak ve
değerlendirmektir. // Fikrî görüşlerin doğruluğunu ispatlamak açısından,
akıl yürütmeyi, mantıkî düşünmeyi önemseyen felsefî doktrin.
Dizisel Monogami: (Bkz. Seri Halinde Tek
Eşlilik).
Dogma: [Dogma // Dogma]: Yunanca’da gelen bu
kelime, akide, nas, inanç-öğreti ile ilgili söz-kaide, yani inanılan,
itikat edilen ve kişiyi mutlak manada bağlayan kesin bir dini esas-hüküm
anlamına gelir.
Dogmatik Determinizm: (Bkz. Determinizm).
Dogmatik Teoloji: (Bkz. Teoloji).
Dogmatik: [Dogmatic // Dogmatisch]: Tecrübe
bilgisine ve genel olarak tecrübeye (deneye) dayanan delilleri
inkar ederek, kanaat ve düşüncelerini, inanç doktrinlerinden-teorilerinden
çıkaran düşünce biçimi.
Dogmatizm (Nasscılık): [Dogmatism // Dogmatismus]:
Bir görüşü-doktrini, yeterince tetkik-inceleme yapmaksızın ve
eleştiri kabul etmeksizin, kayıtsız-şartsız olarak körü körüne savunma. //
Doğruluğu, münakaşa edilmeden ve tartışılmadan kabul edilen bilgi ve
inanç. //
Doğrudan Demokrasi: [Direct democracy // Direkte
Demokratie; Basisdemeokratie]: Dolaysız demokrasi.
Doğruluk (Savâb): [Honesty // Ehrlichkeit]:
İnsanın, söz ve davranışlarıyla niyet ve inancında doğru, dürüst
ve iyilikten yana olması.
Doğruluk Değeri (Payı): [Truth Values //
Wahrheitsgrad]: İleri sürülen teklifin, tezin veya ifadenin hakikatin
gerçeğin kemiyeti (niceliği) ve keyfiyeti (kalitesi; niteliği) ile çakışma
derecesinin seviyesi.
Doğu Bilim: (Bkz. Oryantalizm).
Doğum Âdetleri: [Birth customs // Geburtssitten]:
Doğum ile ilgili olarak zamanla ortaya çıkan tutum ve davranışların
bütünüdür.
Doğum İzni: (Bkz. Analık İzni).
Doğum Kontrolü: [Birth control // Geburtskontrolle]:
Cinsel İlişkide, kadının gebe kalmasını önlemeye yönelik tedbirlerin
bütünüdür (Bu tanıma göre, gebelik kontrolü ile eş anlamlıdır). //
Gebeliği önleyici tedbirlerle birlikte kürtaj ve isteyerek çocuk
düşürmeyi kapsayan tedbirlerin bütünüdür.
Doğum Oranı (Fertilite): [Birth rate //
Geburtsrate]: Herhangi bir sosyal grup veya genel olarak toplum
nüfusunda, belli bir yıl içinde gerçekleşen canlı doğum sayısının, o
andaki nüfus sayısına oranı.
Doğum Parası: (Bkz. Analık Parası).
Doğum: [Birth // Geburt]: Bir canlının annesinin
vücudundan ayrılarak, bağımsız bir biyolojik varlık hâline gelmesi. // Bir
kadının, dünyaya bir çocuk doğurması.
Doğurganlık Oranı: [Medium fertility rate of women
// Durchschnittliche Geburtsrate der Frauen]: Herhangi bir ülkedeki
kadınların, hayatı boyunca dünyaya getirdikleri ortalama çocuk
sayısı.
Doğurganlık: [Fertility rate // Geburtsrate]: Bir
kadından, doğurganlık döneminde doğan çocukların sayısı.
Doğuşta Yaşam
Beklentisi: (Bkz. Ortalama
Ömür).
Doğuştan Gelen Statü: [Ascribed status //
Zugeschriebener Status]: Toplumda sahip olduğumuz ve doğuştan gelen
ve hiç değişmeyen statü.
Doktrin: [Doctrine // Doktrin]: Siyasî öğreti veya
bir felsefenin-dünya görüşünün temel esasları. // Hükümetin
veya siyasî bir birliğin belirli bir konu hakkındaki beyânları ve temel
görüşleri.
Dostluk: (Bkz. Arkadaşlık).
Down Sendromu: [Down’s Syndrome // Down’s Syndrome]:
Fert, 21. gen dizisinde fazladan bir kromozomla doğunca, ortaya çıkan
zekâ geriliği. Daha önceleri, bu kişilerin görünümünden dolayı bu
hastalığa “mongolizm” adı verildi.
Doyumsuzluk: [Dissaticfaction // Nicht-Saettigung]-Elindeki
ile yetinmemek, o şeyden ne kadar yararlanırsa yararlansın onunla
yetinmemek.
Dönemsel İşsizlik: (Bkz. İşsizlik Türleri).
Dönen Grevler: (Bkz. Grev Türleri).
Dramacı Yaklaşım: [Dramaturgical approach //
Dramaturgische Sicht]: Sunî ve yapmacık tutum ve davranışlarla,
günlük tabiî tutum ve davranışları karşılaştıran dramaturjik model.
Dramaturjik Model: (Bkz. Dramacı Yaklaşım).
Dual Ekonomi:. [Dual economy // Dualwirtschaft]:
Birden çok klâsik ve modern sektöre-üretim tarzına ait hususiyetleri ihtiva
eden şekil ve münasebetlere sahip sosyal yapı.
Dual Mesleki Eğitim (İkili Mesleki Eğitim): [Dual
vocational education // Duale Berufsausbildung]: Meslekî eğitimin, hem
nazari (teorik), hem de pratik olarak verilmesidir.
Dualizm: [Dualism // Dualismus]: Birbirine irca
edilemeyen (geri döndürülemeyen) iki prensibin veya iki cevherin
mevcudiyetine inanılan her sistem.
Dul ve Yetim Aylığı: [Widow’s and orphan’s pension;
Survivors’ benefits; Dependents benefits // Witwen- und Waisenrente;
Hinterbliebenenrente]: Hizmet süresi belirli bir yılı doldurmuş olan
memurlardan ölenlerin, görev dolayısıyla ölenlerin veya emekli,
âdi malullük veya vazife malullüğü aylığı almakta iken
ölenlerin dul ve yetimlerine (karı-koca, çocuklar, ana-baba)
emekli sandığı tarafından ödenen aylıktır.
Dumping: Eldeki mal fazlasının eritilmesi
yahut rakip işletmelerin pazar dışına itilerek, piyasada tekelci bir konuma
gelmek maksadıyla bir malın piyasada marjinal maliyetinin altında bir
fiyatla satılması.
Durgun Toplum: [Stationary-stagnant society //
Regungslose-stagnierende-stille Gesellschaft]: Kültürel yapısı çok
değişmeyen toplum.
Duyarlılık (Hassasiyet)
Eğitimi: [Sensitive
Education // Sensibilitaetserziehung]: Yöneticilerin başkalarının
duygularını,
tepkilerini ve kendi üzerlerindeki etkilerini anlamalarına fırsat veren,
kişiler arası ve grup
içi münasebetlerin daha üretici ve tatmin edici olması yönünde idarecilerin
becerilerini artırmalarına katkıda bulunan bir
eğitim
yöntemidir.
Duyarlılık (Hassasiyet): [Sensibility; Sensitivity
// Sensibilitaet]: Belirli bir yönde veya genel olarak duyumları ve
duyguları algılayabilme kabiliyeti.
Duyarsızlaştırma: [To make insensitivity //
Gefühlslos machen]: Fertlerin baskı, kültür emperyalizmi,
asimilasyon veya kitle iletişim araçları yoluyla, davranış,
münasebet ve değerlerle olan bağlantılarının koparılması veya
zayıflatılması.
Duygu (His): [Emotion; Feeling // Gefühl; Rührung]:
Fikirleri ve tefekkürleri besleyen meleke. // Heyecan (afekt)
kadar güçlü olmayan ve/fakat yine de etkisini az veya çok gösteren, akıl
tarafından çoğu zaman kontrol edilemeyen histir.
Duygulu İnsan: [Feeler // Gefühlsmensch]: Myers
ve Briggs’in târif ettiği psikolojik bir insan tipidir.
Buna göre duygulu bir insan, bir nesnenin-konunun sübjektif değerini
bilen bir kişidir.
Duygusal Çöküntü Psikozu : [Depressive psychosis
// Depressive Psychose]: Stres veya acı bir hadise sonucunda ortaya
çıkan şiddetli ve uzun süre devam eden bir hüzün, keder ve yas hali.
Duygusal İlişkiler (Hissi Münasebetler): [Emotional
relations // Emotionelle Beziehungen]: Çoğu zaman belirgin bir düzeyden
sonra olumlu veya olumsuz yönde gelişen, dahilî yönelişlerin dışa vurması
neticesinde kişiler arasında yoğun olarak yaşanan etkileşimler ve hissî
tepkiler.
Duygusal Tarafsızlık: [Emotional neutrality //
Emotionelle Neutralitaet]: Duyguların sınırlandırılmasını gerektiren
rol davranışı.
Duygusal Tıkanma: [Emotional blocking //
Emotionelle Blockierung]: İç dünyamızdaki çatışmalar yüzünden, sinir ve kas
tepkilerinin durması veya düşünce zincirinin kopması durumu.
Duygusal Uyum: [Emotional adaptation //
Gefühlsanpassung]: Sağduyulu ve şuurlu davranmayı müsaade eden
sağlıklı halet-i ruhiye.
Duygusal Uyumsuzluk:
(Bkz. Afekt).
Duygusal Yakınlık (Tefani): [Affiliation;
Affection // Affiliation (Eingliederung in eine Gemeinschaft); Zuneigung]:
Sosyal boyutuyla duygusal yakınlık, bir kişinin topluma
kazandırılması maksadıyla, o kişiye içten gösterilen samimi yaklaşımdır.
Duygusal Yalnızlık: [Emotional loneliness //
Emotionelle Einsamkeit]: Çocuklara, ebeveynin ilgi ve sevgi
göstermemesi sonucunda çocuğun iç dünyasına çöken bir gariplik, yalnızlık ve
durgunluk duygusu.
Duygusallık (Hislilik): [Emotionality;
Sentimentality // Emotionalitaet; Sentimentalitaet]: Duyguya bağlı
olarak veya hissî sebeplerden dolayı ortaya çıkan hassas, nazik ve ince
tutum ve davranışlardır.
Duygusuzluk: (Bkz. Apati).
Duyu (Hasse): [Sense // Sinn]: Dış çevreden ya da
kişinin iç dünyasından gelen etkilerin, belli sinir yollarından geçerek
beyinde duyulması hadisesi.
Duyum (İhsas, Hissetme; Duyma; Seziş): [Sensation
// Sensation; Sinnesempfindung]: Çeşitli iç ve dış duyularla (duyu
organları ile) algılanan (idrak edilen) ses, tat, koku vb. duyguların
varlığından bilgi alma ve bunu zihninde-gönlünde değerlendirme
faaliyetlerinin bütünüdür. (Bkz. Feraset; Duyu; Duyarlılık; İlham;
Basiret).
Duyum Ötesi Algı (Metafizik İdrak): [Metaphysics
perception-comprehension // Hellsichtigkeit; Hellsehen]: Para-Psikolojinin
ilgi alanlarından olan metafizik idrak, somut hissî ip uçları
almaksızın, bilinen dünyevi iç ve dış duyumlara gerek duymaksızın,
çeşitli bilgilerin, insan tarafından algılanması ve
kullanılmasıdır.
Duyumculuk (Duyguculuk; Sansualizm): [Sensualism
// Sensualismus]: İdrak edebilmenin sırrının, sadece duyumlarda
olduğunu ileri süren felsefe doktrini. // Bilginin kökü veya
vasıtası olarak duyumu kabul eden, aklî prensiplerle, bütün fikirlerin
duyularla elde edilebileceğini savunan materyalist ampirizm.
Duyumsamazlık: (Bkz. Apati).
Duyuşsal Öğrenme Teorileri: (Bkz. Öğrenme
Teorileri).
Düello: [Duel // Duell]: Latince “duellum”
kelimesinden türeyen düello, “ikili mücadele” ve “savaş” anlamlarına
gelmektedir. // Geçmişi, eski zamanlara kadar dayanmakla birlikte, 19. asra
kadar devam ede gelmiş Avrupa geleneklerinden olan düello, bir
erkeğin, her ne suretle olursa olsun, kendisine tahkir eden veya hoşuna
gitmeyecek bir söz söyleyen aynı sosyal statüdeki bir erkeği, 4 şahidin
huzurunda (her düellocu, yanında iki şahit getirerek) çoğu zaman ölümle
sonuçlanan kılıç çekmeye veya silahla ateş etmeye davet etmesidir.
Dünürlük: [Affinity // Durch Heirat enstandene
Verwandschaft]: Evlilikte eşlerden biri ile diğerinin kan
yakınlıkları arasında kurulan yakınlık (akrabalık) münasebeti.
Dünya (yeryüzü) Vatandaşları: (Bkz. Küresel
Gruplar).
Dünya Bankası (Uluslar Arası İmar ve Kalkınma
Bankası): [World Bank; International Bank for Reconstruction and
Development; (IBRD) // Weltbank; International Bank für Wiederaufbau und
Entwicklung]: 1944’te Bretton Woods Konferansları sırasında IMF ile
birlikte BM çatısı altında özerk ve özel bir statü ile kurulmasına karar
verilerek, 1946’da faaliyete geçen, gayesi üye ülkelerin imar ve
kalkınmaları için sermaye yatırımlarını yönlendirmek ve özendirmek olan; üye
ülkelerin oy hakkı ile sermayesine katkı oranlarının, dünya ticaretindeki
paylarıyla belirlendiği çok yönlü uluslar arası bir finans kuruluşudur.
Dünya Görüşü: [World view // Weltanschauung]:
Kainata, toplu bir bakış. // Bir insanın hayatının bütünü, toplumun
bütün kurumları ve kâinat ile ilgili küllî görüşleri.
Dünya İşçi Konfederasyonu: [World Confederation of
Labor (WCL) // Föderation der Weltarbeiter]: “Uluslar Arası Hıristiyan
Sendikalar Konfederasyonu” nun bir devamı olarak, Dünya Sendikalar
Federasyonuna alternatif olarak 1968 yılında ortaya çıkan uluslar arası
bir işçi örgütüdür.
Dünya İşçi Sendikaları Federasyonu: [World
Federation of Trade Unions (WFTU) // Föderation der Weltgewerkschaften]:
1945 yılında Paris’te kurulan uluslar arası bir işçi sendikası
birliğidir. // Uluslararası işçi kuruluşu olan WFTU, ülke sendikaları
ve işçi sınıfı arasında dayanışma oluşturmak amacı ile 1945 yılında elli
dört ülke sendikasının bir araya gelmesi sonucunda kurulmuştur.
Dünya Kültürü: [World culture // Weltkultur]:
Umumi manası ile insan toplumlarının ve ülkelerin
birbirleriyle kültürel yönden etkileşim altında kalarak, tarihi seyir
içinde daha ileriye doğru gelişmesi, yani tekemmülleşmesi ile beraber
dünyada ortaya çıkan müşterek ve evrensel değerlerin bütünüdür. (Bkz.
İnsan Hakları).
Dürtü (Muharrik): [Drive // Trieb]: Varlıkların,
hayatlarını sağlayan, fizyolojik, nefsanî, ruhî, bedenî ihtiyaçlarını
(açlık, susuzluk, temizlik vb.) gidermek üzere, çeşitli tutum,
davranışları harekete geçiren bir iç güç. (Bkz. Güdü).
Dürüstlük: [Correctness; Sincerity; Validity //
Ehrlichkeit]: Sözünde, tutum ve davranışlarında doğruluktan
ayrılmama , her türlü kötülükten uzak durma, sosyal ahlak esaslarını
tatbik etme halidir.
Düstur: (Bkz. Kaide).
Düş Analizi: (Bkz. Rüya Tabiri).
Düşkünler Yurdu: (Bkz. Dâru’l- Aceze).
Düşmanca Saldırganlık: [Hostile aggressiveness //
Feindselige Aggressivitaet]: Adam öldürme, insana zarar verme gibi
genel olarak toplumda benimsenmemiş sosyal kaideleri
çiğneyen bir saldırganlık türüdür. (Bkz. Zulüm; Husumet; Saldırganlık).
Düşmanlık: (Bkz. Husumet).
Düşük Ücret
Politikası: [Low wages policy // Niedriglohnpolitik]: Özellikle iktisadî
durgunluk ve gerileme dönemlerinde artan işsizliğin önüne geçebilmek için,
çalışanlara düşük ücret verilmesini, ücretlerin denetim altına
alınmasını ve ücretlerin yükselme eğilimlerini sınırlayan tedbirlerin
alınmasını savunan görüş.
Düşünce (Fikir; Mütalaa; Mülahaza): [Thought; Idea
// Denkvermögen; Idee]: İyice düşünüp, bir işin hakikatini düşünmek. //
Meselenin neden ibaret olduğunu tespit ettikten sonra lazım gelen tedbirleri
sükunetle almak.
Düşünceye Dayanan Öğrenme: Learning based on
thought // Auf Denkvermögen basierendes Lernen]: Konuları ezberlemekten
ziyâde, problemin çözümünde yararlı olabilecek bilgi ve becerileri
elde etmeye dayanan bir eğitim ve öğretim sistemi.
Düşünen Kişi: [Thinking person // Denkender Mensch]:
Myers ve Briggs’in, nesnelerin mânâsını anlayan kişiler
için kullandıkları psikolojik bir insan tipidir.
Düzeltme: [Correction // Korrektur]: Eksiklikleri
tamamlama ve yanlışları doğrulama işi.
Düzen Güdüsü: (Bkz. Güdü Türleri).
Düzen:
(Bkz. Nizam).
|