ALINAN KORUYUCU
ÖNLEMLER VE İSTANBUL’DA KOLERA SALGINI (1893 - 1894)
CEM EMRENCE
188O'Ierden başlayarak Asya ve Avrupa kıtaları, uzun süren bir kolera
salgınının etkisi altına girmişti. Salgın 1893 yazında da İstanbul'a
ulaşarak kenti tehdit etmeye başlamıştı. Neyse ki, Osmanlı
idarecilerinin kenti korumak için aldıkları çeşitli önlemler sayesinde
salgın hafif atlatıldı. Osmanlı devletinin kent nüfusu üzerinde
yaptırım gücünün artması ve batıda sağlık alanında ortaya çıkmış yeni
uygulamalardan faydalanması sayesinde böylesine başarılı bir sonuç
alınmıştı.
İstanbul'daki kolera salgınının seyri üzerine, Hususi İradeler ve
Şehremaneti İradeleri ile bu konuda varolan az sayıdaki ikincil
kaynaktan yararlanarak hazırlanan bu çalışma iki bölümden oluşuyor. İlk
bölümde, salgının adım adım kente yaklaşması anlatılırken, ikinci bölüm
Osmanlı idarecilerinin salgınla mücadele yöntemlerini konu alıyor. Bu
başarı hikayesinin Osmanlı modernleşmesinin hangi yapısal eğilimleri
ışığında anlaşılabileceğine dair değerlendirmeler ise sonuç bölümünde
yer alıyor.
Koleranın Uzun Yürüyüşü
Dünya çapında diğer salgın hastalıklara üstünlüğünü yüzyıllardır
kanıtlamış olan vebanın ölümcül saltanatı, 19. yüzyılın sonlarına
yaklaştıkça sarsılmaya başlamış; kolera da vebanın tahtına oturacak en
ciddi aday haline gelmişti.1 Yüzyılın son ve en büyük kolera
salgını büyük olasılıkla 1879 yılında Hindistan'da çıkarak2
dört yıl içinde Mısır'a ulaştı.3 1889 yılında salgının
Bağdat'a sıçraması; kentte cemaatler arası çatışmalar çıkmasına, fiyat
artışlarına, hırsızlığın artmasına ve daha da önemlisi kent nüfusunun
yüzde beşinin kaybına yol açmıştı.4 Bir yıl sonra salgın
sadece günümüzdeki Irak topraklarını sarmakla kalmadı; Suriye
bölgesini de pençesine aldı. Fakat salgının en büyük trajedisi 1893
yılında Mekke'de hac sırasında yaşandı: tam 40,000 kişi kolera
salgından dolayı hayatını kaybetti.5
Avrupalılar kolera salgınının yayılmasından hac farizasını sorumlu
tutarak bu konuda uluslararası konferanslar toplandılar.6
Hac sırasındaki sağlık koşulları, Osmanlı İmparatorluğu ile Avrupa
Devletleri arasında siyasi bir boyut kazanmıştı.7 Kutsal
Topraklardaki kolera salgınının İstanbul'a da etkileri oluyordu: hacdan
dönenler kolerayı kente taşıdılar.8
Osmanlı kaynakları ise kolera salgının kaynağı olarak Rusya'yı işaret
ediyorlardı.9 Rusya 1892'den başlayarak 1894'e kadar salgın
dalgasının adeta tam ortasındaydı; Petr İlyiç TchaikovskylO
de dahil olmak üzere sekiz yüz bin kişi hayatını koleradan dolayı
kaybetmişti.11 Söz konusu olağandışı koşullar, Osmanlıların
büyük tehlikenin kendilerinden hiç de uzak olmadığını görmelerini
sağladı. Osmanlı idarecileri kendi sınırlarını kolera salgınından
korumak üzere önlemler almaya başladılar.
Önlemler, Bakü ve Batum kentlerinden deniz yoluyla gelenlerin
İmparatorluk topraklarına girişlerinin engellenmesiyle başladı ve kısa
sürede genişletildi.12 Karadeniz’e geçecek yabancı gemiler
Osmanlı limanlarına uğramayacak olsalar bile belirli kurallara tabi
olacaklardı.13 Bu kuralların en önemlisi ise Boğaz'ın
Karadeniz çıkışındaki Umuryeri'nde karantinada kalma zorunluluğuydu.14
Her
şeye rağmen, kolera salgınının önünü kesmek mümkün olmadı; salgın gün
geçtikçe yayıldı. Osmanlı topraklarında; önce Trabzon'da15
etkili olan kolera, daha sonra Erzurum,16 Erzincan ve Van'a
sıçradı.17 Başkent'in yakın çevresindeki Edirne, Selanik ve
İzmit de diğer Anadolu kentleriyle aynı kaderi paylaşmaktaydı.18
Aynı
sıralarda komşu ülkeler de kolerayla başa çıkmaya uğraşıyorlardı. Doğu
sınırındaki İran, Osmanlılardan tıbbi yardım talebinde bulunmuştu.19
Karadeniz kıyısında Beserabya Bölgesi,20 Orta Avrupa'da
Peşte kenti2l ve Almanya22 aynı dönemde salgınla
karşı karşıyalardı. Daha da önemlisi, hem salgının çıkış noktası hem de
salgın tartışmalarının merkezinde olan Mekke, koleraya yenik düşmüştü.23
Osmanlılar söz konusu iç ve dış salgın tehditleri karşısında
önemli bir soruyla karşı karşıya kaldılar: Salgının İstanbul'u
sarmasını nasıl engelleyeceğiz?24
İstanbul her dönemde İmparatorluk içinde ayrıcalıklı bir yere sahipti.25
Bu ayrıcalıklı konum, 19.yüzyılın ikinci yarısında kentin demografik ve
fiziksel yapısında ortaya çıkan gelişmelerle daha da güçlendi.26
Kentin nüfusu 1890'da 900,000'e ulaşırken,27 kentsel büyüme
de bu sürece eşlik etti.28 Bu gelişmelere paralel olarak,
toplu ulaşım sistemi tarihte ilk kez, kentin üç ana bölgesini
(Üsküdar,Galata ve İstanbul) birbirine bağladı. Kısacası, İstanbul'u
koleraya karşı savunma görevi kentin artan nüfusu ve daha bütünleşmiş
yapısından ötürü daha acil bir hal almıştı. Eğer salgın buraya sıçrarsa,
Osmanlı idarecileri kadar Tanrı'nın yardımının da işe yaracağından
kimsenin şüphesi yoktu.29
Kolera Salgını Karşısında İstanbul
Salgın, Hususi İradelerde ilk olarak 'şüpheli hastalık' adı altında
karşımıza çıkıyor.30 Bu yaklaşımı anlaşılabilir kılan neden,
İstanbul'un bir çok yerinde ortaya çıkmaya başlayan hastalığın mahiyeti
hakkında Osmanlı otoritelerinde fikir birliği olmamasıydı.3l
Buna rağmen, 17 Eylül 1893'te Dr. Zühtü Nazif and Dr. Rifat Hüsameddin,
hastalığın kolera olduğunu bildirerek, adeta Ayvazyan Efendi ve Dr.
Mahe tarafından kısa süre önce yapılan tespitlerin doğruluğunu teyit
ettiler.32
Yabancı devlet görevlileri ve doktorlarının katılımıyla toplanan
Meclis-i Sıhhiye, kolera nizamnamesini hazırlamak için toplandıktan33
kısa bir süre sonra kentte yeni kurulan Hıfzısıhha-yı Umumiye Komisyonu
salgının kolera olduğunun ilanı işini üstüne aldı.34 Salgına
karşı mücadeleyi koordine etmek üzere, Şehremini'nin başkanlığında
geçici olarak kurulan Komisyon,35 salgına karşı koruyucu
tedbirler alma, hastahaneler açma ve koleradan ölenlerin kamu sağlığını
gözetir bir biçimde gömülmesiyle yükümlü tutulmuştu.36
Osmanlı idarecilerinin salgınla mücadele ederken iki temel hedef1eri
vardı. İlki hastalığa yakalanmış insanların ve hastalığın yayılmış
olduğu coğrafyaların tespitiyle ilgiliydi. Veba örneğindeki gibi, bu
önlemler hastalığı kapmış insanları kurtarmaktan çok, salgını çıktığı
yerde teşhise ve yayılmasını önlemeye yönelikti37 İkinci
hedef ise kentin diğer sakinlerini salgından korumaya yönelikti.
Çözüm olarak Raporlar
Osmanlılar kolerayla savaşmak üzere kendilerine Paris'i örnek almakla
kalmadılar;38 salgınla baş etmek üzere bir Fransız; Mösyö
Şanetmis'i çağırdılar.39 Fransız sağlık teşkilatında
yardımcı müfettiş olarak çalışan Şanetmis, Pasteur'ün onay ve
desteğiyle Osmanlıların çağrısına olumlu yanıt vermiş ve bir miktar
ilaç kutusuyla4O hastalığın mahiyetini saptamak üzere
İstanbul'a gelmişti.4l
Şanetmis'e verilen ilk görev Haydarpaşa Hastahanesi hakkında bir rapor
hazırlaması oldu.42 Acilen hastalığın bakteriyolojik
incelemesini yaparken, programına Gülmüşsuyu ve Yıldız Hastahaneleri
ziyaretleri de eklendi.43 Pasteurcü ve Kochcu prensipler
ışığında yaptığı incelemeler, Şanetmis'i hastalığın kolera olduğu ve
kaynağının da kentin su kaynaklarındaki mikrobik ortamın oluşturduğu
sonucuna götürdü. Kent sularındaki bu kirlilik; su kaynaklarına çeşitli
pisliklerin karışması, lağım çukurlarından pissuların sızması ve
yetersiz su dağıtım sistemlerinden kaynaklanmaktaydı.44
Kent
sularına ilişkin altyapının değişmesinin uzun zaman alacağının farkına
varan Şanetmis, dezenfeksiyon yöntemlerine ağırlık verdi. Hazırladığı
raporda dezenfeksiyon merkezlerinin açılmasını ve özel meskenlerin de
uzman kişiler vasıtasıyla temizlenmesini önerdi.45 Bu işle
görevlendirilmek üzere Paris'ten Ojen Mondragon çağırıldı.46
Kısa
bir süre sonra Şanetmis kentten ayrılmaya karar verince, yerine başka
bir Fransız olan Mösyö Nicolle'ü önerdi. M.Nicolle'ün raporları da içme
suyunun temiz olmamasından dolayı küçük bir salgının ortaya çıktığını
doğruluyordu. Salgının esas kaynağı kentin dışındaydı. Mösyö Nicolle'e
göre, koleradan ölen kişilerin kıyafetlerinin satılması da salgının
yayılmasında önemli bir rol üstlenmişti.47
İstanbul'daki salgın sırasında Osmanlı idarecileri sadece Şanetmis ve
onun yerine gelen M.Nicolle'e başvurmakla yetinmediler. Paris'ten
kontratla getirilen Dr. Marjeri'den de koleraya karşı ne yapılabileceği
üzerine bir rapor istendi.48 Viyana'dan gelen Dr. Adolph,
İstanbul ve Edirne'nin su kaynakları üzerine bir rapor hazırlamakla
yükümlüyken,49 Münih Üniversitesi'nden Mösyö Amrik kente
davet edildi.50 Bunların dışında Mösyö Belle, kentte
dezenfeksiyon işleminde kullanılmak üzere etüvlerin kurulmasıyla
uğraşıyordu.51
Osmanlı uyruklu uzmanlar da, her ne kadar sayısı ve uygulama alanı az da
olsa, raporlar hazırladılar. Örneğin Doktor Hamdi Bey, Şanetmis
İstanbul'a gelmeden önce salgını teşhis etmek üzere hazırladığı
raporda, hastalığın kolera olmadığı sonucunu çıkarıyordu.52
Mekteb-i Tıbbiye muallimlerimden Doktor Binbaşı Celaleddin ve Muhtar
Efendi de kolerayla karşı alınacak önlemler içeren bir metin
hazırlamışlardı.53 Bunların dışında Osmanlı vatandaşları iki
rapor daha hazırladılar. İlki bir mühendis ve doktor tarafından
hazırlanan ve bimarhaneye54 gelen sulara dair,55
ikincisi ise Miralay Corci Bey ve Nazif Paşa'nın kaleme aldığı yine
hastalığın teşhisine ilişkin raporlardı.56
Salgınla Savaşında Sosyal Önlemler
Raporlar uygulanırsa anlam kazanırdı. Hıfzısıhhayı Umumiye Komisyonu
işe her biri (üçü askeri) dört doktor ve bir eczacıdan oluşan dört grup
oluşturarak başladı. Her grup dört ana bölgede belirli eczahanelerde
bulunacaklardı.57 Birinci grup Üsküdar'da, ikincisi Galata
(yani Beyoğlu'nda), üçüncüsü Hasköy'de ve dördüncüsü Beşiktaş ve
Boğaziçi'nde58 salgın gördüklerinde müdahale edeceklerdi.
Salgının yayılmasını önlemek üzere daha acil bir tedbir olarak kentin
koleralı kısımlarında yaşayanların diğer kent sakinleri ile temasına
engel olunması düşünüldü ve polis ile asker nezaretinde59
koleralı bölgeler kordon altına alındı.6O Sözkonusu
bölgelerin başta su olmak üzere günlük ihtiyacının teminiyle Komisyon
ilgilendi.61 Aynı zamanda, salgının yayılmasını önlemek için
Osmanlı idarecileri, kolera mikrobu taşıma ve bulaştırma ihtimali olan
suların içimini engellemeye çalıştı.62
Komisyonun uygulamaları sadece özel meskenlerle sınırlı değildi; kamu
binalarını da kapsamaktaydı. Bimarhane63 kordon altına
alınırken,64 buradaki bazı hastalar işler yoluna girinceye
değin Hapishane-i Umumi'ye gönderildi. Benzer bir nakil Gureba
hastahanesinde de yaşandı. Koleralı hastalar başka bir koğuşta
toplandılar.65
Salgınla savaşım sırasında alınan sosyal tedbirlere ilginç bir örnek de
koleradan ölen Hıristiyanlar ile ilgiliydi. Cenaze törenleri yoluyla
salgının yayılmasından korkan Osmanlı otoriteleri, gömülme işlemi
sırasında yapılan dinsel törenlerin şehir içinde bir kilisede yapılması
yerine mezarlık kilisesinde yapılmasını şart koşmuştu.66
Kentte Yeni Altyapı Hizmetleri
Komisyon verdiği sosyal hizmetlere ek olarak, raporlarda tavsiye edilen
bir çok yeni bina kompleksini de kente kazandırdı. Hayata geçen
projelere Dersaadet, Galata ve Üsküdar'da67 tebhirhanelerin
yapılmasıyla başlandı.68 Bu binaların temel işlevi salgının
bulunduğu yerlerden alınan elbise ve benzeri eşyaları kaynar sularla
etüv adı verilen makinalarda dezenfekte etmekti. Birisi bulaşık diğeri
temiz olmak üzere her tebhirhanenin iki bölümü ve eşyaların
nakliyesini sağlayan ayrı arabaları bulunmaktaydı.69
Ülke
dışından gelecek hastalıklara karşı kurulan karantina evi ya da koruma
evi diyebileceğimiz, tahaffuzhaneler de kolera salgınıyla mücadelede
önemli rol oynadılar.70 Tuzla'da varolan tahaffuzhaneye
yapılan ek barakalar. bimarhaneden gelen kişileri barındırmakta kilit
rol oynadılar.71
Modern dönem öncesinde, çeşitli arkaik tedavi yöntemleriyle hastaları
tedavi eden bir kurum olan bimarhane, 20. yüzyıl başında önemini
yitirmişti.72 Ancak kolera zamanları yardıma muhtaçların
sığınacakları bir yerdi. Toptaşı'ndaki bimarhaneye yeni bir bölüm
eklenirken,73 bimarhanenin sağlık koşullarından dolayı başka
bir yere taşınması düşünüldü.74
Bu
dönemde belediyelerin hizmete soktukları geçici kolera hastahaneleri de
faydalı oldu. İki bine yakın hasta bu hastahanelerde dertlerine deva
aradı.75 Daha sonra Cerrahpaşa Zükur (Erkek) Hastahanesine
dönüşecek olan Takiyettin Paşa konağı da bunlardan birisiydi.76
Bu kurum muhtemelen çok büyük iş gördüğü için daha sonra kapatılmaması
yönünde bir fikir oluştu.77
Komisyon ayrıca dikkatini kentin suyolu ve su kaynaklarına çevirdi.
Mösyö Galan, Bartiye ve Şanetmis'in Beşiktaş bölgesine78 su
sağlayan bentlere dair raporları doğrultusunda, kumdan süzgeçler
yapılmasına karar verdi.79 Gerçekten de zaman geçtikçe
Osmanlı idarecileri su kaynaklarını temizleme konusunda daha da etkili
işler yaptılar. Belgrad bendi yakınındaki köyleri istimlak ettiler,
suyollarını onardılar ve Büyük Bent'in içindeki suyu boşaltarak
temizlediler.8O Tüm bunlara ek olarak mikrop yuvası haline
gelmiş olan Kasımpaşa deresini ıslah ettiler.8l
Kamu Binaları ve Kamusal Alanın Korunması
Osmanlı idarecileri kamu binaları ve kamusal alanın korunmasına
ayrıcalıklı bir yer verdi. Yerel yöneticiler, Mekteb-i Mülkiye-i Şahane
ve Mekteb-i Sultani gibi okullarda yatılı ve gündüzlü öğrenciler
hakkında dikkatli olunması için devamlı uyarılıyordu.82
Aynı durum ordu için de geçerliydi. Sıhhıye Meclisi üyesi de olan
Vitalis Efendi, Kışla-ı Hümayun ve Mekteb-i Harbiye-i Şahanede varolan
sağlık koşulları hakkında bir rapor hazırlamıştı.83 Selimiye
kışlasında ortaya çıkan iki vaka,84 İtfaiye kışlasında da
tekrar edince resmi görevliler acilen önlem alınmasını talep ettiler.85
Görünüşte farklı olmakla beraber bekar odaları da benzer bir kaderi
paylaştılar. İşsiz bekarların köylerine dönmeleri istenirken,86
Kısacası Osmanlı idarecileri, insanların yakın temasta olduğu yerleri
salgına karşı korumanın gayet önemli olduğuna dair bir sonuca
varmışlardı.
Diğer temas noktaları toplu ulaşımın ana durakları olan tren
istasyonları, tramvay durakları ve vapur iskeleleriydi. Eskişehir'de
kolera vakalarının ortaya çıktığı haberi İstanbul'a gelince
Şehremaneti, Haydarpaşa garına gelenleri daha sıkı biçimde kontrol
etmeye başladı. Avrupa yakasındaki Sirkeci garına ulaşmak bile kolay
değildi. Filibe ve Yanbolu trenleri ile Avrupa yönünden kente gelen
yolcular üç gün karantina altında tutulacaklardı.87 Edirne'ye
gitmeyi planlayan yolcular da, Çatalca'da askeri kuvvetlerin
denetiminde üç gün karantinada tutulacaklardı.88 Çünkü Edirne
de salgının etkisi altındaydı.89
Temiz iskelelere bulaşık iskelelerden gelenler ya da bulaşık iskelelere
gidenler doktor marifetiyle temizleneceklerdi.90 Örneğin
hacdan vapurlarla İstanbul'a gelen hacıların elbise ve eşyaları da
fenni yöntemlerle aynı muameleye tabi tutulacaktı.91
Beslenme Üzerinde Kısıtlamalar
Komisyonun salgına karşı attığı adımlar temel ihtiyaçları da
kapsamaktaydı. İstanbul halkının ne yiyip ne içtiği de kontrol
altındaydı. Kent idarecileri incir, kayısı ve muzun kente ithalini
yasakladılar.92 Kısa sürede tüketilmesi gereken taze
meyveler bir tehlike olarak görülmekteydi. Midye aynı düşüncenin ürünü
olarak yasaklandı.93
Kent
sakinleri içme suları hakkında dikkatli olmaları için uyarı alırken,94
halka açık yerlerde pişirilen yemekler de gözlem altındaydı: İmaretlerin
yaptığı çorba temiz olmalıydı.95 Bekar odalarına birincisi su
kaynatma, ikincisi ise su içmek için tenekeden mamul iki kap
dağıtılmıştı.96
Basının Kullanılması
Osmanlı otoriteleri kent sakinlerini kolera salgını konusunda basın
yoluyla da bilgilendirmeye çalıştılar.97 Hastalığın
teşhisinden sadece iki gün sonra, gazetelerde hastalığın kolera olduğu
ifade edildi.98 Bunun bir adım sonrasında da, Komisyon
doktor gruplarının her bölgede bulunacakları yerlerin ilan edilmesine
karar verdi.99
Bunlarla beraber, iki bağımsız olay Osmanlı otoritelerinin kamuoyuna
daha fazla bilgi vermesine sebep olmuştu. Bunlardan ilki kent
sokaklarında koleranın tedavi yöntemine ilişkin farklı dillerde
ücretsiz dağıtılmakta olan ilanlardı.l00 İkincisi ise,
gazeteden öğrendiği yanlış yöntemler yüzünden hasta olan Şişlili bir
İtalyan'la ilgiliydi.l01 Bu hatalı bilgilendirmeler yüzünden
Osmanlı idarecileri, doğru bilgi verirken daima koleranın bilimsel
tedavisi adına hareket ettiler;102 Binbaşı Muhtar Efendi'nin
'Kolera'ya Karşı Tedabir-i Tahaffuzhiye'103 kitabını basıp
basmamakta tereddüt göstermekle beraber, bir yıl önce koleradan
ölenlerin tablosunu104 yayınlamakta gayet kararlıydılar.105
Salgın, özellikle 1893 yılında Ağustos'tan Kasım'a kadar etkili oldu.106
Buna rağmen ölüm oranı toplum nüfusla karşılaştırıldığında çok
düşüktü.107 Toplam ölüm rakamlarına ilişkin son bulgular,
nüfusu bir milyona yaklaşan kentte sadece 1537 kişinin hastahane veya
hastahane dışında salgından dolayı öldüğünü gösteriyor.108
Bütün devletlerin kayıp sayılarını azaltmaya çalıştığı bir dönemde,
Osmanlı idarecileri başarılı olmuşlardı.
Osmanlı Devleti, bu noktaya başta Şanetmis'in olmak üzere yabancı bilim
adamlarının raporlarını uygulayan Hıfzıssıhha-ı Umumiye Komisyonun
çalışmaları sayesinde ulaşmıştı. Başka bir deyişle, bütün Osmanlı
modernizasyonun kilit özelliği olan, ortaya çıkan problem ve
yeniliklerin teknik boyutunda Batılı uzmanlara başvurma gereğil09
salgınla baş ederken de uygulanmış; kamu sağlığı konusunda Avrupa'daki
birikimden yararlanılmıştı. Ancak İstanbul'daki bu süreç,
Avrupalılar'ın empoze etmesinin değil, Osmanlı otoritelerinin istençli
tercihlerinin bir sonucuydu.110
Kolera salgını ile savaşımda kullanılan yöntemler devletlerin 19.
yüzyıldaki yönelimlerini de göstermekteydi. Yaşanan süreç, batılılaşma
çizgisi altında modernleşme ve merkezileşmeydi. 19. yüzyıl boyunca
Osmanlı devlet aygıtı daha güçlü, daha rasyonel, uzmanlaşmış ve kendi
sözünü topluma dinletebilir hale gelmeye çalışmış, bunu büyük ölçüde
de başarmıştı.111 Dolayısıyla, Şehremaneti salgınla mücadele
ederken bir yandan sosyal önlemler alıp, yeni kompleksler inşa edip,
yabancı bilim adamları getirirken; öte yandan da kamusal alanı kontrol
etmeye, hatta daha ileri giderek herkesin ne yiyip ne yiyemeyeceğine
karışmaya çalıştı. Osmanlı devletinin yönetilenlerine karşı sorumluluğu
ve kontrolü karşılıklı olarak güçlenmekteydi.
Bunlarla beraber, kamu sağlığında Osmanlı modernizasyonu eşitsiz
gelişen bir süreçti. İstanbul salgınla etkin biçimde savaşmayı
başarırken, Bağdat'ta ve birçok diğer Osmanlı kentinde kolera salgını
çatışma, kargaşa ve sosyal problemler ortaya çıkardı.112
Dezenfeksiyon yöntemleri Mısır'da ve Suriye'de yerel halkın öfkesini
doğurdu. Şaşırtıcı biçimde İstanbul'da uygulanan dezenfeksiyon kamusal
alan ve özel mesken ayrımını dahi kaldırıp, özel alana taşmışken bile,
kent halkının sözkonusu yöntemlere etkin muhalafeti ortaya çıkmadı.
____________________________________________________________________
* Boğaziçi Üniversitesi. Atatürk Enstitüsü, Yüksek
Lisans Öğrencisi: Bu yazıyı farklı aşamalarında okuma inceliğini
gösteren Selma Özkoçak, Nadir Özbek ve Emre Yalçın'a katkılarından
dolayı teşekkür ederim.
BİBLİYOGRAFYA
Birincil Kaynaklar113
Başbakanlık Osmanlı Arşivi:
Hususi İrade (1310).
Hususi İrade (1311).
Hususi İrade (1312).
Şehremaneti İradeleri Kataloğu (1310-1328).
İKINCİL KAYNAKLAR
Bengiserp, Saim Polat. 1992."İstanbul'da ilk Belediye
Hastahanesi "Beyoğlu Zükur Hastahanesinin Dünü ve Bugünü" I.Türk Tıp
Tarihi Kongresi içinde, Türk Tarih Kurumu.
Black, Cyril.1980. "A Comparative Modernization
Approach to the Preconditions of Ottoman Modernization",
International Journal of Turkish Studies. c.l no.2., ss.25-37.
"Cholera", Encyclopedia Brltannica. 1975. c.5,
University of Chicago. ss.674-676.
Çelik, Zeynep.1996. Değişen İstanbul (19. Yüzyılda
Osmanlı Başkenti), (çev. Selim Deringil), İstanbul: Tarih Vakfı
Yurt Yayınları.
Davies, Norman. 1997. Europe: A History,
Oxford University Press.
Dumont, Paul.1996. "Yahudiler, Araplar ve Kolera:
19. Yüzyıl Sonunda Bağdat'ta Cemaatler Arası İlişkiler". Modernleşme
Sürecinde Osmanlı Kentleri içinde (editörler Paul Dumont & François
Georgeon), Tarih Vakfı Yurt Yayınları.
Ergin, Osman Nuri .1995. Mecelle-i Umur-ı
Belediyye, c.6, İstanbul Belediyesi Yayınları.
Http://www.amnh.org/exhibitions/epidemic,
Haziran 1999.
Http://planete-homeo.cdtel.fr/english/history/index.htm, Haziran
1999
Http://www.students.haverford.edu/mlewis/cholerahome.html, Haziran 1999.
İnalcık. Halil.1994. "İstanbul and the Imperial
Economy". An Economlc and Social History of the Ottoman Empire,
1300-1916 içinde (editörler Halil Inalcık & Donald Quataert ). New
York. NY: Cambridge University Press.
Lewis, Bernard. 1994. The Shaplng of the Modern
Mlddle East, Oxford University Press.
Moulin, Anne Marie.1996."Kentte Koruyucu Hekimlik:
Pasteur Çağında Osmanlı Tıbbı, 1887- 1908", Modernleşme Sürecinde
Osmanlı Kentleri içinde (editörler Paul Dumont & François
Georgeon), Tarih Vakfı Yurt Yayınları.
Pamukciyan, Kevork. 1994. "1893 Kolera Salgını ve
1894 Büyük Depremi', Tarih ve Toplum, Aralık 1994, sayı 132,
55.13-15.
Panzac, Daniel. 1997. Osmanlı İmparatorluğu'nda
Veba (1700-1850), (Çev. Serap Yılmaz), Tarih Vakfı Yurt Yayınları.
Quataert, Donald. 1994. "Population" An Economlc
and Social History of the Ottoman Emplre", 1300-1916 içinde
(editörler Halil Inalcık & Donald Quataert ), New York. NY: Cambridge
University Press, ss.777-797.