Öğrencilerim İçin Sınav Soruları ve Duyurular




aliseyyar@sosyalsiyaset.net

 

 

Sosyal İçerikli Şiirler

 

BABANIN “BE” Sİ

 

Hiç unutmam

Teslimiyet demişti bir konuşmasında

Yani tevekkülü sırtlamış

Ve ufuklara seyre dalmıştı aslında.

Etrafındakilerin beklentileri

Zamanla gün yüzüne çıkıyordu.

Oysa O sadece tebessüm ediyordu!

Belki de biliyordu!

Ama sabrediyordu.

Dışarıdan görenler

Ne kadar mutlu diyordu.

Yorum açık, talih!

Oysa nelere şahitti geçen tarih.

Yıllarca gurbette yaşadı

Ve içinde gurbeti yaşadı.

Soğuk diyarlarda,

Soğuk insanlara

Sıcak mesajlar veriyordu.

Çok canlıydı.

Bilseler içini,

Ne kadar buhranlıydı.

Vermeyi öğrenmişti

Bir de sevmeyi,

Küçücük şeylerle mutlu olmayı,

Farklı olmayı

Farkı bulmayı !...

Hayatı merdiven gibiydi,

Yavaş yavaş çıkıyordu.

Ve tabiî ki emin adımlarla …

Yıllardır hayalini kurardı;

Cennet vatanında yaşamak,

Üretmek, çalışmak, çabalamak …

Maddeye takılmaz

Mazerete sığınmaz

Yufka yüreği ile kimseyi kırmazdı.

Her işi oluruna bırakır

Ve yazardı satır satır.

Çok kazanıyordu,

Kolay kazanıyordu.

Kiminle sohbet etse

Deryalara dalıyordu.

Hani dedikse kazancını,

Para değildi elbet;

Gönül kazanıyordu.

Hiç bir kapıya vurmasa da

Rahmet kapıları

Bir bir açılıyordu.

Zaman zaman engeller çıksa da

Hiç aldırmıyordu.

Çünkü mazlum olmayı

Tercih ediyordu.

Yıllar su gibi akıp gidiyor,

Ve unvanları bir bir geliyordu.

Her geçen gün meşguliyet artıyor,

Oysa hiç gocunmuyordu.

Fakat mutlu bir ailede

Güller açsın istiyordu.

Gülümün yanında

Yeni bir gonca diyordu.

Hurim dediği cananına

Hep tebessüm ediyordu.

Göz bebeğim derken

Bebek, evet bebek diyordu.

Bu güzel aile

Heyecanla bekliyordu.

Karanlık geceleri

Dua ile süslüyordu.

Bendeniz ise

Mübarek beldelerde rüya görüyor

Dua ediyor,

Ve ümit ediyordu..

Bir gün aynı şeyi düşünüyorken,

Uzaktan bir ses

Müjde! Müjde diyordu.

Bu ses dalga dalga geliyordu.

Hanede bir misafir ;

“Zeynep Dilara”

Hayata Merhaba ! diyordu.

Dudaklarını kıpırtadıp,

Babanın “B” sini söylüyordu.

Gülüyordu,

Güldürüyordu.

Baba ise ortada görünmüyordu.

Yarı aydınlık odasında,

Seccadesinin başında,

Gözyaşları ile şükrediyordu..

 

Fazlı Biçer //Karamürsel // Eylül 2008

 


 

 

 

 

KOCAKARI İLE ÖMER

Kadın ne söyledi, Abbas, işitmedin mi demin ?
Yarın huzur-i İlâhide, kimseler, Ömer’in
Şerik-haybeti olmaz, bugünlük olsa bile;
Evet, hilafeti yüklenmeyeydi vaktiyle.
Kenar-ı Dicle’de bir kurt aşırsa bir koyunu,
Gelir de adl-i İlâhi sorar Ömer’den onu !
Bir ihtiyar karı bî-kes kalır, Ömer mes’ul !
Yetimi, girye-i hüsran alır, Ömer mes’ul !
Bir aşiyân-ı sefalet bırakılmayıp göçse:
Ömer kalır yine altında, hiç değil kimse !
Zemine gadr ile bir damla kan dökünce biri:
O damla, bir koca girdab olur boğar Ömer’i !
Ömer duyulmada her kalbin inkisarından !
Ömer koğulmada her matemin civarından !
Ömer halife iken başka kim çıkar mes’ul ?
Ömer ne yapsın, İlâhi, beşer zalüm-ü cehûl !
Ömer’den isteniyor beklenen Muhammed’den ...
Ömer! Ömer! Nasıl aldın bu bârı sırtına sen ?

Mehmet Akif Ersoy


Açıklama:
Şerik-haybeti: Mahrûmiyetin-yokluğun-yoksulluğun ortağı veya arkadaşı.
Adl-i İlâhi: İlâhî Adalet.
Bî-kes: Kimsesiz.
Mes’ul: Sorumlu.
Girye-i hüsran: Hüsran Dolu Gözyaşı.
Aşiyân-ı sefalet: Sefalet içinde bir kuş yuvası.
Gadr: Zulüm; Hâinlik; Merhametsizlik.
İnkisar: Kırılmak; Gücenmek; Lânet etmek.
Zalüm-ü cehûl: Cahil ve zalim.
Bâr: Yük; Zahmet; Sıkıntı.

 

UMUT

Özürlü bir delikanlı
Sahilde çekirdek satıyor,
Soğuya aldırmadan.
Küçücük radyosundaki
parçalarla teselli buluyor,
Umutsuzluğa kapılmadan.
Günde kaç defa “buyurun” diyor
belki kendisi de bilmiyor.

Evine kaç para götürüyor,
O da bilmiyor.
Sadece acımak mı ?
O da yetmiyor.
Zaten bunu da kabul etmiyor.
İnsanca bakış.
Biraz anlayış bekliyor.
Herhalde ilgiyi ve sevgiyi
daha çok hak ediyor.
Bunu kendisi de çok iyi biliyor.
Birde biz bilebilsek.
Umutsuz yüreklere
umut olmanın hazzını.
Çekmedik onlar gibi
bu hayatın acımasızlığını.


Fazlı Biçer
(Karamürsel)

 

MERHABA SEVGİLİM

Hatırlar mısın balayına gittiğimiz günü ?
Bize çarpan kamyonun şoförü içkiliymiş,
Hem seni aldı benden, hem de bu günümü,
İki ay sonra çıkacak, şimdi içerdeymiş...

Bir miktar para vermişti sigorta,
Birazıyla tekerlekli sandalye aldı babam.
Kalanı yetmedi bile masraflar,
Dantel işleyip satıyor şimdi anam...

O günden sonra ben de iş bulamadım,
Komşu çocuklarına ders veriyorum.
Diplomalar para etmezmiş anladım,
“Ah o kaza olmasaydı” diyorum...

Birkaç kişi çok uğraşmış babamla,
“Senin çocuk, bir işe yaramaz” demişler.
İlk defa ağlarken gördüm odasında,
“Kendisiyle beraber kızı da yaktı” demişler...

Pek çıkamıyorum evden dışarı,
Bugünlerde çok sık yağmur yağıyor.
Seyrediyorum koşuşan çocukları,
Yollar sanki üzerime geliyor...

Böyle yaşamak çok zor sevdiğim,
Ne bir iş veren, ne de adama yerine koyan.
Uzun sürmez, bil ki yakında ben de gelirim,
Biraz sabret ! Dayan sevdiğim, dayan ...

AHMET SUAT KOÇAL
(İstanbul)

 

Hiç Okunmamış Bir Mektup

Bir bayram arifesi terk etti bacaklarım beni,
Unutmadım o günü gözlerimde dün gibi.
Önce uzun bir korna, ardından acı bir fren
İşte... Anlık bir olaydı hayatımı mahveden...

Soğuk bir hastanede açtım gözlerimi,
Bacaklarım yoktu, bir titreme sardı benliğimi.
Bir daha yürüyemeyecek, koşamayacaktım,
Delilik bu ya! Yağmurda ıslatamayacaktım,

Bitecekti okulum, mühendis olacaktım o yaz,
Benim olacaktın, üzerinde bir gelinlik bembeyaz.
O günden sonra seni de göremedim bir daha,
Evlenmiş, mutluymuşsun yabancı kollarda...

Kızardın ya ikişer çıkıyorum diye merdivenleri,
Gördün mü, varmış her çıkışın bir inişi.
Bir yanım yaralıyken, gülerdi ya gözlerim,
Şimdi bir yanım eksik, gözlerim mütebbessim...

Yıllardır haber bekliyorum İşçi Bulma Kurumundan,
Ses yok, seda yok; Umudum kalmadı yarınlardan.
Bilmiyorum kaçıncı kapı bu yüzüme kapanan,
Üstüme karanlık çöküyor, daha güneş doğmadan...

Buğulu bir camın ardından dünyayı seyrediyorum,
Yapraklar düşüyor dalından, ben düşüncelere boğuluyorum,
Gözlerim yorgun, bir hayaline bir uzaklara dalıyorum
Artık ben de anlamak, anlaşılmak istiyorum...

Şimdi en yakın dostum oluyor karanlık dolu geceler,
Eskiden sevgi doluydu, oysa isyanlar taşıyor heceler.
Ben değişmedim aslında, yine eski benim,
Tek fark yaşantımda, artık tekerlikli sandalyedeyim..


AHMET SUAT KOÇAL
(İstanbul)

 

SAKARYAM

Her yöreden koşup sana geldiler
Burası güzel deyip mitili saldılar
Kazma, kürek, çapa, halı aldılar
Ocağı yakıp oturdular Sakaryam

Gelenler benimdir deyip bağrına bastın
Kazan oldun, kepçeyle vermeye daldın
topladın, toparladın bir yürek oldun
Soğukta, sıcakta Örttün bizi Sakaryam

Seni anlatırken gözlerim doluyor
Boğazımda tükrükler düğümlenip kalıyor
Geçen yılları hatırlayınca benzin soluyor
Tatlıyı acıya katıp içtin Sakaryam

Bin dokuzyüz doksan seninle tanıştım
Havanı teneffüs ettim suyunu içtim
Memleket sevdalısıyım, sevdamla baktım
Bayramda, düğünde, hüzünde Sakaryam

Dört mevsimin güzelliği sende buluşmuş
Sıcaklığın denizle gök mavisine karışmış
Sabahın seherinde sisle çiğ sevişmiş
Tarımda, sanayi deöndersin Sakaryam

Cadde, sokak, ovaların saymadım
İçindeki duyguları yaşadım anladım
Gördüm kahrettim içime attım ağladım
Sen yârsın, anasın, canımsın Sakaryam

Ağustos ayı gelince hatırlarım tarihi
Bir yanda Malazgirt, bir yanda Sakarya Tarihi
İki gözyaşı aktı ıslattı toprağı
Toprak ağlar, toprak sevinir, bense Sakaryam!!!

Yazdıkça yazmak geliyor
İçim doluyor yanardağ oluyor
Sen büyüksün yanardağ da ne oluyor
Başımın üstünde yerin var Sakaryam


14-10-2004
HAMZA KAYA
hamzakaya1955@mynet.com

Google

İnternetten Online Sipariş Vermek İçin Tıklayın