<<<Sosyal
Siyasetçilerimiz;
<<<Prof.
Dr. Metin
KUTAL;
|
Prof. Dr. Metin
KUTAL |
|
Makaleleri |
|
|
Kutal, Metin; “KÜRESELLEŞME
SÜRECİNİN TÜRK SENDİKACILIĞI ÜZERİNDEKİ OLASI ETKİLERİ'”;Kamu-İş Dergisi;
Cilt: 4; Sayı: 2; Haziran 1997. |
|
KÜRESELLEŞME SÜRECİNİN
TÜRK SENDİKACILIĞI ÜZERİNDEKİ OLASI ETKİLERİ
Prof. Dr. Metin KUTAL
GİRİŞ
Tarihsel olarak emek/sermaye ilişkilerini etkileyen
faktörlerin başında üretim teknolojileri gelmektedir. Basit alet ve
makinelerin kullanıldığı Ortaçağ ekonomisinin küçük sanayie dayanması,
teknik buluşların sonucu XVIII. yy. da hızla yaygınlaşan mekanizasyonun
kapitalist fabrika sanayiini ortaya çıkarması, sosyal sınıf yapısının bu
gelişme paralelinde yeniden biçimlenmesi hep aynı gerçeği karşımıza
çıkarmaktadır.
İkinci Dünya Savaşının sona ermesinden sonra teknik
buluşların birbirini izlemesi 1960'lardan itibaren yeni bir teknolojik
devrimin eşiğinde olduğumuzu göstermektedir. Buna "mikro-elektronik" yada
"bilgi teknolojisi" gibi isimler verilmektedir. Sanayide 1970'lerde yoğun
biçimde kullanılmaya başlayan bu teknolojinin Özelliği, bilgisayarlar
yardımı ile çok sayıda bilgiyi hızla toplaması, işlemesi, saklaması,
gerektiğinde hemen kullanıma hazır durumda tutabilmesi ve hızla
iletilebilmesidir.
Devrim niteliğinde ki bu gelişme, emek/sermaye
ilişkilerini daha
şimdiden önemli ölçüde etkilemiştir. Klasik iş hukuku
literatüründeki işçinin işyerinde ve bağımlı çalışan bir kişi olarak yapılan
tanımı değişmeye başlamış, vasıflı işgücü ön plana çıkmış, fikir işçiliği
yaygınlaşmış, yeni çalışma biçimleri birbirini izlemeye başlamıştır.
Bu köklü değişmeler, sendikacılık ve toplu pazarlık
alanlarında da etkisini göstermekte gecikmemiştir. Sendikalar bazı ülkelerde
hızla üye kaybederken, toplu pazarlığın düzeyinde ve içeriğinde ciddi
değişmeler ortaya çıkmış; hatta toplu iş hukuku karşısında bireysel iş
hukuku önem kazanmaya başlamıştır.
Üretim teknolojisindeki bu değişmenin etkileri
yaşanırken, aynı yıllarda (1973) petrol krizinin patlak vermesi, fiyat
artışları ile birlikte işsizliğin yaygınlaşmasına neden olmuştur. Birçok
ülke hükümeti fiyat artışlarını önlemeyi ön plana geçirmiştir. Bunun için
sıkı para politikaları, ücret ve diğer sosyal harcamaların kısıtlanması,
karların ve yatırımların teşvik edilmesi önerilmiş. bu yoldan işsizliğin
azaltılabileceği ileri sürülmüştür. Başta AB.D. ve İngiltere'de uygulamaya
konulan bu politikalar sosyal devlet uygulamalarını ikinci plana itmiştir.
kuşkusuz bundan en fazla etkilenenler işçiler ve onların sendikaları
olmuştur.
Son olarak sanayileşmiş ülkelerin dünya pazarlarında
rekabet güçlerini koruyamamaları. güney Asya ülkelerinde ucuz işgücüne
dayalı üretimin çok düşük fiyatlarla dünya pazarlarına çıkması yada yeni
üretim teknolojilerinin kullanılması sanayileşmiş ülkelerde sendikacılığın
sorgulanmasına yol açmıştır.
Bütün bu gelişmelerin son çeyrek
yüzyıla sığması dünyada ve Türkiye'de emek/sermaye ilişkilerini özellikle
sendikacılığı yakından ilgilendirmiştir. Kısaca küreselleşme süreci diye
bilinen bu gelişmelerin önce serbest piyasa ekonomisine sahip olan ülkelerde
sendikacılığı nasıl etkilediğini ana hatları ile ortaya koymaya çalışacak;
daha sonra Türk sendikacılığının kendine özgü koşulları içinde bu süreçten
nasıl etkilenebileceğini açıklamaya. bu hususta kişisel
değerlendirmelerimizi tartışmaya açmaya gayret edeceğiz.
I. KÜRESELLEŞMENİN ENDÜSTRİ İLİŞKİLERİNDE YOL AÇTIĞI
BAŞLICA DEĞİŞİKLİKLER
Başta teknolojik devrim olmak üzere, izlenen liberal
ekonomi politikaları ve dünya rekabetinde değişen dengeler endüstri
ilişkilerini değişik biçimlerde etkilemiştir. Kitle üretimini
belirsiz ve büyük tüketim pazarına sunmayı amaçlayan, aşırı iş bölümü
nedeniyle vasıflı iş gücüne fazla ihtiyaç bırakmayan piyasadaki talep
dalgalanmalarını ve tüketicilerin tercihlerini yeterince dikkate almayan
fordist üretim modeli 1970’li yıllardan itibaren dünya rekabetinde yetersiz
kalmaya başlamıştır.
Yeni teknolojilerden yararlanan esnek üretimde ise
işletme cesameti nispeten küçülmekte. tüketicinin tercihleri ön plana
geçmekte her aşamada kalite kontrolü sayesinde sıfır hatalı üretim
gerçekleşmekte. stoklama ortadan kalkmaktadır. Böylece yepyeni işletmecilik
ilkeleri geçerli olmaktadır.
I. Esneklik Kavramı
"Esneklik" değişik anlamlarda kullanıldığı gibi, değişik
konuları da kapsamaktadır. İşletmelerin küreselleşen rekabet piyasasına uyum
sağlayabilmesi esnekliğin nihai amacıdır. Bu amaca ulaşabilmek için üretim
tekniklerinde esnekleşmeye ihtiyaç olduğu kadar, çalışma hayatını düzenleyen
kuralların da yumuşatılması gerekmektedir. Bu konuda da farklı görüşler
ortaya konulmaktadır. İşveren çevrelerinde çalışanları koruyan yasa
kurallarının ortadan kaldırılması (deregulation) görüşü savunulurken; bilim
çevrelerinde esnekleştirmeden katı hukuk kurallarının tarafların isteklerine
göre yumuşatılmasının anlaşılması gerektiği ileri sürülmektedir. Başka bir
deyimle esnekleştirme sözleşme özgürlüğünün kesin olarak geçerli olduğu bir
kuralsızlaştırma değildir. Hatta esnekleştirme işverenlerin yararına olduğu
gibi, zaman zaman çalışanların da yararına sonuçlar doğurabilmektedir.
2. Esneklik Karşısında Sendikal Örgütlenme
Üretim teknolojisinde devrim niteliğindeki değişmeler tüm
emek/sermaye ilişkilerini etkilemektedir. İşçi ve işveren örgütlerinin de bu
gelişmelerden etkilenmemesi düşünülemez. Biz teknolojik gelişmelerin yol
açtığı esneklik uygulamalarının sendikal örgütlenme üzerindeki etkilerini
istihdamın yapısında ortaya çıkan değişmeler ve yeni istihdam türleri
açısından kısaca ortaya koymaya çalışacağız.
A - İstihdamın Yapısındaki Değişmelerin Sendikal
Örgütlenme Üzerindeki Etkileri
Mikroelektronik teknolojisinin istihdam üzerindeki ilk
etkisi bir kısım işçiye ihtiyaç bırakmaması, istihdamda bir daralmaya yol
açmasıdır. Bilindiği gibi mekanizasyon çağı başladığında da aynı durumla
karşılaşılmış, ancak bir süre sonra ekonomik dengeler yeni teknolojinin
kurallarına göre yeniden kurulmuş yeni iş alanlarının açılması sayesinde
işsizlik büyük ölçüde önlenebilmiştir.
Öte yandan işçi sendikaları güçlerini çok sayıdaki
üyelerinden aldıklarından işsizliğin yaygınlaştığı dönemlerde sendikaların
da hızla güç kaybına uğradıkları görülmektedir.
Ayrıca yeni teknoloji çok yönlü beceriye sahip vasıflı
işgücünü ön plana çıkarmakta, beden işçilerinin yaptığı birçok işi fikir
işçilerine kaydırmaktadır. Sanayi kesimi karşısında hizmet kesiminin giderek
önem kazanmasının başlıca nedeni de aynı teknolojik gelişmelerdir. Bu
gelişmeleri sendikal örgütlenme açısından değerlendirdiğimizde yine olumsuz
bir sonuçla karşılaşmaktayız. Fikir işçilerinde örgütlenme eğiliminin
beden işçileri kadar güçlü olmadığı öteden beri bilinen bir gerçektir.
Günümüzde bazı ülkelerde sendikaların üye kaybetmelerine yol açan
nedenlerden biri de budur.
B - Yeni İstihdam Türlerinin
Sendikal Örgütlenme Üzerindeki Etkileri
Üretimde esnekliği sağlamak, emek maliyetini düşürerek
rekabet şansını artırabilmek için son yıllarda yeni istihdam türleri ortaya
çıkmakta ve bunların sayısı her gün artmaktadır. Konumuz bakımından
ayrıntılarına giremeyeceğimiz değişik türdeki kısmi süreli çalışmalar
yanında çağrı üzerine çalışma işin paylaşımı, ödünç iş ilişkisi, uzaktan
(evden) çalışma gibi yeni istihdam türlerine her gün yenileri eklenmektedir.
Kısaca atipik yada standart dışı çalışma diye bilinen bu tür çalışmaların
en belirgin özelliği işçiyi işyerinden ve diğer işçilerden kısmen
uzaklaştırmasıdır. Günün yada haftanın (ayın) belirli
saatlerinde(günlerinde) çalışan. işyerine hiç gitmeden evinde bu çalışmayı
yapan. sık sık işyeri değiştiren işçilerin sendikalaşma eğiliminin düşük
kalması doğaldır. Bunun gibi daha çok kadın işgücüne hitap eden kısmi
çalışmanın örgütlenme açısından işçilere cazip gelmediği kesindir. Kısmi
çalışma yapan yüksek vasıflı işçilerin de aynı gün birden çok işyerinde
çalışması doğal olarak toplu iş ilişkilerine yabancılaşmalarına neden
olmaktadır.
Yeni istihdam
türlerinden biri de alt işverenler aracılığıyla işyerlerindeki işin değişik
işverenler arasında paylaşılmasıdır. Teknolojik uzmanlaşmalar alt işveren
uygulamasını yaygınlaştırmıştır. Hangi amaçla başvurulmuş olursa olsun ,alt
işverenin devreye girmesi işçilerin örgütlenmesinde yasal sorunlar yarattığı
gibi, uygulamada da güçlükler doğurmaktadır.
Nihayet yasa dışı istihdam modellerinin de örgütlenmeye
kesinlikle elverişli olmadığına işaret etmeliyiz bunların en yaygın olanı
kaçak yabancı işçilerle çocuk işçi istihdamıdır.
Özetle denilebilir ki yeni teknolojinin olanakları
işletme yönetiminde esneklik kavramını tüm dünyaya kabul ettirmiş. bu durum
bir yandan yeni istihdam türlerini ortaya çıkarırken. öte yandan da
işgücünün yapısını değiştirmiştir. İki yönlü bu gelişme sendikal
örgütlenmeyi olumsuz yönde etkilemiştir. Başta AB.D. ve Fansa olmak üzere
birçok sanayileşmiş ülkede işçi sendikalarının ciddi üye kaybına
uğramalarının en önemli nedeni işgücünün yapısında ortaya çıkan gelişmeler
olarak gösterilmektedir.
Ancak bazı yazarların ileri sürdüklerinin aksine
sendikacılık tarihsel işlevini yerine getirmiş ve önemini kaybetmiş
değildir, Aksine yeni teknolojiye geçişte işçilerin haklarının korunmasında.
sorunların çözümünde. işverenlerle işbirliği yapılmasında sendikalara çok
önemli görevler düşmektedir Şayet işçi sendikaları faaliyetlerini
çeşitlendirerek yeni işçi gruplarının ilgisini daha fazla çekebilirlerse.
mesleki eğitim konusunda işveren kuruluşları ve devletle işbirliği
yapabilirlerse. üyelerine sosyal. kültürel ve ekonomik hizmetleri daha
etkili biçimde götürebilirlerse. işletme yönetimine daha fazla katılmak
suretiyle sınai demokrasiyi gerçekleştirebilirlerse sendikaların önünde çok
verimli bir çalışma alanı ortaya çıkmaktadır, Nitekim sendikaların üye
kaybetmesinin evrensel bir olgu olmadığı anlaşılmaktadır. Örneğin OECD
istatistiklerine göre 1970-1987 yılları arasında Danimarka'da ve
Finlandiya'da üye sayısı % 29. İsveç'te % 17 oranında artmıştır, Bu
ülkelerde esasen sendikalaşma oranı yüksek olduğundan varılan oranlar % 90
lara ulaşmıştır. Aynı dönemde Belçika. İrlanda. Almanya gibi ülkelerde de
sendika üye sayısında nispeten daha düşük artışlar kaydedilmiştir. Diğer
bazı ülkelerde ise sendikaların üye kaybına uğradıkları görülmektedir.
Bunların başında Fransa ve AB.D. gelmektedir.
Sendikaların bazı ülkelerde açıkça üye kaybına
uğramaların sadece yeni üretim tekniklerindeki değişme ile açıklamak da
doğru değildir. Nitekim aynı teknolojik demişime uğrayan benzer ülkelerde
aynı sonuçla karşılaşılmamaktadır. Ülkede izlenen ekonomi politikalarından,
yasal çerçeveye, sendikalara hakim olan ideolojiden sendika karşıtı
propaganda ve kampanyalara kadar birçok faktör iç içe girmektedir
Konumuz bunları incelemek olmadığından genel bir gözlemi ortaya koymakla
yetineceğiz şayet bir ülkede sendikalar kendilerini sosyal sınıf
mücadelesinin bir aracı olarak görüyorlarsa günümüzde bu tür ideolojik
sendikacılık fazla taraftar bulamamaktadır (Bunun tipik örneği Fransız
sendikacılığıdır. Durum tamamen tersine ise ve sendikalar sadece toplu
pazarlık yoluyla ücretleri artırmaya çalışıyorlarsa bu ülkelerde de
sendikalar kamu oyunun tepkisini çekmekte, fiyat artışlarından sorumlu
tutulmakta ve sonuçta üye kaybetmektedirler. Bu tür sendikacılığa da örnek
olarak AB.D. sendikacılığı gösterilmektedir. Kuşkusuz sözünü ettiğimiz ülke
sendikacılını etkileyen başka faktörler de vardır ve bunlar arasında
teknolojik demişim de bulunmaktadır.
3. Esneklik Karşısında Toplu Pazarlık Düzeni
Sendikaların, üyelerinin hak ve menfaatlerini koruyup
geliştirmede en etkili aracı, kuşkusuz toplu pazarlıktır. Bu Pazarlığın
hangi düzeyde ya da düzeylerde yapılacağı, içeriği ülkelere özgü koşullara
göre değişmektedir. Avrupa ülkelerinde çok düzeyli toplu pazarlık
yapılmaktadır. Konfederasyonlar arası pazarlıklardan işyeri düzenlemelerine
doğru çeşitli düzeylerde yapılan toplu sözleşmeler birbirini
tamamlamaktadır.
Öte yandan bazı ülkelerde toplu
pazarlık esas itibariyle işkolu esasına göre yapılırken diğer bazı ülkelerde
işyeri (işletme) düzeyinde toplu pazarlık tercih edilmektedir. İşkolu
düzeyindeki pazarlıklarda hem işçilerin, hem de işverenlerin merkezi
örgütlenmesine ihtiyaç vardır. İşverenler örgütlenerek hem pazarlık
güçlerini artırmakta, hem de kendi aralarındaki haksız rekabeti
önlemektedirler Firmalar arasında rekabetin hakim olduğu ülkelerde ise toplu
pazarlık daha çok işletme düzeyinde cereyan etmektedir.
A - Toplu Pazarlığın
Firma Düzeyine Yönelmesi
Yeni teknolojilerin üretime egemen olduğu günümüzde toplu
pazarlık düzeyinde de ciddi değişmeler olduğu dikkati çekmektedir.
Genellikle toplu pazarlığın ademi merkezileştiği görülmektedir. Örneğin
İsveç gibi genel anlaşmaların geleneksel olarak yapıldığı ülkelerde toplu
Pazarlığın işkolu ve işletmeye doğru kaydığı gözlenmektedir. İşkolu
sözleşmelerinin esas kabul edildiği ülkelerde ise işyeri (işletme) toplu
sözleşmelerinin sayısında ciddi artışlar yaşanmaktadır. Örneğin Fransa'da 5
yıl içinde işletme toplu sözleşmelerinin sayısı 2000 den 6000 ne
yükselmiştir.
Toplu Pazarlığın firma düzeyine yönelmesinin en önemli
nedeni küreselleşen dünyada gittikçe artan rekabet baskısı karşısında
işletme yönetimlerinin daha esnek kararlar alabilme ihtiyacıdır. Firmalar
kendilerine özgü koşullan daha çabuk değerlendirebilmek, daha hızlı karar
verebilmek için işletme düzeyinde toplu Pazarlığı tercih etmektedirler.
B - Toplu Pazarlığın
içeriğinde değişmeler
Esnekleşme ihtiyacı toplu
sözleşmelerin içeriğinde de ciddi değişmelere neden olmuştur. İşçilerin
haklarını düzenleyen hükümler (normatif) yanında işletmenin rekabet gücünü
artırmayı amaçlayan hükümlere de yer verilmeğe başlanmıştır. Örneğin iş
gücünün mobilitesi, yeni teknik ihtiyaçlara göre işçilerin eğitilmesi iş
süreleri bakımından teni esnek çalışma türleri gibi Böylece ücret
Pazarlığından nispeten uzaklaşılırken, daha verimli çalışma ile ilgili
düzenlemeler toplu sözleşmelerde eskisine oranla daha fazla yer almaya
başlamıştır.
Öte yandan işverenlerin genellikle toplu pazarlık süreci
dışında kalmaya çalıştıkları gözlenmektedir. Bazı ülkelerde toplu
sözleşmelerin esnekleşme bakımından engel oluşturduğu işverenler tarafından
açıkça ifade edilmektedir. Sendikalaşma düzeyinin düşmesi, beyaz yakalıların
işgücü içindeki oranının artması, sendika aleyhtarı bir kamuoyu yaratma
girişimleri ve nihayet işyerlerinde işin bir bölümünün alt
işverenle_(taşeronlaşma) verilmesi hep toplu pazarlık düzeninden kurtulma
girişimleri olarak değerlendirilmektedir.
Bu konuda dikkati çeken bir başka uygulama da ödün
pazarlıklarıdır. İşletmenin ayakta kalabilmesi rekabet edebilirliğine bağlı
olduğu gerçeğinden hareket eden taraflar karşılıklı. ödünlerle sonuca
ulaşmaya çalışmaktadırlar. İşletmenin kendini yenileyebilmesi, teknolojik
değişimlere uyum sağlayabilmesi için işçi sendikaları, başta ücret
artırımları olmak üzere sosyal isteklerinin bir kısmından vazgeçmekte, buna
karşılık işverenler de işçilere iş güvencesi vermektedirler. 1980'li
yıllarda AB.D. nin büyük otomotiv firmaları ile sendikalar arasındaki toplu
pazarlık bunun en önemli Ömerleri olarak bilinmektedir.
Klasik toplu Pazarlığın gerek kapsamında, gerek
içericinde ortaya çıkan bu daralma bazı ülkelerde işçilerin yönetime
katılmasının teşvik edilmesine neden olmuş, bu konuda yeni bazı kurumlar
devreye sokulmuştur. Amaç, esnekliğin vakit geçirilmeden uygulamaya
konulabilmesidir. Üstelik işçilerin katılımı sağlandığından başarı şansı da
artmaktadır. Bu konuda Avrupa ülkelerinde, farklı biçim ve yetkilerle de
olsa, faaliyet gösteren işletme kurullarının önemli bir araç olduğu kabul
edilmektedir. Kuzey Amerika'da ise işverenin girişimi ile başlatılan
işçilerin katılımı, kalite çemberleri toplu pazarlığa bir alternatif gibi
gösterilmektedir.
Buna rağmen birçok ülkede teknolojik gelişmelere uyum
sağlayabilmek için işçilerin yönetimle işbirliği yapmalarında toplu pazarlık
önemli bir araç olma özelliğini korumaktadır. Özellikle yönetime katılmanın
yasal bir çerçeveye oturtulmadığı ülkelerde yeni teknolojilere uyum
çalışmaları daha çok toplu pazarlık yoluyla sağlanmaktadır.
Toplu pazarlık alanında ortaya çıkan bu gelişmeler iş
mücadeleleri alanını da etkilemektedir. İŞÇİ sendikaları işletmenin içinde
bulunduğu ağır rekabet koşullarını gerçekçi biçimde değerlendirme zorunda
kalmakta, aksi halde artan işsizlere üyelerinden bir kısmının daha
katılacağını düşünmektedirler. Son yıllarda toplu görüşmelere dayalı grev
hareketlerinin de azaldığı izlenmektedir. Bunda yukarıda işaret edilen
gelişmelerin etkisi inkar edilemez. Özellikle işçilere yönetimle işbirliği
yapma olanağının verilmesinin grev eğiliminin azalmasında rol oynadığı ifade
edilmektedir.
Özetle denilebilir ki mikro-elektronik teknolojisinin
üretimde yoğun biçimde uygulanması, firmalar arasında dünya ölçeğinde
rekabetin başlaması, endüstri ilişkileri alanını da etkilemiş; işgücünün
yapısında değişmeler görülmüş, yeni istihdam türleri ortaya çıkmıştır. Bu
gelişmeler sonucu sendikal örgütlenme yeni sorunlarla karşı karşıya kalmış
ve yeni politikalar üretmek zorunda kalmıştır. Amaç yeni teknolojinin
gereklerine işletmeler gibi, işçi sendikalarının da uyum sağlamasıdır. Bu
açıdan sendikaların faaliyet alanında yenilikler gözlenmiş ve işverenlerle
işbirliği ön plana geçmiştir. Kuşkusuz bu gelişmeler toplu pazarlık düzenini
de etkilemiş, pazarlık işletme düzeyinde yaygınlaşmış, işçilerin yönetime
katılmalarının yararlı olabileceği üzerinde durulmuştur. Toplu pazarlık
aşamasında patlak veren grev ve lokavtlarda da nispî bir azalma görülmüştür.
II. KÜRESELLEŞME KARŞISINDA TÜRK
SENDİKACILIĞI
Küreselleşmenin işletmelerde esnekleşmenin ve bunun
dünyada: endüstri ilişkileri alanında yol açtığı yeniliklerin Türk
sendikacılığını da etkileyeceğine kuşku yoktur. Bu etkiler daha şimdiden
görülmektedir ve bir süre sonra bunun hız kazanacağı anlaşılmaktadır.
Türk sendikacılığında bu etkilenme sonucunda ne gibi
yapısal değişiklikler ortaya çıkacaktır? Bu soruya sağlıklı bir yanıt
verebilmek için önce Türk sendikacılığının içinde bulunduğu genel ekonomik,
sosyal ve siyasal koşulları gözden geçirmek; daha sonra taşıdığı özelliklere
değinmekte yarar vardır.
I. Türk Sendikacılığını
Biçimlendiren Genel Koşullar ve Özellikler
Her ülkede olduğu gibi Türkiye'de de sendikacılığı genel
ekonomik. sosyal ve siyasal koşullardan soyutlamak mümkün değildir. Acaba
ülkemizde sendikacılık hareketini özellikle etkileyen faktörler nelerdir?
A - Ekonomik Sosyal ve Siyasal
Olumsuz Koşullar
Türkiye tüm çabalarına karşın henüz sanayileşmiş bir ülke
konumuna ulaşamamıştır. Tarım kesiminde çalışanların sivil istihdam
içindeki payı %40'ları geçmektedir. %2 civarındaki nüfus artış hızı ise
ciddi bir istihdam sorunu doğurmaya devam etmektedir.
Öte yandan Türkiye. ekonomisinin yarısı kamuya ait ender
ülkelerden biridir. Kuşkusuz bu durumu sanayileşme çabaları içindeki bir
ülkede özel kesimin yetersiz kalması ile açıklamak gerekmektedir. Başka bir
deyimle bu durum ideolojik temellere davalı kollektivist bir ekonomi
yaratmak amacından doğmamıştır.
Devletin işveren sıfatıyla ekonominin yarısına sahip
olmasının endüstri ilişkileri açısından birçok sorunu beraberinde getirdiği
kuşkusuzdur. Kamu kesiminde kolayca örgütlenen bir kısım işçinin toplu
Pazarlığı. ekonomik olmaktan çok siyasal düşüncelerle sonuçlandırılmış; bu
durumdan hem kamu işletmeleri. hem de sendikacılık olumsuz yönde
etkilenmiştir. Devletin bir yandan düzenleyici öte yandan işveren kimliğinin
devam etmesi kamu kesimi işverenlerinin örgüt yapısının yasada ayrıca
düzenlenmesine yol açmış. kamu kesiminde grev-Lokavt yasakları
yoğunlaşmıştır.
Türk sendikacılığını olumsuz yönde etkileyen ekonomik
faktörlerden biri de yirmi yıldan beri süren yüksek enflasyondur. Üçlü
komisyon tarafından saptanan asgari ücretler yada işçi sendikalarının
çabaları ile imzalanan toplu sözleşmelerdeki ücretler kısa sürede reel
değerlerini kaybetmektedir. Bir sonraki toplu pazarlıkta bu durumu telafi
etme gayretleri işçi-işveren ilişkilerinin bunalıma girmesine neden olmakta.
sonuçta grev eğilimi yükselmektedir. Toplu sözleşmeler imzalandıktan sonra
da iş uyuşmazlıkları devam etmektedir. Bazı işverenler iş güvencesinin
olmamasından yararlanarak sözleşmenin imzalanmasından sonra çok sayıda
işçinin işine son vermekte ve bunların yerine asgari ücretten işçi
almaktadır. Bu süreç içinde taşeronlaşma uygulamaları da hızla
yaygınlaşmaktadır. Hızlı fiyat artışları işçi-işveren ilişkilerinde sadece
toplu pazarlığın yapısını bozmakla kalmamakta. taraflar arasında güven
bunalımının en ciddi kaynağı haline gelmektedir.
Türk endüstri ilişkilerinde sorun yaratan faktörlerden
biri de yaygın bir geleneksel küçük sanayi ile hızla kapsamı genişleyen
kayıt dışı ekonomidir. Bu iki kavram çoğunlukla bir arada bulunmaktadır.
İşyerine sendikayı sokmayan kendisi de örgütlenmekten uzak duran bu gibi
işyerleri örgütlenmiş işverenlerle haksız (kirli) bir rekabet içinde
bulunmaktadır. Zira bu işyerlerindeki işçilik maliyeti ile örgütlü kesimdeki
işçilik maliyetleri arasında büyük farklar ortaya çıkmaktadır. Haksızlığı
ortadan kaldırabilecek olan teşmil kurumu ise, yasada yer almasına karşın,
yasada yer almasına karşın uygulamada başarılı olamamıştır. Kuşkusuz bu
başarısızlık sadece uygulamada gerekli koşulların yeterince
incelenmemesinden kaynaklanmıştır.
İşverenler arasında haksız rekabetin önlenememesi işveren
sendikacılığını da olumsuz yönde etkilemiştir. Birçok işveren,
sendikalaşmanın çok ağır bir bedeli olduğunu, firmanın rekabet gücünü
azaltacağını düşünmekte ve örgütlenmekten uzak durmaktadır.
Türk sendikacılığını olumsuz yönde etkileyen faktörlerden
biri de çoğulcu demokrasinin tüm kurumları ile işleyememesi ve zaman zaman
kesintiye uğramasıdır. Bilindiği gibi özgür sendikacılık ancak çoğulcu
demokrasilerde ortaya çıkabilmekte ve siyasal koşulların elverişliliği
oranında gelişme gösterebilmektedir. 12 Eylül 1980 askeri müdahalesi
sırasında hazırlanan 1982 Anayasasında sendika özgürlüğü benimsenmiş, ancak
tüm çalışanların bundan yararlanabilmesi kabul edilmemiş, sendikaların
faaliyet alanlarına da çeşitli kısıtlama ve sınırlamalar getirilmiştir.
Bunlardan bir kısmı 1995 Anayasa değişikliği sırasında yürürlükten
kaldırılmıştır. Ancak diğer bir kısmı halen Anayasa ve yasalarda devam
etmektedir.
B - Türk Sendikacılığının Temel
Özellikleri
Türk sendikacılığının bir model olma özelliği yoktur.
Cumhuriyet döneminin ilk yıllarında (1923-1945) siyasal rejimin otoriter
yapısı gereği ciddi bir varlık gösterememiş yada yasaklanmıştır (1938-1945).
1947'den itibaren yasal bir çerçeveye kavuşan Türk sendikacılığı yukarıda
değinilen olumsuz koşullar içinde varlığını sürdürmüştür. Genel bir
değerlendirme de şu özellikler dikkati çekmektedir:
a) Yasal Düzenlemelerle Biçimlenmiş Bir Sendikacılık
Ülkemizde yarım yüzyıldan beri endüstri ilişkileri
ayrıntılı yasal düzenlemelere konu olmuştur. Sendikaların kuruluşu,
işleyişi, faaliyet alanı yasa ile düzenlendiği gibi, toplu pazarlık, grev ve
lokavt hakları da ayrıntılı biçimde yasalarda gösterilmiştir. Batı
ülkelerindekinin aksine Türkiye'de sendikacılık, mücadeleler içinden geçerek
biçimlenen bir işçi hareketi olarak doğmamıştır. Sanayileşme düzeyinin
yetersizliği çoğulcu demokrasinin henüz tüm kurumları ile yerleşmemiş olması
karşısında bu sonucu doğal karşılamak gerekmektedir. 1961 Anayasasının özgür
sendikacılık ve toplu pazarlık düzenini güvence altına alması, 1963
yasalarında sendikaların hızla büyümesinin teşvik edilmesi ülkemizde
sendikacılığın gelişmesinde hayati bir rol oynamıştır. Ancak bu koşullar
altında büyüyen sendikacılık birçok sorunu da beraberinde getirmiştir.
Bunlardan en önemlileri sendikaların sürekli olarak yasa koyucudan çözüm
beklemeleri ve sendika içi demokrasinin yerleşmesindeki güçlüklerdir.
Bu açıdan 1980 sonrası dönemde getirilen kısıtlamaların
sendikaların yavaş yavaş kişilik kazanmasında etkili olduğu kanısındayız.
Gücünü yasalardan değil, üyelerinin maddi ve manevi dayanışmasından alan bir
sendikacılık ülkemizde henüz kurulabilmiş değildir.
aa) Tüm Çalışanlara Örgütlenme Hakkının Verilmeyişi
Türk yasa koyucu su kamu görevlilerinin örgütlenmesine
hiç bir dönemde sıcak bakmamıştır. 1965- 1970 dönemi dışında bu alanda
yasaklamalar getirilmiş yada bu gibi çalışanların sendikal hakları özel
yasaların kapsamı dışında bırakılmıştır.
Gerçi 1961 Anayasasında tüm çalışanların örgütlenme hakkı
tanınmıştır. Bu zorunluluk nedeniyle 1965 te kamu personeline çok sınırlı
bir örgütlenme hakkı verilmiş, ancak Anayasada yapılan bir değişiklikle bu
hak geri alınmıştır hatta kurulu bulunan memur sendikaları kapatmıştır.
Kamu görevlilerinin örgütlenme haklarını düzenleyen bir
yasa henüz yürürlüğe girmemiştir. Bu konuda 151 sayılı uluslar arası çalışma
sözleşmesinin TC tarafından onaylanması ümit verici bir gelişmedir. Ayrıca
1993 ve 1994 yıllarında bu alanı düzenleyen yasa tasarısı hazırlanmıştır.
1995 yılında Anayasada (m. 53) yapılan bir değişiklik bu alanda sınırlı bir
adım niteliğindedir.
İşçi sıfatını taşımasına karşın sendikalaşmaları özel
yasalarla yasaklananlar da vardır. Örneğin özel güvenlik görevlilerine bu
hak tanınmamıştır. Ayrıca kamuda çok sayıda işçi memur yada sözleşmeli
personel statüsünde çalıştırılmak suretiyle örgütlenme hakkından yoksun
bırakılmıştır.
bb} İş Güvencesinden Yoksun Bir Yasal Çerçeve
Türk iş hukukunda yargı denetiminde bir iş güvencesi
henüz yer alamamıştır. 1992 yılında yapılan yasa hazırlığı uzun süre
Bakanlar Kurulunun gündeminde kaldıktan sonra kadük olmuştur. Halbuki iş
güvencesinin ülkemizdeki işçi-işveren ilişkilerinde özel bir önemi vardır.
Zira diğer bütün sosyal hakların hayata geçirilebilmesinde iş güvencesinin
bulunmaması ciddi sorunlar doğurmaktadır. Sendikalaşma hakkı açısından da iş
güvencesine gereksinim vardır. Zira bu hakkı kullandığından dolayı işten
çıkarılan işçi mahkemede bunu kanıtlaması halinde dahi işine iade
edilmemekte sadece bir miktar tazminat alabilmektedir
.İşsizlik sigortasının bulunmadığı yeni bir iş bulabilmenin çok zor olduğu
ülkemizde işçilerin örgütlenebilmesi sonuçta işverenlerin insafına
kalmaktadır.
Öte yandan Türk ekonomisinin uluslararası piyasalara
açılmasından sonra bazı Batı ülkelerinde olduğu gibi üretim sürecine alt
işverenlerin sokulduğu. geçici işçi uygulamasının yoğunlaştığı kapsam dışı
personelin giderek arttığı gözlenmektedir. Bütün bu uygulamaların da
sendikalaşma açısından ciddi engeller oluşturduğuna kuşku yoktur.
b) Faaliyetini Ücret Pazarlığı İle Sınırlandırmış Bir
Sendikacılık
Yukarıda yeni teknolojik gelişmeler karşısında dünya
sendikacılığının ayakta kalabilmek için yeni faaliyet alanlarına
girdiklerine değinmiştik. Türk sendikacılığında bu yönde henüz bir
hareketlenme görülmemektedir. Sadece arayışlardan söz edilebilmektedir. Üst
düzeydeki işçi ve işveren konfederasyonları ülkemizde de sendikaların artık
toplu pazarlıkta ücretlere zam almakla yetinmemeleri. başka alanlara girerek
üyelerine daha iyi hizmet götürmeleri gerektiğini ifade etmektedirler.
Sendikaların ücret pazarlığını ön plana çıkarmalarının
kendine özgü nedenlerini de unutmamak gerekmektedir. Yıllardan beri etkisini
sürdüren yüksek enflasyon yanında brüt ücretlerden devletin yaptığı çok
sayıdaki kesinti işçilerin ve işverenlerin haklı şikayetlerine neden
olmaktadır. Bu yüzden sendikalar toplu pazarlık aşamasında daha çok ücretler
üzerinde durmaktadırlar.
Kuşkusuz sendikaların "ücret sendikacılığı" yapmalarının
tek nedeni hızlı fiyat artışları ve ücretten yapılan yasal kesintiler
değildir. Diğer faaliyet alanları daha uzun hazırlık, masraf ve çaba
gerektirmektedir. Örneğin etkili bir mesleki eğitim için uzun ve sürekli bir
programlamaya ve paraya ihtiyaç vardır. Yasada sendikaların bu alana
bütçelerinde belirli bir pay ayırma zorunluluğu getirildiği halde birçok
sendika eğitim faaliyetini göstermelik bir biçimde yapmaktadır. Öte yandan
sendikaların faaliyetlerini çeşitlendirebilmelerine yasal açıdan ciddi bir
engel bulunmadığına işaret etmeliyiz.
c) Sendika İçi Demokrasi Sorununu çözememiş Bir
Sendikacılık
Sendikaların demokratik kuruluşlar olduğuna dair
Anayasaya kadar hüküm konulmasına karşın ülkemizde sendikaların işleyişinde
(sendika içi demokrasi) demokrasiyi tümüyle egemen kılmak mümkün
olamamıştır. Bu yüzden sendika yönetimlerinin hem üyelerle olan
ilişkilerinde sorunlar yaşanmakta. hem de kamu oyunda sendikalar sürekli
prestij kaybetmektedirler. Türk yasa koyucusunun özellikle sendika içi
demokrasi ile ilgilendiği bir gerçektir. Sendika yöneticisi olabilmek için
10 yıllık işçilik kıdemi yakın zamana kadar yöneticilik süresinin yasa ile
sınırlanması sendika genel kurulunda seçimlerin nasıl yapılacağı ayrıntılı
kurallarla düzenlenmesi sendikaların devlet tarafından idari ve mali yönden
denetlenmesi bu örneklerden bazılarıdır.
Tüm yasal düzenlemelere karşın sendikalar üyelerinin
güvenini yeterince sağlayamamışlardır. Sendika içi demokrasiyi kendi
sendikaları açısından ortaya koymaya iyi niyetle cesaret eden sendikalarda
bile üyelerin %30'unun mevcut yönetime yeterince güvenmediği ortaya
çıkmıştır. Sendika içi demokrasi açısından özel bir önem taşıyan sendika
genel kurullarının oluşumu ve toplanma aralığı da sorun yaratmaktadır.
Özellikle şube genel kurullarına katılacak delegelerin seçimi tüm sistemi
ilgilendirmesi bakımından özel bir önem taşımaktadır. durum böyle iken bu
seçimlerin yargı denetimine baçlı olması son yasal düzenlemede tasarıdan
çıkarılmış ve genel kurulların üç yıl yerine dört yılda bir yapılabilmesine
olanak verilmiştir. Sendikaların büyük çoğunluğunun dört yılda bir toplanma
hükmünü tüzüklerine geçireceklerinden şüphe edilmemektedir.
Sendika içi demokrasinin ülkemizde sorun yaratmasının
çeşitli nedenleri vardır. Profesyonel sendikacılığın yeterince sendika içi
denetime tabi tutulamaması genel kurullarda yöneticiliği özendiren çalışma
koşullarının kararlaştırılması yanında. işkolu düzeyinde örgütlenmenin de
olumsuz etkilerinden söz etmek gerekmektedir. Kuşkusuz güçlü sendikacılık
açısından avantajlı olan işkolu sendikacılığının sendika içi demokrasi
bakımından sorun yaratması olasıdır. Bilindiği gibi örgüt yapısı büyüdükçe
yönetimde oligarşik eğilimler artmaktadır. Önemli olan bu eğilim denetim
altına alınabilmesidir. Bu hususta ülkemizde başarıya ulaşıldığı maalesef
söylenemez.
d) Pragmatik ve Uzlaşmacı Bir Sendikacılık
Türk sendikacılığı. bazı Avrupa ülkelerinde rastlandığı
biçimde ideolojik bir sendikacılık özelliğini hiçbir dönemde taşımamıştır.
1967 yılında kurulan DİSK. sınıf sendikacılığı sloganını taşımasına karşın
gerçekte ideolojik bir kimliğe sahip olamamıştır.
Bu durumun kuşkusuz nedenleri vardır. Türk tohumunun
sosyal yapısında hiç bir dönemde aristokrasinin bulunmayışı sanayileşme
sürecinin geç başlaması. köylü işçi tipinin uzun süre varlığını koruması.
sınıf bilincinin dogmasına ve yerleşmesine olanak vermemiştir. Ayrıca bu
konuda sol düşünce akımlarının yakın zamanlara kadar yasaklanmasının, AB.D.
sendikacılığının model olarak benimsenmesinin ve sendika yöneticilerinin bu
yönde eğitilmelerinin etkilerini de zikretmek mümkündür.
Mevcut ekonomik düzeni benimseyen Türk sendikacılığı
genellikle en büyük işveren konumundaki devletle iyi ilişkiler içinde
olmaya. siyasal kanallardan yararlanarak toplu iş sözleşmelerini en iyi
biçimde sonuçlandırmaya özen göstermiştir. Sorunlarını yeni yasaların
çıkarılması yoluyla çözmeğe çalışan Türk sendikacılığının bu alanda da
siyasal iktidarlarla işbirliği içine girdiği sık sık görülmüştür.
Öte yandan zaman zaman patlak veren ciddi grev
hareketlerine karşın sendikaların genellikle uzlaşmacı bir sendikacılık
sergiledikleri görülmektedir. Toplu pazarlıklardan kaynaklanan iş
uyuşmazlıkları dışında sendikaların sosyal haklar elde etmek amacıyla greve
başvurduklarına oldukça seyrek rastlanmıştır. Kuşkusuz bu hareketlerin
yasalarda ağır yaptırımlara bağlanmasının da bu hususta caydırıcı etkisi
olmuştur.
Şu halde Türk sendikacılığını özetlersek diyebiliriz ki
son elli yıldan beri ülkemizde batı modeline dayalı; ekonomik, sosyal ve
siyasal elverişsiz koşullarla karşı karşıya; tüm çalışanları henüz temsil
etmekten uzak; ücret sendikacılığına dayalı, pragmatik ve uzlaşmacı bir
sendikacılık.
2. Küreselleşme Süreci Karşısında Türk
Sendikacılığında Olası Gelişmeler.
Küreselleşme tüm dünyada sendikacılığı yeni arayışlara
zorlarken Türk sendikacılığının bu gelişmelerin dışında kalması düşünülemez.
Üstelik Türk ekonomisinin dışa açılma sürecine girmesi, Avrupa topluluğu
ile bütünleşme alanından bazı somut adımlar atması, KİTleri özelleştirmeye
karar vermesi Türk sendikacılığının hızlı bir dönüşümün eşiğinde olduğunu
göstermektedir. Hepsi bir birinden önemli bu faktörler Türk sendikacılığında
ne gibi değişmelere yol açacaktır? Bunları bilimsel verilerin ışığı altında
inceleyip bazı sonuçlara ulaşmaya çalışacağız.
A - Gümrük Birliği
Karşısında Türk Sendikacı1ığı
T.C. nin Avrupa Birliğine tam üye sıfatı ile henüz kabul
edilmemesi, bunun yerine şimdilik gümrük birliği ile yitirilmesi
sendikacılık alanında da kanımızca bazı sorunlar doğuracak niteliktedir. Tam
üyelikte özellikle işgücünün serbest dolaşımından yararlanılabilmesi olanağı
ortaya çıkabilecekti. Bunu şimdilik bir yana bırakarak gümrük birliğinin
Türk sendikacılığı üzerindeki olası etkilerini belirtmeye çalışacağız.
a) İşsizliğin Artma Olasılığı
Avrupa ülkelerine göre verimliliği düşük olan
firmalarda üretilen bir çok malın gümrüksüz Avrupa malları ile rekabet
edebilmesi kısa dönemde zor olacaktır. Türk sendikalarının örgütlü olduğu
büyük sınai işletmelerde üretimin durması yada azalması istihdamı ve
sendikacılığı da olumsuz yönde etkileyecektir. İşletmelerin bölünerek
küçülme si ihtimali de aynı sonucu doğuracaktır.
Buna karşılık ülkeye girecek olan yabancı sermayenin yeni
iş alanları açarak istihdam dengesini, mevcut işsizlik düzeyinde,
sağlayabileceği ileri sürülmektedir. Acaba bu bilimsel görüşe katılmak
mümkün müdür?
b) Yabancı Sermaye Girişinin Hızlanması Olasılığı
Ucuz iş gücünün mevcut olduğu iş kollarında yabancı
sermaye yatımlarının artacağı tahmin edilebilir. Ancak bu artışın istihdamı
ciddi biçimde olumlu etkileyeceği kesin olmadığı gibi bunun sendikacılığı
teşvik edeceği de söylenemez.
Ülkemize gelen yabancı sermayenin büyük bir tüketici
pazara doğrudan hitap etme amacı yanında. ucuz iş gücünü kullanmak suretiyle
dünyada rekabet gücünü artırmayı hedeflediğine kuşku yoktur. Bu yüzden
olabildiğince emek maliyetini artıncı öğelerle mücadele etmesi zorunlu bir
mantık gereğidir. Bu hususta oldukça deneyimli olan çok uluslu firmaların
işyerlerine sendikayı sokmamak taşerona iş vermek, belirli süreli hizmet
sözleşmesi ile işçi çalıştırmak gibi anti sendikal politikaları izlemekten
geri kalmayacakları tahmin edilebilir.
Esasen son yıllarda ülkemize gelen yabancı sermaye
yatırımlarında bu politikaların izlendiği bilinmektedir. 1980'lere kadar
ülkemizde yabancı sermayeye ait işyerlerinde örgütlenme haklarına saygı
gösterildiği. kamu oyunun düşmanlığını çekmemek için grevlere mahal
bırakmadan yüksek zam politikasının uygulandığı görülmekte idi. Hatta bu
durumun aynı işkolunda geçerli olan ücret dengesini bozduğu ileri sürülmekte
idi. Batı ülkelerinde son yıllarda esmeye başlayan anti sendikal rüzgarlar
yabancı sermayenin ülkemizdeki endüstri ilişkileri politikalarını etkilemişe
benzemektedir.
Öte yandan yabancı sermaye beklediği ucuz işgücünü
ülkemizde bulamazsa üretimini kısmen orijin ülkeden getirmesi. yada yoğun
teknolojiyi seçmesi olasılıkları gözden uzak tutulmamalıdır. Şu halde
yabancı sermaye hareketlerinin artması istihdamda ciddi bir ferahlama
sağlamayacağı gibi sendikalaşma alanında da elverişli bir ortam yaratması
olasılığı oldukça zayıftır.
c) Esneklik Uygulamalarının Yaygınlaşması Olasılığı
Sadece ülkemizde faaliyet gösteren yabancı firmalar
değil Türk firmaları da küreselleşen rekabet ortamında ayakta kalabilmek
için esnek üretimin tüm olanaklarından yararlanma zorunda kalacaklardır. Bir
kısım işçinin işten çıkarılması. kısmi zamanlı çalışmanın teşvik edilmesi.
işin bir kısmının alt işverenlere verilmesi. sendikanın baskısından
kurtulabilmenin çarelerinin aranması ülkemizde de yaygınlaşacaktır.
Bu koşullar karşısında yasama organına ve sendikalara
önemli görevler düşecektir. İş Yasasının iş sürelerine ilişkin katı
hükümlerinin esnek çalışmaya uydurulmasında sadece işverenlerin değil
işçilerin de yararı olabilir. Bu gibi değişikliklerin yapılması zorunludur.
Ancak esnek çalışma adı altında evrensel işçi haklarını bertaraf etmeğe
yönelik uygulamalara yasa koyucuların izin vermemesi gerekmektedir. Bunun
için ilk aşamada sendikal nedenlerle işten çıkarılanlara iş güvencesinin
sağlanması. alt işveren uygulamalarının kötüye kullanılmasının önlenmesi
işsizlik sigortasının hemen kurulması hatıra gelmektedir.
Sendikalar da yasa gücü ile ayakta kalma döneminin
kapandığının bilincine ulaşmak zorundadırlar. Esneklik uygulamalarında
işverenlerle birlikte karar verebilme, bu süreci denetleyebilmek için daha
fazla yönetime katılma yollarını aramaları, toplu sözleşmelere bu amaca
yönelik hükümler koymaya çalışmaları, iş güvencesinin artık ücretten de
önemli olduğunu bilmeleri, sendikanın faaliyetlerini çeşitlendirerek
üyelerine somut yararlar sağlamaları gerektiğinin bilincine varmalarının
zorunlu olduğu kanısındayız.
B - Özelleştirme Karşısında Türk
Sendikacılığı
Yukarıda da değinildiği gibi Türk ekonomisinde kamu
yatırımları öteden beri önemli bir yer tutmuştur. Cumhuriyet döneminde
özellikle 1930'lardan sonra bu uygulama bir devlet politikası haline
gelmiştir. Gerçi 1950'de iktidara gelen siyasal parti özel teşebbüse ağırlık
vereceğini vaad etmiş ise de en fazla devlet yatırımları 1950-1960 döneminde
gerçekleşmiş, yeni KİTler kurulmuştur.
Konumuz kamu yatırımcılığı olmadığından bu durumun
sendikacılık açısından irdelenmesi bizim için önem taşımaktadır. Yukarda
kamu kesiminin ağırlığının endüstri ilişkileri açısından doğurduğu bazı
sorunlara işaret etmiştik. Son yıllarda hızlanan özelleştirme uygulamaları
Türk sendikacılığını nasıl etkileyecektir?
Kamu kesiminde hem çok sayıda işçinin çalışması, hem de
örgütlenme bakımından sendikaların ciddi bir güçlükle karşılaşmaması Türk
sendikacılığının kamuya dayalı bir sendikacılık olduğunu göstermektedir.
kamu kesiminde de en yoğun biçimde işçi çalıştıran kurumlar KİT'lerdir.
KİTlerin büyük bir kısmı özelleştirme kapsamına
alınmıştır. Bunlardan halen özelleştirilmiş olan bazılarında bir kısım işçi
işten çıkarılmıştır. İşyerinin kapalı tutulduğu dahi görülmüştür. Ayrıca
özelleştirilen bu gibi işyerlerinde sendikanın varlığını koruması dahi ciddi
bir sorundur. Özel işverenler bir yandan bu işletmeleri verimli duruma
getirmek, öte yandan da uluslararası piyasalarda rekabet edebilecek bir güce
kavuşturmak zorundadırlar. Bunun için modern insan kaynakları yönetimi
tekniklerinden yararlanabilirler. Ancak bir kısmının daha kolay bir yola
sapmaları ve ilk olarak sendikayı etkisiz duruma düşürmeğe çalışmaları uzak
bir olasılık değildir.
c - Esneklik Bakımımdan Türk Sendikacılığı
Türk iş hukukunun çağdaş teknolojinin zorunlu kıldığı
esnekliğe yeterince cevap veremediği, işveren çevrelerinde olduğu kadar
bilim çevrelerinde de ifade edilmektedir. Gerçekten Türk yasa koyucusu gerek
bireysel, gerek toplu iş hukuku alanlarını ayrıntılı hükümlerle düzenlemiş;
tarafların hareket alanlarını nispeten sınırlamıştır. Özellikle bireysel iş
hukukunda yasa korucunun amacı iktisaden zayıf olan emek sahibini korumak
olmuştur. Örneğin İş Yasalarımız atipik çalışma biçimlerine hiç değinmemiş
haftalık çalışma süresinin çalışılan günlere bölüştürülmesinde bile sadece
cumartesi gününü serbest bırakmış. telafi çalışmalarından hiç söz etmemiş.
zorunlu ekonomik nedenlerle ortaya çıkan kısa çalışmayı düzenlememiştir.
Toplu iş hukuku alanında da sendikaların check-offtan yararlanabilmelerini
işyerlerinde temsilci bulundurabileceklerini kabul etmiş grev esnasında
başkalarının çalışmasını yasaklamıştır.
Birçok batı ülke mevzuatında yer almayan bu hükümlere
bakarak ülkemizde esnek çalışmaya uygun bir yasal çerçevenin bulunmadığı
savunulabilir. Bu sav başta serbestçe örgütlenme hakkı olmak üzere yasalara
saygılı işverenler için doğrudur.
Ancak ülkemizde küçük işletmeciliğin yaygın olması. kayıt
dışı ekonominin giderek yaygınlaşması katı yasa hükümlerinin uygulanmasını
ciddi biçimde etkisiz bırakmaktadır. Üstelik küçük işletmecilik bazı yasa
hükümleriyle de teşvik edilmiştir. Bu durum. örgütlü büyük sanayiin rekabet
gücünü zayıflatmaktadır.
Küçük işyerlerinde günlük iş sürelerine çalışma
sınırlamalarına genellikle uyulmamakta yaygın biçimde çocuk istihdam
edilmektedir. Son yıllarda yabancı kaçak işçilerin daha çok istihdam
edildiği işyerleri de kayıt dışı işyerleridir. İşçilere ödenen ücretin
bordrolara sağlıklı biçimde yansıtılmadığı. Sigortasız işçi istihdamının bu
kesimde yaygın olduğu da bilinmektedir.
Devletin ücret gelirlerini ağır biçimde vergilendirmesi.
sigorta primlerinin yüksekliği kayıt dışı ekonominin yaygınlaşmasına neden
olmaktadır. İş güvencesi Türk İş Hukukunda yasalarla henüz
düzenlenmediğinden işçiler yasalardan doğan haklarını kullanamamakta. aksi
halde işini kaybedeceğini düşünmektedir.
Böylece yasal düzenlemelerin dışında kalan önemli bir
kesim. işçilerin örgütlenmesine izin vermediği gibi. kendisi de işveren
örgütleri içinde yer almamakta; sonuçta toplu pazarlık sisteminin
sınırlayıcı kurallarından kurtulmaktadır.
Şu halde bazı işverenler açısından esnek olmayan çalışma
koşullan, diğer bir kısım işveren açısından aşın bir esnekliğe sahiptir.
Örgütlü işverenlerin bir kısmının bu durum karşısında
imzalanan her toplu sözleşmeden sonra çok sayıda işçi çıkarma. bunların
yerine asgari ücretle yeni işçi alma. üretimi alt işverenler arasında
paylaştırma gibi yöntemlere başvurdukları görülmektedir.
Bu uygulamaların da işçilerin örgütlenme olanaklarını
ciddi biçimde tehdit ettiğine kuşku yoktur. Bu nedenle küreselleşme
sürecinde esneklik ihtiyacı duyulan yasa maddelerinde değişiklikler
yapılırken kayıt dışı alanın ciddi bir denetim altına alınmasında ve
örgütlenme gibi temel hakların hiçe sayılmasını önleyen yasaların da
birlikte getirilmesinde zorunluluk vardır.
D - Türk Sendikacılığında Olası
Yapı Değişiklikleri
Batı ülkelerindeki sendikalar gibi. en az onlar kadar.
Türk sendikaları da karşı karşıya bulundukları yeni koşullar karşısında
varlıklarını koruyabilmek. hatta geliştirebilmek için yapısal bazı
değişiklikleri gerçekleştirmek zorunda kalacaklardır.
a) Sendika İçi Demokrasi Bakımından
Gücünü yasaların sağladığı olanaklardan değil
üyelerinden alan bir sendikacılığın daha başarılı olduğu bir gerçektir.
Küreselleşme ve özelleştirme olguları ile karşı karşıya bulunan Türk
sendikalarının bundan sonra yasalardan öncelikle bekleyebileceğe serbestçe
örgütlenmenin önündeki engellerin kaldırılmasıdır.
b) Faaliyet Alanı Bakımından
Toplu pazarlık kuşkusuz sendikaların önemli bir faaliyet
alanı olarak devam edecektir. Ancak toplu Pazarlığın içeriğinde
değişiklikler beklenecektir. Bu konuda ücret ve diğer yan ödemelerden çok
sendikanın işletmenin karar sürecine katılması. iş güvencesi. işçi sağlığı
işçi eğitimi gibi konular büyük bir olasılıkla ön plana geçecektir.
Ayrıca sendika üyeliğinin fikir işçilerini kapsaması.
kadın ve genç işçilerin daha aktif sendikalaşma alanına çekilebilmesi için
sendikalar çaba sarf etmek zorunda kalacaklardır.
c - Siyasal Faaliyet Bakımından
Sendikalara konulan Siyasal faaliyet yasağının önemli bir
kısmı son Anayasa değişikliği ile kaldırılmıştır. Yeni koşulların zorlaması
ile Türk sendikalarının yasama ve yürütme organlarında seslerini daha iyi
duyurabilme ihtiyacını duyacaklarını tahmin etmekteyiz. Bunun hangi biçimde
gerçekleşeceğini kestirmek ise çok güçtür.
d) Yasal Çerçeve Bakımından
Avrupalı olma iddiasındaki bir ülke elli yıllık yasal
sendikacılık deneyimi ile ve onayladığı uluslararası sözleşmeler nedeniyle
mevzuatını mutlaka gözden geçirmek zorunda kalacaktır. Bu düzenlemelerin
daha az ayrıntılı ancak daha özgürlükçü olacağı tahmin edilebilir. Bunun
sendikaların gelişmesinde yararlı olacağını düşünüyoruz.
e) Kamu Görevlilerinin Örgütlenmesi Bakımından
Çeşitli yasal ve anayasal engeller nedeniyle kamu
görevlileri örgütlenememiş ve sendikacılık hareketi dışında kalmışlardır.
Ancak 1990'dan itibaren yasal bir çerçeveden yoksun olmalarına karşın kamu
görevlilerinin bu alanda yaptıkları mücadele sonuçlarını vermeye
başlamıştır. Anayasada 1995 yılında yapılan değişiklik bu kişilere sınırlı
da olsa örgütlenme hakkını tanımıştır. Önümüzdeki yıllarda bu alanda ciddi
gelişmeler olacağı tahmin edilebilir.
SONUÇ
Türk sendikacılığının tarihsel bir dönüm noktasında
olduğu kuşkusuzdur. Zira küreselleşme nedeniyle dünya sendikacılığındaki
yapısal değişmelerle Türkiye'nin Gümrük Birliğine girmesi ve hızlı bir
özelleştirme faaliyetine başlaması aynı zamana rastlamıştır. Bu faktörlerin
her birinden Türk sendikacılığının, kısa dönemde, olumsuz yönde etkilenmesi
kaçınılmaz gibi görünmektedir. Ancak Türk endüstri ilişkilerinin iki önemli
aktörü olan işçi ve işverenlerin yeniliklere açık tutumu ve uyum gücü ümit
verici etkenlerdir. Önemli olan sıkıntılı dönemi olabildiğince tarafların
özgür katılımı ile atlatabilmektir. Sonuçta Batı normlarına daha uygun, daha
geniş çalışan kitleleri kapsayan. daha özgür bir sendikacılık hareketinin
ülkemizde de yerleşeceği inancını taşımaktayız.
|