Öğrencilerim İçin Sınav Soruları ve Duyurular




aliseyyar@sosyalsiyaset.net

  <<<Sosyal Siyasetçilerimiz;

Prof.Dr. Sabahattin Zaim

ZAİM, 1926 yılında eski Osmanlı Devleti'nin, sonraki Yugoslavya'nın da parçalanışı şimdiki Makedonya'nın İstip Kasabası'nda dünyaya geldi. İstip'teki baba sülalesinin bir kökü 17. Asırlarda Konya'ya dayanıyor. Konya Balkanlara sevk edilen Türklerin ve Osmanlı nüfus siyasetinin hareket noktası olmuştur. Konya'dan gelenlerden ilk ismi bilinen ced Aslan Zaim'dir. Onların ecdadı 17. Asırda sipahi olarak atlara binip Balkanların fethine gitmiş ve İstip'te zeamet sahibi olmuşlardır. Bu arada ailenin Konya kolu İstib'e yerleşmiş. Daha çok ilmiye sınıfına ve ticarete meyletmiş olup efendi lakabı ile anılırlarmış. Zaim'in Dedesi Keresteci Hacı Mustafa Efendi, babası ise keresteci Hacı Mehmet Efendi diye anılmaktadır.

1934 yılında Türkiye'ye gelen Zaim İstanbul'a yerleşmiş. Ve 1959 yılına kadar Fatih'in Çarşamba semtinde oturmuş. İmtihanla girdiği Mülkiye'yi 1947'de bitiren Zaim, Hukuk fakültesini bitirdikten sonra altı yıl kaymakamlık yaptı. 1953 yılında İstanbul Üniversitesi'nin İktisat Fakültesi'nde asistan olarak Akademik hayata başladı. 1993 yılına kadar İstanbul Üniversitesi'nde öğretim görevliliği ve Bölüm Başkanlığı yaptıktan sonra kurucu dekan olarak Sakarya Üniversitesi'nin kuruluşunda bulundu ve İktisadi İdari Bilimler Fakültesi'nin başına geçti. 1998 yılında emekli oldu.

1953-1998 yılları arasında akademik hayatı esnasında; ABD, Almanya, Suudi Arabistan'da misafir öğretim görevlisi olarak bulundu. Ortadoğu Teknik Üniversitesi ile İslamabad'daki Milletlerarası İslam Üniversitesi'nde Mütevelli Heyet Üyesi olarak görev yaptı. YÖK üyeliğinde bulundu. Ve Milletlerarası Sarajeve (Saraybosna) Üniversitesi'nin Kurucu Rektörlüğü görevini ifa etti. Milli ve milletlerarası çeşitli konferanslara katıldı. İslam Dünyasında düzenlenen Birinci İslam İktisadı, İslam Eğitimi ve Teknolojide İşbirliği Kongrelerine katıldı, tebliğler verdi. Dünya İslam Bankası'nın kuruluşunda ve Türkiye'de özel finans kuruluşlarının tesisinde fikren ve fiilen katkıda bulundu.

Sanayi hayatında çeşitli şirketlerde yönetim kurulu üyesi, başkanı ve murakıbı olarak ek görevlerde bulundu.

Zaim İstanbul'da kurulan Türkiye'nin ilk özel Motor Fabrikası olan Gümüş Motor (Pancar Motor) kurucu ortağı ve yönetim kurulu üyeliği ile devlet tarafından Konya'da kurulan TÜMOSAN Motor Fabrikası'nın ilk yönetim kurulunda üye olarak görev yaptı. TOBB'da müşavirlik görevi, İş Dünyası Vakfı kurucu Başkanlığı, MÜSİAD ve Milletlerarası BUSİNESS FORUM'UN ilk kuruluşunda Pakistanlı Prof. Hurşid Ahmet ile birlikte çalıştı. Evli, 5 çocuk babası olan Prof. Dr. Sebahattin Zaim, KTO'nun her yıl düzenli olarak gerçekleştirdiği Türkiye ekonomisi konulu panellere katıldı.

Kronolojik özgeçmişi

 

II Eğitim:

1. Doktora: İstanbul Üniversitesi, İktisat Fakültesi,1955

2. Lisans : Ankara Üniversitesi, Hukuk Fakültesi, ( muadelet ), 1950

3. Lisans : Ankara Üniversitesi, Siyasal Bilgiler Fakültesi, 1947

4. İstanbul Vefa Lisesi, Klasik Şube ( Latince İngilizce ), 1943

5. İstanbul Fethiye, 16. İlkokul, 1937

 

III Bugünkü Mevkii:

1 İstanbul ve Sakarya Üniversiteleri Emekli Öğretim Üyesi 2 Kuveyt Türk, Ö.F.K. Denetçisi

 

IV Akademik Görevleri:

 

A Asli Görevleri

1 YÖK ( Yüksek Öğretim Kurulu Üyesi ), 1996 2000

2 Sakarya Üniversitesi İktisat Fakültesi Dekanı ve Öğretim üyesi 1993-1998

3 İstanbul Üniversitesi, İktisat Fakültesi, Öğretim Üyesi 1953-1993

4 Misafir Profesör: Melik Abdülaziz Üniversitesi, Mühendislik Fakültesi, Cidde Suudi Arabistan, 1980-1982,

5 Misafir Öğretim Üyesi: Batı Almanya, Münih Üniversitesi, 1963 - 1964

6 ABD CORNELL Üniversitesi Misafir Öğretim Üyeliği, 1955-1957

 

B Akademik Ek Görevler:

1 İstanbul Üniversitesi, İşletme Enstitüsü Öğretim Üyeliği 1973 - 1993

2 Bursa Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, 1976 - 1986

3 Sakarya, Kadıköy, Işık Mühendislik Akademileri ve Galatasaray Y. İktisat ve Ticaret Akademileri, 1967 - 1980

 

C Diğer İlmi Ek Görevleri:

1 Türk İş Sendikacılık Koleji, Öğretim Üyeliği, 1965-1976 Ankara

2 İşçi İşveren Seminerleri: Konferansları, 1955 - 1980

3 İslam Kalkınma Bankası Yöneticileri Seçme ve Değerlendirme Komitesinde part time Müşavirlik, 1977-1978

4 İslam Konferansı (OIC), İslam Bankacılığı Temsilciliği, 1981 - 1982

 

D Akademik Ek İdari Görevleri:

1 Ankara, Orta Doğu Teknik Üniversitesi Mütevelli Heyeti Üyeliği,1977-1979

2 Milletlerarası İslam Üniversitesi, Mütevelli Heyeti Üyeliği, İslamabad, Pakistan, 1985'ten beri devam ediyor.

3 YÖK ( Yüksek Öğretim Kurulu ) Üyeliği, 1996 - 2000

4 Milletlerarası Sarajevo Üniversitesi Kurucu Rektörlüğü, Saraybosna 2003-2004

 

V Ek Devlet Görevleri:

1 Milli Prodüktivite Merkezi Yönetim Kurulu Üyeliği, 1975 - 1977

2 Türkiye Milli Birlik Komitesi Sosyal İlişkiler Sivil İşler Komitesi Başkanlığı, 1960-1961

3 İstanbul Maiyet Memurluğu, Eyüp, Malatya'nın Kahta, Sinop'un Ayancık ve Kastamonu'nun Abana İlçeleri Kaymakamlıkları, 1947 - 1953

 

VI İş Hayatı Tecrübeleri

1 Pancar Motor, Yönetim Kurulu Üyeliği, 1958 - 1963

2 Koç Holding İşçi İşveren Münasebetleri, 1966 - 1967

3 Anadolu Cam Sanayii A.Ş. Murakıplığı, 1975 - 1978

4 Uzel Traktör Sanayi Murakıplığı ve Yönetim Kurulu Üyeliği, 1977 - 1980

5 TÜMOSAN Yönetim Kurulu Üyeliği, 1977 - 1979

6 SOYTAŞ ve SOYTUR A.Ş. Yönetim Kurulu Başkanlığı, 1975 - 1980.

7 FAİSAL FİNANS KURUMU A.Ş. Yönetim Kurulu Başkan Vekili, 1998 - 2001

 

VII Sosyal Faaliyetleri Cemiyet Üyelikleri

1 Milletlerarası Endüstri İlişkileri Cemiyeti, İsviçre.

2 A.B.D. Milletlerarası Endüstri İlişkileri Cemiyeti.

3 Milletlerarası Müslüman Sosyal Bilim Adamları Cemiyeti, İndiana, A.B.D. 1977'den Beri

4 Milletlerarası İslam İktisatçıları Cemiyet Kurucu Üyesi, Leicester, U.K.

5 İlim Yayma Vakfı, Mütevelli Heyeti ve Kurucu Üyesi.

6 Türkiye Milli Kültür Vakfı Kurucu Üyesi.

7 Türkiye Aydınlar Vakfı Kurucu Üyesi.

8 İslami İlimler Araştırma Vakfı, Kurucu Üyesi.

9 Mülkiyeliler Birliği Üyesi, No.367.

10 Türkiye Yeşilay Cemiyeti, Üye No.6985.

11 Vefa Lisesi Mezunları Vakıf Kurucu Üyesi.

VIII Şeref Üyelikleri ve Armağanları

1 7 Şubat 1990 tarihinde, Türkiye Milli Kültür Vakfı tarafından verilen " Türk Milli Kültürüne Hizmet Şeref Armağanı "

2 İslam Kalkınma Bankası'nın 1992 yılı İslam Ekonomisi Dünya Ödülü

3 LARIBA BANKING 1996, Los Angeles, USA, İslam Bankası Ödülü

4 MÜSİAD, Üstün Hizmet Ödülü, 2002

5 Türkiye Yazarlar Birliği Üstün Hizmet Ödülü, 2003

 

Yayınları
 

Kitapları Arasında:

1 Çalışma Ekonomisi, 1965, 1968, 1972, 1975, 1978, 1983, 1986, 1990, 1992, 1997. İ.Ü. İktisat Fakültesi Yayını, Filiz Kitapevi, İstanbul 10. Baskı.

2 Türkiye'nin Ücret ve Gelirler Siyaseti, Türkiye İşveren Konfederasyonu Yayın:28, 1974.

3 Bölge Şehir Planlaması Yönünden İstanbul Sanayi Bölgeleri, İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Yayın No:1781/304,1971.

4 Türkiye'nin Nüfus Meselesi, Boğaziçi Yayınları, No:13,1973.

5 İstanbul Mensucat Sanayiinin Bünyesi ve Ücretler, İstanbul Üniversitesi, İktisat Fakültesi, Yayın No:655/83, 1956, İstanbul.

6 İşletme İdaresi ve Moral ( İngilizce'den tercüme ) Roothlisberger, İşletme İdare Enstitüsü Yayını, 1960 )

7 İslam, İnsan ve Ekonomi, Yeni Asya Yayınları, 1992, 1995, İstanbul.

8 Türk ve İslam Dünyası'nın Yeniden Yapılanması,Yeni Asya Yayınları, 1993, İstanbul, Nil Yayınları, 1997, İzmir.

9 Dünya İslam Ticaret Merkezi, Ankara, 1985.

10 Sabahattin Zaim'in Bütün Makaleleri, 3 Cilt, İşaret Yayınları, İST, 2005.

Makalelerden Bazı Örnekler:

1 Türkiye'nin Milli Ücret Siyaseti, Sosyal Siyaset Konferansları, İstanbul Üniversitesi, İktisat Fakültesi, Cilt 20, 1968.

2 İktisadi Devlet Teşebbüslerinde Prodüktivite ve Rantabilite, Sosyal ve Ekonomik Konferanslar Heyeti, 1968, Ankara.

3 Sanayileşmenin Türkiye'nin Sosyal ve İktisadi Gelişmesine Tesiri, Sosyal Siyaset Konferansları, Yayın No: 1122/166, 1965, İstanbul.

4 Sanayileşme de Beşeri Faktör, Sosyal Siyaset Konferansları, 1960, İstanbul.

5 Avrupa Ortak Pazarı ve Türkiye, Galatasaray Yüksek Ticaret Okulu Yayın No:3, 1970, İstanbul.

6 Türkiye'de Montaj Sanayinin İktisadi Yönü, Refik Şükrü Suvla'ya Armağan İçinde İstanbul Üniversitesi Yayın No: 1620/295, Sh.123 124, 1977, İstanbul.

7 Türkiye'de Toplu Sözleşme Düzeninin İktisadi ve Sosyal Sahadaki Tesirleri, İ.Ü. İktisat Fakültesi Sosyal Siyaset Konferansları, İstanbul.

8 Çalışma Barışı, Fındıkoğlu'na Armağan İstanbul Üniversitesi Yayın No: Sh. 123124, 1977, İstanbul.

9 İslam Ülkeleri Arasında İktisadi İşbirliği İmkanları, Orhan Tuna'ya Armağan, Kitabında: Cilt; 31, Sh:5567, İstanbul.

10 Toplu Sözleşmelerde Değişken Ücret Uygulaması ( EŞELMOBİL ), İ.Ü. İktisat Fakültesi, Sosyal Siyaset Konferansları, Cilt:3233, İstanbul, sh:143.

11 İşçi, İşveren Kuruluşlarının Sosyo Ekonomik Önemi, MESS Yayınları, No:94, 1985, İstanbul, Sh:87110.

12 SocioEconomic Problems Of Rapid Urbanization, " The Middle East City, Ancient and Tradations a Modern World", Paragon House Publishers, Newyork, 1987, Sh:305324.

13 Vakıflarımızın İktisadi ve Sosyal Açıdan Değerlendirilmesi, İstanbul Üniversitesi, İktisat Fak. Sosyal Siyaset Konferansları, Cilt:3738, İstanbul, 1992, Sh:18.

14 Integration of the Masses in the Development Process, Procceedings of Internatıonal Seminar on Development from Below, Magosa, KKTC, 1987 (İslam bankaları ile ilgili)

15 Mimar Sinan Döneminin İktisadi Durumu, VI. Vakıflar Haftası, Vakıflar Genel Müdürlüğü, 1998, Sh:4764.

16 "Modern Education In Turkey " Survey of Muslim Education: TURKEY IN THE Islamic Academy Cambridge U.K. p.p.:29.1985.

17 Türkiye'nin İktisadi Meselesi İç Borç Faiz Sarmalı, Yeni Türkiye Mecmuası. Ankara, 1999.

18 Türkiye'de Demokratik Rejimin İktisadi ve Sosyal Düzenlemesi, Yeni Türkiye Mecmuası.1999

Hakkında Söylenenler (Doç. Dr. Adem ESEN)
 

 

Büyükdedeleri, Konya'dan evladı fatihan olan Sabahaddin Hocam, pek çok kişi gibi benim de kendisinden ilim ve irfan olarak istifade etme imkanı bulduğum değerli bir şahsiyettir. Kendisini, 1986 yılında doktora eğitimine başladığım İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesinde tanıdım. Derslerinde sınıf arkadaşım (kendi tabiriyle) olmam, yanında doktora tezini kendisinde hazırladım. İlmi dakikliği ve yol göstericiliği akademik hayatımda bana yol gösterici olmuştur.

Fakülte'deki odası Çalışma Ekonomisi ve Endüstri İlişkileri Bölümünün en sonunda, kütüphanenin yanındaydı. Kıdemli hocanın usta öğretici gibi olması güzel bir gelenektir. Bu geleneği hocanın yetiştirdiği tüm akademisyenler takip ederler.

Hoca, ülkemizdeki İktisat Fakültelerinde ekol olacakların ilkidir.

Hocamızın engin hoş görüsü, beyefendiliğinden kaynaklanır. Çünkü; kendisi hem bey (yani zeamet sahibi) hem de efendi (ilmiye) den gelme bir aileye mensuptur. Bu özelliği tüm beşeri münasebetlerine yansımıştır. Fikri bakımdan O'na muhalif olanlar bile O'nun hakkında hep güzel konuşurlar.

İnsanın hayatında, hele bir akademisyenin pek çok öğretmeni ve ders aldığı kişi vardır. Ancak bunlardan isimleri ilk planda sayılabilecekler çok azdır. Sabahaddin Hocamız ismi onun öğrencisi olanlar için ilk olan özelliği olan bir akademisyendir. Bazen akademik dünyada kolaycılığa kaçmak için hoca tercih edildiği çok görülür. Ehliyet hususunda o yumuşak tavırlı hocanın yerini, kılı kırk yaran bir şahsiyet alıverir. Allah kendisine uzun ömür versin, öğrencilerinin bu arada benim yaptığım çalışmaları, en kısa sürede tashih eder, tavsiyelerini belirtir ve yol gösterir.

Yaşı ve sağlık durumuna rağmen, akademik bilimsel hiç aksatmamaktadır. Yıllar önce İslam Kalkınma Bankasının Kuveyt'te yaptığı seminerlere katılmıştım. Bankanın ileri gelen danışmanlarına Sabahaddin Hocanın öğrencisi olduğumu söylediğimde, hemen onlar "Hoca hepimizin hocasıdır" diye karşılık verdiler.

O'nun hocalığını sosyal bilimlerin her alanında görmek mümkündür. 'Kargadan başka kuş tanımam' diyerek alanın dışına taşamayanlar, muhakkak Hocamı örnek olarak kendilerine ufuk çizmelidirler.

İlmin üstünlüğüne inanan Hocamız uygulamanın dışında da kalmamıştır. Bu yönü ile teoriyi pratikle en güzel bağdaştırmaktadır. Sözlerinin sağlam ve güvenilir olmasına dikkat eder. Bunun içinde zaten siyasi kulislerde saygınlığını korumuştur. Her zaman fırsatı olmasına rağmen, hiç siyasete girmemiştir. Bunun için yöneticiler ve siyasetçilere tavsiyeleri ve uyarıları bu sebeple hep etkili olmuştur. O'nun hiçbir siyasetçi veya akademisyene aşırı övgüler veya yergiler sergilediğine rastlamadık. Çünkü "güzel insanı" model almaktadır.

Ülkemizdeki ve Dünyadaki faizsiz bankacılığın ve bu doğrultudaki iktisadi anlayışın teoride olduğu kadar pratiğinde en büyük emeği olan Hocamızın çok ortaklı holdinglerle ilgili teorileri manidardır:

1999 yılında belediye başkanı seçildiğim ilk yıldı. Ramazan ayına tesadüf eden Şeb_i Arus törenlerine ve arada bir konferans vermek üzere Hocamızı Konya'ya davet ettik. Rahmetli eşi ile gelen Hoca, benden o zaman Konya'da etkinlikleri olan holdinglerin başkanlarını çağırmamı istedi. Amaç, holdinglerin karşılaşacakları muhtemel sonuçları onlara haber vermek ve aralarında dayanışmayı sağlamak, olumsuzluklara meydan vermemek ve yasa koyucu nezdinde lobi faaliyetleri yapmak için bir birlik oluşturmaya çalışmaktı. Ben, pek çok holding yöneticisini arayıp bunu haber verdim ve Büyükşehir Belediyesine ait Meram Yeni yoldaki misafirhaneye davet ettim. Maalesef bugün isimlerini bile unuttuğumuz holding yöneticileri gelmediler.

Ülkemizde İslam ve Türk Dünyası konusunda en önemli çalışmalar da hocamıza aittir. Tespitleri pek çok akademisyene ve siyasetçiye yol gösterici niteliktedir.

Son ziyaretinde yaptığı ziyaretlerde daha önceki ziyaretinde gezdirme fırsatı bulduğum ağaç dikimini de sordu. Çünkü Takkeli Dağı ve Rahmet Bereket ormanlarını beraber gezmiştim ve bu konudaki tavsiyelerini almıştım.

Sitemizde Yer Alan Röportajını Okuyabilirsiniz:

 

http://www.sosyalsiyaset.net/documents/sabahattin_zaim.htm

Zaim, Sabahattin; “İşkip’ten İstanbul’a, Kaymakamlıktan ‘Hocaların Hocası’na...”; Sosyal Politikalar Dergisi; İstanbul; Sayı: 01; Güz 2006. (www.sosyalpolitikalardergisi.com).

Zaim Sabahattin; "Genç İlim Adamına Nasihatler", I. Genç Akademisyenler Buluşması Açılış Konuşması, 30 Haziran 2007.

 

PROF. DR. SABAHATTİN ZAİM HOCAMIZI KAYBETTİK

 

'İktisadın duayeni' olarak tanınan SOSYAL SİYASET ilminin kurucularından Prof. Dr. Sabahattin Zaim hocamız, İstanbul'da tedavi gördüğü hastanede

09 Aralık 2007 Pazar 09:56’da vefat etti. Lenf kanseri sebebiyle yaklaşık 15 gün önce Maltepe'deki Özel Sema Hastanesi'nde ameliyat geçiren Prof. Dr. Zaim, dün rahatsızlanarak aynı hastaneye kaldırıldı. Yoğun bakıma alınan hocamız, bu sabaha karşı hayatını kaybetti.

Hocaların hocası olarak anılan Sabahhattin Zaim, başta Cumhurbaşkanı Abdullah Gül olmak üzere önde gelen isimlere hocalık yapmıştı.   Türkiye Milli Kültür Vakfı, İlim Yayma Vakfı, Aydınlar Ocağı, İslami İlimler Araştırma Vakfı, Milletlerarası İslam İktisatçıları Cemiyeti kurucu üyeliği gibi birçok vakıf ve dernekte hizmetlerde bulunan Türkiye'nin önde gelen iktisat Profesörü Sabahattin Zaim, yaklaşık bir ay önce bel ağrısı şikayetleriyle geldiği hastane de tedavi altına alınmıştı.   Zaim, dört yıldır üzerinde çalıştığı hatıralarını kaleme aldığı kitabının tamamlandığını ve içinde bulunduğumuz ay çıkacağını söylüyordu.

Sabahattin Zaim toprağa verildi

İstanbul'da vefat eden Prof. Dr. Sabahattin Zaim (81), 10 Aralık 2007 Pazartesi günü

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın da katıldığı cenaze töreniyle son yolculuğuna uğurlandı. Gül ve Erdoğan, namazın ardından Prof.Dr. Zaim'in tabutunu bir süre taşıdı.

Prof.Dr. Zaim için Fatih Camii'nde düzenlenen cenaze törenine Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın yanı sıra, İçişleri Bakanı Beşir Atalay, Maliye Bakanı Kemal Unakıtan, Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Hilmi Güler, Başbakanlık Başdanışmanı Ahmet Davutoğlu, Saadet Partisi (SP) Genel Başkanı Recai Kutan, SP Genel Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Numan Kurtulmuş, İstanbul Valisi Muammer Güler, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş katıldı. Törende siyasilerin yanı sıra, yüzlerce vatandaş da hazır bulundu.

Cenaze töreni nedeniyle camide yoğun güvenlik önlemleri alındı. Törene katılanlar, oluşturulan polis noktalarında güvenlik kontrolünden geçirildi. Basın mensuplarına da cami içerisinde bir bölüm ayırılarak buradan görüntü almaları sağlandı.

Cumhurbaşkanı Gül ve Başbakan Erdoğan, cenaze namazı sırasında ön safta yer aldı. Kılınan namazın ardından dualar edildi. Prof.Dr. Zaim'in öğrencilerinden Prof.Dr. Raşit Küçük, cenaze namazı sonrasında yaptığı konuşmada, Türkiye'nin çok büyük bir insanını kaybettiğini belirterek, Prof.Dr. Zaim'in ülkeye sayısız insanlar kazandırdığını söyledi. Prof.Dr. Zaim'in cenazesi, daha sonra omuzlar üzerine alındı. Cumhurbaşkanı Gül ve Başbakan Erdoğan da, Prof.Dr. Zaim'in tabutunu cami dışına kadar omuzlarında taşıdı. Cenaze, toprağa verilmek üzere Edirnekapı Mezarlığı'na götürüldü.

 

Hakkında Yazılanlar

 

 

 

 

Bir Kâmil insan: Sabahattin Zaim

Hasan Celal Güzel

 

Dün, kelimenin tam mânâsıyla bir 'insan-ı kâmil' i, Hocaların hocası Prof. Dr. Sabahattin Zaim'i toprağa verdik. Sabahattin Hoca, hayatım boyunca tanıdığım her bakımdan mükemmel birkaç insandan biriydi. Daima mütebessim, nurlu, güzel çehresini yaşadığım müddetçe unutmayacağım.
O, başlı başına bir mektepti. Allah ve vatan sevgisinin âdeta tecessüm etmiş hâli gibiydi. Aziz ve mübarek sıfatlarını hak etmiş bir güzel adamdı...
O'nu dinlerken büyük bir milletin şanlı mâcerasını yaşar gibi olurdunuz. Mostar'da Bulagay Tekkesi'nde yatan Sarı Saltuk, Prizren'de bir müderris, Üsküp'te bir Akıncı Beyi sanki karşınızda yeşil, çocuksu, gülen gözleriyle size bakardı. O 'evlâd-ı fatihân'ın timsaliydi.
Hemşehrisi Yahya Kemal'in tasvir ettiği gibi;
'Balkan şehirlerinde geçerken çocukluğum
Her lâhza bir alev gibi hasretti duyduğum'
Zaim Hoca, bugünkü Makedonya'nın İştip kasabasındandı. Dedelerinin zeameti olduğu için soyadlarının 'Zaim' olduğunu söylerdi. Rumeli'den 8 yaşında ayrılıp İstanbul'a gelişlerini, çekilen sıkıntıları her zamanki mütevazı hâliyle anlatırdı.
Zaim Hoca'yı yakından tanıma mazhariyetine erenler, vatan sevgisinin imandan geldiğini O'nun şahsında idrak ederlerdi. Vardar boylarındaki bir Akıncı Beyi olarak yaşadı ve bu sıfatıyla Hakk'a yürüdü.

Mülkiye'yi bitirdikten sonra, Anadolu'nun çeşitli ilçelerinde idealist bir kaymakam olarak çalıştı. Bana özellikle Kâhta Kaymakamlığı sırasında yaşadıklarını anlatır, Kâhtalıları hep sevgiyle anardı.
Sonra sıra, İstanbul İktisat Fakültesi'ndeki efsanevî öğretim üyeliğine geldi. Merhum Sabahattin Hocamız'ın mübarek elleriyle yetiştirdiği fidanlar büyüyüp Osmanlı Çınarları gibi, genç Türkiye Cumhuriyeti'ne hizmet verdiler. Ben de, naçizâne son yarım asırlık devrede O 'nun rahle-i tedrîsinden geçenlerden olduğum için kendimi şanslı addediyorum.
Prof. Dr. Sabahattin Zaim'in yetiştirdiği fidanlar, özellikle Özal ve Erdoğan dönemine damgalarını vurdular. İnançlı, idealist, vatansever, milliyetçi kadroların 'birinci dalgası' rahmetli Özal döneminde yaşandı. Koordinasyonunu Başbakanlık Müsteşarı olarak benim yürüttüğüm bu kadro, Türkiye'ye 1983-1993 yılları arasındaki 'Altın Dönem' de hizmet verdi.
Zaim'in 'ikinci dalga' kadrosu bugün Türkiye'yi idare ediyor. Düşünebiliyor musunuz? Dünkü cenaze merasimine gelen ülkenin Cumhurbaşkanı, Başbakanı ve Bakanlar Kurulu'nun önemli bir kısmı O'nun talebeleriydi.
Bu talebeler, Türkiye'ye ikinci bir 'Altın Dönem' yaşatmak için uğraşıyorlar.
Sabahattin Hoca çok değerli bir iktisatçı ve sosyal siyasetçi idi. Merhum Prof. Sabri Ülgener ekolünü, kendi özgün tezleriyle devam ettirmişti. İslâm'ın ekonomiye bakışını, yatırım, kalkınma ve refah politikasını O'nun kadar güzel anlatana rastlamadım. İlmî çalışmalarının yanında, gönüllü kuruluşlarla yakından ilgilenir, tek tek hepimizle meşgul olurdu. Aydınlar Ocağı'nda, Millî Kültür Vakfı 'nda, Gönüllü Kuruluşlar Vakfı'nda hep O'nu görürdünüz.
Türk Milleti'nin ruh ve mânâ dünyasını, medeniyetini ve kültürünü O'nun kadar hazmetmiş ve temsil eden kimseyi tanımadım.
Melek yüzlü, nurlu, güzel Hocamız'ı uğurlarken hüzün doluyum. O'na Cenâb-ı Hakk'tan rahmet niyaz ediyor, ailesine ve Türk Milleti'ne başsağlığı diliyorum.
Şimdi O'nun aziz ruhu, belki de ceddi Murâd-ı Hüdavendigâr ile birlikte Priştine'dedir kimbilir?...
O'nu Mohaç Türküsü'yle teşyi ediyoruz:
'Bir bahçedeyiz şimdi şehitlerle beraber
Bizler gibi ölmüş o yiğitlerle berâber' Ruhun şâd olsun Aziz Hocam...

11/12/2007 Radikal Gazetesi

 

* * *

 

 

HOCALARIN HOCASI VE İKTİSAD’IN DUAYENİ PROF. SABAHATTİN ZAİM’İN ARDINDAN

Mustafa Turan

“İnsan oldur ki, koya yerine bir eser, eseri olmayanın yerinde yeller eser.”Sözü sanki rahmetli Zaim Hoca için söylenmiş. Yurt içinde ve yurt dışında öylesine devasa eserler bıraktı ki, bunlar ne anlatmakla biter, ne de yazmakla tükenir. Şu fani dünyada her salisesi dolu dolu tam 81 yıl yaşadı. Zaten malum bir persip vardır.  “ Ne kadar yaşadığınız değil, nasıl yaşadığınız önemlidir.” O da, akisleri evrensel  boyuta yayılan   güzel bir örnek hayat yaşayarak, ardında silinmez izler bırakan abide şahsiyetlerden biri olmuştur.

Benim şahsen, sıra dışı, velüt ve nev’i şahsına münhasır insanlara ayrı bir sempatim ve alakam vardır. Onları sıradan, stetükocu ve gelişigüzel insanlardan ayırıp, başıma taç, gönül tahtıma  konuk eylerim. Sabahattin Zaim Hoca da, gönül sarayımın köşkünde ve baş köşede bağdaş kurup oturan hatırlı konuklarımdandı. İstanbul Üniversitesi’nin biz öğrencisiyken , o da hocasıydı. Bölümlerimiz ayrı olmakla beraber , İbrahim Kafesoğu, Abdülkadir Karahan, Nihat Keklik, Ayhan Songar gibi Zaim Hoca’dan da çok müstefit olduk. 'Âlimin ölümü, âlemin ölümü gibidir' denir ya, hakikaten sadece Türkiye değil, dünya büyük bir alimi ve yüce bir insanı kaytbetti. İlim ve  insanlık adına üzülmemek mümkün değildir. O, Cumhurbaşkanların, bakanların,genel müdürlerin,valilerin ve nice akademisyenlerin gönüllerinde iz bırakan hocasıydı. Halkın içinde, halkla beraber ve halkın değerleriyle barışık bir mümtaz insandı. 1948’deki seçimlerde  Mülkiye’den CHP’ye tek bir  oy çıkınca, İçişleri Bakanı rey vermeyenlerin isimlerini istemişti. İşte o zaman yönetimin bu yakışıksız isteğine başkaldıran 4 kahraman kaymakamdan biri de Hoca’nın ta kendisidir.

“Her toplumu 10-15 bin insan yönetir. Bunlar mühimdir. Bir ülkenin kalkınması, yetiştirdiği I. Sınıf mütehassıs elemanlarının doğru olarak yetiştirilmesi demektir.Evvela çözüm üretecek eleman yetiştirilmelidir…Eğer sendikaların istikameti bizim kürsüde değilde, İdris Küçükömer’in kürsüsünde olsaydı,Türkiye komünist olurdu. 80 yıllık Cumhuriyet dönemindeki kavgaların temelinde din faktörü vardır.” Diyen Sabahattin Zaim ismi, Sakarya için de ayrı bir anlam ifade eder. Zira Sakarya Üniversitesi’nin temelini oluşturan Mühendislik Fakültesi’nin kurucu dekanıdır. Aynı zamanda Sosyal Siyaset Kürsüsünün de kurucu başkanıdır. Şimdi bu görevi devralan ve kürsü başkanlığını deruhte eden, Zaim Hoca’nın öğrencisi, benim de çok değerli dostum Prof. Dr. Ali Seyyar Bey’dir. Böyle bir yazı yazmadan önce Ali Hoca’yı arayıp başsağlığı dileyerek selefi ve hocası hakkındaki düşüncesini bir cümlede ifade etmesini istedim. Derin bir iç çekerek dedi ki “ O, eşi bulunmaz bir Hoca, gönül adamı bir insan ve yeri doldurulamayacak bir alimdi.” Prof. DR. Ali Seyyar Beylerin çıkardığı “Sosyal Siyaset Dergisi”inde Zaim Hoca’nın harika bir röpartajı var. İlgililere okumalarını tavsiye ederim.

Büyükşehir Belediye Başkanı Sayın Aziz Duran’ın da, kendisinden feragatla  rahmetli Hoca’ya çok güzel bir jest yaptığını öğrendim. Sabahattin Zaim isminin Sakarya’da ebedileşmesi amacıyla, “Aziz Duran Bulvarı” nın “Sabahattin Zaim Bulvarı” olarak değiştirme teklifini meclisten geçiren Aziz Başkan’ın bu kadirşinaslığı her türlü takdirin fevkinde olup, bu tavrıyla gözümüzde ve gönlümüzde bir kez daha heykelleşmiştir. Zaim Hoca’nın sevenleri olarak Başkan’a minnet ve şükranlarımızı arz ederiz.

Öte yandan Çağ Kız Koleji  de adını “Özel Sabahattin Zaim Lisesi” olarak değiştirmişti. Okul Müdürü dostum Sayın İlyas Türkmen Bey’e de teşekkürlerimizi sunarken, başsağlığı dileklerimizi de iletmiş olalım.

Vefatı ile bütün bir ülkeyi yasa boğan  Prof.Sabahattin Zaim’i  minnet ve şükranla anıyor ve Cenab-ı Hak’tan  rahmet diliyoruz. Makamı cennet olsun.

 

 

* * *

 

 

 

En Dikkat Çeken Yönü Gerçek Bir Müslüman Olmasıydı

 

(Ali Coşkun'un dilinden Sebahattin Zaim)

 

 

"Hocaların Hocası" olarak bilinen Sabahattin Zaim'i en iyi tanıyanlardan birisi Eski Sanayi ve Ticaret Bakanı Ali Çoşkun. Uzun yıllar çeşitli sivil toplum kuruluşlarında beraber çalışan Ali Çoşkun ile Zaim Hoca aynı zamanda akrabalardı... Hoca'yı en son görenlerden biri olan Ali Çoşkun'a göre Hoca ile kıyaslanabilecek insan sayısı çok az....

Galiba bugün, 'Âlimin ölümü, âlemin ölümü gibidir' hadis-i şerifinin tezahürünü yaşıyoruz. Sabahattin Zaim Hoca'nın vefatı, sizde nasıl bir his uyandırdı?

Sabahattin Zaim Hoca, bizi millet yapan milli manevi değerleri yıllarca örnek olarak yaşatmış, ilim ve sosyal hayatımızın mümtaz bir şahsiyeti. Kendisinin Hakk'a yürümüş olması, hem Türkiye için hem millet için gerçek bir kayıp. Kendisi, öğrencileri, dostları ve eserleriyle amel defteri kıyamete kadar kapanmayacak hakikaten hürmete layık bir hocamızdı. Peygamber Efendimiz hadislerinde buyuruyor ki; "Üç kişinin amel defteri kıyamete kadar kapanmaz. Kendilerine gıpta edebilirsiniz. Bunlardan birincisi, ilmiyle hizmet eden kişi, ikincisi servetiyle hizmet eden kişi, üçüncüsü ise hayırlı evlat yetiştiren kimsedir." Sabahattin Zaim Hoca, bu üçüne de nail olmuş bir isimdir.

Sabahattin Zaim Hoca ile nasıl tanıştınız?

Kendisiyle, 1957-60 yılları arasında Milli Türk Talebe Birliği'nde tanıştık. Televizyonun, basın organlarının, iletişim araçlarının yaygın olmadığı dönemde, Milli Türk Talebe Birliği başta olmak üzere, Türk Ocakları, Aydınlar Ocağı, Birlik Vakfı gibi sivil toplum örgütlerinde görev aldı. Bizim tanışıklığımız da Milli Türk Talebe Birliği'ne dayanır. Türk toplumunun bugünlere gelmesinde büyük katkısı olan çok önemli bir isimdi Zaim Hoca. Çok daha yakın tanışıklığımız ise rahmetli kızımı istemeye gelmesiyle oldu. Rahmetli kızımı, damadım için istedi. Damadım Mehmet Zaim'in amcası. O tarihten sonra aramızda aile bağı oluştu. Bizim aile ocağımızın büyüklerinden oldu. Ayrıca TOBB başkanlığım sırasında Yüksek İstişare Kurulu üyesiydi.

Sabahattin Zaim Hoca nasıl bir insandı?

En çok önem verdiği şey, Peygamberimiz'in 'İnsanların en hayırlısı, insanlara faydalı olandır.' hadisiydi. Bütün hayatı boyunca örnek bir şahsiyet olarak yaşadı. Yarım asrı aşan akademik hayatında İslam ekonomisinin gerçeklerini, topluma ve devlet idaresine anlatan çalışmasıyla dikkat çekti. Bu konuda örnek ve kaynak eserler verdi. Hocanın en önemli özelliklerinden biri de yüce İslam'dan aldığı terbiye ile sosyal ilişkileri çok kuvvetliydi. Herkesi kucaklar, evladı gibi davranırdı. Hocamızın kaş çattığını, kötü söz söylediğini, kızdığını görmedim. Hep tebessüm eden bir isimdi.

Son günlerine kadar ilim irfan işleriyle meşgul oldu. Adeta ayakta öldü demek mümkün mü?

Yetiştirdiği öğrenciler ve eserleriyle her türlü takdirin üzerindedir. Benim de master yaptığım İşletme Fakültesi'nde hocalığımı yaptı. Bugün ülkemizin en üst yönetimi olan Cumhurbaşkanlığı'nı deruhte eden Doç. Dr. Abdullah Gül Bey de öğrencisidir. Abdullah Bey'le ilişkisi hep devam etmiştir. İngiltere'ye gitmesine vesile olan da, İslam Kalkınma Bankası'nda çalışmasını sağlayan da, Nevzat Yalçıntaş Hoca ile birlikte Zaim Hoca'dır. Onun öğrencileri halen birçok üniversitede profesör oldu, hükümet içinde ve bürokraside görev aldı. Kendisiyle birlikte 1991-1994 yılları arasında Zaman Gazetesi'nde üst kurul üyeliği ve başkanlığı yaptık. Kendisi başkan, bense üyeydim. Daha sonra Samanyolu Televizyonu'nun kuruluşunda yönetim kurulunda bulunduk.

Zaim Hoca'nın talebeleriyle ilişkileri nasıldı?

Kendisi adeta bir müracaat kapısıydı. Bursu yetmeyen, maddi imkandan yoksun lisans öğrencisinden doktora öğrencisine bir fahri danışma merkezi gibi hizmet verirdi. Başı sıkışan, dara düşen, hocaya başvururdu. Herkese yardım eder, yol gösterirdi... Öğrencilere öyle bakardı ki onlar evladı gibi olurdu. Hayatı İslami anlayışla şekillenmiş bir insandı. Hem İslami yaşantısında örnek olurdu hem de dünyevi yaşantısında.

Yaş haddinden emekli olmasına rağmen Sakarya Üniversitesi'nin kuruluşunda nasıl görev aldı?

Sakarya Üniversitesi'nde görev alabilmesinde rahmetli Özal'ın bulduğu bir formül etkili oldu. İstanbul Üniversitesi'nden yaş haddinden emekli olmuştu. Mevzuat değişikliğine gidilerek idari görev alarak Sakarya Üniversitesi'nin kuruluşunda bulundu. Abdullah Bey orada yanındaydı. Abdullah Bey o tarihten itibaren talebeliği boyunca yanından hiç ayrılmadı. Hep beraber burada çok önemli hizmetlerde bulundu. Çok sayıda talebe yetişmesine katkısı oldu.

Hoca ile en son ne zaman görüşmüştünüz?

En son görüşen isim ben oldum. Geçtiğimiz çarşamba günü kendisini Sema Hastanesi'nde ziyaret ettim. O gün kendisini biraz toparlamıştı. Yataktan kalktı, tekerlekli sandalyeye oturdu. Benim hemen yanımda yemeğini yedi, benimle sohbet etti. Arkadaşları sordu. Şuuru yerindeydi. Bir yandan ümitlenmiştim. Fakat benden sonra yine fenalaşmış. Sonra zaten kimseyi içeriye almamışlar. Son gördüğümde çok halsizdi, fakat şuuru yerindeydi. Eşi dostu, göremediği kimseleri sordu. "Hasta olmadan sağlığın kıymetini bilin." dedi. Helallik aldı.

Size, öğrencilerine en önemli tavsiyesi neydi?

Öğrencilerine iyi ekip kurmalarını tavsiye ederdi. Dostlukların sıklaştırılmasına ve karşılıklı bilgi alışverişine çok önem verirdi. Biz sadece hocamızı değil, aynı zamanda bir aile büyüğümüzü kaybettik. Kendisi eşini kaybettikten sonra çok sarsılmıştı. Çocukları çok yakından ilgileniyordu, biz hep ziyaret ediyorduk; ama zaman zaman yalnızlık çektiği de oluyordu. Kendini kitaplara vermişti. Yeni bir kitap hazırlığı içindeydi.

İş dünyasından birisi olarak iktisat alanında yaptığı çalışmaları nasıl değerlendiriyorsunuz?

İktisat alanındaki çalışmalarıyla 'iktisat duayeni' nitelemesini hak etmişti. Bunun yanı sıra çalışma ekonomisi ve sosyal siyaset konularında çalışmalarıyla öne çıktı. Kurtuluşu 'İslam ekonomisinin' yaygınlaşmasında buluyordu. Bu konuda İktisat ve İslam adıyla önemli bir eseri var. Faizsiz bankacılığın kurulup yaygınlaşmasında büyük rol oynadı. Bizlere önder, örnek olmuştur. Bu kuruluşlar şimdilerde önemli başarılara imza atıyor. Bütün hepsi, hocanın gösterdiği yolda ve verdiği destekle olmuştur. Hoca, insan yetiştirmenin önemine inanıyordu. Ülkelerin 5-10 kişi tarafından yönetildiğinin farkındaydı. Bu anlamda Abdullah Bey'in cumhurbaşkanlığı ve diğer talebelerinin çeşitli kademelerde görev alması, hocaya bu mutluluğu yaşattı. Ölümünden önce o mutluluğu yaşadı. Demokrasinin içinde, fikir ve düşünce özgürlüğü çerçevesinde mücadeleden yanaydı.

Hocaya ait hep hatırlayacağınız özelliği neydi?

En dikkat çeken yönü gerçek bir Müslüman olmasıydı. Kur'an ahlakını benimsemiş olmasıydı. Çok da mütevazı bir isimdi. Bu mütevazılığın temelinde yatan da İslam ahlakıydı. Onunla kıyaslanabilecek isim çok az.

Kaynak: Zaman Pazartesi, 10 Aralık 2007

 

 

 

* * *

 

Bir ’Beyaz Müslüman’ın portresi: Sabahattin Zaim

 

Soner Yalçın

 

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Başbakan Erdoğan, bakanlar ve üst düzey bürokratların cenazesine katıldığı Profesör Sabahattin Zaim kimdi? "Hocaların Hocası", "İktisadın Duayeni" diye tanımlanan Prof. Zaim’in ünlü akrabaları kimlerdi? İşte Rumeli göçmeni bir muhacirin yaşam hikáyesi...

YIL, 1934. Türkiye’ye o yıl göç etmişlerdi. Dayısı İbrahim Vardar (Gazeteci Ahmet Vardar’ın babasıdır) bir gün onu, Fatih Zeyrek’teki Nakşibendi Şeyhi Hacı Hasip Efendi’ye götürdü. Sekiz yaşındaydı. Ölene kadar Nakşibendi Gümüşhanevi tekkesine bağlı kaldı.

RUMELİ GÜNLERİ

15 Mayıs 1926’da, -bugün Makedonya sınırları içindeki- İştip’te doğdu.

Medrese Mahallesi’nde oturuyordu.

Annesi Saime ev kadınıydı.

Babası Mustafa Efendi esnaftı. Bir Yahudi’yle ortak kerestecilik yapıyordu.

O zor günlerde Türkler ve Yahudiler birbirlerine yakındı. İki halk da hedefti. Bu güç dönemde, iki halk arasında birbiriyle evlilik yapan bile oldu. Örneğin, bugün İzmir’de yaşayan İştipli İbrahim Beyka Ailesi gibi.

Sabahattin Zaim ilkokula, Yeniköy Kilisesi’nin bahçesindeki mektepte başladı. Makedonya’nın ilk Cumhurbaşkanı Kiro Gligorov okul arkadaşıydı.

Okulda öğrenciler "Cita Tursi Azia" Türkler Asya’ya şarkılarını söylüyordu sürekli. Sabahattin’in kendinden dört yaş büyük ağabeyi Burhanettin, bu ırkçı şarkılara, konuşmalara dayanamayıp, "Gávurlarla birlikte okumayacağım!" diyerek İstanbul’a gitti.

Müslümanların, Yahudilerin, Hıristiyanların ortak çıktıkları yağmur duaları çok eskilerde kalmıştı artık.

İki yıl sonra, yıl 1934.

Oğulları Burhanettin gibi Zaim Ailesi de baskılara dayanamadı. Paraya çevrilebilen tüm malları sattılar. Paranın dışarıya çıkarılması yasaktı. İmdada Yahudi tüccarlar yetişti, para İstanbul’a gönderildi.

Ve Zaim Ailesi, Selanik’te Atatürk’ün doğduğu evi ziyaret edip, İtalyan mandıralı gemiye binerek Türkiye’nin yolunu tuttu.

Sabahattin Zaim, yaşamı boyunca hiç unutmadı; Kadıderesi’nde Türk ailelerinin kadınlı erkekli tef çalıp oynadıkları; kahkahalar eşliğinde yemek yedikleri piknikleri.

İstanbul Fatih’te dedeleri (annelerinin babası) Ali Vardar’ın -şimdiki Fatih Kız Lisesi’nin olduğu- konağına yerleştiler.

Sabahattin, Fatih Çarşamba’daki Fethiye 16’ncı Mektebi’nin üçüncü sınıfına kaydedildi. İlkokulu 1937 yılında bitirdi. Üç yıllık Fatih Ortaokulu’ndan sonra 1940 yılında Vefa Lisesi’ne başladı. Lisedeki öğretmenlerinden, "İslamcı-Sosyalist" Nurettin Topçu’nun etkisinde kaldı. Zaten, her ikisi de Zeyrek’teki Nakşibendi Dergáhı’nın müridiydi.

Öğretmeni gibi o da, insanlığın kurtuluşunu ahlaki ve manevi değerlerin yükselişinde görüyordu.

AYNI DERGÁH

Sabahattin Zaim,
1943 yılında Ankara’ya Mülkiye Mektebi’ne gitti. Mayıs 1947’de okulu bitirip, temmuz ayında İstanbul Maiyet Memurluğu’na tayin oldu. Fatih Merkez Bucağı Müdürlüğü’nde ve Eyüp Kaymakam Vekilliği’nde staj yaptı. Kaymakamlık kursunu bitirdikten sonra, 30 Mart 1950 tarihinde Káhta Kaymakamlığı’na atandı.

Mayıs 1951-Nisan 1952 arasında yedek subay olarak askerlik yaptı. Mayıs 1952 Ayancık, Ağustos 1952’de Abana kaymakamlıklarına getirildi. Fakat kaymakamlığı sevmedi.

Bir üst düzey bürokratın beş vakit namaz kılması, sık sık camiye gitmesi o günlerde pek görülen olay değildi. Temmuz 1953’te istifa etti. Aynı yıl açılan sınavı kazanarak İstanbul Üniversitesi İktisat Bölümü’nde asistan oldu.

1955 yılında, "İstanbul Mensucat Sanayi’nin Bünyesi ve Ücretler" konulu tezini savunarak "iktisat doktoru" oldu.

Bu süreçte İktisat Fakültesi’nin dekanı kimdi biliyor musunuz; Prof. Sabri Ülgener!

Prof. Ülgener, İslam’ın kapitalizmle uyuşabileceğini, yani "İslam Calvenizmini" ilk telaffuz eden akademisyendi.

İşin teorik yanından ziyade, başka bir ilişkiye dikkat çekmek istiyorum:

Prof. Ülgener’in babası Mehmed Fehmi Efendi, Nakşibendi Gümüşhanevi Dergáhı’nın kurucusu Ahmed Ziyaeddin Efendi’nin sağ koluydu! Sabri Ülgener, 1911 yılında bu dergáhta dünyaya gelmişti.

Sabahattin Zaim’e, Prof. Ülgener ve dolayısıyla Gümüşhanevi Dergáhı sahip çıkmasın da kim çıksın?

SOĞUK SAVAŞ ÖDÜLÜ

Gümüşhanevi Dergáhı’nın üniversitelerde "örgütlenme" süreci, Soğuk Savaş döneminde hız kazandı. Necmettin Erbakan, Turgut Özal, Recai Kutan, Korkut Özal gibi üniversiteliler dergáhın müritleriydi.

Dergáh salt akademik dünyayla ilgili değildi; iş dünyasına da el attı.

23 Ocak 1956’da genel müdürlüğünü Necmettin Erbakan’ın yaptığı "Gümüş Motor" adlı ilk özel teşebbüsü faaliyete geçirdi. Ortaklar arasında Sabahattin Zaim de vardı.

"Gümüş Motor" iflas edip yerine "Pancar Motor" kurulduğunda Sabahattin Zaim, şirketin yönetim kuruluna alındı.

1950’ler, Soğuk Savaş döneminin başladığı yıllardı. İktidarda Demokrat Parti vardı. ABD’den kredi almak için, Türkiye’de komünist tehlikesi varmış havası yaratıldı. Bu nedenle yakalanan bir avuç demokrat aydın, dünya kamuoyuna "tehlikeli komünist" olarak gösterildi.

Kurucuları arasında Sabahattin Zaim gibi "Nakşibendi münevverlerin" olduğu Komünizmle Mücadele Derneği, İlim Yayma Cemiyeti gibi antikomünist örgütler faaliyete geçirildi. ABD, komünizmle mücadele verenlere ödüller yağdırıyordu.

Sabahattin Zaim, 1955 yılında misafir öğretim üyesi olarak, ABD’nin en iyi üniversitelerinden Cornell Üniversitesi’ne gitti. İki yıl kaldı. Döndükten sonra 1957’de doçent, 1960’ta profesörlüğe yükseldi.

Aynı yıl:

27 Mayıs 1960 askeri ihtilalini yapanlardan bakanlık teklifi aldı! Teklif getirenler, 14’ler olarak bilinen ihtilalin radikalleriydi ve Prof. Zaim yanıt vermeden tasfiye edildiler. Ancak Prof. Zaim, ihtilalci askerlere yardım etmekten geri durmadı; Milli Birlik Komitesi Sosyal İlişkiler Sivil İşler Komitesi Başkanlığı görevinde bulundu.

ULYA CINGILLIOĞLU

10 Eylül 1959’da dünyaevine girdi. Eşi Ulya, Kayserili Galip Cıngıllıoğlu’nun kızıydı. "Demirbank’ın sahibi" Cıngıllıoğlu Ailesi, Kayseri’de demir, halı ve deri ticaretiyle uğraşırdı. Galip Cıngıllıoğlu’nun dedesi Cıngıllızade Ömer Fevzi, İngilizce bilen, Avrupa ile ticari ilişkileri olan tüccardı. 1923-25 yılları arasında Londra’da yaşamıştı.

Sabahattin Zaim zengin bir aileye damat olmuştu. Ama o akademik hayatı seviyordu. 1963-64 öğrenim yılında Almanya’daki Münih Üniversitesi’ne misafir öğretim üyesi olarak gitti. Akademisyenliğin yanında, Türkiye’nin önde gelen şirketlerinde de çalıştı. 1966-67 yıllarında Koç Holding’de Sosyal Yardım Vakfı’nda görev aldı. İşçi-işveren ilişkilerinde aktif rol oynadı.

Bu ilişkiler bugün çok kişiye şaşırtıcı gelebilir ama dün öyle değildi: 1958 yılında Vehbi Koç hacca giderken yanında Gümüşhanevi Dergáhı’nın Şeyhi Mehmet Zahid Kotku vardı.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın danışmanı Cüneyd Zapsu’nun dedesi İbrahim Uzel’in sahibi olduğu Uzel Makina’da danışmanlık yaptı.

Devletin KİT’lerinde, Anadolu Cam Sanayii A.Ş. ve TÜMOSAN’da yönetici olarak bulundu. Milli Prodüktivite Merkezi Yönetim Kurulu Üyeliği yaptı.

CİDDE’YE GİTTİ

Çok çalışkandı. Üniversitelerde ek akademik görevler aldı:

1967 yılından 1980 yılına kadar, Işık Mühendislik Akademisi ve Galatasaray Y. İktisat ve Ticaret Akademisi’nde görev yaptı. 1977-79 yılları arasında Orta Doğu Teknik Üniversitesi Mütevelli Heyeti Üyeliği’nde bulundu. 12 Eylül 1980 askeri darbesinden sonra Suudi Arabistan’a gitti. Cidde’de Melik Abdülaziz Üniversitesi, Mühendislik Fakültesi’nde konuk öğretim üyesi olarak çalıştı.

Bu ülkeyle kişisel ilişkileri hep iyi oldu. İslam Kalkınma Bankası’nda Yöneticileri Seçme ve Değerlendirme Komitesi’nde müşavirlik yaptı. 1981-82 yıllarında İslam Konferansı, İslam Bankacılığı Temsilciliği’nde bulundu. Görevi Prof. Nevzat Yalçıntaş’a teslim edip Türkiye’ye döndü.

Faisal Finans Kurumu Yönetim Kurulu Başkan Vekilliği (1998-2002) ve son olarak Kuveyt Türk’te murakıplık yaptı.

SAKIZAĞACI KABRİSTANI

Ömrü çalışmakla geçti. Bel ağrısı şikáyetiyle gittiği hastanede "lenf kanseri" teşhisi kondu. Kurtarılamadı.

"Parlamenter sisteme geçtiğimiz 1876’dan beri en iyi hükümet AKP hükümetidir" diyen Prof. Zaim’in cenazesine, Cumhurbaşkanı Gül’den Başbakan Erdoğan’a, bakanlardan üst düzey bürokratlara, belediye başkanlarına kadar binlerce insan geldi.

Edirnekapı Sakızağacı Kabristanı’nda toprağa verildi. Burada "aile mezarlığı"nın olduğu söylendi. Doğruydu; beş yıl önce kaybettiği eşi Ulya, ağabeyi Burhanettin ve kardeşi Mustafa’nın mezarı oradaydı. Ama...

Prof. Zaim’in Türkiye’de ilk bağlandığı Hacı Hasip Efendi ve daha sonra dergáhın postnişine oturan Abdulaziz Bekine gibi Gümüşhanevi Dergáhı’nın Nakşibendi şeyhlerinin de mezarı oradaydı.

Şeyhlerinden hiç ayrı düşmek istemedi...

Sabahattin Zaim’in çocuklarI

Mehveç Tarım: 1960 doğumlu. 1983 İÜ Tıp Fakültesi mezunu. Marmara Üniversitesi’nde doçent. 1988’de göz doktoru Mesut Tarım ile evlendi. Merve ve Safa adında iki çocuğu var.

Selim Zaim: 1962 doğumlu. İTÜ Makine mezunu. Babası gibi Cornell Üniversitesi’nde doktora yaptı. Fatih Üniversitesi İşletme Bölüm Başkanı’dır.

Anne tarafından akraba; BEKO Dış Ticaret ve Pazarlama Müdürü Funda Gökçin’le evli. Zeynep ve Ulya Elif adında iki çocuğu var.

Kerim Zaim: 1963 doğumlu. İTÜ Sakarya Mühendislik mezunu. Gün Sazak şirketlerinde çalıştı. Sonra kendi şirketini kurdu. Saadet Partisi’nden İstanbul Büyükşehir Belediyesi meclis üyeliğine seçildi. Akrabadan, Kayserili İclal Arslan ile evlendi.

Abdülhalim Zaim: 1969 doğumlu. Yıldız Teknik Üniversitesi bilgisayar mezunu. Boğaziçi Üniversitesi’nde yüksek lisans yaptı. YÖK tarafından doktora yapmak için ABD’ye gönderildi. İstanbul Üniversitesi’nde doçent olarak çalışmaktadır. Özlem Kaya ile evli. Kerem Can, Ekrem ve Ediz adında üç çocuğu var.

Halil Zaim: 1974 doğumlu. İstanbul Üniversitesi İktisat mezunu. Aynı fakültede araştırma görevlisi olarak görev yapmaktadır. Malezyalı Nur Hasimah ile evli. Nur Hatice ve Sabahattin adında iki çocuğu var.

Ünlü akrabalar

- Sabahattin Zaim’in anne soyu iki koldan ilerliyor. Büyük dedesi Köprülü Ali Ağa’nın iki oğlu vardı. Ahmed Ağa ve Emin Ağa.

Emin Ağa kolundan gelen ünlüler arasında; Orgeneral Teoman Koman, Prof. Macit Gökberk, Şükrü Naili Paşa, Prof. Demir Başar, Vali Bedri Oskay, Vali Rıfat Vardar, Yazar Ayten Aygen, Gazeteci Emre Aygen gibi isimler var.

- Sabahattin Zaim’in teyze oğlu Profesör Cevat Babuna’nın, dört kızı, bir oğlu var: Büyük kızı Ceyda, Prof. Zaim’in yanına asistan olarak aldığı Prof. Tevfik Ertüzün’ün eşiydi. Ertüzün, DYP milletvekilliği yaptı; trafik kazasında hayatını kaybetti.

Prof. Babuna’nın tüm çocukları, "Adnan Hoca" olarak bilinen Adnan Okyar’ın arkadaşları oldukları gerekçesiyle sık sık medyada yer alıyor.

Diğer teyze oğlu Prof. Cavit Babuna, uzun yıllar İÜ Tıp Fakültesi’nde görev yaptı. Oğlu Aydın Babuna, Boğaziçi Üniversitesi’nde profesör. Diğer oğlu Adnan Babuna, Boğaziçi Üniversitesi makine mezunu. Mekke ve Libya’da çalıştı. Halen Erdemir Şirketi’nin İstanbul temsilcisi.

- Bilgi Üniversitesi rektörlüğünü de yapmış olan Lale Duruiz, Sabahattin Zaim’in babaanne tarafından akrabası.

Bilgi Üniversitesi İktisat Fakültesi Dekanı Prof. Burhan Şenatalar, Sabahattin Zaim’in hem öğrencisi, hem akrabası. İÜ İktisat Fakültesi’nin dekanlığını da yapan Şenatalar, YÖK üyesi.

- Anneanne tarafından akraba iki de üst düzey general var: 1960 İhtilali’ne katılmış, Hava Kuvvetleri Komutanlığı yapmış Orgeneral Ahmet Dural ve halen Kara Kuvvetleri Eğitim ve Doktrin Komutanı Orgeneral Orhan Yöney.

- Ailede ünlü futbolcular da var: Hüseyin Amcalarının küçük oğlu Selahattin Aytaç’ın damadı, Galatasaray’ın Ankaraspor’a kiralık verdiği Necati.

Bir diğer futbolcu ise, babaanneleri Akile Hanım’ın yeğeni, Galatasaray’ın eski kaptanı Cüneyt Tanman.

- Ağabey Burhanettin Zaim, eski Bakan Ali Coşkun ile dünür. Oğlu Mehmet Zaim, Coşkun’un kızı Işıl ile evliydi. Sina adında oğulları vardı. 1992’deki bir trafik kazasında Ali Coşkun, eşi ve kızı Işıl’ı kaybetti. Mehmet Zaim, yeniden evlendi. Ülker Gıda’da üst düzey yöneticisi.

Burhanettin Zaim’in bir diğer oğlu Halit, Siemens’te Türkiye bilgisayar bölümü müdürü. Kızı Yeşim ise uluslararası bir gözetim şirketinde yönetici olarak çalışıyor.

- Sabahattin Zaim’in küçük kardeşi Mustafa, iş hayatına Eczacıbaşı’nda başladı. Uzel Traktör Sanayi’nde devam etti. Amcasının kızı Mahture’yle evlendi. İki çocuğu da sakat doğdu. Banu 13, Hakan 16 yaşında hayata gözlerini yumdu. Çocuklarının üzüntülerine dayanamayan Mustafa Zaim, 47 yaşında vefat etti.

Hürriyet 16 Aralık 2007

 

 

* * *

 

 

Sabahattin Zaim’e dair…

Ekrem Kızıltaş

Değişik ortamlarda, değişik vesilelerle gündeme gelen ve cevabı, insanın yaşına, tecrübelerine, bulunduğu yere ve tabii ki dünyaya ve olaylara bakışına göre değişen bir soru vardır: Ne durumdayız, gidiş nereye?..

Ortak bir hedefe varmak hususundaki kararlılığımız, heyecanımız ne alemdedir?

Geçen zaman heyecanlarımızı törpüleyip yok mu etmiştir; yoksa, fazlalıklardan arındırarak, daha saf ve temiz bir hale mi getirmiştir?

Geçmişin sayısı az ve ama hedefe varma hususunda kararlılıkla dolu dava adamları yerine, şimdinin çok ama sanki biraz gevşekmiş gibi görünen insanları, bizi sevindirmeli mi, yoksa düşünmeli miyiz?

Toplumun tamamına baktığımızda gördüğümüz manzara; olmasını gerektiğini düşündüğümüz şeyin; sulandırılmış, eksikliklerle malul hali yani; negatiften pozitife geçişin mi müjdecisi; yoksa ‘eyvah nereye doğru gidiyoruz?’ sorusunu sorduracak bir durumla mı karşı karşıyayız?

Seyrine durduğumuz manzaranın aktörlerinin çoğunu tanımıyoruz. Değerlendirmelerimiz sadece müşahedeye dayalı. Bizim müşahedelerimiz ya da bizlere aktarılanlar.

Yani içinde bulunulan halin, bir ara hal olduğunun farkındayız ama bunun nereden nereye doğru bir gidiş olduğunu, bilmiyoruz.

İyiden kötüye doğru mu?.. Kötüden iyiye doğru mu?

Yarısı suyla dolu bardağa bakış gibi bir şey. Kimimiz ‘bardağın yarısı dolu’ diyoruz, kimimize göre ise ‘yarısı boş’.

Bütün bu soruların konuşulduğu hatta tartışıldığı ortamlarda, benim referanslarım 1970’lerden başlıyor. Doğup büyüdüğüm ve orta tahsilimi bitirdiğim Ordu’yu hatırlıyorum önce. Sonra da 1975’te geldiğim İstanbul’u…

İyi olacak inşaallah…

O zaman bu günkü manzaranın aslında iyiye doğru gidişi yansıttığını düşünüyorum. Belki de, bana hep ‘iyi olacak inşaallah!’ dedirten, iflah olmaz iyimserliğimle alakalı bir şey bu.

İşte 1975’in İstanbul’unu, üniversiteleri; o üniversitelerde bulunan asistan, doçent, hatta profesörlerle alakalı konuşmalarımız aklıma geldiğinde de, gözümün önüne gülümseyen, hep gülümseyen bir sima geliyor: Prof. Dr. Sabahattin Zaim.

O yıllardaki durumun bu günküyle mukayese kabul etmeyecek kadar kötü, ya da karmaşık olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.

İnançlı, idealist gençliğin, model insan olarak gözlerinin önünde bulunan birkaç isimden birisi idi, Prof. Dr. Sabahattin Zaim.

Akademisyen olmanın inançlı olmaya mutlaka engel olduğu şeklinde bir zihin yapısı vardı sanki o zamanlarda. En azından, akademisyenler inanca ve tabii inancın tezahürlerine uzak dururlar gibi geliyordu bizlere.

Profesörlük ünvanını taşıyan kişilerin, inanca yakın olabilecekleri; bırakın yakın olmayı, o inancı bütün ateşiyle içlerinde barındırabilecekleri, olması mümkün olmayan bir halmiş gibi idi o zamanlar.

İnançlı ve akademisyen…

Ama geçtiğimiz Pazar günü (9.12.2007) kaybettiğimiz Prof. Dr. Sabahattin Zaim, ‘Hocaların Hocası’ yani; o yıllarda inançlı gençliğin ‘hem akademisyen ve hem de inançlı olunabileceği’ hususunda yollarını aydınlatan birkaç isimden birisi ve belki de en önemlisi idi.

Sadece doğrudan muhatap olduğu kendi talebelerine değil, bayramlarda ya da çeşitli vesilelerle ziyaretine giden gençlere de, hali ve kali ile, ‘tedirgin olmayın, gerektiği gibi çalışır ve gayretli olursanız gelecek sizindir’ mesajını veren birisi idi o.

Öyle inanıyorum ki, kendinden emin ve geleceğe yönelik en ufak bir ümitsizlik bile barındırmayan hali, o dönem gençlerinin yollarını aydınlatan en güçlü ışıklardan birisi oldu.

Geleceğin mutlaka güzel olduğuna inanıyor ve sanki hep o güzel geleceği görüyormuş gibi de, gülümsüyordu, Sabahattin Hoca.

En son, başörtüsü sebebiyle yolları kesilip Viyana’ya gitmeye mecbur kalan kızlarımızın yanında olduğu bir zamanda birarada olabildik kendisiyle.

Sürekli gülümsüyor, sürekli bir şeyler öğretmeye ve bir anı bile boş geçirmemeye çalışıyordu.

Hayatı ile, eserleri ile, davranışları ile; karanlıklardan aydınlığa doğru gidişte, kelimenin tam anlamıyla bir ışık oldu önümüzde, Prof. Dr. Sabahattin Zaim.

Cenab-ı Hakk, gani gani rahmet eylesin, (amin).

Milli Gazete // 12.12.2007

 

 

* * *

 

 

Sabahattin Zaim Hoca vefat etti. Allah rahmet etsin. Onu cennetine koysun

Erol ERDOĞAN

Birkaç gündür sevenleri, yakınları ve öğrencileri zaten bir vefat haberini bekler hale gelmişlerdi; rahatsızdı ve tedavi görüyordu.

Sabahattin Hoca ile son iki yılda 3-4 defa kısa kısa görüşme şansım olmuştu. İlki SPD Sosyal Politikalar Dergisi’nin çıkışı sırasında bir telefon görüşmesi idi. Bu görüşme, aynı zamanda ilk tanışmam sayılırdı hocamız ile. Sonraki haftalarda, dergiyle ilgili bir istişare toplantısına davet ettiğimizde severek bu daveti kabul etmiş, bizi sevindirmişti.  O toplantıda yaptığı kısa konuşmayı ben uzun uzun dinlemiştim. Benim için ufuk açıcı bir konuşma olmuştu çünkü. Sonrasında dergiyle ilgili birkaç telefon görüşmesi daha yaptık. Her defasında derginin genç ekibine dua ediyor, ne kadar önemli bir iş yapıldığını vurgulamaya çalışıyordu.

Ben bu görüşmeleri yaparken bir taraftan da hocanın “Türkiye'nin Yirminci Yüzyılı”nı okumaya çalışıyordum. Üç ciltlik koca kitabı hala bitiremedim.

Hocamızla en son evinde bir görüşmemiz daha olmuştu. Bu görüşmede ise, İstanbul 2010 ile ilgili hazırladığımız geniş bir projeyi kendisine takdim ederek, görüşlerini almak istemiştim. Yorgunluğuna rağmen o kadar yakından ilgilenmişti ki, o görüşme bizler için hatırası bol unutulmaz bir ana dönüşmüştü.

Büyük Hoca olmak farklı bir şey. Hoca ile görüşme şansını yakaladığım bu birkaç zaman diliminde büyük hocanın ne demek  olduğunu daha yakından fark etmiştim. Biyografilerinde Hocanın akademik alanının iktisat olduğu yazıyordu. Ancak eserlerini okurken ve konuşmalarını dinlerken derin ve bütüncül bir bakış açısı ile konulara bakıyor ve disiplinler arası hatta disiplinler üstü bir analiz ile çözümler sunuyordu.

Sabahattin Hocanın talebesi çok. Onların her biri bugün akademinin, siyasetin ve bürokrasinin farkı alanlarında söz sahibi. Onun hakkında yazılacak yazı, söylenecek sözü de en güzel onlar söyler.

Ben, Pazar sabahı talebelerinden ve aile dostu Numan Kurtulmuş'tan, hocanın vefat haberini aldığım zaman zihnime gelen üç beş satırı dua niyetine paylaşmak istedim.

Hocanın cenazesi Pazartesi günü öğle namazından sonra Fatih Camii’nden kalkacak. Allah rahmet eylesin. Allah bizi onun gibilerden mahrum bırakmasın

www.boyuthaber.com / haber/  (09. 12. 2007)

 

 

* * *

 

 

 

Övülmeye gerçekten layık faziletli Müslüman merhum Profesör Sabahattin Zaim Bey

 

Mehmet Şevket Eygi

 

İnsanları övme konusunda cömert değilimdir. Merhum Profesör Sabahattin Zaim bey gerçekten övgüye layık bir zattı. Güler yüzlüydü, hep tebessüm ederdi. Nezih, afif, temiz bir aydındı. Samimî ve muhlis bir Müslümandı. Muvahhid idi, mü’min idi, musalli idi, müstakıym idi. Ehl-i Sünnet inancına bağlıydı. Yüce İslâm dinine sadece hizmet etmiştir. Onun din ve mukaddesat istismarı ve bezirganlığı yaptığı görülmemiştir. Mütevazı idi, dünya alâyişinden uzak dururdu. Ömrünün sayılı nefeslerini tamamladı ve 81 yaşında olduğu halde büyük yolculuğa çıktı. Allah rahmet eylesin, mekânı Cennet olsun.

Yeri doldurulur mu? İktisatçı olarak doldurulsa bile insan olarak, Müslüman olarak doldurulması çok zor...

Cumhurbaşkanının ve Başbakanın cenazesine gelmeleri bir kadirşinaslık olmuştur.

Camide yer bulamadım, avluya serilen kağıtlar üzerinde namaz kıldım, Fatih Camii rüzgarlıdır, epey üşüdüm.

Merhum üstad Sabahattin Zaim’in cenaze namazını muhterem Emin Saraç Hoca kıldırdı. Ben kalabalık dolayısıyla orada iken göremedim. Cumhurbaşkanı ile Başbakan tabutu omuzlamışlar, bir müddet taşımışlar. Bu taşıma kime şeref kazandırdı? Merhuma mı? Hayır, taşıyanlara...

Bir toplum için en büyük felaket, faziletli büyüklerin yerlerinin doldurulamamasıdır. Yabancı ülkelerde çok bilgili, uzmanlık bakımından çok güçlü, birkaç dil bilen elemanlar yetiştirebiliriz ama bunların bilgileri ve uzmanlıkları kadar ahlâkları, karakterleri, faziletleri de yüksek olmalıdır...

Biz Müslümanlar üç şeye muhtacız:

- Bilgi ve kültür üstünlüğü.

- Ahlâk ve karakter üstünlüğü.

- Güzellik, estetik, sanat üstünlüğü.

Hafızasını yitirmiş bir toplumuz. Genç nesiller Sabahattin Zaim ve benzerlerini tanımıyor. Sebilürreşad mecmuası sahibi Eşref Edib’i bilen kaç genç çıkar? Bir ülkenin, bir devletin, bir halkın üç zamanı vardır: Geçmiş zaman, şimdiki zaman, gelecek zaman... Sadece şimdiki zamanla ayakta kalmak mümkün olmaz.

Binlerce büyüğümüzün hatıralarını yaşatmamız bizim için bir vefa ve sadakat borcudur. (Milli Gazete // 12.12.2007)

 

 

 

* * *

 

 

 

 

Sabahattin Hocamı Anarken…

 Prof. Dr. Ali Seyyar

 

Prof. Dr. Sabahattin Zaim hocamızı 9 Aralık 2007 tarihinde kaybettik. Hemen ertesi gün Fatih Camiinde kılınan cenaze namazıyla kendisi ebedî âleme yolculuk edildi. On binlerce seveni, öğrencisi, hayranı hem camii içini, hem de camii avlusunu doldurdu. Öyle güzel bir manevî atmosfer ve dikkat çekici bir sükûnet hâkimdi ki, doğrusu imrendim. Cenazeye katılan herkes huşu içinde hocamıza karşı son görevini ifa etti. Başta Cumhurbaşkanımız Sayın Abdullah Gül ve Başbakanımız Sayın Tayyib Erdoğan olmak üzere Türkiye’nin en önemli simaları cenaze namazında hazır bulundular. Peygamberimiz “Cenaze namazında üç saf cemaat bulunan mümin, Cennete girer” ve “Kırk Müslüman, bir müminin cenazesinde bulunup onun affı için dua ederlerse, duaları kabul olur” buyurmaktadır. Sabahattin hocamın cenaze namazında Peygamberimizin buyurduğunun çok üstünde şuurlu bir cemaat bulunmaktaydı, her kesimden gelen müminler, hocamız için samimî dualarda bulunmuşlardır. Hayatını “Güzel İnsan” yetiştirmek için vakfeden bir ilim adamının son yolculuğu da böyle güzel oluyormuş meğer.

İlk Tanışmamız

Yıl 1993, 26 yıllık gurbet hayatından sonra Almanya’dan memleketime temelli dönüş yaptım, gayem İstanbul Üniversitesi, Çalışma Ekonomisi bölümünde doktora eğitimi almak idi. Bu bölümde benim gözümde iki değerli hoca vardı, Prof. Dr. Nevzat Yalçıntaş ve Prof. Dr. Sabahattin Zaim. Kendileriyle tanışmak ve onların talebesi olmak en büyük arzum idi. Türkiye’ye gelir gelmez ilk işim onlarla görüşmek oldu. Kendilerine doktora eğitimi almak istediğimi söyledim. Nitekim 1994 yılında bu bölüme doktora öğrencisi olarak kabul edildim. Jüri heyetinde bölüm başkanı Prof. Dr. Nusret Ekin, Prof. Dr. Nur Serter, Prof. Dr. Toker Dereli ve Prof. Dr. NevzatYalçıntaş vardı. Bütün hocaların derslerine aralıksız olarak büyük bir şevkle devam ettim, ama Sabahattin hocamın derslerine her zaman büyük bir iştiyakla ve gönülden katıldım. Derslerinde hangi konu işlenirse işlensin mutlaka bir hikmet yönü bulunurdu, sosyal bilimlerin perde arkası yani manevî boyut gösterilirdi. Çoğu zaman müfredatta resmen ilan edilmemiş olsa da Zekât, Sadaka gibi İslâm Ekonomisinin temel esasları ile ilgili dersler de verilirdi. Nevzat hocamız da Sabahattin hocamıza çok hürmet ederdi, Nevzat hoca derslerinden sonra bazen bizi yanına alıp “haydi çocuklar şimdi hocaların hocasına gidelim ve biraz onunla sohbet edelim” derdi. Hangi siyasî görüşten olursa olsun bölümdeki her hoca Sabahattin hocaya ayrı bir saygı gösterirdi. O, bütün mütevazılığına rağmen İstanbul Üniversitesinde ilmî otoritesini kabul ettirebilmişti.

Emekli Olması

Yıl 1997: Ben İstanbul Üniversitesinde Nevzat hocamızın danışmanlığında doktora tezimi tamamladıktan sonra aynı yıl Sakarya Üniversitesine öğretim üyesi olarak alındım. Sabahattin hocamız, o eğitim yılında hem İstanbul, hem de Sakarya Üniversitesinde son kez ders veriyordu. Hocamız artık emekli olacaktı. Kaderin cilvesine bakın ki, Sakarya Üniversitesi, Çalışma Ekonomisi bölümünün Sosyal Siyaset ana bilim dalı bana bırakılacaktı. Sabahattin hocamız 1998’de resmen emekliye ayrıldı ve biz de onun kürsüsünü böylece devraldık. Bu kürsünün hakkını verebilmek ve sosyal politikalar alanında yeni ufuklar açabilmek için çok çaba gösterdim, inşallah onun bir talebesi olarak bu kutsal görevimizi layıkıyla yerine getirebiliriz. Emekli olduğunda fakültemiz kendisine bir veda yemeği tertipledi. 28 Şubatın soğuk rüzgârları Esentepe Kampüsünde de estiğinden dolayı bu yemeğe başta üniversitemizin rektörü olmak üzere birçok öğretim üyesi katılmadı. Veda yemeğine sadece bir iki rektör yardımcısı katılma lütfünde bulunmuştu. Malum, hocamız dindar bir âlim idi, dindarlığını da hiçbir zaman gizleme ihtiyacı duymazdı. Aslında dindarlık ve ilim, birbirlerini tamamlayan iki güzel haslettir. Ama ne var ki, laikçilik kıskacından kopamayan bazı idareciler, dindar bir bilim adamın varlığından her zaman tedirgin olurlar. İstanbul Üniversitesi, buna rağmen yine de geleneksel görevini yerine getirerek, hocamıza bir Armağan çıkardı. Emekli hocalara üniversite adına bir Armağan çıkarmak hem ilmî teamüllerin bir gereği, hem de emekliliğe ayrılan hocalarımıza saygının bir tezahürüdür. Ne yazık ki, hocamıza Sakarya Üniversitesi olarak biz bir Armağan çıkaramadık. Üniversitemize büyük emeği geçen hocamız, belli etmemiş olsa dahî bu yüzden biraz hüzünlü olarak Sakarya’dan ayrıldı.

Hocamıza Vefa Borcumuz

Hocamızın vefat haberini duyduğumda “bu ayıbı nasıl telafi edebiliriz acaba” diye düşünürken aklıma Sabahattin hocamızın öğrencisi olan fakülte dekanımız sayın Prof. Dr. Engin Yıldırım hocamızı aramak geldi. Sayın dekanımızın sorumluluk duygusu ve duyarlılığı takdire şayandır. “Bu hatamızı hemen telafi edeceğiz. Hem bir Armağan çıkartacağız, hem de Sabahattin hocamız adına Sempozyum düzenleyeceğiz” dedi. Dekanımızın vefa ve sadakati bununla da kalmayacak. Fakültemiz, gelecek yıl ek bir binaya kavuşacak. Bu binanın en büyük salonun ismi hocamızın ismini alacak inşallah. Dekanımızın girişimleriyle geçen hafta Üniversitemizde Sabahattin hocamıza eski Tarım Bakanı Sayın Prof. Dr. Sami Güçlü’nün de katıldığı bir anma töreni de tertiplenmiş oldu. Böylece geç de olsa Sabahattin hocamızın ilmî değeri ve umumî saygınlığı Üniversitemizce de tescillenmiş oldu. Sabahattin hocamız, Adapazarı Büyükşehir Belediyesi ve Sakarya Üniversitesinin müşterek girişimleriyle ve büyük organizasyonlarla her yıl anılmalıdır. Böyle değerli bir bilim adamı, genç nesiller tarafından her zaman hatırlanmalıdır. Sakarya, ilmin beşiği olmak istiyorsa, bağrından yetiştirdiği bilim adamlarına sadece öldüklerinde değil, hayatlarında da saygı göstermelidir.

Son Görüşmemiz

Sabahattin hocamızın himmetleri ve hayırlı dualarıyla ve Asal eğitim şirketinin de maddî katkılarıyla geçen yıl Sosyal Politikalar Dergisini çıkartmaya muvaffak olduk. İlk sayısında kendisiyle bir röportaj yaptık. Böylece dergimizin sosyal politika boyutu da ortaya çıkmış oldu. Dergimizi geniş bir kitleye tanıtmak ve yeni bir yazar kadrosu oluşturmak maksadıyla geçen Ramazan ayında bir otelde iftar yemeği verdik. Baş konuğumuz Sabahattin hocamız idi. Yemekten sonra hocamız bir konuşma yaptı, çıkarttığımız derginin önemine vurgu yaparak, bizlere manevî desteklerinin devam edeceğinin işaretini verdi. O akşam otelin bir salonunda birlikte teravih namaz kıldık. Bu hocamla paylaştığım son hatıra idi. Hatıraların en güzel yönü, birlikte geçirilen değerli, faydalı ve anlamlı anlardır. Geçmiş gibi görünse de bunlar öyle anlar ki, insan hayatının akışına ve gönül dünyasına yön verir. Ben hocamla birlikte namaz kıldım, onun derslerine katılma şerefine eriştim, onun kürsüsünün başkanlığını yapmaktayım, onun manevî desteğiyle azimli birkaç arkadaşla bir dergi çıkartabildik ve dolayısıyla az da olsa onunla ilgili güzel hatıralara sahip olabildim. Bu büyük bir lütuftur. Bunun için Allah’a şükrediyorum ve hocama Allah’tan rahmet ve mağfiret diliyorum.

 

25 Aralık 2007 // Salı // Adapazarı Gazetesi

 

ÂLİMİN ÖLÜMÜ, ÂLEMİN ÖLÜMÜ

Prof. Dr. Engin YILDIRIM

 

Âlimin ölümünün, âlemin ölümü olduğunu bize hatırlatan hocamız Sabahattin Zaim, bu gök kubbede hoş bir seda bırakarak aramızdan ayrıldı. Neredeyse yarım asra dayanan akademik hayatında Zaim hoca, çalışma ekonomisi ve sosyal siyaset disiplinlerinin Türkiye’deki öncülerinden biri olarak ülkemiz bilim hayatına önemli bir katkı sağlamıştır. Hoca, dar anlamda akademik bir şahsiyet olmanın ötesinde kelimenin tam anlamıyla kamuya mal olmuş bir aydın kimliğini de uhdesinde toplamıştı. Nezaket ve zarafetle bütünleşen beyefendi kişiliği ile öğrencilerine her zaman örnek olmuştur.

Sabahattin Zaim hocamızın derslerinde, sohbetlerinde sık sık tekrarladığı İngilizce bir deyiş vardı: where there is a wish, there is a way”. Yani, arzu ve istek varsa, bir çözüm, bir çıkış yolu vardır. Umutsuz durumlarda bu deyişi hatırlatır, özgüvenimizi adeta tekrar canlandırırdı.

Sabahattin Zaim bildiklerini sadece üniversite amfilerinde, sınıflarında anlatmamış, mümkün olan her ortamda, her kesimden insana da anlatmaya gayret göstermiştir. Profesör kelimesinin Latince kökeni “açıklayan, izah eden, bildiğini yayan” gibi anlamlar içermektedir Bu anlamda hoca,  Profesör unvanının da hakkını vermiş ama bu sıfatın ötesinde âlim duruşu ve kimliği ile kalbimizde yer etmiştir.

 

 

"HOCALARIN HOCASI"
PEK MUHTEREM PROF. DR SABAHADDİN ZAİM BEYEFENDİ HOCAMIZI RAHMETLE ANIYORUZ

Prof. Dr. Osman Eskicioğlu
DEÜ İlahiyat Fakültesi İslam Hukuku Öğretim Üyesi

 

Herşeyden önce bu büyük ve değerli insan, idealist müslüman, ehl-i ilim ve hilim,  ahlak-ı hamide, edeb ve fazilet sahibi samimi can hocamıza Cenab-ı Hak'tan rahmet ve mağfiretler dileyerek sözlerime başlamak istiyorum. Kendileri doktora yöneticim ve danışmanım olması dolayısıyla öğrencisi olma, onu çok yakından tanıma, hele gözleri kamaştıran bazı hareket ve davranışlarını görme, örnek insan haza müslüman  bir sahib-i ilim ve irfandan ders alma şerefine nail olduğum için Allah'a hamdediyorum.

Çağımız ekonomi çağı olması dolayısıyla 1970 yıllarında İzmir İmam Hatip Lisesinde öğretmenlik yaparken aynı zamanda İslam Ekonomisi üzerine çalışmalara başlamıştım. Bazı büyüklerimizin arkadaş ve dostlarımızın teşviki ile bu çalışmalarımızın doktora yaparak daha bilimsel bir nitelik kazanması arzu edildi. Böylece biz İslam ekonomisinin esaslarını Kur'anda arayıp bulup tesbit etmek istiyorduk. Ancak o zamanlar Ankara İlahiyat Fakültesi bizlere doktora yapma imkan ve hakkı tanımadığı için Erzurum Atatürk Üniversitesi İslami İlimler Fakültesinde doktora yapmaya karar verdik. Fakat İslam ekonomisi ifadesi literatürümüze henüz yeni yeni girmeye başladığı için bu çalışmayı bir ekonomi alimi olan zatın denetim ve gözetimi altında yapmak daha faydalı olacaktı. Bu zat da ancak kendilerini 1965 yıllarında İzmir Türkocağında verdiği konferansından tanıdığımız muhterem hocamız Prof. Dr. Sabahaddin Zaim olabilirdi. Çünkü Türkiyede akademisyenler arasında İslam ekonomisi üzerine düşünüp fikir üreten ve çalışmalar yapan ondan başka bir kimse hemen hemen yok gibiydi.  O sebeple biz kendisine muraceat edip doktora yöneticisi olmasını kendilerinden isteyerek ricada bulunduk. Hocamız da lütfedip memnuniyetle kabul buyurdular.

Hocamız, ilmi seven, ilim öğrenmek isteyen kimseye yardım etmeyi seven ve bunun için de zaman ve zemin sınırlaması tanımayan bir kimse olduğunu bilfiil uygulayarak göstermiştir. Gece gündüz   demeden, üniversite, fakülte, çalışma odası ve ev demeden, hatta çalışma zamanı ve tatil zamanı demeden her zaman ve her yerde ilim öğrenmek ve öğretmek onun için olağan bir şeydi. O kendi ifadesile "güzel insanlar" yetiştirmek için çalışan çalışan ve yorulmayan hep hizmet eden güzel bir insandı.

İlk defa Beyazıtta Üniversiteye gittiğim zaman odasında bilimsel çalışma usul ve yöntemleri üzerine yol gösterip bir çok tavsiyelerde bulunduktan sonra "gel şimdi seninle kütüphaneye gidelim, ben sana oradan bazı kitapları seçip vereyim. Sen onları okursun, buna "kuluçka dönemi" derler böylece asıl çalışacağımız konu kendiliğinden ortaya çıkar" dedi. Kütüphanede tavana kadar uzanan raflarda dolu dolu kitaplar vardı. Yüksekte oldukları için bunları elle dokunup almak mümkün olmadığından hocamız orada duran seyyar merdiveni aldı, üzerine çıktı ve benim için faydalı olabilecek olanlarından üç kitabı seçip bana verdi. Hocamın kütüphaneye git, görevli memur şu şu kitapları sana versin demeyip, bizzat kendisinin gelip meşgul olmasından son derece hislenmiştim.

Yine bir gün evine randövü vermişti. Erenköy'de Bilim sokak Kardeşler Ap. No:6 D.6 da beni çalışma odasına aldı. Benim yazdıklarımı okuyor ve bazı konularda tartışma yapıyorduk. Bir ara ben "hocam, Necip Fazıl bu konuda biraz farklı düşünüyor; onun şu kitabında şöyle yazıyor" dediğim zaman "Osmancım" dedi - bana genellikle "Osmancım" diye hitap ederdi - "ilim ile sanat biraz farklıdır. Alimlerde abartı olmaz, ilim ne ise odur. Halbuki şairler sanatkarlar şiir ve edebiyatlarında biraz mübaleğa yaparak meseleleri abartabilirler" dedi. Vakit epeyce ilerlemiş, saat 01.00 i geçmiş nerede ise 01.30 lara doğru yaklaşıyordu. "Osmancım", dedi "ben hemen hemen her gece böyleyim, gece çalışmak benim için daha verimli oluyor, Fakülteden ayrılıp vapura bindiğimde ininceye kadar dinlenmiş oluyorum ve akşamları burada hep saatlerce çalışırım" dedi. "Sen bana şimdi imam ol, yatsı namazımızı cemaatle kılalım inşallah" dediler. Namaz bittikten sonra "vakit epey ilerledi; şimdi belediye otubüsleri ve dolmuşlar çalışmaz. Ben seni götüreyim, sen nerede kalacaktın?" Ben "Çifte Havuzlarda Fehmi Koru'ya gideceğim" diye cevap verdiğim zaman "tamam buyrun inelim", deyip beni siyah renkli mercedes arabasıyla kalacağım yere götürdüğünü şimdi olmuş gibi hatırlıyorum.

Evde bir ara teneffüs molası olmuştu sanki. Hocamız odadan dışarı çıktı. Baktım henüz bir aylık veya iki aylık olduğu belli olan 5. çocuğu Halil kucağında olduğu halde salavatlar getirerek içeriye girdi. "Amcası buna oku, dua et" diye söyledi. Ben de bazı dualar okumuştum. İşte hocamız bu kadar ince, nezaketli ve çocuğunun sevgisini bir öğrencisiyle bile paylaşacak kadar, onun için birlikte dua edecek kadar samimi ve alçak gönüllü idi.

Fakültede çalışma odasındayız. Hocamız yine benim yazdıklarımı kontrol edip bir takım tavsiyelerde bulundu. Zaman ilerleyip dersimiz bitince "sen nereye gideceksin?" diye sordular. Ben de "Fatih-Karagümrükte oturan bir arkadaşım var Abidin Sönmez ona gideceğim" deyince "a! ben de oraya gidecektim, beraber gideriz" deyip arabasıyla beni oraya kadar götürmüştür.Onun bu sözünden ve bu hareket ve davranışlarından son derece etkilendiğimi söylemeliyim. Hayatımda Yaşar Tunagür Hocanın hitabeti ve hutbeleri, Muhterem hocam Prof. Dr. Sabahaddin Zaim Hocamın da sözleri, konuşma uslubu, büyük küçük kim olursa olsun, insanlara karşı hareket ve davranışları beni çok etkilemiştir.

Hocamızın insana ve insanlara karşı olan sevgisi komşularından tutun da çalışma arkadaşlarına varıncaya kadar, yakınlarına karşı müstesna bir iletişim ve irtibat kurma özelliğini bahşetmiştir. Beyazıtta Üniversitenin büyük giriş kapısının, portalin önündeyiz. "Osmancım" dedi, "şu anahtarı al ve benim odaya git ben geliyorum." Epey zaman geçtikten sonra odaya giren Hocamız "Osmancım, biraz beklettim seni ama, ben arkadaşların odalarına uğrayıp onlara birer selam verip hayırlı sabahlar demek istedim. Beklettim kusura bakmayın" deyecek kadar gönül insanı olduğunu göstermiştir.

Hocamız, ilme sadece gecelerini tahsis etmekle kalmamış aynı zamanda dinlenme tatillerinde bile öğrencilerine randövü vermiş ve onlarla beraber olabilmiştir. Mesela telefonlaşmamız neticesinde Bodrum'da Turgutreis Dinlenme evinde beni kabul ederek hemen hemen sabahtan öğleye kadar çalıştğımızı hatırlıyorum.

Ben sizlere bu büyük insan, değerli ilim adamı Merhum hocamız Prof. Dr. Sabahaddin Zaim Beyfendinin çok uzaklarda olan bir talebesi ile zaman zaman meydana gelen beraberliğinden bir iki örnek vermek istedim ve bunu bir görev bildim. Bu kıymetli insanı hayatımda beni etkileyen iki kişiden birisidir diye az önce ifade etmiştim. 10 Aralık 2007 Pazartesi günü Fatih camiinde kılınan cenaze namazı ise onun için dua etmeye gelen insanların, onu tanıyan, o gülümseyen, devamlı insanlara gülerek hitap etmek isteyen o güzel insanın etkilediği insanların sayısını vermektedir. Ona yakışır bir cemaat, hem sayı itibariyle ve hem de nerede ise istanbulun tüm müslüman eşrafının teşrif etmesiyle dua için saf tutan müminler, hocamızın nasıl bir insan olduğunu bize çok açık bir şekilde göstermektedir. Hiçbir şeyhülislama imam unvanını vermemiş olan bu kadir bilir büyük millet, Birgivi Hazretlerine "imam" rütbesini verirken bu zamanımızın sahabisi denilebilecek büyük şahsiyete de "Hocaların Hocası" sıfat ve payesini vermiştir.

Son olarak burada Denizli’den kendisini çok sevdiğim, yakın arkadaşım ve dostum olan orman mühendisi Fikret Kaftan Bey kardeşimin bir hatırasını da açıklamak istiyorum. Yıl olarak 1962 lerde Merhum hocamız aile ve çocukları ile beraber Denizli’ye gelirler. Arabasını da o zamanlar Selçuk İlkokulu adıyla anılan şimdilerde ise Hacı Halil Bektar ismiyle bilinen ilkokulun önüne park etmişler, kendileri de Delikliçınar’a doğru cadde üzerinde ilerlerken o zaman lisede bir öğrenci olan Fikret Kaftan ile karşılaşır. Sabahaddin Bey hocamız Fikret Kaftan’a “Ben buranın yabancısıyım, ancak şehri tanımak istiyorum, bizi şöyle bir gezdirecek ve şehir hakkında bilgi verecek birisini veya bir rehberi nasıl bulabilirim”, dediği zaman Fikret kardeşim “eğer izin verirseniz o görevi ben yapabilirim, der ve böylece birlikte arabaya doğru giderler. Hocamız direksiyonun başına geçerken Fikret kardeşim de mihmandar olarak ön koltukta yerini alır, arka koltukta da merhum eşleri ve çocukları da vardır. Fikret Bey şöyle anlatıyor: Biz arabaya bindik Delikliçınar’a doğru gidiyorduk. Kurşunlu Camii’nin hizasına geldiğimiz zaman arkada oturan çocuklardan birisi büyük bir heyecanla baba! Baba! Cami! Cami! diye bağırdı.

Yakın ve akrabalarına baş sağlığı ve sabr-ı cemil dilerken sanki karşımda olan hocama şunları söylemek istiyorum: Pek  muhterem üstadım, burada yaptığın hizmetlerin karşılığı olan sevaplarınızın sizi orada karşıladığına inanıyorum.  Namazına katılan tüm müslümanların  duası hep sizinle olmuştur.  İnşallah nur içindesiniz, çünkü siz hep Allah rızasından bahsederdiniz, onun için Rabbimiz Tealanın rahmet ve mağfireti üzerinize olsun, makamın Cennet olsun, nur içinde yat inşallah. Bize olan haklarınızı da helal ettiğinize inanıyorum. Rabbimiz, Rahman ve Rahim olan Allah, size rahmetini bol bol ihsan eylesin.