Öğrencilerim İçin Sınav Soruları ve Duyurular




aliseyyar@sosyalsiyaset.net

   

 << Özürlülük ve Özürlülerle İlgili Yazılar & Makaleler

Ayakkabılarını ellerine giyen çocuk

Erol Erdoğan - catisizokul@yahoo.com.tr



“Adın ne” dedim. Söyledi ama anlayamadım. Yanındaki yaşlı kadın anlamadığımı fark edince “adı Sedanur” dedi.
Küpelerini görünce “Ne güzel küpen var” dedim. “Annem aldı” dedi. Gözlerinin içi gülüyordu. Tuhaf bir sevinç vardı bakışlarında. Aslında hüzün ve sevinç karışımı bir duyguydu bu.


“Hımm” diyerek cümleler bulmaya çalışırken o konuşmaya devam etti “Ama annem bana bilezik almadı” dedi. Ellerim farkında olmadan saçlarına gitti “olsun, annesi bir gün onu da alır tatlı kızına” dedim.


Babaannesi, tanımadığı misafirlerin selam vermesinin verdiği şaşkınlık ve memnuniyet karışımı bir çekingenlikle bizi izliyordu.
Çekingenliği bitince anlatmaya başladı. Sedanur dört yaşındaymış, doğuştan sakatmış. Kafasından ciddi bir ameliyat geçirmiş. Bir sürü sıkıntı, dert, çaresizlik… Utanarak, sıkılarak anlattı.


“Senin adın ne anne” dedim. O kadar içten konuşuyordu ki “anne” deyiverdim işte. “Benim adım Seher” dedi. Günün her vaktini Sedanur ile geçiriyormuş. Sabahları evden çıkıyorlar, kalenin aşağısına iniyorlar, komşularla sohbet ediyorlar ve geniş duvarın üstünde oyun oynuyorlarmış.
Önümüzde kocaman kale, arkamız ise şehir. Tek tük gelen giden var. Henüz sabahın erken saatleri.


Küçük, renkli, cıvıl cıvıl bir çift ayakkabı duruyordu kenarda. Sedanur’un ayakkabıları olmalı diye düşündüm. Ayakkabıları göstererek “Hep oturuyor mu Sedanur böyle, arada yürüseniz çevrede” demeye niyetlendim ama hemen vazgeçtim. Gözlerim ayakkabıdan kızın ayaklarına doğru ilişince fark ettim ki, Sedanur’un ayaklarında da bir tuhaflık var. “Sadece kafasında mı sorun var, ayakları nasıl?” diye sordum.


Seher anne, torununun ayaklarında da sorun olduğunu, yürüyemediğini, birkaç defa da ayaklarından ameliyat olduğunu anlattı.
Gözümün ayaklar ile ayakkabılar arasında şaşkınlıkla gezinip durduğunu fark eden Seher anne şaşkınlığımı gidermeye çalıştı:”Ayakkabıları çok seviyor. Ama giyemiyor. Giyemese de hep yanında taşıyor. Seviyor onları. Bazen de ellerine giyiyor, emekliyor.”
Sedanur’un ayakkabılarını keyifle seyrettiğini fark ediyorum.


Yollarda, ara sokaklarda, arka mahallelerde karşılaştığım kaçıncı hikâye bu, bilmiyorum.


Az sonra yavaş yavaş kaleye doğru ilerliyorum. Sedanur arkamızdan el sallıyor. Seher anne el sallıyor. Gülümsüyorlar.
Kale merdivenlerini tırmanıyorum. Kastamonu’ya tepeden bakacağım. Her basamakta sanki ayakkabılarını eline giymiş bir çocuk benimle adım atıyor. Kaleye varıyorum.


Muhteşem bir şehir ile karşılaşıyorum tepeden bakınca. Hava sıcacık. Rüzgâr gelip gidiyor. Aşağıda camiler, evler, sokaklar, tepeler… Nasrullah Camii muhteşem duruyor. Yakup Ağa Külliyesi ikinci baharında. Saat Kulesi uzaktan el sallıyor.


Özürlüler haftasındayız. Rakamlara ve yüzdelere çok dalmayın. Herkes işini azıcık da olsa yapsa bu iş tamam olacak. Yani anneler, babalar, dernekler, belediyeler, vakıflar, yardım kuruluşları, bürokrasi, bakanlık…


Ama bir tuhaflıktır devam ediyor. Onlarca kampanya, yüzlerce nutuk, binlerce dernek, defalarca hukuki düzenlemelere rağmen alınan mesafe bir arpa boyu. Bir eksiklik var bir yerlerde.


Özürlülük hali, özürlülerin değil de sanki sağlamların hali. Yaptığımız işlerde bir nakısa var. Bir niyet, içerik, sevgi sorunu yaşıyoruz gibi. Balonlar uçuşuyor, kurdeleler kesiliyor, sahneler doluyor, alkışlar patlıyor ama Sedanur hala ayakkabılarını eline giyiyor, alt sokağa inebileceği bir tekerlekli araba bile bulamıyor.

http://www.flickr.com/photos/catisizokul/501338458
http://www.milligazete.com.tr/index.php?action=show&type=writersnews&id=12545