Osman Sarı; Bursa’da “Şiirin Yolcuları” Programına Katıldı

 

23 Mart 2011

Fikri Özçelikçi, Osman Sarı’yı ve Osman Sarı şiirini herkesin tanımasını dileyerek 17 Mart 2011 tarihinde kaleme aldığı “TAŞ GAZELİNİN ŞAİRİ: “Mona Rosa Hayatımı Kurtardı!” yazısı, Osman Sarı’nın dünyasına açıklık kazandırmaktadır:

 

Osman Sarı, Şiirin Yolcularının bu ayki konuğuydu. Şiirden siyasete, çocukluğundan yetişkinliğe uzanan geniş bir coğrafyada keyifli bir ufuk turu yaptırdı dinleyenlere. Bazı şairler vardır ki, uzun süre ortalıkta görünmeseler bile, öyle bir not düşmüşlerdir ki tarihe, zaten hep bizlerle beraberlermiş gibi düşünürüz. Sanırız ki o şair ve o şairin şiirleri hep bir yerlerde çoğalmakta, hep bizlerle var olmaktadır. Diğer yandan, durmadan ortalıkta arz-ı endam eyleyen bazı kişiler de vardır ki, onları görürsünüz, yazılarına, şiirlerine mevkutelerde rastlarsınız ve fakat onların hem sanatlarına hem de şahsiyetlerine dair ciddi bir algı yoktur zihninizde, hemen tüketilirler, kalıcılıkları yoktur. Eminim ki bu yazıyı okurken belleğinizi bir yoklarsanız, sizin de belleğinize böyle birkaç isim geliverecektir anında. İşte bu, söze haysiyet; bedene şahsiyet kazandırma işi olsa gerektir. Kişisel kanaatime göre de Osman Sarı, uzun süre dergilerde veya başka yayın organlarında görünmese bile, zihin haritamızda yer tutan uçbeylerinden biridir.

Osman Sarı; Adem Turan ve Sıddık Ertaş’ın hazırlayıp sundukları “Şiirin Yolcuları” programı için 5 Mart Cumartesi günü Bursa’ya gelmişti. Bursa Büyükşehir Belediyesi Kültür AŞ sponsorluğunda yapılan programa, kadîm Bursa’nın ihya edilmeyi bekleyen Pınarbaşı Sosyal Tesisleri mekan olarak seçilmişti. Saat 15.30, programın başlama saatiydi ve program planlanan saatte başladı. Osman Sarı, vakur görünüşü ve inancının verdiği dirilikle yerini aldı. Kendisine yöneltilen ilk soru, çocukluğu, şiirini besleyen şeylere dairdi. Şöyle anlattı kendini Osman Sarı:

Kitaplara düşkün bir ümmi anne

Maraşlı olan Osman Sarı, Maraş’ın kışının çetin olduğunu ve bazı ilçelerinin yollarının kış yüzünden kapandığını anlatarak başladı söze ve sonra şöyle devam etti: “Maraş’ın yolları kışın kapalıdır. 7-8 ay boyunca yollar açılmadığı için ihtiyaçlarımızı çerçilerden karşılardık. Çerçilerin iki gözlü bir sandığı olurdu. Bu sandıkların bir gözünde incik cıncık, diğerinde kitaplar olurdu. Annem halk hikayelerini çok severdi. Battal Gazi Menkıbeleri ve Hz. Ali Cenkleri de yine sevdikleri arasındaydı.”

Tarzan’ın arasından çıkan “Ey Oğul!”

Bu ümmi kadının sağduyusu güçlüydü. Mesela şöyle bir olay oldu: Bir keresinde yine çerçi gelmişti. Ben “Tarzan” çizgi romanını almak istedim. Annem ‘Oğlum, bu diğer kitaplara benzemiyor!’ diye isteğimi yadırgadığını ifade etti ama buna rağmen beni kırmadı ve kitabı aldı. Ben kitabın sekiz-on sayfasını okuduktan sonra başka sayfalar çıktı karşıma. Çıkan sayfalar, İmam Gazali’nin meşhur nasihat kitabı “Ya Eyyühelveled” idi. Ben bu bölümleri de okumaya başlayınca, annem: ‘Hah, şimdi kitap kitaba benzedi.’ dedi.

“Annem kitabı çok severdi ama ümmiydi. Kendisi okuyamadığı için kitapları bana okuturdu. Ben de böylelikle daha küçük yaşta halk edebiyatıyla tanışmış oldum.”

Hayat kurtaran şiir

Kendisinin de 68 kuşağından olduğunu söyleyen Osman Sarı, üniversite yıllarının siyasi çalkantıların yoğun yaşandığı yıllara denk düştüğünü hatırlattıktan sonra şiirin gücüne dair şunları anlattı: “Üniversite yıllarında bir de “bizim kesim” vardı ve biz ciddi haksızlığa uğruyorduk. Mescidler takip ediliyor ve bizim kimliğimiz de ister istemez ortaya çıkıyordu. Üniversitede öyle bir şey yaşadım ki, bu şeyden dolayı ben hayatımı bir şiire borçlu olduğumu düşünürüm hala. Olay şu: Kaldığım yurtta Marksist görüşten iki kişi gece yarısı beni yatağımdan kaldırdı. Birisi bana silahı gösterdi. Beni sorgulamak amacıyla dolabıma götürdüler önce. Dolabım kitap doluydu. Her görüşün kitabı vardı: Sağ, sol, İslami yayınlar; Necip Fazıl, Nazım Hikmet… Kitapları kurcalarken o zamanlar bizim elle yazarak çoğalttığımız ‘Mona Rosa’ şiirine denk geldiler ve birisi şiiri okumaya başladı. O zaman ben rahatladım çünkü inanıyordum ki Mona Rosa gibi bir şiiri okuyan birisi adam öldüremezdi. Şiiri okudular ve ondan sonra da, bana ne yapacaklarına kendilerinin karar veremeyeceklerini söylediler ve ben böylelikle kurtulmuş oldum.”

“Hayatta önemsediğim iki şey”

Osman Sarı, Kur’an-ı Kerim’in edebi gücünün de çok üstün olduğuna dikkat çektikten sonra “Nas” suresini okuyarak Kur’an-ı Kerim’deki şiiriyeti vurguladı. Bu vurgudan sonra kendisi için hayatta iki şeyin çok önemli olduğunu şu sözlerle açıkladı:

“Hayatta iki şeyi çok önemsedim:

1. Yaradan’a karşı görevlerim,

2. Şiir.

Taş Gazeli ve insanın arayışı

Dinleyiciler ve sunucular tarafından “Taş Gazeli”ne dikkat çekildiğinde, Taş Gazeli için şunları söyledi Osman Sarı: “Taş Gazeli’nde çok ciddi sistem eleştirisi vardır aslında. Sadece sistem eleştirisi değil, siyaset de vardır, hayata bakış da vardır. Eleştiri yapmak gerekiyordu çünkü biz insanlar olarak dört değerin peşindeyiz: Hak (Adalet), Hakikat, İyilik, Güzellik. Necip Fazıl üstad da, şiir hakikati arama çabasıdır der ve tek hakikatin de Allah olduğunu vurgulayarak şiirin aslında Allah’ı arama çabası olduğunu söyler. Bakıldığında, şu anda Ortadoğu ve Kuzey Afrika’da olanlar hep insanın bu arayışıyla ilgilidir. Şair de bu arayışın peşindedir. O yüzden benim şiirimde sistem eleştirisi de vardır siyaset de.”

Önce Türk’ü çıkardılar, sonra Kürt’ü

Günümüz siyasetine de değinen Osman Sarı, bu konuda şunları söyledi:

“Bizim Ortadoğu ülkelerine model olduğumuz söyleniyor. Ben bu düşünceye katılmıyorum. Çünkü ülkemizde kurumlar çürümüş durumda ve birbirleriyle barışık değiller. Dolayısıyla biz sorunluyuz zaten. Önce bizim sosyal, siyasal ve kurumsal yapımızı yeniden kurmamız gerekir.” “Kürt sorununa gelince… Dikkat ederseniz önce Türk sorunu ortaya çıktı, sonra Kürt sorunu… Osmanlı, devletin adını hiçbir zaman bir kavme mensubiyet izafe eden bir kelimeyle karşılamadı. Devlet-i Aliye dedi; yani Yüce Devlet. Bu devlet herkes için yüceydi. Türk için de, Kürt için de, Arnavut ve Çerkes vb için de... Ne zaman ki Avrupalıların etkisiyle Jöntürkler ortaya çıktı, öncelikle Türk sorunu ortaya çıkmış oldu. Arkasından da diğerleri…”

 

Şiiri besleyen ana damar: Hüzün

Osman Sarı, şiiri besleyen ana damarlardan birinin hüzün olduğunu söyleyerek bunu şöyle açıkladı: “Ama hüzün kendiliğinden vardır. Hiçbir şair, şiirini yazarken bu şiir hüzünlü olsun, bu neşeli olsun diye başlamaz şiire. Hüzün kendiliğinden ortaya çıkar ve şiire yerleşir.”

Tadına doyum olmayan bu sohbet, Osman Sarı’nın acil dönmesi gerektiği için daha fazla süremedi ama belki de sözün demi bu kadardı, bilinmez ki…

Fikri Özçelikçi

Kaynak: http://www.gaziantepyazarlar.com