Başörtülü Kadınlara Yönelik

İş Hayatında Ayrımcılık

 

 

Av. Arzu BESİRİ

Türkiye’de kadın istihdamının azlığının sebeplerinden önemli bir kısmını, kamu kurumlarında ve bazı özel mesleklerde başörtüsü yasağı oluşturmaktadır. Kamu kurumlarında,  görevin niteliğine bakılmaksızın başın açık olma şartı aranmaktadır. İstihdam edilemeyen başörtülü kadın aynı zamanda sosyal güvenceden mahrum kalmaktadır. 2.438.239 sayıda devlet memurundan 811.668 tanesi kadındır. Ayrıca kamu kurumlarında ücret eşitsizliği ya da işe alınmada cinsiyet ayrımcılığı söz konusudur[1].

Bu hak yani çalışma hakkı Anayasa’ nın 70. maddesinde yer alan “ Her Türk vatandaşının memur olabileceği ve hizmetin gerekleri dışında bir şart aranamayacağı” hükmüyle ve uluslararası sözleşmelerde yer alan hükümlerle korunmaktadır.

Yasağa gerekçe olarak Anayasa’ nın 2. maddesinde yer alan laiklik ilkesi gösterilmektedir. Bu maddeye göre Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk Devletidir. Maddenin gerekçesinde ise laikliğin hiçbir zaman dinsizlik anlamına gelmeyeceği, her ferdin istediği inanca, mezhebe sahip olabilmesi, ibadetini yapabilmesi ve dini inançlarından dolayı diğer vatandaşlardan farklı bir muameleye uğramaması anlamına geleceği belirtilmiştir. Dolayısıyla bu maddenin gerekçesine göre çalışma hakkı salt başörtüsü dolayısıyla kısıtlanamaz. Laiklik devletin bir niteliği olduğuna göre, devlet kişiler karşısında belli bir dini inanca mensup olup olmasına bakmadan tarafsız olmalıdır.

Tarafsızlık, kamu hizmetini yürüten kişinin görünüşünü değil, kamu hizmetini niteleyen, kurallarla ilgili bir kavramdır. “Kamu hizmeti tarafsızlık esasına uygun yürütülmelidir" derken, o hizmeti yürüten kişinin, o hizmeti alan herkese aynı şekilde muamele etmesi, kuralların uygulayıcısı olması ve hizmet verdiği insanlar arasında ayrımcılık yasağına uyması anlamında tarafsız davranması kastedilir. Tarafsızlığın giysi, takı, dil ve benzeri özelliklere dayandırılması, sadece kavramın yanlış anlaşılmış olmasına sebebiyet vermez; aynı zamanda kamu görevlisini, ifade hürriyetinden mahrum bırakmaya çalışmak anlamına gelir.

Ayrıca kamu görevlisinin başının açık olmasını tarafsızlık olarak görenler, farkında olmadan "tarafsız" kıyafeti belirli bir yaşam biçimiyle özdeşleştirdiklerini ifade etmiş olmaktadırlar.  Kılık kıyafete ilişkin bu tür düzenlemelerde bulunmak tarafsız değil ideolojik devletin bir özelliğidir. Devletin yapması gereken, bütün kamu görevleri için, görevin gerektirdiği niteliklerden başka kriter koymaması ve bu nitelikleri taşıyan herkese (başörtülü, başörtüsüz, haçlı, kipalı gibi) bu pozisyonları eşit ölçüde açık tutmasıdır. Devlet bir giyim tarzını temel almakla bizzat kendisi taraf olmaktadır.

İnsan haklarına dayalı demokratik devlet, kamu görevlisini işe alırken de çalıştırırken de liyakat esasına göre hareket eder; buna dayanarak, o pozisyonun gerektirdiği diploma, staj veya fiziksel yeterlilik gibi kriterler getirebilir; ama kişiden görevin gerekleriyle ilgili olmayan taleplerde bulunamaz. Kamu görevlisi olmak, dini olan ve olmayan ifade hürriyeti hakkı da dahil olmak üzere, bireyin bütün haklarını devlete devretmesi anlamına gelmez.

Bu konuya ilişkin verilebilecek her taviz, devletin ideolojik tarafsızlığıyla ters düşmesi anlamına gelecektir. Yapılması gereken, din ve vicdan özgürlüğünün herkes için tanındığı, sınırın sadece insan haklarına ilişkin genel sınırdan ibaret olduğu, devletin bu sınırları korumaktan başka bir ödevinin olmadığı bir hukuki ve siyasi çerçevenin oluşturulmasıdır. Bu sebeple başörtülü oldukları veya olmadıkları gerekçesiyle insanlar arasında kamu hizmeti alma ve verme konusunda ayrıma gidilmesi, esasında tarafsızlık ilkesiyle ters düşmektedir[2].

Kısacası devlet görevlileri kamusal faaliyeti gerçekleştirmek için işe alımlarda kişiler arasında dini inancına bağlı olarak kişinin başörtüsü takıp takmamasından dolayı herhangi bir ayrım yapamayacaktır.

Türkiye’de hukuki mevzuat, çalışma hakkını düzenlemesine ve ayrımcılığın yasaklamasına yöneliktir. Anayasa’ nın 10. maddesinin 1. fıkrası Herkesin, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasî düşünce, felsefî inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşit olduğunu, Anayasa’ nın 12. maddesi Herkesin, kişiliğine bağlı, dokunulmaz, devredilmez, vazgeçilmez temel hak ve hürriyetlere sahip olduğunu, TCK’ nun 122. maddesi; Kişiler arasında dil, ırk, renk, cinsiyet, özürlülük, siyasî düşünce, felsefî inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım yaparak kişinin işe alınmasını engelleyen kişi hakkında altı aydan bir yıla kadar hapis veya adli para cezası verileceğini, ayrıca İş Kanunu’ nun 5. maddesi de; İş ilişkisinde dil, ırk, cinsiyet, siyasal düşünce, felsefi inanç, din ve mezhep ve benzeri sebeplere dayalı ayırım yapılamayacağını belirtmektedir. Fakat uygulamalar bu yönde değildir. Şöyle ki Anayasa’ nın 70. maddesine göre her Türk vatandaşının devlet memuriyetine girmeye hakkı vardır denmesine rağmen  1999 yılı sonrası memuriyete giriş sınavlarından itibaren başörtülü kadınlar için yasak getirilmiştir. Üstelik bazı kadınlardan görev yerleri dışında da başlarının açık olması beklenmektedir. Başörtülü olmama kuralı meslekleri gereği ameliyathane bonesi takmak zorunda olan başörtülü ameliyathane hemşireleri için dahi geçerlidir.

Kamu görevlisi olmayan ancak meslek odalarına kayıtlı olarak çalışan doktorlar, eczacılar, diş hekimleri gibi serbest meslek mensupları ile avukatlar ve noterler de, bağlı bulundukları birliklerin ve odaların oluşturduğu meslek kuralları nedeniyle başörtülü olarak çalışamamaktadır. Örneğin başörtülü avukatlar duruşmalara girememektedir[3].

Örnekleri medya kuruluşları, özel eğitim kurumları, kurslar, dershaneler ve kreşler gibi özel sektöre ait  eğitim kurumlarına kadar çoğaltmak mümkündür. Özellikle son yıllarda özel sektördeki kurumlar başörtülü personel çalıştırırlarsa mimlenecekleri ve bu yüzden gelir kaybına uğrayacakları düşüncesiyle başörtülü eleman çalıştırmayı tercih etmemektedirler. Hatta yapılan araştırmalar çok sayıda özel işletmenin, çalışan kadın personellerine başlarını açmak ile istifa etmek arasında tercihte bulunmalarını istediklerini göstermektedir[4].

Başörtülü kadınlar, çoğu kez bilgisel, eğitimsel ve mesleki donanımlarının dışındaki ve altındaki işlerde, aynı pozisyondaki diğer çalışanların aldıklarından çok daha düşük ücret karşılığı çalışmak zorunda kalmaktadırlar. Başörtülü kadınlara sadece tarım işçisi, temizlikçi gibi vasıfsız işçi olmak yakıştırılmakta, hatta bazen statüsü düşük işlerde dahi tercih edilmemektedir. İsveç’te bir öğretmenin sadece başı örtülü olduğu için işe alınmaması ayırımcılık olarak değerlendirilip ve tazminata hükmedilirken Türkiye’de de başörtülü kadınların işe alınmaması için çeşitli uygulamalar gerçekleştirilmektedir. Kişiye, zamana ve yere göre değişen yorumlarla başörtülü kadınların haklarını kullanmalarına izin verilmemesi mevcut olan ayrımcılığın Anayasa’ ya aykırı olduğunu göstermektedir[5].

İş hayatında yaşan kıyafet ayrımcılığı, kadınların çalışma yaşamına katılımını negatif olarak etkilemektedir. Başörtülü kadınlara kamuda çalışmak için başlarını açma mecburiyeti getirilmesi, Kadına Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi ( CEDAW ) Sözleşmesi’ nde garanti altına alınan çalışma, mesleğini ve işini serbestçe seçme hakkı, meslekte ilerleme hakkı, iş güvenliğine sahip olma, hizmet karşılığı imkanlardan yararlanma hakkının kullanmasını önlemektedir ve aynı zamanda başörtülü kadınların ekonomik bağımsızlığa sahip olmalarının engellenmesine yol açmaktadır[6].

Sonuç olarak; Türkiye Cumhuriyeti Devleti insan haklarına dayalı demokratik bir hukuk devleti olduğundan dolayı, kadınların işe alınmalarında başörtülü olup olmamasına bakılmadan herkese eşit davranılmalıdır. Görünen o ki, kişilerin birbirlerine karşı hoşgörüsüz ve olumsuz bakış açıları değişmediği sürece mağduriyetlerde devam edecektir.

 

SONNOTLAR
[1] http://www.ak-der.org/tr/temel-boyutlaryla-basortusu/1203-yasagin-etkileri.html
[2] Sarı, M., Sarı, C., G., Sümer, Fatma,  Başörtüsü Yasağı İnceleme Raporu, s. 23-24.
[3]  http://www.ak-der.org/tr/temel-boyutlaryla-basortusu/1203-yasagin-etkileri.html
[4]  http://www.ak-der.org/tr/temel-boyutlaryla-basortusu/1203-yasagin-etkileri.html
[5] Benli, Fatma, “ Hukuki ve siyasal boyutlarıyla Türkiye’ de başörtülü kadınlara yönelik ayrımcılık sorunu ”, Örtülemeyen Sorun Başörtüsü, Akder Yayınları, İstanbul, 2008, s. 160
[6]  http://www.ak-der.org/tr/temel-boyutlaryla-basortusu/1203-yasagin-etkileri.html