Özürlülüğü Aşmanın İlk
Durağı: Eğitim
Erol Erdoğan
08.12.2005- Milli Gazete
Özürlüler Günü münasebetiyle yapılmış iki söyleşiyi
–eğer görmediyseniz – gazete arşivlerinden bulup okumanızı öneriyorum.
Söyleşilerden birincisi, Milli Gazete’de 4-5 Aralık günlerinde iki
gün süre ile yayınlanan, Mustafa Canbey’in Doç. Dr. Ali Seyyar ile
yapmış olduğu söyleşi. Diğer söyleşi ise, H. Salih Zengin tarafından,
Başbakanlık Özürlüler İdaresi Başkanı Mehmet Aysoy ile
gerçekleştirilmişti. Bu da, 4 Aralık Pazar günü Zaman Gazetesi’nin Turkuaz
ekinde yayınlandı.
Her iki söyleşide de, özürlülerin öteki olmadığı,
özürlülerle ilgili eğitimlerin yaygınlaşması ve toplumun daha duyarlı
davranması gerektiği gibi vurgular vardı. Bu vurgular, özürlülerle ilgili
tüm konuların temel hassasiyet noktalarıdır.
Özürlüler İdaresi Başkanlığı, Özürlüler Günü sebebiyle
bir de kampanya başlattı. Projenin üst başlığı, “Türkiye’nin Sosyal
Sorumluluk Projesi” şeklinde. GÖKKUŞAĞI adı verilen projenin hedefi; özel
eğitime ihtiyaç duyan tüm özürlülere eğitim imkanı sağlamak.
Türkiye’de, 400 bin görme, 320 bin zihinsel, 250 bin
işitme, 850 bin ortopedik, 260 bin konuşma özürlü var. Bu insanlarımızın
hepsi değilse de, önemli bir kısmı özel eğitime ihtiyaç duyuyor. Özel eğitim
ise başlı başına bir proje. Çünkü, özürlülerin eğitiminde, eğitim mekanı,
müfredatı, ders araç gereçleri, öğretmeni ve yardımcı personeli dahil her
şey, mevcut sistemden farklılık gösteriyor, yani hepsi özel. Üstelik
bunların da her özür grubuna göre değiştiğini düşünürsek, işin önemi,
zorluğu ve gösterilmesi gereken hassasiyetin boyutu ortaya çıkıyor. Sayın
Aysoy’un verdiği bilgiye göre, sadece 24 bin çocuğumuza özel eğitim
verebiliyoruz. Alınacak mesafe çok. Gökkuşağı projesinde ciddi hedefler var.
Projenin başarılı olmasını temenni ediyorum.
Özürlüler, basit anlamda, bir halkla ilişkiler
faaliyet alanı veya yalın bir eğitim mecrası değil. Ciddi bir sosyal
sorumluluk alanı. Bu sebeple, yaptığımız, söylediğimiz, planladığımız her
şeyin sosyal ve insanî bir karşılığı olmalıdır. Yılların ihmal
edilmişliğinden dolayı, sorunlar, küskünlükler ve abartıların hüküm sürdüğü
bir vadide olduğumuzu unutmamalıyız.
Bu sebeple, bu konuda “toptancı bir yaklaşım” içinde
olmamalıyız. Çünkü, özürlüler kelimesi, tek bir insan grubunu tanımlamıyor.
Birbirinden farklı özür grupları var. Bunların sorunları, beklentileri
farklı. Üstelik, aynı özür grubundakiler bile aynı özelliklere sahip değil.
Çünkü, özür oranı başta olmak üzere bir çok faktörden dolayı farklı özel
veya birebir eğitimlere ihtiyaç duyabiliyorlar.
Özürlülük durumunun, sadece “farklılık” olduğunu
aklımızdan çıkarmamalıyız. Bu farklılığın sebebi, onların özel
ihtiyaçlarıdır. Konuya bu açıdan bakarsak, acıma, öteleme, abartma, yok
sayma gibi yanlışlıklar içeren duruşlardan kendimizi koruruz. İnsanî boyutu
derin olan bir alanda olduğumuzu unutmamalıyız. Bu, bizi gösterişten, şovdan
koruyacaktır. Böylece, özürlülerle ilgili yaptığımız her şeyin altını iyi
doldurabiliriz. Bir park yapımı veya sınırlı sayıda tekerlekli araç
dağıtımını abartarak, “engelleri aşıyoruz” tarzlı basit politik reklama
dönük çabalar ile kendimizi rahatlatamayız. Her iş önemlidir, değerlidir,
ancak işe yaradığı ve doldurduğu boşluk kadar.
Özürlülüğü sadece bir sağlık konusu
gibi de görmemeliyiz. Sözgelimi, bazı belediyelerde, özürlüler ile ilgili
birimler, bu yanlış algıdan dolayı sağlık birimlerince yürütülmektedir. Bu
ise, özürlüler ile ilgili tüm politikaların hep sağlık – hasta bakış açısı
ile planlanması sonucunu doğuruyor. Özürlülerin sağlık temelli bazı
hizmetlere ihtiyacı olmakla beraber, konuya daha geniş bir sosyal pencereden
bakmak gerekmektedir.
|