<<
Özürlülük ve Özürlülerle İlgili Yazılar & Makaleler
Özürlüleri özgür
kılmak...
İbrahim Veli
Son
yıllarda özürlülere dönük olarak hemen bütün siyasî partiler, yeni
açılımlar ortaya koyma konusunda biraz daha duyarlı oldukları
görülmektedir. Ancak özürlüler politikalarını belirleme ve uygulamada
bazı sorunlar da yaşanmıyor değil. Özürlülük konusu çok karmaşık bir
alan olduğundan dolayı, alana yönelik olarak multi disipliner bakış
kaçınılmazdır. Mesela hekimler, özürlülük meselesini sadece tıbbî
boyutuyla ele almakta ve tıbben rehabilite edilemeyen özürlüler, bu
noktadan sonra çaresiz kalmaktadır. Halbuki özürlülükleri ile birlikte
toplum hayatına intibak edilmeleri gerekir. Bu noktadan itibaren özürlü
işgücünün istihdamı, yoksul özürlünün sosyal güvenliği, bakıma muhtaç
özürlünün sosyal bakımı gibi geniş kapsamlı bir sosyal modele veya
sosyal politikalara ihtiyaç vardır.
On yıldan beri aralıksız olarak yaptığı
teorik ve uygulamaya dönük bilimsel çalışmalarıyla Türkiye’nin özürlüler
politikalarının belirlenmesinde önemli bir rolü olan
Prof. Dr. Ali Seyyar,
Özürlüler İdaresi Başkanlığı
Danışmanlığı dönemlerinde çalışmalarının bir kısmını özürlüler kanununa
yansıtabilmiştir. Bunların başında bakıma muhtaç özürlülere dönük sosyal
bakım güvece sistemleri gelmektedir. Geçen yıl yapılan
Üçüncü Özürlüler Şurası’nda
da bakım hizmetleri ana konuydu ve burada 2005 tarihli
Özürlüler Kanunu’nda
bakıma muhtaç özürlülere dönük olarak primsiz sistemde oluşturulan ve
daha çok yoksulluk bağlamında değerlendirilen bakım güvence sisteminin
geliştirilmesine yönelik çalışmalar yapıldı.
Ali Seyyar’ın
kaleminden çıktığı anlaşılan “Bakım
Güvence Sistemleri ve Finansmanı Komisyonu Raporu”
bu açıdan önemlidir. Raporda bakıma
muhtaçlık olgusunun kendi başına bir sosyal risk türü olduğu ve
dolayısıyla yoksulluk gibi ayrı bir sosyal şart aranmaksızın yaşlılık,
özürlülük, kronik hastalık gibi sebeplerden dolayı bakıma muhtaç duruma
gelmiş bütün kişilerin sosyal güvenlik kapsamına alınması gerektiği
vurgulanır.
Ali Seyyar’ın
kitap ve makalelerinde de sık sık dile getirdiği konu kısaca şudur:
Primsiz sistemde oluşturulan ve evde
sosyal bakım hizmetleri içermeyen ve
sadece bakım ödeneği
ile sınırlı kalan kısmî bakım güvence modeli yetersizdir. Madem
bakıma muhtaçlık
kendi başına bir
sosyal risktir,
o halde yoksul olup olmadığına bakılmaksızın herkes
evde sosyal bakım
hizmetlerinden yararlanabilmelidir. O halde sosyal güvenlik sistemimizde
sosyal bakım sigortasının
oluşturulması gerekmektedir. Üçüncü
Özürlüler Şûrası’nda bu yönde bir
karar alınmış ancak aradan bir yıl geçmesine rağmen bu yönde bir adım
dahi atılmamıştır. Şûra kararları nedense hayata geçirilmemektedir.
Bakım elemanı yetiştirmede bir çaba sergilenmediği için de özel sektör
bakım merkezleri açma noktasında ihtiyatlı davranmaktadır. Bunda da
haksız sayılmazlar. Hükümet, her ne kadar kurumsal sosyal bakım
hizmetlerini özel sektöre devretmek istiyorsa da bakım merkezi açma
şartlarının ağır olmasından dolayı bakım merkezleri bir türlü
açılamıyor. Şu anda açılan bir iki bakım merkezi zarar etmektedir.
Mesleki rehabilitasyon
Diğer taraftan özel eğitim alanında devletin
özürlü dostu politikalarına güvenip özel rehabilitasyon merkezi açan
birçok işletmeci, özel eğitim raporlarının uzatılmaması sebebiyle iflas
durumuna gelmiştir. Bugün birçok özürlü çocuğumuz, artık özel
rehabilitasyon
merkezlerinde eğitim alamamaktadır. Bir iki
özel rehabilitasyon merkezinin
suiistimallerinden dolayı özel eğitime muhtaç birçok özürlü çocuğumuz
cezalandırılmaktadır. Halbuki özel eğitimden yararlananların oranı
sadece yüzde 25 civarındadır. Toplum hayatına katılım başta özel
eğitimden geçer. Özel eğitim alamayan özürlü insanımız meslekî
rehabilitasyon
hizmetlerinden de yararlanamaz ve dolayısıyla emek piyasasında istihdam
edilemez.
Özürlüler Kanunu’nda
özürlülere dönük ayrımcılığın yapılması yasaklanmakta ancak fiilî durum,
özürlülerin toplum hayatına tam olarak katılmalarını engellemektir.
Özürlüler Kanunu’nda özürlülere tanınan bütün sosyal haklar, yine devlet
eliyle sınırlandırılmaktadır. Nasıl mı?
Özürlüler Kanunu’nun işlerliğini
ortadan kaldırmak için, yönetmeliklerin hemen bütünü
Özürlüler Kanunu’nun
ruhuna aykırı bir şekilde düzenlenmiş. Mesela özürlülerin istihdamını
kolaylaştırabilmek için özel meslekî
rehabilitasyon merkezlerinin açılması
ile ilgili olarak kanun gereği bir yönetmelik çıktı ama şimdiye kadar
tek bir merkez açılmadı. Neden?
Çünkü piyasa ekonomisinin şartlarını bilmeyen
bürokratların hazırladığı yönetmeliğe göre merkez açmak, işletmeciler
açısından hiç de cazip değil. Diğer taraftan ağır derecede veya birden
fazla özürlü olan işgücünün, emek piyasasında istihdamı zor olduğu için,
korumalı işyerlerinde çalışmaları yönünde bir yönetmelik daha var.
Burada da aynı sorun yaşanmaktadır. Şu ana kadar yeni yönetmeliğe göre
hiçbir korumalı işyeri açılmadı, açılması yönündeki çalışmalar
engellendi. Bu noktalar dikkate alınmadığı için, ağır derecede
özürlülerin istihdamı ve dolayısıyla ekonomik yönden bağımsız olmaları
bir türlü gerçekleştirilememektedir.
Özürlülere acımak yerine, onları bağımsız ve
özgür kılan sosyal politikalara ihtiyaç var ama görüldüğü gibi
uygulamada özürlülere daha çok acıma ve pasifleştirme niyetli cüzi
miktarlar üzerinden sosyal yardım yapılmaktadır. Dünya Özürlüler
Günü’nde özürlümüzün, engelleri ortadan kaldırmaya yönelik sosyal
politikaların esas alınmasıyla gerçekleştirilecek engelsiz bir hayata
kavuşması dileğimizle…
|