|
<<
Özürlülük ve Özürlülerle İlgili Yazılar & Makaleler
Genç Dergisi; Özürlüleri
Kapak Konusu Yaptı
Genç Dergisi’nin Ekim 2008 14. sayısında
özürlülerin sosyal sorunlarına yer verildi.
http://www.gencdergisi.com/
------------
Seçilmiş Anne-Babalar Seçilmiş Çocuklar
Bir “derdimiz” olmalı diyerek yola çıktık
hatırlarsanız. Küçük ya da büyük, anlamlı bir dert ile dertlendikçe
olgunlaşacağımızı, başkalarının derdine düştükçe kendimizi bulacağımızı
ifade ettik birçok vesile ile...
Ebedi gençliği bulma yolunda, en büyük refikimizin
manalı bir dert olduğuna inandık çünkü. Bildik ki böylesi bir dert
dermanın ta kendisidir. Hatta öylesine dertten söz ettik ki, adımıza
dertliler dediler.
Sizlere bu sayfalardan, önceki sayılarımızda, dertleriyle övündüğümüz
arkadaşlarımızı tanıttık. Onlar kah cezaevinde bir mahkumla yemeklerini
paylaşıyorlardı, kah sokak çocuklarına eğitim veriyorlardı. Kendi
dertlerini aşıp başkalarının dertlerini düşenlerdi onlar. Diğer bir
deyişle, dert gibi menfi kelimeye bile müspet bir mana yükleyen gönüllü
ordulardı onlar.
Bu sayımızda dosya konumuzu, dıştan bakıldığında dertli diyebileceğimiz,
ama aslında bu dertlerini kendi seçilmişlikleri bilen insanlara ayırdık.
Kimler mi onlar? Yedi yıl evladını sırtında taşımak zoruna kalan
Hacer hanım ve zihinsel engelli oğlu Mert, İstanbul Milletvekili
Lokman Ayva, Beyaz Ay Derneği eski başkanlarından Halis Kuralay
ve âma olmasına rağmen azimle gayret ederek üniversiteyi kazanan
Mustafa Özal Esmer. İstedik ki, bu insanları yakından tanıyalım ve
onların dertleriyle hemhal olalım. Mesela yedi sene sırtında taşıdığı
oğluna her alanda destek olan bu kahraman annenin hayatından birçok
ibret alacağımıza inanıyoruz. Hacer hanım vesilesi ile, dertlerin nasıl
da dert olmaktan çıkıp, manalı birer imtihan vesilesi olduğunu
öğreneceğiz hep birlikte. Diğer yandan, Lokman Ayva, Halis Kuralay
ve Mustafa Özal Esmer’in dilinden, görme engellilerin
dünyasını birkaç açıdan sizlerle paylaşacağız.
İlave olarak, sosyal
sorumluluk projeleri ile ön plana çıkan, öncü bir insan diyebileceğimiz
Prof. Dr. Ali Seyyar ile özürlü vatandaşlarımız ve son kitabı
üzerine yaptığımız bir söyleşi de yer alıyor dosyamızda.
Dileriz, bu dosya vesilesi ile bu irade
kahramanlarını hem yakından tanırız, hem de onlar için bir şeyler
yapmanın gayreti içinde oluruz. Gelin gönüllülerimi birleştirelim, gelin
dertlerimizi birleştirelim. Sizleri dosya konumuzla baş başa
bırakıyoruz.
Bizler Seçilmiş Anneleriz
Hacer Günüç Kimdir?
Hacer Günüç zihinsel engelli oğlunu,
yedi yıldır sırtında taşıyan eli öpülesi bir anne. Oğlu Mert’in
hastalığının bir imtihan olduğunun farkında olan ve bu yüzden de
kendisini seçilmiş anne olarak niteleyen bir hanımefendi.
Mert’in rahatsızlığı nasıl başladı paylaşmak ister
misiniz?
Mert’in diğer çocuklardan farklı olduğunu 13 aylıkken fark ettik.
Çevremizdeki insanlar sürekli söylüyordu, fakat yakıştıramıyorduk,
konduramıyorduk. Çok tatlı bir bebek olarak doğdu. 13 aylıktı, kafasını
tutamıyordu, emekleyemiyordu. Bir kızım daha vardı ve ben Mert’in
eksikliğini gözlemleyebiliyordum. Doktora götürdük, ‘doğum esnasında
oksijensiz kalmış, hücre kaybı var, çocuğunuz zihinsel engelli’ dediler.
Şoka girdim ilk duyduğumda, ne yapacağımı şaşırdım. Fakat kabullenmem
çabuk oldu. Ağlamakla bir yere varılmayacağını biliyordum. Ertesi gün
hemen tedavisine ve eğitimine başladım.
Süreçten bahseder misiniz bizlere?
Mert’i bir gün bile yalnız bırakmadım. Mert şimdi 7 yaşında ve kendi
başına yürüyebiliyor. Bugünleri görebilmek için onu tam 7 yıl sırtımda
taşıdım. Bel ve sırt bölgelerimde fıtıklar olmuştu ve doktor 1 kilo dahi
taşımamı yasaklamıştı. Ama Mert’in sevgisi beni kuşatmış ki, bunu
umursamadım. Şimdi beraber çarşıya çıkabiliyor, yürüyüş yapabiliyoruz.
Rehabilitasyon merkezindeki arkadaşlarıyla iletişim kurabiliyor, sürekli
gülücükler dağıtıyor. Anlamadığı hiçbir şey yok. Anne, baba diyebiliyor,
ablasını çağırabiliyor. Aldığı eğitimle engeli ağırdan ortaya dereceye
erişti. Mert’in emeklemeye başladığı gün, sevincimden mahalleye çıkıp
çığlık atmış, Mert’in emeklediğini haykırmıştım. Dualarla ayağa kalktı.
Şimdi şu duayı ediyorum: Allah’ım bana Mert’in yürüdüğünü gösterdin,
şimdi karşılıklı oturup sohbet etmeyi de nasip et.
Neredeyse her anınızı Mert’le geçirdiğinizi söyleyebilir miyiz?
Ben sosyal bir insandım. Gezmeyi, arkadaşlarımla vakit geçirmeyi
severdim. Fakat şimdi bütün mesaimi Mert’le geçiriyorum. Zaman zaman
şikâyet ediyordum önceleri ama Mert’i şimdi böyle gelişirken görmek beni
öyle mutlu ediyor ki… Sevgiyle aşıyorum her sıkıntıyı. Akşamları
ödevlerine yardım ediyorum. Yarım saat evden uzaklaşsam, koşa koşa
dönüyorum. Bazen 5 dakika boş vaktim oluyor, ben o vaktimi Mert’le
geçirmediğim zaman suçluluk duyuyorum.
Sizi bu süreçte neler motive etti Hacer hanım?
Bizler seçilmiş anneleriz. Bunun bir imtihan olduğunun farkındayız.
Sabahları oğlumu öpücüklerle uyandırıyorum ve ona sesleniyorum: “İyi ki
sen benim çocuğumsun. İyi ki, benim oğlumsun ve böylesin. Başkasının
oğlu olsan, inan seni kıskanırdım. Bizler seçilmiş anneleriz, bizi en
iyi yine biz anlıyoruz…’ Zaman zaman çok ciddi sıkıntılar yaşadım. Benim
gibi diğer annelerle toplandığımızda, daha mutlu oluyoruz. Çocuğu
sağlıklı ve normal annelere seslenmek istiyorum. Her sağlıklı insan
potansiyel engelli adayıdır. Ne zaman ne olacağı bilinmez, hayatta
başınıza ne geleceği de. Bizler çocuklarımızı türlü zorluklarla
yetiştiriyoruz, onlarla hayatı yeniden öğreniyoruz. Bu bir imtihandır.
Allah böyle bir şeyi herkese nasip etmez. Bir engelli çocuğu büyütmek,
20 tane sağlıklı çocuğu büyütmekten daha zor. Toplumdan istediğim bir
şey var bu noktada: Bizi çocuğumuzla görüp, ah vah etmesinler. Bize
normal bakmalarına ihtiyacımız var. İstiyoruz ki, çocuklarımız
insanların içine karışsın, daha sosyal bir hayat yaşasın. Bazen, yolda
ya da bir başka yerde, karşılaştığımız aileler çocuklarını bizden uzak
tutmak istiyor. Mert, herkesi kucaklamak isteyen, yakınlaşmak isteyen
bir çocuk. Yüksek sesle bağırabiliyor toplum içerisinde, bunu
yadırgamasınlar. Sevgiyle yaklaşan insanlar bizi rahatlatıyor.
- - - - - - - -
Gençler Öncü Olmalı
Prof. Dr. Ali Seyyar Kimdir?
1960 yılında Adapazarı’nda doğdu. Ön
lisans ve lisansını Mannheim Üniversitesi’nde tamamladı. Doktorasını,
İstanbul Üniversitesi’nde, “Almanya’da Bakıma Muhtaçların Sosyal
Güvenliği” teziyle tamamladı. Şu an, Sakarya Üniversitesi Sosyal Siyaset
ve Sosyal Güvenlik Ana Bilim Dalında profesör olarak eğitim vermekte.
Genelde sosyal alanlar, özelde özürlülerle ilgili birçok makale ve
kitabın yazarı. Bu alanlarla ilgili çalışmalarına her geçen gün yenileri
ekleniyor.
Özürlüler üzerine çalışmalar yapıyor, kitaplar yazıyorsunuz. Sizi bu
çalışmalara iten sebepler nelerdir?
Memleketimizde sosyal sorunları ele alan, akademik anlamda çözüm
üretmeye dönük çalışmaların çok yetersiz olduğunu tespit ettim. Bu
kapsamda içinde özürlülerin de yer aldığı sosyal yönden dezavantajlı
grupların sorunlarını inceleyen bilimsel kaynakların da çok az olduğunu
gördüm. 11 sene önce bu alanda bir ilk olan bakıma muhtaç özürlülerin
sosyal güvenliğini inceleyen bir doktora tezi ile özürlülük dünyasına
girdik ve halen de çalışmalarımız devam ediyor. Zannedildiği gibi,
ailemizde bir özürlü yok. Haddizatında kişinin yakın çevresinde sırf bir
özürlünün bulunmasından dolayı bu meselelere ilgi göstermesini, sosyal
duyarlılık açısından yeterli görmüyorum. Sosyal sorumlu bir insan ve
özellikle bir sosyal bilimci, zaten toplumun bütün temel sorunlarına
azami derecede ilgi göstermeli ve toplumun huzuru için katkılarını
esirgememeli.
Engellilerin sosyal hayata kazandırılmalarında sivil toplum
örgütlerinin ve gençlerin rolü ne olmalı?
Gençler, aklî ve bedenî enerjilerini sosyal işlere ve alanlara sarf
ederlerse, hem topluma katkıları büyük olur, hem de sevap işlemiş
olurlar. Peygamberimizin, “sizin en hayırlınız insanlığa en çok hizmet
edeninizdir” mealindeki hadisi, gençler açısından büyük bir avantaj.
Çünkü gençler bu hizmeti en layıkıyla yapabilecek güçteler. Onun için
gençler, özürlüler tarafından kurulmuş olan derneklere sadece üye
olmamalı, aktif olarak onlarla birlikte projeler üretmeli ve sosyal
kaynaşmanın motoru olmalıdır. Özürlü aileleri ziyaret etmek, ev içi ve
dışı ihtiyaçlarını gidermek, özürlü öğrencilerle birlikte ev ödevi
yapmak, birlikte parka gitmek gibi binlerce eylem birlikte yapılabilir.
Sivil toplum kuruluşları bu gibi sosyal projelerin hayata geçirilmesinde
öncü olmalıdır.
Özürlü Sahabiler isimli bir kitabınız var ve bu kitabınızda 28
sahabinin hayatını anlatıyorsunuz? Bu kitabı yazma amacınız neydi?
Günümüzün özürlüleri, bir taraftan kendi durumlarını doğru
değerlendirmekte epey zorlanırken ve yalnızlık içinde mücadele ederken
diğer taraftan da sosyal çevrenin duyarsızlığı karşısında kendilerini
itilmiş hissediyorlar. Bu durumda kim olursa olsun, mutlaka psiko-sosyal
yönden bir yara alıyor. Kişisel bazda psiko-sosyal yaraların tedavisi,
sevgi ve saygıya dayanan sosyal dayanışma ile bir dereceye kadar
sağlanabilir. Ancak özürlü birey, kendi iç dünyası ile barışık olmadığı
ve haline rıza gösteremediği sürece, gerçek anlamda psiko-sosyal
rahatlama elde edilemez. Musibet gibi algılanan özürlülük konusu, kader
ve ahiret odaklı manevî bakışla ancak benimsenebilir bir anlam ifade
eder. İşte özürlü sahabiler de Peygamberimizden aldıkları ışıkla bu
manevî bakışı geliştirip başta zihin ve kalplerdeki engelleri ortadan
kaldırabilmiş ve hayatla barışık olabilmişler. Bu örnek insanların hayat
mücadeleleri bugünün özürlüleri tarafından bilinmesi halinde öyle
inanıyorum ki, özürlüklerinden değil şikâyetçi olmak bir şükür vesile
bile olduğunu görebileceklerdir. Kısacası “Özürlü Sahabiler” kitabı,
özürlülerimizin moral ve motivasyonu için kaleme alınmıştır.
ÖZÜRLÜ SAHABİLER KİTABINDAN
Ortopedik Özürlü Sahâbîler
ABDURRAHMAN BİN AVF (r.a.)
Uhud Savaşı’nda ayağından sakatlandı.
AMR BİN CEMUH (r.a.)
Uhud Savaşı’na sakat olarak katıldı. Şehit oldu.
AMR BİN TUFEYL (r.a.)
Tek koluyla cepheden cepheye koştu. Şehit Oldu.
BERA BİN MÂLİK (r.a.)
Savaşlarda sakatlandı. Şehit Oldu.
HABBAB BİN ERET (r.a.)
Derisi yanıklarla doluydu.
İMRAN BİN HÜSEYİN (r.a.)
Kronik hastalığından dolayı otuz sene yatalak yaşadı.
MUAYKİB BİN EBÛ FÂTIMA (r.a.)
Cüzzam hastasıydı.
MUAZ BİN AMR (r.a.)
Ebû Cehil’i öldürürken kolunu kaybetti.
SA’D BİN MUAZ (r.a.)
Hendek Savaşı’nda ağır yara aldı. Yatağa düştü.
TALHA BİN UBEYDULLAH (r.a.)
Uhud Savaşı’nda kalıcı yaralar aldı, parmaklarını kaybetti.
ÜMMÜ ÜMÂRE NESİBE (r.anha)
Yemame Savaşı’nda kolunu kaybetti.
AYRI KUTU
Görme Özürlü Sahâbîler
ABDULLAH BİN ABBAS (r.a.)
Hz. Hüseyin’in şehit edilmesinden dolayı gözlerini kaybetti.
ABDULLAH BİN AMR BİN AS (r.a.)
Ağlamaktan ötürü gözlerini kaybetti.
EBÛ SUFYAN (r.a.)
İslâm düşmanlığından sonra İslâm davası için bir gözünü kaybetti.
OSMAN BİN MAZUN (r.a.)
Müşriklerin zulmünden dolayı bir gözünü kaybetti.
SA’D BİN EBÎ VAKKAS (r.a.)
Ömrünün son dönemlerinde gözlerini kaybetti.
UMEYR BİN ADİYY (r.a.)
HARİSE BİN NUMAN (r.a.)
ITBAN BİN MÂLİK (r.a.)
KA’B BİN MÂLİK (r.a.)
ABDULLAH BİN CAHŞ (r.a.)
ABDULLAH BİN EBÎ EVFA (r.a.)
ABDULLAH İBN-İ ÜMMÜ MEKTÛM (r.a.)
EBÛ KUHAFE (r.a.)
ABBAS BİN ABDULMUTTALİB (r.a.)
- - - - - - - - -
Gençlik Yeni Bir Dünya Kurmalı
Lokman Ayva Kimdir?
11 yaşındayken menenjitten görme
kabiliyetini kaybetti. 1985 yılında Türkiye Sakat gençliğini temsilen,
Milli Eğitim Bakanlığı aracılığı ile Avrupa Konseyi toplantılarına
katıldı. 2000 yılında Romanya’nın Neptün şehrinde yapılan “ Özürlülerle
İlgili Bölgesel Projeler ” Kongresine katıldı . 2002 yılı Ocak ayında
Almanya’ da özürlülerle ilgili çalışmalar yaptı. Bütün kariyeri boyunca
tek arzusu sıkıntı içerisindeki insanlarımızın yaşadığı problemleri en
aza indirgemek ve onlara müreffeh bir yaşam sunma yönünde çaba sarf
etmek oldu. Şu an AK Parti İstanbul Milletvekili olarak görev yapmakta.
Gençler özürlülerle ilgili neler yapabilir sizce?
Gençlik yeni bir dünya kurmalı. Yeni bir sistem kurmalı. Yeni ilişki
ağlarıyla sarılmış bir toplum meydana getirmeli. Soru şu, büyüklerin
zayıf noktaları acaba gençlerin de zayıf noktası olmak zorunda mı?
Büyüklerin korkuları, büyüklerin ürkeklikleri gençlerin de damarlarında
akmalı mı? Hem büyüklerin güçlü yanlarını almanın, hem de büyüklerin
zayıf noktalarını güçlü noktalar haline getirerek devam etmenin ne
mahsuru var ki? Evet, evet mahsuru yok da bu nasıl olacak?
Nasıl olacak?
Gençlere diyorum ki biz özürlüleri büyüklerinizden öğrendiğiniz gibi
algılamayın lütfen. Onlar kör olduğumuz için kitap okuyamadığımızı
sandılar. Halbuki kabartma kitap olmadığı için okuyamadık. Onlar sağır
olduğumuzu için Türk filmlerini anlayamadık sandılar. Halbuki yabancı
filmleri alt yazısı nedeniyle kendi ülkemizin filmlerinden daha iyi
anladık. Hasılı üniversite talebesini ilkokul birinci sınıf çocuğunun
oturduğu okul sırasına oturtmaya kalkıyorlar. Sonra da üniversiteli
gence neden düzgün oturmuyorsun diye kızıyorlar. Evet, biz özürlüler
eğitilebiliriz, çalışabiliriz, toplumsal hayata katılabiliriz. Bizi
yüzyıllarca yanlış tanıdılar, eğitime, iş hayatına veya toplumsal hayata
sokmadılar da hangimizin eline ne geçti. Son olarak diyorum ki gelin
herkese uygun şartları olan bir dünya kuralım, gelin bütün farklı
insanları oldukları gibi algılayalım, gelin özürlülere diyelim ki
“Başkalarının size olumsuz davranışı, sizin kendinize özgüveninizi
kaybettirmiş. Kendinize güvenin.” Hepimiz için hayırlı ve mutlu bir
gelecek diliyorum.
Asla Pes Etme
Mustafa Özel Esmer Kimdir?
Mustafa Özel Esmer 1983 Adıyaman
doğumlu. Beyninde çıkan tümör hastalığı nedeniyle on bir yaşında
gözlerini kaybetti. Beş yıl kadar tedavileri sürdü. Gözleri açılmayınca
Türkan Sabancı Görme Engelliler Okulu’nda eğitime başladı. Öss sınavına
girdi ve İstanbul Ticaret Üniversite’si Hukuk bölümünü kazandı. Şu an,
eğitime devam etmekle birlikte âmalar için Kur’an-ı Kerim çalışmalarında
da bulunmakta. En büyük hedefi bir üniversitede dekan olmak.
Hayatı nasıl algılıyorsunuz?
Benim için hayatın her köşesi bir deneyim, bir tecrübe, bir sınav.
Bu dünya nasıl olsa gelip geçici bir dünya. Bu yüzden dolu dolu ve
kıymetini bilerek yaşamak lazım. Artı, en başta gençken geçliğin ve
içinde bulunulan zamanın kıymetini bilmek lazım. Güzel huyları ve
kişiliği geliştirmek gerekiyor. Toz pembe görünüyor birçok arkadaşa
hayat. Olmasa da olur, nasıl olsa babam var bana bakar diye düşünülüyor.
Ama hayat öyle değil. Ana baba bugün var yarın yok. Kendi ayakları
üzerinde durmayı öğrenmeli insan. Kendini geliştirmeli.
Gözleri olduğu halde, hayata küsen, bir hedefi ya da beklentisi olmayan
gençlerin sayısı gün geçtikçe artıyor.
Buna ne demeli?
O insanlarla çok sık karşılaşıyorum. Sahiden her yönüyle nimetler
içindeler ama hiç kıymetlerini bilmiyorlar. Bu çok kötü bir durum. Ben
onlar adına çok üzülüyorum. Aynı imkanlar bende olsa kim bilir neler
yapardım. Mesela bir sınava girmiştim. Sınavdan çıktığımızda arkadaşıma
sordum nasıl geçti? Berbat dedi. Ona söylediğim tek şey şu oldu: sen
buraya ne kadar para veriyorsun? Dedi ki dokuz milyar altı yüz. Şu
durumda Filistin’deki, Lübnan’daki insanların durumunu biliyor musun?
Dondu kaldı böyle söyleyince. Ya dedim, bari sen çalışmayacaksan, bir
şey anlamayacaksan, keyif için okuyacaksan hiç okuma daha iyi. Bu parayı
hiç boşuna verme dedim. Çünkü hayat ona da toz pembe görünüyor. Derse
girmez kafelere kaçardı. Sevgilisiyle gezerdi. O bar benim şu bar senin.
Ve ardından rezillik. Bu tür insanlara da acıyorum gerçekten. İçinde
bulundukları nimetlerin farkında değiller.
Son olarak nedir sizce başarının sırrı. Nedir sizi bu noktalara getiren?
Kendine güven ve istektir. Hayata küsmemek. Pes etmemek. Ve son olarak
şunu söylemek istiyorum, çok hoşuma giden bir sözdür: “Bulunduğu kıyıdan
ayrılmaya cesaret edemeyen kimse okyanus ortasındaki güzelliklere
kavuşamaz”.
--------------------------
Görmek Anlamak İçindir
Halis Kuralay Kimdir?
1968 Çanakkale Bayramiç doğumlu.
Doğuştan görme engelli. Girdiği üniversite sınavlarının birincisinde
Türkiye´nin %2 sine ikinci sınavda %4 üne girdi. Boğaziçi Üniversite´si
Sosyoloji bölümünü kazandı. İki yıl sosyoloji bölümünde okuduktan sonra
psikoloji bölümüne geçiş yaptı. 95´den 2005´e kadar da görme engelliler
okulunda İngilizce öğretmenliği yaptı. 1992´de Beyaz Ay Görme Engelliler
Derneği´nin kuruluşunda çok önemli bir rol aldım. İsmim geçmiyordu ama
fiilen kurucularındı. Yine, Boğaziçi Üniversitesi Mezunları Derneği’nin
de kurucularından biri. Aynı zamanda Beyaz Ay Derneği´nin genel
başkanlığını da yaptı.
Bir görme engelli için onu motive eden en büyük şey nedir?
Kendisini motive eden en önemli etken hayatı farklı
algılayabilmesidir. Mesela çay yapardık, demlik var, su var, çay var,
her şey var ama bir tek kaşığımız eksik. Ne yapacaksınız? Hemen bir
çözüm buluyoruz. Buldum, diş fırçamın sapı ile karıştıralım vs. Neticede
önemli olan çayı içmek. Şimdi herkes etrafı gözü ile görebilir. Yani
görmekten kasıt nedir, görmek görmek için değildir, görmek anlamak
içindir. Öyle mi? Görmüş olmak için görülmez. Mesela bilgilenmek için
görülür. Yolda yürümek için görülür. Araba kullanmak için görülür falan.
Görmek bir araçtır. Yıllar önce ben postaneye gitmiştim ve telefon almak
istemiştim. Adam dedi ki, görmeyen bir insana telefon veremeyiz. Allah
Allah, neden veremezsin? Çünkü burada , “ben sözleşmede yazılan metni
okudum ve kabul ettim yazıyor”. Ama sen okuyamazsın ki! Ne kadar ilginç
bir yaklaşım değil mi? (Hafif sert bir şekilde) Ben de dedim ki, oradaki
okumanın manası, bilgilendim, kabul ettim manasındadır! Sen oku bana,
fark eden ne var ki? Yani insanlar çoğunlukla şartlanmış ve he rşeyin
görerek yapılabileceğine inanıyorlar. Asıl problem bu. Mesela ben şimdi
sizin sağ eliniz tutsam ve bir telefon çevirmenizi istesem, sol elinizi
kullanırsınız. Mecbur kaldığın için yapacaksın bunu. Böyle bir şey yani
bu. İhtiyaç doğduğunda farklı çözüm bulabilmek. Elleri yok adamın,
ayaklarıyla açıyor kapıyı. Bir sürü şekli var bunun.
-----------------
Genç Gönüllülerden Sesli Kitaplar Geliyor!
Genç Gönüllüler bir sosyal sorumluluk projesine daha imza atmaya
hazırlanıyor. Bu proje sesli kitap projesi. Özürlülere bakışın gün
geçtikçe değiştiği ülkemizde, onların hayata kazandırılması,
içimizden/bizden biri gibi rahatça davranabilmeleri için her alanda
çalışmalara ihtiyaç var. Genç Gönüllüler yeryüzünün en güzel
nimetlerinden biri olan ‘okuma’yı yapamayan görme özürlü kardeşlerimize
bir hizmet olarak sesli kitap okuyacaklar. Ama her kitabı okumayacaklar
tabii. Projede daha çok dini kitaplar tercih edilecek çünkü bu alanda
çok büyük bir eksiklik var. Piyasada bulunan sesli kitaplar manevi
ihtiyaçları karşılamaktan çok uzak. Kültür Bakanlığı’nın bir hizmet
olarak sunduğu sesli kitap web adresine girip ‘din’ kategorisine
tıkladığınızda karşınıza sadece üç kitap çıkıyor. Micheal Chodkievicz’in
Sahilsiz Bir Umman Muhyiddin İbn-i Arabi, İlhan Arsel’in Şeriattan
Kıssalar kitabı ve şaşıracaksınız ama Nur Serter’in Dinde Siyasal İslam
kitabı. Maalesef durum böyle. Bunu aşmak için kolları sıvayan Genç
Gönüllüler’in okuyacağı kitaplardan bazıları şöyle: Kütüb-i Sitte, Hak
Dini Kur’an Dili-Elmalılı Hamdi Yazır, Bediüzzaman’ın Külliyatı,
Mektubat-ı Rabbani, Mesnevi, Riyazüssalihin, Hayatüs Sahabe. (Projeye
katkıda bulunmak isteyenler Selman Özpınar ile iletişime geçebilirler:
selmanozpinar@gmail.com)
|
|