ÖZÜRLÜ HAKLARI
DEVLETİN VE TOPLUMUN SORUMLULUKLARI
Röportaj: Y.SELİM PINARBAŞI
Y.SELİM:Sayın Hocam;siz uzun yıllar bir işçi
göçmeni ailesinin ferdi olarak Almanya’da yaşadınız.Orada tahsil
gördünüz.Sonra birden Türkiye’ye geldiniz ve birkaç yıl içinde sosyal
sorunlarla ilgili önemli esasları yazdınız.Son çalışmanız özürlülerle
ilgili.Türdav yayınlarında “Sosyal Siyaset Açısından Özürlülüğe Karşı
Mücadele” ve “Özürlüler Politikası” başlıkları altında iki kitabınız
çıktı.Bu sahada pek fazla yayın olmadığı için mi özürlüler konusunu
kitap haline dönüştürdünüz?
A.SEYYAR:Belirttiğiniz gibi,özürlüler
meselesi,ülkemizde ne yazık ki yeterince tartışılmadığı için,ne akademik
çevrelerde bu bir çalışma konusu olmuş,ne de yayın evlerimizin dikkatini
çekmiş.Yayınevleri,okur kitlesinin nabzını ön planda tutarak özürlülerle
ilgili kitapların pek fazla satılmayacağını düşünerek bu gibi konulara
gerektiği kadar önem vermemektedirler. Diğer taraftan
üniversitelerimizde de özürlüler konusu,gerek sosyal hizmet,gerek sosyal
siyaset, gerekse sosyal güvenlik, gerekse istihdam açısından pek
işlenmemektedir.Çünkü özürlüler,bir sosyal grup olarak diğer sosyal
grupların karşılaştığı sorunlarla karşılaştıkları gibi kendilerine has
bir çok özel sorunları da vardır.Dolayısıyla, özürlüler konusu birçok
yönden ele alıp, bilimsel yönden tartışmak ve sorunlara çözüm aramak
gerekir.
Y.SELİM:Siz bu iki kitabınızda hangi konulara
temas ettiniz?
A.SEYYAR: Bir önceki sorunuza da cevap
vermek maksadıyla söylüyorum.Türkiye’de birikmiş birçok sosyal soruna
yeterince çözüm üretilmediği için, daha doğrusu bir çok sosyal grubun
sosyal sorunları, ihtiyaçları ve beklentileri doğru dürüst analiz edilip
değerlendirilmediği için bu konulara eğilmek mecburiyetinde
kaldık.Gerçi, bir çok sosyal grubun ortak sorunları var.Ancak, sosyal
gruplar içinde özürlüler, çocukların ve kadınların yanında, belki de en
çok mağdur edilmiş kitle olarak karşımıza çıkmaktadır.Bunun için
özürlülerin sorununa özel olarak ilgi gösterme gereği ve bilimsel yönden
üzerinde çalışma yapma zarureti gördüm ve doçentlik tezi olarak
hazırladım.Hangi konulara gelince Özürlülerin günlük hayatımızda
karşılaşabileceği hemen hemen tüm engelleri dile getirdim.
Y.SELİM:Ama kitaplarınızın her ikisi de sosyal
siyaset ağırlıklı zannederim?
A.SEYYAR:Evet, öyle.Sosyal ve sosyal
güvenlik anabilim dalının bir öğretim üyesi olarak konuyu sosyal siyaset
ekseninde ele aldım.Ancak, sosyal siyaset çok geniş kapsamlı bir
alandır.Özürlüler gibidir.Sosyal grubun, hayatlarında
karşılaşabilecekleri tüm sorunları ele alır ve uygulanabilir somut
çözümler geliştirir.
Y.SELİM:Peki, özürlüler en büyük sorunları
nelerdir?
A.SEYYAR:Özürlüler, ilk başta, gerek
toplumdan, gerekse devletten ilgi beklemektedir.Bence haklılar.Kim ilgi
görmek istemez ki.Ancak, özürlülere ilginin ötesinde sorunlarına çözüm
yönünde ilgi gösterilmesi gerekir.Özürlülerin en çok yakındıkları konu,
kendilerine iş imkanlarının sağlanmamasıdır.Bir çok özürlü, daha doğrusu
kısmen de olsa çalışabilir durumda olan bedensel özürlüler, yani
sakatlar çalışmak istiyor ve gelir sahibi olmak istiyor.Başkalarına
maddi yönden yük olmak istemiyor.Kota uygulamalarına rağmen işsiz
özürlüler,kendilerine uygun bir iş bulamamaktadır.Burada belki de
yılların ihmali olarak kendilerine yeterince eğitim ve
özellikle mesleki eğitimin verilmemesinin işsiz kalmalarında önemli bir
rolü vardır.Ancak,işverenler de, kotaya tabi oldukları halde özürlü işçi
çalıştırmak yerine, bunun müeyyidesine razı olmaktadırlar.
Y.SELİM:Kota dediniz; bu özürlülerin istihdamını
sağlayan bir araç mıdır?
A.SEYYAR:Evet, öyledir.Buna göre, 50’den
fazla işçi çalıştıran işyerlerinde % 3 oranında özürlü işgücünün
çalıştırılması mecburidir.Ancak, bu mutlak manada bir mecburiyet
değildir.Çünkü, işverenler bunun yerine çalıştırmadıkları her bir özürlü
için “para cezası” vermek suretiyle özürlü istihdamından muaf
tutulabilirler.
Y.SELİM:Peki “para cezası” vermek yerine özürlü
bir işsizi istihdam etmek işveren açısından daha karlı değil midir?
A.SEYYAR: Bu, para cezasının miktarı ile
yakından ilgilidir.Daha bundan 3 sene evvel aylık para cezası çok cüzi
idi.500 bin lira idi.Bu miktar, özürlü işsiz istihdamının artmasına
yardımcı olmamıştır.Ancak, Eylül 1998’de bu miktar birden 70 milyona
çıkarıldı.Üstelik, vergi usul kanununda belirlenen “yeniden degerleme
oranına göre her yıl artırılmaktadır.1999’da bu miktar 124 milyona, 2000
yılında ise 188 milyona çıkartılmıştır.Dolayısıyla, bir nevi enflasyona
göre belirlenen para cezaları, özürlü istihdamına bir nebze
kolaylaştırmaktadır.
Y.SELİM:Yani, buna rağmen yine de özürlü
istihdamı yeterince artmıyor mu?
A.SEYYAR:Şimdi şöyle.Kota kapsamında
sadece özel sektör girmiyor.Kamu sektörü de iş arayan özürlüleri kendi
kurumlarında çalıştırmak mecburiyetindedir.Ancak, devlet kota ile ilgili
düzenlemeleri yaparken, kendisine yönelik müeyyide koymayı unutmuş.
Y.SELİM:Nasıl yani?
A.SEYYAR:Şöyle.Devlet, özürlü istihdamı
ile ilgili kotaya riayet etmese dahi, para cezası vermekten muaf
tutulmuştur.Bunun için kamu kesiminde, özel sektöre nispeten daha az
özürlü işçi alınabilmiştir.Örneğin Ocak 1999-2000 yılı döneminde
takriben 12 bin özürlü özel sektörde işe yerleştirilebilmişken, sadece 4
bin civarında özürlü kamu kesiminde iş bulabilmiştir.
Y.SELİM:Devletin, özürlü istihdamında kendine
düşen görevleri yerine getirmediği mi söylüyorsunuz?
A.SEYYAR:Rakamlar ve uygulamalar ortada.
Y.SELİM: Peki, özürlü istihdamı başka nasıl
artırılabilir?
A.SEYYAR:Devletin, özürlüler istihdamında
örnek girişimlerinde bulunması gerekir.Aslında, özel sektöre ait
işyerlerinde daha çok özürlü çalıştırılabilir.Ancak, işverenler,
özürlülerin yeterli derecede kalifiyeli olmadıklarından şikayetçi.
Hakikaten, kayıtlı işsiz özürlülerin önemli bir bölümü, ya okuma yazma
bilmiyor, ya da ilkokul mezunu.Bu , ülkemizde % 80
dolaylarındadır.Üniversite mezunu olan özürlü işsizlerin oranı % 1
civarındadır.Mesleki kalifikasyonu olmayan bir özürlü işsiz, kotaya
rağmen iş bulmakta zorlanır.Onun için, devlet, özürlü işsizlere iş
kurumu aracılığı ile mesleki eğitim imkanları sunması gerekir.Fakat,
istatistiklere bakarsak, devlet bu alanda işsiz özürlüler için yeteri
sayıda mesleki –beceri kursları açmamaktadır.Mesela, son 20 yılda ülke
çapında 350 civarında kurs düzenlenmiş.Bu kurslara da yaklaşık olarak 5
bin kişi katılmıştır.Bu çalışmaları, uluslar arası boyutuyla mukayeseli
olarak ele alırsak özürlü mesleki eğitim alanında gerilerde olduğumuzu
söyleyebilirim.Örneğin Almanya’da değil 20 yılda her yıl, genç ve
yetişken özürlü için düzenli ve yaklaşık olarak 30 bin kurumsal olarak
mesleki eğitim programları düzenlenmektedir.
Bu programlar genelde 2 yıl sürmektedir.Özel
mesleki eğitim kurumlarının sayısı 80 civarındadır.Bizde ise sadece
özürlüler için düşünülmüş mesleki eğitim kurumları olmadığı gibi,
düzenlenen mesleki eğitim programları kurs niteliğindedir ve kalitesi
düşük olduğu için iş garantili değildir.
Y.SELİM:Almanya’da mesleki eğitim kurumlarında
vasıflı işgücü olarak yerleştiren özürlüler her halükarda emek
piyasasında iş bulabiliyor mu?
A.SEYYAR:Normal emek piyasasında
istihdamları bu vesile ile elbette daha kolaylaşmaktadır.Ancak, bazı
özürlüler, özellikle bir çok özrü olmaları veya özürlülük derecisinin
yüksek olmasından dolayı normal emek piyasasında kolay iş
bulamamaktadır.Ancak, bu durumda yine de işsiz kalmaktadırlar.Çünkü,
devlet,korumalı işyeri çerçevesinde açtığı iş atölyelerinde bu gibi
özürlüleri ücretli ve sigortalı olarak çalıştırmaktadır.Mesela,
Almanya’da çoğu devlet tarafından işletilen “Özürlüler İş Atölyelerinde
150 bin civarında ağır derecede sakat ve zihinsel özürlü insanı istihdam
etmektedir.Almanya’da yaklaşık olarak 650 iş atölyesi vardır.Ülkemizde
ise korumalı işyeri olarak devlet tarafından özürlüler için özel çalışma
atölyeleri açılmamıştır.
Y.SELİM:Yani, Türk devleti özürlüler politikasını
yeniden gözden mi geçirmelidir diyorsunuz?
A.SEYYAR:Türkiye’de özürlüler
politikasının temel esasları henüz tam olarak zaten belirlenmiş değil
ki.Anayasanın amir hükümlerine göre özürlülerin korunması gerekir.
Ancak, koruma kelimesini geniş manada değerlendirecek olursak, sadece
özürlü istihdamı kendi başına yeterli değildir.Çünkü istihdam edilmeyen
veya istihdamı mümkün olmayan milyonlarca özürlü insanımız
vardır.Bunların başta sosyal güvenliğini sağlamamız lazım.Kamusal sosyal
yardım müessesemizi daha etkili hale getirmemiz şarttır.Ülkemizde
yaklaşık olarak 8 milyon özürlü insanımız var.Bunlardan yaklaşık olarak
sadece % 3’ü 2022 sayılı kanundan sağladığı sosyal haklardan
yararlanabilmektedir.Bir çok özürlü vatandaşımız, böyle bir haktan
yararlanabileceğini bilmemektedir.Yoksa, neden kendine aylık
bağlanmasını istemesin ki? Devletin kurumları,başta valilik ve
kaymakamlar olmak üzere işsiz, geliri olmayan ve en azından % 40
oranında sakat olan vatandaşlarımızı aydınlatmalı ve bilgilendirmelidir.
Bunun yanında ödenen aylıklar asgari ücretin çok
altında kaldığı için, bu aylıklar sosyal olmaktan uzaktır.Dolayısıyla,
koruma altına almak istiyorsak özürlüleri, başta yardıma ve bakıma
muhtaç özürlülerin sosyal güvenliğini garantilemek ve yapılan yardımları
artırmak gerekir.
Ayrıca, bu kanundan sadece 18 yaşından büyük
muhtaç özürlüler yararlanabilmektedir. Doğrusu, doğuştan itibaren özürlü
olan veya çocukluğunda sakatlanan kişiler de sosyal yardımdan
yararlanabilmelidir. Bunun yanında, ihtiyaç sahibi özürlülere tekerlekli
sandalye, işitme cihazı baston, ortez, protez gibi hayatlarını
kolaylaştıran yarımcı araç-gereç de kendilerine, özellikle fakir
özürlülere ücretsiz, bürokrasisiz ve insan haysiyetine uygun olarak
devletçe verilmelidir. Diğer taraftan bakıma muhtaç yatalak özürlülere
bakan aile fertlerine de devlet, gerek sosyal bakım hizmetleri, gerekse
sosyal güvenlik ve yardım açısından destek sağlanmalıdır.Bu sosyal
devlet olmanın bir gereğidir.
Y.SELİM:Demek oluyor ki devlete bir çok görevler
düşüyor.Peki, özürlüler politikası deyince kapsamına sadece özürlüler mi
giriyor?
A.SEYYAR:Sorunuza iki cepheden yaklaşmam
gerekir.Birincisi:Özürlüler politikasının muhtevası
açısından.İkincisi:Özürlüler politikasının uygulayıcısı ve takipçisi
açısından.Belki de her iki konu da birbiriyle yakından alakalıdır.İlk
önce şunu belirtiyim.Özürlüler politikasının temel esasları
belirlenirken, bu devletin öncülüğünde ve fakat bilim adamlarının ve
yetkili sivil toplum örgütlerinin katılımı ile gerçekleşir.
Devlet, özürlüler politikası çerçevesinde kendine
ait olduğu alanları belirler ve bu alanlarda da aktif bir rol üstlenir.
Örneğin, kamu kurumlarında özürlü istihdamının artırılması yönünde veya
mesleki eğitimin yaygınlaştırılmasında daha çok çaba gösterir. Diğer
taraftan sosyal hizmetler, rehabilitasyon ve sosyo-kültürel aktiviteleri
de sivil toplum örgütlerinin uhdesine bırakabilir.Nitekim, Almanya’da
bütün bu alanlarda devletten ziyade sivil toplum örgütleri, kilise ve
hayır kurumları verimli bir şekilde faaliyet göstermektedir.
Bir de özürlüler politikasının muhtevasını
yeniden ele almamız gerekir. Zannedildiği gibi özürlüler politikası
sadece özürlüleri ele almıyor.Özürlülere yönelik götürülecek
hizmetler ne kadar önemli ise, özürlülüğe karşı mücadele de o kadar
önemlidir.Bir başka deyişle, özürlülüğün hiçbir şekilde ortaya çıkmaması
veya en azından asgari seviyelere düşürmek için korucu sağlık
hizmetlerini yaygınlaştırmamız ve değişik alanlarda meydana gelen
sakatlıklara sebebiyet veren iş,ev ve trafik kazalarını azaltmamız
gerekir.Koruyucu sağlık politikaları çerçevesinde kişilerle doğrudan
ilgili olan ve olmayan sağlık hizmetlerine daha çok önem vermeliyiz,
başta sigara, alkollü içecekler,uyuşturucu maddeler ve çevre kirliliği
olmak üzere özürlülüğe yol açan risk sektörlerine karşı koruyucu
tedbirler almamız ve bunlarla mücadele etmemiz lazım.
Sorunuza özetle cevap vermek gerekirse, özürlüler
politikası kapsamına sağlıklı fakat özürlülük riskine maruz kalabilecek
tüm insanlar girmektedir.Hedef mümkün mertebe günlük hayatımızda
karşılaşabileceğimiz bütün risk faktörlerini ortadan kaldırmak ve
sağlıklı bir toplum meydan getirmek olmalıdır.Bu alanda ne kadar çok
başarı elde edilirse,özürlü sayısı bununla beraber özürlü insanlara
yönelik uygulanacak hizmetlerin sosyal maliyeti azalacaktır.
Y.SELİM:Fakat koruyucu sağlık hizmetlerinin de
maliyeti var
A.SEYYAR: Doğru, ama bunun maliyeti
özürlülük sonrası yapılan veya yapılması gereken çalışmaların ve
bunlardan doğan harcamaların çok altında kalmaktadır.Hem özürlü sayısını
aşağı çekmek, hem toplam sosyal maliyeti azaltmak, hem de mevcut
özürlülere daha kaliteli sosyal hizmetler sunmak açısından koruyucu
politikaların önemi büyüktür.
Y.SELİM:Siz, batı toplumlarının değişen toplumsal
değerlerini ve sosyal gelişmeleri yakından inceliyorsunuz,Peki, aynı
gelişmeler ülkemizde de mi yaşanabilir diyorsunuz?
A.SEYYAR: Türkiye AB’ye aday bir
ülkedir.AB sosyal politikaların merkezi bir biçimde
ahenkleştirilmesinden yana çalışmalar yapmaktadır.Hollanda, ötenazi
alanında çok ileri gitmiş ve diğer ülkelere örnek teşkil edebilecek bir
ülkedir.Nitekim, Almanya,Hollanda tecrübelerinden yararlanmak istiyor ve
o ülkede uygulanmakta olan ötenazi türlerini ve neticelerini
inceliyor.Yarın, bu konu AB gündemine girebilir ve bütün AB ülkeleri
için ortak bir karar alınabilir.Dolayısıyla, batılılaşma sürecinde
insani bir yönü olan sosyal politikalarımızın milli boyutu gittikçe
azalmaya başlar ve Avrupa ülkelerindekilere benzemeye başlar.Açıkça
söylemek gerekirse, bu tehlikeyi görüyorum.Yani milli ve manevi
değerlerimize uygun olmayan sosyal politikaların ülkemizde de
uygulanmasından endişe ediyorum.
Y.SELİM: Buna karşı nasıl bir tavır koymamız
gerekir?
A.SEYYAR: Bizim tarihimizde ve
kültürümüzde yaşlı, muhtaç ve özürlü insanlar daima el üstünde tutulmuş
ve bu eğer külfet ise, paylaşarak üstünden gelinmiş.Fayda sağlamıyor,
verimsiz ekonomik değil diye sadece materyalist bir dünya görüsüyle
özürlü insanları insan eliyle öldürmek bizi Hıristiyan engizisyon
mahkemelerinin cadı avına götürür.Batı toplumlarına, bu gidişatın yanlış
olduğunu ve kendi tarihlerinden ibret alamıyorlarsa bizim tarihimize
bakmalarının yeterli olduğunu söylemeliyiz.Osmanlının, vakıf
müesseseleri aracılığı ile sosyal alanlarda özürlülere yönelik yaptığı
hizmetler,bizim aceze insanları toplumda nereye koymak istediğimizi
gösteren bariz bir örnektir.
Y.SELİM: Ama, siz şu anda özürlülerimize yeterince
hizmet götüremediğimizden dert yanıyorsunuz.
A.SEYYAR: Evet, ancak Türk toplumunun
sosyal dayanışması başka, devletin sosyal gelişmesi başka.Devlet olarak
yeterince ekonomik güce sahip olmadığımız için, bu ister istemez sosyal
hayata da olumsuz yönde yansımaktadır.Ancak, bugün sosyal devletin
üstlenmesi gereken birçok vecibeyi Türk ailesi ve sivil toplum örgütleri
üstlenmiştir.
Hem de devletten ciddi bir yardım ve destek
görmedikleri halde.Bu, Türk toplumunun sosyal duyarlılığını, milli ve
manevi dayanışmasını göstermektedir.Onun için bizim toplumumuz aslında
ötenazi gibi kendine yabancı olan uygulamaları tasvip etmesi mümkün
değildir.
Y.SELİM:Kitaplarmız, özürlüler serisi 1 ve 2
olarak yayınlanmış.Bunların devamı gelecek mi?
A.SEYYAR:Evet, özürlülerle ilgili
çalışmalarım devam ediyor.Özürlüler sosyal tarihini, hem batı
toplumları, hem de kendi toplumumuz açısından yani mukayeseli olarak
inceledim.Ayrıca özürlülerin sosyal hayatımızdaki gelecekteki rolleri
beni ilgilendiriyor.Özellikle yaşlı ve bakıma muhtaç özürlülerin batı
toplumlarında yol açtığı sosyal maliyetlerini azaltmak için ötenazi
talepleri dile getirmekte ve hatta Hollanda gibi ülkelerde
uygulanmaktadır.Muhtaç ve aceze insanlara yönelik sosyal ve ahlaki
sorumluluğun muhtevasında ve yapısında bazı değişiklerin olacağını
göstermektedir bu hadiseler.Dolayısıyla, bu gelişmeleri takip edip
küreselleşen dünyada Türkiye üzerindeki etkilerini şimdiden ölçmek ve
ona göre tedbirler almak mümkün.
Y.SELİM:Özürlüler serisinin 2.kitabında Sayın
Sakıp Sabancı’nın bir önsözü var.Burada, kendisi çalışmalarından ötürü
sizi tebrik ediyor.Sakıp Sabancı dünyada da tanınmış bir
işadamımız.Kendisiyle daha önceden mi tanışmışlığınız vardı?
A.SEYYAR:Hayır, ne Sakıp bey beni ,ne de
ben kendisini tanırdım.Ancak, kendisi benim çalışmalarımdan haberdar
olunca, benim istediğim üzere bana bir önsöz gönderme lütfunda
bulunmuşlardır.Bu da kendisinin bu konulara ne kadar önem verdiğinin bir
emaresidir.
Y.SELİM: Yani, Sakıp beyin bu alanda yeterince
hizmet mi yaptığını söylemek istiyorsunuz?
A.SEYYAR:Bana göre, Sayın Sakıp bey,
klasik “kapitalist patron” profilini çizmemektedir.Kendisi, binlerce
insanı istihdam eden bir işveren olduğu kadar, sosyal sorumluluk taşıyan
ve bir çok zengin kişi için örnek teşkil edebilecek tipik Anadolu
insanıdır.Özürlüler karşı özel bir ilgi duyması ve bu alanda da taktire
şayan girişimlerde ve yatırımlarda bulunması sadece özürlü bir evlada
sahip olmasıyla açıklanamaz.Çünkü, diğer sosyal hizmet alanlarında da
Sayın Sakıp beyin önemli katkıları olmuştur ve olmaktadır.Bunu ben,
manevi dünyasının da zengin olduğu biçimde ancak
açıklayabilirim.Doğrusu, sayın Sakıp bey dünyada hem maddi, hem de
sosyal alanda yatırımlar yapmak suretiyle ahiret için de yatırımlarının
temellerini atmaktadır.Kısacası, Sayın Sakıp bey akıllı bir
yatırımcıdır.
Y.SELİM: Sayın Hocam, sosyal konularımızla ilgili
olarak yeni eserler vermenizi ümit eder, mülakat için teşekkür ederiz.
A.SEYYAR: Ben de teşekkür ederim.
|