BİR SOSYAL TECRİT ÖRNEĞİ: BAŞÖRTÜLÜ KADINA KARŞI AYRIMCILIK

 

Av. Arzu BESİRİ

Önceleri kadın, sadece bir değiş tokuş aracı, bir nesneydi. Toplumlarda kadının konumunun belirlenmesi, kadınların statü kazanımları kolay olmamış ve bu isteklerin elde edilmesi için büyük mücadeleler verilmiştir. Ve bu mücadeleler kadınlar tarafından topyekün yapılmış, mücadeleler esnasında başörtülü, başörtüsüz kadın ayrımı yapılmamıştır. Kadınların insan haklarını geliştirmek için çeşitli sözleşmeler yapılmış ve bu sözleşmelere taraf olunmuştur. Burada ki can alıcı nokta; kadınların insan haklarını geliştirmek için sözleşmelerin yapılması. Bu sözleşmelerde veya belgelerde başörtülü olan veya başörtülü olmayan kadından değil, kadının insan haklarından bahsediliyor.

Kişi hak ve özgürlüklerine saygıyı geliştirmek için eğitim ve öğretimin yadsınamaz gerekliliğinden bahsederken ve bu İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin giriş kısmında yer alırken, öğrencilerimizin başörtü takıyorlar diye, maddi imkanları varsa üniversiteyi yurt dışında okumaları, maddi imkanları yoksa üniversite okuyamamaları veya burs bulabilirlerse okuyabilmeleri büyük bir ironi değil mi?

Beyannamede ki özgürlükle ilgili olan diğer hakların yer aldığı maddeleri değil de, düşünce, vicdan ve din özgürlüğüyle, eğitim hakkının içeriğine baktığımızda bu hakkı kullanmak için bir kısıtlama getirilmediğini görürüz. Burada eğitim hakkından yararlanmak için hiçbir ibare yok, herkes denilmiş, başörtüsü takmayan kadın denilmemiş.

Ayrıca Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi’nin 2. maddesinde ayrımcılık yasaklanmakta, sözleşmeye taraf her devletin kendi ülkesinde yaşayan ve yetkisi altında bulunan bütün bireylere ırk, renk, cinsiyet, dil, din, siyasal ya da başka fikir, ulusal ya da toplumsal köken, mülkiyet, doğum ya da başka bir statü bakımından hiçbir ayırım gözetmeksizin bu Sözleşme'de tanınan hakları sağlamak ve bu haklara saygı göstermekle yükümlü olacağı belirtilmektedir. Eğitim ve çalışma hakkının da yer aldığı bu sözleşmede kadın ayrımı yapılamayacağı kesin bir dille yasaklanmaktadır.

CEDAW’ a (Kadına Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi) baktığımızda burada amacın cinsiyete dayalı ayrımcılığın önüne geçmek ve keyfi, haksız muamelelerden kişileri korumak olduğu görülmektedir. Taraf devletlerin yükümlülüğünden bahsederken kadınlara karşı doğrudan veya dolaylı ayrımcılıktan ve bunun önlenmesi için etkin hukuki yollar vasıtasıyla korunmasından bahsetmekte ayrıca başörtülü başörtüsüz kadın ayrımına gitmemektedir.

Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’ nın 90. maddesinin 5. fıkrasında “ Usulüne göre yürürlüğe konulmuş Milletlerarası andlaşmalar kanun hükmündedir. Bunlar hakkında Anayasaya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesine başvurulamaz. Velhasıl eklenen son hüküm de göstermektedir ki, biz bu anlaşmalara taraf olmuşsak gereğini yapmak zorundayız. Yani bütün bu ayrımcılık başından beri yanlış. Hele ki Anayasa’nın 90. maddesinin 5. fıkrasına eklenen bu son cümleyle yapılan uygulamanın hukuksuzluğu su götürmez bir gerçek olarak karşımızda. Bu durumda onlarda engelli değiller mi?