Hasan ÇOLAK

 

 

NÜKTEDAN HOCA: HASAN ÇOLAK

Mustafa Aydın

Sakarya, Taraklı, Akça pınar köyü 1946 doğumlu Hüseyin ve Emine hanımın yedinci ve son çocuğudur. 1958 yılında köyünde Köy imamı Yakup duman hoca efendide hafızlık yapmıştır.

1969 yılında pamuk ova çardak köyünde başladığı görevine imam hatip, Geyve umur bey köyü imam hatip, Akyazı gazi Osman paşa camii, Adapazarı ozanlar camii ve son olarak Orhan camii müezzinliği görevlerinde bulunmuştur. Evli ve iki çocuk babasıdır.

Bir insanı anlatmak ve yazmak her zaman mümkün olmayabilir. Hasan Çolak hocamız da “kendine münhasır” tavrıyla bir görev ikliminden geldi ve geçti. Hayatının merkezine tek bir kelime yazılacak olsa, o da şu olur sanırım; “NÜKTEDAN” (İnce anlamlı, düşündürücü ve şakalı söz, espri, İnce anlamlı, pek çoğu hoşa giden, gülümseten sakalı söz.)

İkinci bir kelime ise ”sabır” olur sanırım. Diğer ifadesiyle “görev hamalı” Üstat Necip Fazılın ifadesiyle “İnsandır sanıyordum mukaddes yüke hamal, hamallık ki sonunda ne rütbe var ne de mal.” Hasan hocam öyle bir görev hamalıydı ki, o görevini sızlanmadan, müşteki olmadan mukaddes bir emanete döndürerek eda etmiştir.

Nihat Bülbül’ün ifadesiyle; Hocamızın merkezi sistemden ezan sesini duydum mu içim rahatlıyor ve şehirde her şey normal seyrinde devam ediyor diye rahatlıyorum sözüdür.

Sanırım hocam kundağından, son ana varıncaya kadar tebessümü ilke edinmiştir. Birinin ifadesiyle; hocam bize ağır konuşsa da o’nun sözü bize dua gibi geliyor olmuştur.

Dövene elsiz gerek
Sövene dilsiz gerek
Sen derviş olamazsın..
Derviş gönülsüz gerek

Yunus ahlakını daima hayat düsturu edinmiştir.

Vücudunun boyunu sesiyle, sesini musikiyle, musikiyi kalbiyle buluşturan bir ruh ahlakına sahiptir. Ömrünün yarısından fazlasını Tarihi Sultan Orhan Gazi caminin minaresinde geçiren bir vazife şinas insandır. Tarihi kaynaklara göre imam ve müezzin olarak dokuz hoca efendiyle beraber görev ifa etmiş, on bir müftüyle hizmette bulunmuş, on binleri aşan cemaate sedasıyla ezan ve kamet i gönüllerine taşımıştır.

--------------------------------------------------------------------------

NÜKTE ÖRNEKLERİ

Sabah namazlarında okuduğu mukabele esnasında, bazen cemaatinin hep bir ağızdan hatırlatma yapması neticesinde onlara; Erkekseniz tek tek gelin diyerek, bir ağızdan söylemeyin ikazını nükteyle yapmıştır.

Bir kandil gecesi ona hitaben hocam namaz için camide yer yok mu diyen cemaate; Musalla da dört kişilik boş yer var, istediğine uzanabilirsini demiştir.

Hocam sen hafız mısın diyene evet der. Ve adam camide ki bir kuranı eline alır ve bazı ayetleri sorar. Hocamız okuyunca adam tamam der. Hocamız o kuran benim kuranım sen kendi kuranından sor der. Adam doğru söylüyorsun der fakat sonra her Kuranın aynı olduğunu anlayınca nükteye tebessüm eder.

Hocayla kızın nasibinin nerden çıkacağı belli olmaz sözüyle her an sürprize açık olduğunu ifade ederdi.

Namaz kıldırmak için öne çıkan bir müftü efendiye; sizin namaz olur ama cemaatin namazı olmaz diyince müftü bey neden diye sorar. Cevaben cemaat “uydum imama” diyecek siz ise müftüsünüz? Namaz ne olacak der.

Vali beyle yemek sonrası hesap ödemek için elini cebine atar ve nükteyle vali bey param yetişmedi, bozuğunuz var mı der. Vali bey elini cebine atınca, gerek yok tamamladım nüktesinin sonunda vali bey onu başka bir zaman yemeğe davet eder.

Onun nükteleri ikiye ayrılır. Biri naklettiği olay ve fıkralar, diğeri ise bir anda, konuşulan olaya uygun söylediği tebessüm ettirici sözleridir.

Evliliği için şöyle der; Allah dan pahalı bir kadınla evlenmemişim. Yani geçiminin kolay olduğunu ifade etmiştir.

Cenazeleri için sala okutmaya gelen iki devlet memuru hocamıza sorarlar. Salayı kaça çağırıyorsun! Camiden uzak bu insanlar soruyu dahi eksik sorarlar. O da der ki; Üç boy sala var. Hangisini istersiniz. Onlarda orta boy sala derler. Ve fiyatını sorarlar. Hoca okuyalım da anlaşırız der. Salayı okur ve yanlarına gelir. Ben siz misafirsiniz diye birinci sınıf okudum der. Adamlar şakın vaziyette bakarken, hocamız onlara, biz sizler için varız, geçmişinize rahmet olsun der ve bir şey istemez diyerek onlarla vedalaşır.

Ayağı kesik bir cenazeyi yıkamak için davet edilir. Cenazeyle ilgilenen dostun teneşirin yanına davet eder. Örtüyü kaldırır ve adamın kesik ayağını göstererek; Bak damın ayağı yok ama yıkama parasını tam alırım der. Oradakiler acılıda olsa tebessüme sevk eder.

Hocamızın katıldığı bir engelliler seminerinde, okuduğu Kur’an tilavetinden sonra, panelin yöneticisi sayın Prof. Dr. Ali Seyyar’a şöyle der; Hocamız hariç hepimiz engelliyiz. (Yani Kuran okumasını bilmeyen engellidir demek istemiştir) Hocamız bunun üzerine söz alır ve Ben de engelliyim Zira soyadım ÇOLAK’TIR der. Herkesi kahkahaya gark eder. Böylece mütevazılığını sergiler.

-------------------------------------------------------------------------

GÖREV ANLAYIŞI

Her müezzin aynı zamanda ses özelliğine de önem verendir. Hasan hocamızın Sanat musikisi ve ilahi çeşitlerine hâkimiyeti dinleyenlerin malumudur. Toplanılan merasime uygun söylediği ilahiler ve özel sohbetlerde ki sanat musikisi örnekleri dileyenleri şaşkına çevirir. Kısa kısa söylediği şiir sözleriyle de gönülleri fethederdi.

Hocamız otuz altı yıl Orhan Camiin de hac ve umre vazifeleri haricinde hiçbir zaman sabah namazına gelememezlik yapmamıştır. Sabah ezanından önce dört sayfa ve ezandan sonrada altı sayfa okuyarak mukabelesine devam etmiştir. Ayrıca iyi bir vaaz dinleyicidir. Kulağı daima camideki vaazlardadır. Güzel Kur’an okuyanı takdir eder ve değer verir. Kur’an-la edebi bir arada bulunduranlara imrenir ve onlar cennete gitmezse biz nasıl gideriz derdi. İmkânları nispetinde cömert ve ikram ediciydi. Küçük hesaplar yapmazdı. Düğünlere hediye vermek ister veremezse mahcubiyet yaşardı. Cenazelere çağrılmazsa mezarlığa gitmezdi. Sabah saat onda geldiği camiden, gece yatsının edasıyla ayrılırdı. Gelen vaiz efendilere sarık ve cübbelerini ikram eder, onları ve herkesi neşelendirirdi. Önce cami ve vazifesi, sonra evi ve ailesi gelirdi.

Kıyafette balo merasimine çıkarcasına gömlek ve kravatta takım elbiseleri imrendirircesine üzerinde taşırdı. İmam odasında dahi ceketsiz durmaz daima şık ve yakışıklı olmanın örneği olurdu. İmam odasında ki demlediği “tek karanfilli çayı” içenlerin damağında kalır ve yüksünmeden hizmeti yapmayı severdi. Hocam camide misin çayını içmeye geleceğim diyene, bir şey getirmeden gel” diyerek nükteyle simit vs almasını temin ederdi.

Tevhid ve İslam hâkimiyeti dualarının en canlı ve can alıcı noktalarıdır. Akıncı ve mücahit ruhuna sahipti. Yemek duası kendi tarzında idi. “Yediğimiz aştır yaştır, bizi bu güzel sofralara kavuştur” ifadesiyle yemeği tebessümle sonlandırırdı.

Bir dostun ifadesiyle görünüşü Marmara müftüsü gibiydi. Bir müftü efendinin isteğin var mı sorusuna, Mümkünse siz izine ayrılınca on gün beni müftü olarak bırakında millet müftü görsün diyecek kadar söz üstadıydı.

Ezan ve salayı ibadet aşkıyla ve usulüyle okur asla keyfi name ve boğaz oyunları yapmazdı. Akıcı ve canlı ama daima kalbi olarak okumayı tercih ederdi.

Ve kırk dört yıllık görev hayatı temmuzun ilk haftasında bir cuma namazı kıldırmasıyla son bulmuştur. Cami imamları Mustafa Aydın, Alaattin Beşel ve Talip Bozkaya’nın konuşmalarıyla Müftü yardımcısı Muhammed Suiçmezintebriği, Din görevlileri derneğinin teşekkürüyle ve cemaatle helalleşmeyle son bulmuştur.

Sultan Orhan Gazi Camiin de” Ezanı Muhammedi” emanetini muhafaza ve izzetle eda eden Hasan Çolak hoca efendiye cemaatimizle beraber şükranlarımızı araz ederiz.

-------------------------------------------------------------------------

HOCAMIZIN OKUDUĞU SON CUMA HUTBESİ

İslam şehirlerin anası olan Mekke-i Mükerreme de, Allah Resulü Muhammed aleyhisselamın dilinde, Kelimeitevhid ile insanlığa yeniden tanıtıldı ve kıyamete kadar sürecek olan manevi gücüne tekrar kavuştu elhamdülillah.

Mekke de islamın şiarı ve kutsal çağrısı Bilali Habeşi’nin işkenceler altında dilinden dökülen EHAD KELİMESİ Kİ Kur’anın ifadesiyle, KUL HUVELLAHU EHAD; De Ki o Allah eşsiz ve benzersiz tektir.

ERVAH CÜMLEDEN GÖRÜR ALLAHU EKBERİ

AKSEYLEYİNCE ARŞA LİSANI MUHAMMEDİ

İslamın bu tevhid mücadelesini Medine diyarına taşımasıyla ehad sözü kuvvetine Allahu Ekber sedasını da katarak, dinin şiarı ve islamın kutsal çağrısı olan ezan- Muhammedi ile kemale ermiştir.

Ezan; EhaddenEkbere yani ortağı olmayan birden, en büyüğe ifadesiyle minarelerin şerefesinden, gönüllerin köşküne taht kurmuştur.

EMRİ BÜLENDSİN EY EZANI MUHAMMEDİ

KÂFİ DEĞİL SADANA CİHANI MUHAMMEDİ

Hz Ebu Bekirin ifadesiyle; “Ezan imanın şeairindendir.” Ezan islamın öğretisi, tebliği ve amellerin baş tacı namaza ve cemaate davettir.

Bu sebepledir ki Hz. Ömer, yöneticilik görevim olmasaydı, müezzin olmayı tercih ederdim diyerek müezzinlik görevinin önemine işaret etmiştir. Allah Resulü sallallahu aleyhi vesellem de; Kıyamet günü insanların en uzun boylusu ve şereflisi müezzinlerdir. İlk safta durmanın ve müezzinlik yapmanın faziletini bilseydiniz birbirinizle yarışırdınız, zira müezzini işiten cin, insan, ağaç, taş her şey onun lehine tanıklık eder... Kuru, yaş her şey müezzinin bağışlanması için dua eder buyurmaktadır.

Aziz Müminler

Doğumumuzda kulağımıza okunan ezan ve kamet eğitimi ile başladığımız hayata yine ezan ve kamet ile devam etmek mümin olmanın en büyük onurudur. Ezan, kelimelerinin tekrarıyla mükâfat, duasıyla şefaat, edasıyla cemaate ulaştıran vahyin semada yankılanan çağrısıdır.

Ezan Müslüman varlığının simgesi ve kalplerin takvasıdır. Zira Rabbimiz buyurur ki; “Kim Allahınşeairine/simgelerine saygı gösterirse, şüphesiz bu kalplerin takvasındandır.”

RUHUMUN SENDEN, İLAHİ ŞUDUR ANCAK EMELİ,

DEĞMESİN MABEDİMİN GÖĞSÜNE NAMAHREM ELİ

BU EZANLAR Kİ, ŞEHADETLERİ DİNİN TEMELİ

EBEDİ YURDUMUN ÜSTÜNDE BENİM İNLEMELİ

Bu duygularla müezzinler günde beş defa Müslümanlar adına İslam değerlerini insanlara hatırlatan ve şahitlik eden insanlardır. Onlar imanın elçisi, gönüllerin tercümanı, islamın alemdarı, özgürlüğün bayraktarı, talip olduğumuz cennetin anahtarı ve müezzinlerin efendisi Bilali Habeşi’nin görev arkadaşlarıdır.

Bu sebepledir ki Allah resulü; “Allah’ım imamları olgunluğa ve doğruluğa sevk et ve müezzinleri de bağışla duasıyla kendilerine özel dua ettiği ve en hayırlınız size müezzinlik yapsın, Kur’anı en iyi okuyanlarınız imamlık yapsın buyruğuyla bu yüce görevin mesuliyetini bildirmiştir.

Müezzin o kimse ki bir daha dünyaya gelsem yine müezzin olurdum diyerek bu ulvi emaneti kardeşlerine teslim etme bahtiyarlığına erendir.

DUAM ŞUDUR Kİ;

BİZ KISIK SESLERİZ... MİNARELERİ

SEN, EZANSIZ BIRAKMA ALLAHIM

YA ÇAĞIR ŞURDA BAL YAPANLARINI

YA KOVANSIZ BIRAKMA ALLAHIM

MÜSLÜMANLIKLA YOĞRULAN YURDU

MÜSLÜMANSIZ BIRAKMA ALLAH’IM. ÂMİN. ÂMİN. ÂMİN.

DEDESİNDEN TESBİT

İstanbul da okudum ve biraz bir şeyler öğrendim taraklıya geldim. Bir cemiyette mevlit, ilahi vs okuyorum ve dedemde bana bakıp başını sallıyor. Okumam bitince dedeme baktım “aferin” diyeceğini beklerken dedem şunu söyledi; “Evladım reçberin kötüsü bostancı, hocanın kötüsü ise destancı” olur dedi. O gün bu gün destancı olduk.

 

ŞEHİRDE ONU HERKES TANIR!

Fahri Tuna

Sakarya – Bilecik-Bolu'nun birleştiği noktada ilimizin son köyü olan Taraklı Akçapınar Köyü'nde çiftçi Hüseyin Çolak'ın dört çocuğunun en küçüğü olarak 1946 yılında doğdu.

1958 yılında Akçapınar köyü imamı Hafız Yakup Duman'dan hafızlığını tamamladı. Pamukova'da Hafız İsmail Yener'den ve Üsküdar Atik Valide Camii İmamı Hafız Mehmet Acunar'den ‘ta'lim' okudu. Okul olmadığı için ilkokula gidemedi, on sekiz yaşındayken Gölpazarı Cengiz Topel İlkokulu'ndan ilkokul diplomasını- dışarıdan - aldı.

Askere gidene kadar her Ramazan yedi yıl (bir sene Bursa'da, iki sene Bilecik Pazaryeri'nde, iki sene Balıkesir Edremit'te, iki sene İzmir Ödemiş'te) mukabele okudu. On yedi yaşındayken, hocasının isteğiyle kendi köyünden Ali Saraç'ın kızı Cemile hanımla evlendi. 1966 yılında İstanbul Ayazağa'da acemilik, ardından Ankara Etimesgut'ta Jandarma Genel Komutanlığı'nda şeref bölüğünde ustalığını -yirmi dört ay- tamamladı. Büyük oğlu Rıdvan o askerdeyken 1967 yılında, küçük oğlu Yunus 1971'de Geyve Umurbey'de doğdu.

36 SENE ORHAN CAMİİNDE MÜEZZİNLİK GÖREVİ

Pamukova Çardak köyünde müftülük buyrultusu ve köy ücreti ile imam olarak başladı. İki sene bu görevi yürüttü. 1971'de Diyanet İşleri Başkanlığı'nın açtığı imtihanı -93 puanla- kazanarak resmen imam oldu ve Geyve Umurbey köyünde imamlığa başladı. Bu köyde üç sene görev yaptıktan sonra Akyazı Gaziosmanpaşa Camii'nde müezzin olarak görevlendirildi. İki buçuk sene müezzinlik görevinden sonra 1975 yılı sonunda Adapazarı Ozanlar Merkez Camii'ne müezzin olarak -becayişle- geldi. 28 günlük görevden sonra,1976 yılı Ocak ayından 2011 yılı temmuz ayına kadar otuz altı yıl Adapazarı Orhan Gazi Camii'nde müezzin olarak görev yaptı. 1996 yılında Adapazarı İmam-Hatip Lisesi'ni – dışarıdan – bitirdi. 05 Temmuz 2011 tarihinde emekli oldu.

HAFIZ HİMMET, ASKER HAFIZ, ALİ ÖZDİN, İSMAİL YENER

Hasan hocam, göreve başladığınız 1976'da Adapazarı'nın belli başlı camilerindeki imam ve müezzinlerini anlatır mısınız?

1966'da ben göreve başladığım zaman Orhan Gazi Camii İmamı Hafız Sabri Kavakçı hocaefendiydi. Kendisiyle on üç yıl birlikte görev yaptım. Kendisi çok sevdiğim saydığım bir hocaefendiydi. Allah rahmet eylesin. Emekli olurken ‘vaktim geldi emekli oluyorum, ama seni çok sevdim, senden ayrılmak çok ağır geldi' demişti bana. Ağa Camiinin imamı Halit Aba hocaefendi, müezzini de Hakkı Yılmaz hocaefendiydi. Orta Camiinde imam Hasan Kurnaz ve müezzin İbrahim Çolak'tı. Tozlu Camiinde imam olarak Hafız Ali Özdin ve Hafız İsmail Yener hocaefendiler vardı. İkisi de çok güzel hafızlardı. Müezzinler ise Sami Şentürk ve Ahmet Çelep'di. Şerefiye'deyse imam Hafız Mehmet Aydın (Mustafa, İsmail, Osman Aydın'ın babaları), müezzin ise Hafız İhsan Şanlı'ydı. O dönemde Sakarya Müftüsü ise İbrahim Çelik'ti.

O dönemin muteber, sevilen alim, hafız, hocaefendileri kimlerdi?

En büyükleri, en sayılanı Karaağaçdibi İhsaniye Camii İmamı Hafız Himmet Babalıoğlu'ydu. Emekli İl Müftüsü ‘asker hafız' lakaplı, daha sonra reisülkurralık da yapan Hafız Mehmet Eren vardı. İlim yönünden Adapazarı'nın yarısı sayılan hem hafız hem ulema Mehmet Aydın vardı. Hocaların Hocası İl Müftüsü İbrahim Çelik'in değeri tartışılamazdı. Kıraat açısından en iyiler Yenicamii imamı Hafız Hasan Yıldırım, Hafız İsmail Yener, Hafız Ali Özdin, Hafız Muharrem Şentürk'tü. Bunların arasında tartışılmaz ilime sahip olan Hamza Tekin hocaefendiydi. Bunların çoğu rahmetli oldu. Sağ olanlar hâlâ el üstünde tutulmaya devam etmektedirler.

ADAPAZARI YOKKEN ORHAN CAMİİ VARMIŞTI

Orhan Camii, Müslüman Türklerin Adapazarı'nı fethinin nişanesi. Bu camide 36 yıl müezzinlik yapmak nasıl bir duygu; ildeki diğer camilerden farkı hissediliyor mu?

Aynı heyecanla başladım, aynı heyecanla bitirdim. Bu kadar daha ömrüm olsa yine Orhan camiinde müezzinlik yaparım. Bu bölgeyi fetheden Orhan Gazi'nin ve arkadaşlarının ruhunu şad etmek için gönlümden gelen hususiliği zevkle okuyorum. Ezanlarımda da kametlerimde de cemaatimiz bunu zannederim fark ediyorlardı. Adapazarı yokken Orhan Camii varmıştı yani. Orhan Gazinin buyruğuyla yapılan bir eser yani.

Orhan Camiinin –sizin bilebildiğiniz kadarıyla – imamları kimler? Kimlerle çalıştınız?

Duyabildiğim, bilebildiğim kadarıyla 1923'yen 1960 senesine kadar Orhan Gazi Camiinin imamı, şimdi NBA'de meşhur basketbolcu Mehmet Okur'un dedesi Hafız Mehmet Okur. 1960'dan 1988'e kadar Hafız Sabri Kavakçı, 1988'den 2008'e kadar Hafız Talip Bozkaya. 2001 senesinden itibaren Alaattin Beşelhocafendiyle birlikte çift imam oldular. 2008'den itibaren ise camimizin imam-hatipliğini Alaattin BeşelHocaefendi Mustafa Aydın Hocaefendi birlikte sürdürüyorlar. Müezzinlere gelince; İsmail Uziş ve oğlu Ali Uziş'ten ben devraldım. 1968 senesinden 2001'e kadar çift müezzin olarak görev yaptık. Mithat Usta, Ziya Okur, Vahit Yeniay ve Yunus Acar'la birlikte görevler üstlendik. 2001'den 2011'e kadar yalnız görev yaptım.

1976'dan bu yana belli başlı Orhan Camii cemaatini – hatırlayabildiğiniz kadarıyla- anlatır mısınız?

Adapazarı'nda Orhan Gazi Camiinde özellikle iki üç saf, şehir eşrafından çok vakarlı bir cemaati vardı. Ve beni bu camiye en çok bağlayan da bunlar oldu. Meselâ İslâm Öziş, meselâ Fehmi Öziş, meselâ Nasip Öziş. Meselâ Tahsin, Mustafa Kara. Meselâ Hasan Girişken. Meselâ terzi Ali Taşçeken. Meselâ Bakırcı Mustafa. Meselâ Fahrettin Yıldırım, Nasuh Yıldırım, İhsan Yıldırım. Yusuf Elma. Berber Kemal Temiz. Köfteci İsmail Köprülüoğlu. Akaylardan Gündüz ve Oğuz Akay. Halıcı Ferit Doğan, Anahtarcı İlhan. Şumnu mağazalarından İbrahim Erdinç Şumnu, ki hocamdır aynı zamanda. Saatçi Abdurrahim Gürses. Lokantacı Ali Çakar, Dönerci Ömer Oğur. Mehmet Şişik. Özcan Toplar, Nadir Kan, fikri Atak. Matbaacı Hasan Uyar. Yamanlardan Mustafa ve Lütfü Yaman. İsmail Uslu ve oğlu Recep Uslu. Ahmet Ateş, Hüseyin Ateş. Eşref Çakmak. Pehlivan Hasan amca. Zücaciyeci Şaban Ürküt, Çiçekçi İsmail Ürküt. Ayrancı Enişte. İhsan, Ahmet, Burhan Pekçetinler. Selahattin Çileli, Saatçi İsmail Yenihayat, ağabeyi Ahmet Yenihayat. İsmail Odabaş, Kuyumcu Sami, Kuruyemişçi Yüksel Ayanoğlu. Tuhafiyeci Vahit Kolunsağ. Manifaturacı Hasan Erol, Hidayet Erol. Sabri Koşucuoğlu. Sabri, Kenan Sakallıoğlu. Manifaturacı Hasan Kahraman, tuhafiyeci Hasan Atak. Berber Taci. Matbaacı Nusret ağbi. Sait Tanış. Emekli öğretmen Fahri Sivri. Ayakkabıcı Hamdi Hoşgör. Ahmet Aslan, çocukları Yılmaz ve Yalçın, torunları Özcan Aslan. Konfeksiyoncu Salih Arslan. Affan Ür ve oğlu Hasan Ür. Sürekli bakkaliye Celal Sürekli. Doktor Sadık canlı ve Doktor Hüseyin Berberler. Kuyumcu Fadıl ve Ahmet Uzak. Baharatçı Zekeriya, Mehmet, İbrahim Çoban. Çorapçı Cengiz. Tuhafiyeci Hacı Ömer Bakır. Kırtasiyeci Hacı Şaban Üstüner. Kumaşçı Mehmet Sami ve İsmail Çakmak kardeşler. Hatırıma gelenleri saydım. Unuttuklarımdan özür dilerim. Ölenlere de rahmet diliyorum.

MAYAM TARAKLI OLDUĞU İÇİN RAHAT KONUŞURUM

Hafız Hasan Çolak; sen Adapazarı'nda dini sevimli hâle getiren müezzin olarak tanınıyorsun? Bunda Taraklılığının payı var mıdır? Yoksa mizacının etkisi midir?

''Teşhisiniz doğru. Mayam Taraklı olduğu için çok rahat konuşuyorum yani. Halk dilinde Taraklı'nın namazı derler. Benim çocukluğumda Taraklı'da namaz bir başka güzeldi. İstanbul'un en iyi hocaefendileri senede 5-10 defa Kur'an ziyafeti verirlerdi. Onlara özenerek, aşk ederek bu mesleğe girdim. Taraklı insanı zaten misafirperver ve güler yüzlüdür. Öğünmek gerekirse Osmanlı'nın doğdu yerdir. Biz Taraklı'da büyüklerimizden akaide uymak şartıyla, dinin hep sevdirici tarafının öne alındığı gördük, bunları uygulamaya çalıştık. Dedemden bir vasiyetim var: Misafir bineğinden inip yerine oturuncaya kadar ağırlanır. O arada misafire nasıl davranırsan o da sana öyle muamele eder. Misafir de sevildiğinden emin olur yani. Benim esinlendiğim yer Taraklı'dır yani. Bizim Taraklının şakaları meşhurdur, onuruna batmayacak şekilde şaka yaparlar.

Hasan hocam; yalaza nedir? İyi yalazacılar kimlerdir? Sizin için de iyi yalazacıdır diyorlar?

Adapazarı'ndan biri Taraklı'ya gelmiş. Bir arkadaşının çocuğuyla karşılaşmışlar. Bana bir Taraklı yalazası yap demiş. O sırada arkadaşı aklına gelip sormuş: ‘Evladım, baban nasıl, iyi mi?', o da cevaben ‘Babam öldü, kefen almaya geldim' demiş. O da büyük bir telaşla arkadaşının evine koşmuş, bakmış ki çay içiyor. ‘Oğlun bana seni öldü dedi, ben de koşarak geldim' derken oğlu da içeriye giriyor. ‘Ulan utanmaz, beni niye kandırdın?' deyince, ‘ama amca sen bana bir yalaza yap dedin, başka türlü evimize geleceğin mi vardı, bak bu sayede babamla da görüşmüş oldun' der. Dostluk da pekişir. Yalaza, aslında bir tilki muhabbetidir. Zeka ister, hoşgörü ister, karşıdakinin onuruna dokunmamak kaydıyla yapılır. Bu işin gelmiş geçmiş iyi ustaları rahmetli Cevat Hafızın Alaaddin (Öncü) ve Keşkapan Mehmet (Özkaraman). Bizim köyümüzde de Hala Mehmet vardı, Allah rahmet eylesin, o da aman aman aman, çok ustaydı. Şimdi Hayta Hafızların Naci Ağbi (İşsever) çok iyidir. Zannederim ben de idare eden bir yalazacıyımdır. Taraklı Belediye Başkanı Tacettin Özkaraman da iyi yalazacılardandır.

ENGELLİLERE: ‘BEN DE SİZDENİM, ZİRA SOYADIM ÇOLAK'

Hasan Hocam, Orhan camiye de yalazayı soktuğun, her yerde anlatılan nüktelerin var. Bir kaç örnek verelim mi?

Bir gün namaz sonrasında imam odasında oturuyoruz. Gürcü bir cemaatimiz ‘hapiz, sen Kur'an'ın her tarafını bilir misin?' diye sordu, ben de ‘bilirim' dedim. Elimden aldı Kur'anı, çeşitli yerlerinden sordu, ben de bildim. Taraklı ağzıyla dedim ki ona ‘Gazkafalı, bu Kur'an benim, ben bunu ezberledim, caminin içinde yeni Kur'an'lar geldi, ondan sor' dedim, ‘tamam' dedi. Camiinin içinden yeni Kur'an almaya giderken, aklı başına geldi, döndü ‘Kur'anlar hep aynı değil mi' diye sordu

Benim hanımın yeğeni Prof. Dr. Ali Seyyar, dedi enişte engelliler cemiyetine gidelim, ben bir şeyler anlatırım sen de bir Kur'an okursun dedi. Gittik, o konuştu, bende Kur'an okudum. En son adı İhsan olan bir başka profesör de engellilere hitaben ‘Kur'an okuyan hocam hariç, hepimiz engelliyiz, şükredelim Allah'a, beterin beteri var' dedi. Ben o sırada el kaldırdım. ‘Telaş etmeyin, ben de engelliyim' deyince herkes bana baktı, ‘soy ismim çolak, ben de sizdenim' deyince ortalık kahkahaya boğuldu, engellilerin yüzünü bir nebze olsun güldürmüş oldum.

Taraklı merkezde imam olan rahmetli Ali Özkatran hocam, hanımıyla beraber doktora gelmişler. Bir Cuma günüydü. Cumadan önce baktım, geliniyle beraber yenge, Orhan Camii avlusunda oturuyor, ben de ‘yenge burada böyle olmaz, ben sizi eve götüreyim' dedim, evimiz de Eski Rejide, eve götürdüm, hanıma teslim ettim, döndüm. Ali Hoca geldi biraz sonra, telaş içerisinde. Hanımı ve gelinini arıyor. Numaradan biraz sağa sola baktık. Yok. Hocam geçen haftalarda Çingenler 2 tane kadın kaçırmışlardı, gazeteler yazdıydı, Allah korusun filan deyince ben, hoca daha bir telaşlandı. Karakola gidip şikayete karar verdi. Ben de ‘Ali hocam eve gidip bir karnımızı doyuralım, aklımız başımıza gelsin, sonra gider şikayet ederiz' dedim. Eve gidince Ali Hoca hanımını görünce bana neler söylediğini artık siz tahmin edin. Ben de burada nükteyle karışık Ali Hocaya cami avlusuna kadın bırakılmayacağının dersini vermiş oldum.

Bir gün Orhan Camiine Osmaneli'nin köylerinden birisi geldi. Ben üst katta müezzin mahfilindeyim. Kulağıma dedi ki ‘müezzinlik yapabilir miyim?' Ben de ‘burada müezzinlik yapabilmek için makbuz gerekiyor, aşağıdan cami derneğinden 25 liralık yardım makbuzu al da gel' dedim. Geri çekildi, parayı duyunca vaz geçti. Sünneti kıldım, ‘kimin ne olduğu belli olmaz, kalbini kırmışımdır, helallik alayım' diye ihlasları okuttum. Çok çok güzel okudu. Cemaat de mest oldu. Ben de ‘senin yerine makbuzu ben alıp geleyim, sen devam et dedim. Namaz sonrası bir aşır okuttum. Cemaat de biz de çok memnun olduk. Bir daha da o adamı bulamadım. Sesi ve güzel okuyuşu halen kulaklarımızdadır. Sordum soruşturdum, bir daha da bulamadım o adamı.'

HASAN HOCAYI DAMADIYLA BARIŞTIRMAK İÇİN VALİ, DEKAN, MÜFTÜ ARAYA GİRİYOR,
BİR DE BAKIYORLAR HASAN HOCANIN KIZI DA DAMADI DA YOK

Hasan ağbi, senin meşhur bir ‘damat yalazan' var, Vali Nuri Okutan'ın bile adının karıştığı. O işin aslı nedir?

''2006 yılıydı. Ramazan bayramına yakın Müftülüğe gittim. Dairede bazı arkadaşlar çocuklarından, kimi kızından kimi oğlundan kimi damadından muzdarip. Bana bir yalaza kapısı açıldı yani. Benim gibi erkek olun, ne damadı ne kızı eve sokmuyorum, vallahi de billahi de sokmam deyince, üzerime çullandılar, barıştırmak için. Bu haber yavaş yavaş yayılmaya başladı. Çaybaşı Belediye Başkanı Osman Aydın'ın evinde toplandık, Ziya Cevherli ve Hasan Karagüzel ve ismi hatırıma gelmeyen daha bir çok değerli hocafendiler barıştırmak için araya girdiler. Hâlden anlayan Alaattin Beşel devreye girdi, ‘hocam yenge hanımdan telefon geldi, evde rahat edemiyoruz, mümkünse barıştırsınlar' dedi . Herkes üzerime çullandı. Ben her araya girene ‘ne olur ısrar etmeyin, işin aslını bilseniz araya girmezsiniz' diyorum, sonra İlahiyat Fakültesi Dekanı Prof.Dr. Suat Cebeci de geldi, yanında Müftü Sinan bey de var, Dekan bey ‘Hasan Hocam beni çok sever, beni kırmaz, onu ben barıştıracağım' dedi, en az 15-20 ayet hadis okudu barışmanın faziletleriyle ilgili, ben de ‘hocam, siz işin içyüzünü bilseniz vallahi karışmazsınız' deyince kükredi, ‘sen karışma bu işi bana bırakın' dedi. Damatla bizi barıştırmak için bir yemek düzenlemeye karar verdiler. Dönemin Valisi Nuri Okutan beyin kulağına da gitmiş dargınlığımız. Sağ olsun iyi de dostuz, sık sık Orhan Camiye gelirdi. Oda devreye girdiyse ona da ‘Sayın valim, bende hatırınız çoktur ama işin aslını bilseniz vallahi devreye girmezdiniz' deyince, işin aslı anlaşıldı: Zira benim kızım da damadım da yoktu, iki oğlum var Rıdvan ve Yunus.

.........

Taraklılı .

Taraklılı Hafız Hasan.

Taraklılı komik hafız. Taraklılı nüktedan muzip musikişinas hafız.

Camiye nükteyi sokan adam; dini sevimli, imanı sevecen kılan adamdır o.

Sakarya Müftülüğünün Nasreddin Hocası.

Adapazarı musiki camiasının da sesi ve tavrıyla Orhan Gencebay'ı.

Taraklı'nın - o meşhur kırağısından mıdır yoksa yalazasından mıdır bilinmez - hafızlarının sesinde inanılmaz ve doyulmaz bir lezzet peyda olur; işte birkaç  örnek: Hafız Saim (Özel, Süleymaniye Camii eski başimamı), Hafız Necati

(Dönmez, Dolmabahçe Camii imamı), Hafız Mehmet (Erkal, Marmara İlahiyatta profesör), Hafız Adil (Özyüksel), Hafız Ali (Saraçlar, Yunuspaşa Camii eski imamı) ve Hafız Hasan (Çolak, Adapazarı Orhan Camii eski müezzini). Onlar Ertuğrul Ocağının (Taraklı 1292'de Ertuğrul Gazi döneminde fethedilmiştir zira) mirasçıları, Şeyh Edebalı'nınahbab-ı yaranları ve müdavimleridirler.

Her şehrin belli başlı on markası vardır; Adapazarı için ‘Sait

Faik'tir, ‘Islama köfte'dir, ‘Mazlum Şekerleme'dir, ‘Gülseven

Helva'dır, ‘AlikokaBozası'dır, ‘Mustafa'dır, ‘İsmail'dir, ‘Dönerci

Ömer'dir, ‘Enişte'ninAyranı'dır örneğin bu markalar. Onuncusu mu?

Tartışmasız ‘Müezzin Hasan'ın Ezan'ıdır.

Adapazarı'nda tarih Orhan Gazi ile 1326'da başlar; mezkur Sultan'ın bugünkü camiinin yerinde bir camii inşa ettirdiği de ilmen ve fikren sabittir. Tam otuz altı yıldır her Cuma Müezzin Hasan'ın o davudî sesinden ‘Camimizin banisi Sultan Orhan Han ruhuna' sözü cemaati bambaşka dünyalara götürüp getirmiştir.

‘Hasan' büyük güzel demektir; Hasan Çolak iki mânâyı da mezcetmiş bir ağabeyimizdir; hem bir doksanlık endamıyla ‘büyük', hem de yüzünden sözünden özünden eksik etmediği tebessümüyle ‘güzel' bir adamdır o.

Yalazaları Adapazarı efsaneleridir: ‘Bir gün Hasan Hocanın damadını eve sokmadığını duyulur. Barıştırmak için kimler girmez ki araya; il müftüsü, ilahiyat fakültesi dekanı, vali Nuri Okutan… Herkes elinde barışmanın faziletleriyle ilgili şu kadar ayet hadisle gelir, rica ederler. Onun cevabı hep aynıdır; ‘lütfen aramıza girmeyin, işin aslını bilseniz teklif bile etmezsiniz!' İşin aslı bir süre sonra anlaşılır: Taraklılı Hasan Çolak, herkesi enfes bir yalazaya getirmiştir: Zira Hasan Çolak'ın kızı da damadı da yok, iki oğlu vardır.

Bir başkası; ‘Yeni gelen il müftüsü onun camiinde vaaz etmektedir. Kendisi öyle kaptırır ki ‘şöyle şöyle yaparsanız öbür dünyada gidersiniz cennete' der; sonra gafı fark eder, utanır, mahcup olur. Namaz sonrası imam odasında müftü üzgündür; Hafız Hasan'ın ‘hayrola müftü efendi, siz dalgın görüyorum?' sorusuna ‘gördün mü yaptığımı, hiç bana yakıştı mı? Galeyana gelip büyük gaf yaptım' deyince ‘aman müftü efendi' der ‘sizden önceki müftü efendi, tam orayı anlatırken bir de malûm işareti yapıyordu, sizin ki de bir şey mi' deyince Müftü rahatlar, ‘sen ne kadar güzel konuşuyorsun Hasan Efendi'' diye tebrik eder. Hasan Çolak'ın birkaç hafta içinde bir kademe ilerleme ile ödüllendirilmesi de çabası…'

Hazırcevaplılığı, tevazusu, samimiyeti de nükteleri kadar meşhurdur: Bir gün özürlüler programının finalinde Hasan Çolak'a Kur'an okutulur, ona teşekkür eden profesör, iltifat olsun diye- hafızlığına da nazire – ‘bir tek aramızda özürsüz olan Hafız Hasan'dır' deyince espriyi yapıştırır: ‘Olur mu efendim, ben de özürlü biriyim. Soyadım Çolak benim!' Veya il müftüsünün ‘on günlük izine ayrılıyorum, bir isteğin var mı Hasan Efendi?' sorusuna ‘beni vekil bırakın da efendim, Adapazarı on gün bir müftü görsün!' diyecektir.

Müezzin Hasan'ın sesi hep ‘müjde', hep ‘çağrı', hep ‘huzur'du bize; o hep ‘kurtuluşa', hep ‘felaha', hep ‘hayata' çağırdı otuz altı yıldır bizleri. Salâları bile ‘sevimli'ydi onun; hüznü tebessüme dönüştürüyordu onun sesi.

Duaları da meşhurdu; ‘yediğimiz aştır, yaştır / davet sahibini seneye ulaştır, bizleri de etli sütlü sofralara kavuştur' türünden esprilerle doluydu.

Evet; Orhan Gazi Camii Adapazarı'nın kalbi, merkezi, sıfır noktası, nirengi noktasıdır; el-hak doğrudur.

Bir başka doğru ise onun son otuz altı yıllık müezzini Hasan Çolak'ın ezanlarıyla Adapazarlıların kalbinde edindiği ölümsüz yeridir.

Hasan Çolak; ezanların mütebessim çehresi.

 

Kaynak:

http://www.geyve.com/index.php?option=com_content&task=view&id=5687

http://www.yenisakarya.com/g%C3%BCle-g%C3%BCle-hasan-hocam-haberi-1403.html

 

Hasan Çolak Hoca’dan İlahi Dinlemek İsteyenler İçin:

http://www.myvido1.com/QVVp0QS1mVJlVMCRnVzEVP_hasan-colak-sakarya-orhan-camii-melamet-

http://www.myvido1.com/AZ6pUMVVkVNRlMkNkTthTP_sakarya-orhan-camii-hasan-colak-ilahi-se

http://www.youtube.com/watch?v=tWmPcHeFBBQ&feature=related